Siz Kimin Dostlarısınız?

İbrahim Er

Hilafet’in ilgasının ardından birçok İslam Beldesi’nde Sömürgeci Kâfirlerin oynamış oldukları kanlı oyunların sonuncusu Suriye üzerinde oynanmaya devam etmektedir. Suriye’de Esad rejiminin sivil halka yönelik girişmiş olduğu katliamlar hız kesmeden devam ederken, bu zulümlere maruz kalanların çoğunluğu muhalifler olarak adlandırılan ihlaslı Müslümanlardır. Her gün onlarca masum Müslüman, bu kanlı oyunun kurbanı olurken, sözüm ona birtakım hissiyat sahipleri, çözüm adına ortaya koydukları söylem ve eylemlerle bu olayın mağduru olan insanlarla adeta alay etmektedirler. Elbette ki Esad zaliminin yaptığı bu katliamların acısını oradaki mazlumlarla birlikte yaşayan, kardeşlerine yardım adına bir şey yapamamanın sıkıntısını içlerinde derinden hisseden ihlas sahibi milyonlarca Müslüman bulunmaktadır. Bizim sözümüz onlara değildir. Bizim sözümüz; kendileri de Müslüman olmalarına rağmen, Müslümanların maruz kaldıkları zulümler ve çekmiş oldukları sıkıntılar karşısında güçleri yetebileceği halde hiçbir şey yapmadan, göstermelik eylemlerle bu vahşetleri izleyenleredir. 

Şurası bir gerçektir ki; bu vakitten sonra Suriye’de suların tamamen durulmasını sağlasa bile -ki bunu sağlaması artık mümkün değildir-, Esad rejiminin iktidarını devam ettirmesi çok zor görünmektedir. Bu nedenle Ortadoğu’yu şekillendirme ve yeniden yapılandırma görevini(!) stratejik ortaklarıyla birlikte üstlenen Amerika, Esad’ı gözden çıkarmış ve Suriye’de Esad’ın yerine yeni yönetimi devredebileceği ve halkın da desteğini alabilecek bir muhalefet oluşturma çabaları içerisine girmiştir. Bunun için iki koldan yani Türkiye ve İran üzerinden “Ulusal Konsey” ve “Ulusal Koordinasyon Heyeti” vasıtasıyla bu oluşumu tamamlamak üzere Suriye Halkı üzerinde nabız yoklamaları yapmaktadır. Bu durum, katliamlarına devam eden Esad yönetiminin ömrünü uzatmakta ve aynı zamanda da Amerikan yapımı yeni yönetimin karşısına engel olarak çıkacak olan ihlaslı Müslümanların, “muhalefet” adı altında ortadan kaldırılmasını sağlamaktadır. Çünkü Amerika, bu ihlaslı Müslümanların İslamî Hayattan başkasını istemediklerini ve bunu gerçekleştirmek için II. Raşidî Hilafet Devleti’nin ikamesi uğrunda çalıştıklarını çok iyi bilmektedir.

Sırf Amerika’nın istediği şartların oluşması ve Esad’ın yerini alabilecek bir muhalefetin meydana getirilmesi adına, kendisine zaman tanınan zalim Suriye yönetiminin katliamları, diğer İslam Beldelerindeki işbirlikçi yönetimler tarafından hafife alınıp görmezden gelinmektedir. Hatta onlar, sanki sonu katliamlara kadar varan bu oyunun bir parçası değillermiş gibi, hiç sıkılmadan Suriye halkına özgürlük ve demokrasi telkinlerini Esad’a ilettiklerini, Müslümanların gözüne baka baka rahatça söyleyebilmektedirler. Sanki bu telkinler, bu meselenin çözümüymüş ve sanki Suriye halkı, demokrasi ve özgürlükler adına sokaklara dökülüyormuş da zalim yönetime onun için başkaldırıyormuş gibi… 

Hilafetsiz dünyanın mazlum ve mahzun Müslümanları, Kapitalist sırtlanların bu kanlı oyunları içerisinde neredeyse bir asırdır sürekli olarak yer almaktadırlar. Senaryo hep aynıdır: Önce sömürgeci kâfirlerin İslam Beldelerindeki çıkarlarına uygun olarak Müslümanlara kan ve gözyaşının oluk oluk aktığı trajediler yaşatılır, sonra da ardından bu trajediye çözüm olsun diye işbirlikçi hain yöneticiler eliyle komediler sahnelenir. Aynen daha önce Afganistan, Filistin, Sudan, Keşmir ve Irak’ta, bugün de Suriye’de olduğu gibi. Bu beldeler ve daha niceleri hâlâ Kapitalistlerin kanlı pençeleri arasında kıvranırlarken, yine onların ajanları vasıtasıyla ortaya koydukları çözüm reçeteleriyle hayatta kalmanın mücadelesini vermektedirler.

Suriye’de yönetim karşıtı gösteriler, 26 Ocak 2011 tarihinde başlamıştır. Ancak yönetimi istifaya çağıran ve yönetimin kanlı müdahalelerinin başlamasına neden olan asıl olay, 15 Mart 2011’de Dera’da toplu gösteri şeklinde ortaya çıkan ayaklanmadır. Bu gösterinin üzerinden bir yıldan fazla bir zaman geçmiştir. Bu bir yıllık zaman diliminde Esad yönetimi tarafından binlerce Müslüman, kadın, çocuk ve yaşlı demeden katledilmiş, bundan çok daha fazlası işkenceden geçirilmiş ve aklın sınırlarını zorlayan her türlü kötü muamelelere maruz bırakılmıştır. İşte bu süreç birçok ülke ve uluslararası oluşumları harekete geçirmiştir. Suriye’de yaşanan bu drama karşı kayıtsız kalmayıp harekete geçen ve çözüm için seferber olan(!) oluşumlardan birisi de “Suriye Halkının Dostları” toplantılarıdır. 

İlki 24 Şubat 2012 tarihinde Tunus’ta yapılan bu toplantılardan amaç, dışarıya yansıtıldığı kadarıyla; Birleşmiş Milletler (BM) Güvenlik Konseyi’nde, Arap Birliği’nin Suriye planının veto edilmesi ile birlikte Suriye’de değişimi savunan aktörler, BM dışı çözüm arayışlarına yönelmiştir. Vetonun ardından “Suriye’nin Dostları” adı altında bir oluşuma gidilmiş ve böylece Rusya ve Çin’in itirazları aşılarak alternatif uluslararası mekanizmalar yolu ile Suriye’de siyasal değişimi mümkün kılmak amaçlanmıştır. Ancak gerçekte ise durum daha farklıdır. Bu çerçevede “Suriye’nin Dostları” grubu ilk toplantısını 24 Şubat 2012 tarihinde 70’den fazla ülkenin katılımıyla Tunus’ta gerçekleştirmiştir. Toplantıya Arap Birliği’nin Suriye planını BM Güvenlik Konseyi’nde veto eden Rusya ve Çin beklendiği üzere temsilci göndermemiştir. Toplantı sonucunda, bir sonraki toplantının Türkiye’de ve üçüncü toplantının da Fransa’da yapılması kararlaştırılmıştır. Ayrıca BM’nin eski Genel Sekreteri Kofi Annan, “Suriye Özel Temsilcisi” olarak atanmıştır. 

Toplantıya Türkiye’yi temsilen katılan ve toplantının açılış konuşmasını da yapan Türk Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, toplantının ardından; “Suriye, mübalağasız, Ortadoğu barışı açısından jeopolitik bağlamda en önemli ülke. Suriye’nin bölgesel barış için bir an önce halkın talepleri doğrultusunda yeni bir yapıya kavuşması lazım” demiş ve “Tunus’taki toplantının en önemli unsurlarından birisi, Suriye Ulusal Konseyi’nin meşru bir temsilci olarak kabul edilmesidir” ifadelerini kullanmıştır.

1 Nisan 2012 tarihinde İstanbul’da yapılan toplantıya ise 82’den fazla ülkenin temsilcisi katılmış ve 40’a yakın ülke dışişleri bakanı düzeyinde toplantıda hazır bulunmuştur. Ayrıca BM, Arap Birliği, AB, İslam İşbirliği Teşkilatı (İİT), Afrika Birliği gibi çeşitli örgütler de toplantıya katılmışlardır. Bu toplantıya ABD, Fransa ve İngiltere Dışişleri Bakanlığı düzeyinde katılırken Rusya ve Çin toplantıya temsilci göndermemiştir. Toplantıya BM ve Arap Birliği Özel Temsilcisi Kofi Annan da katılmamıştır. 

Toplantının açılışı konuşmasını Başbakan Erdoğan yapmıştır. “Suriye halkının mağduriyeti üzerinden çıkar sağlamaya girişmiyoruz” diyen Erdoğan, Esad’ın verdiği sözleri tutmadığını kaydetmiş ve Türkiye olarak Suriye’nin yanında olduklarını belirtmiştir. Erdoğan; “Tam tersine biz, bölgenin barış ve istikrarını en güçlü şekilde savunuyor, bölgesel meselelerin çözümünün, tek tek bütün ülkelerin refah ve huzuruna hizmet edeceğine yürekten inanıyoruz. Suriye, bize verdiği sözleri tutmadığı gibi, halkının meşru taleplerini de, geçmişte olduğu gibi şiddet, baskı, zulüm ve sindirme yoluna giderek yok etmeye çalıştı. Yakın tarihte, Baba Esad’ın çok ağır zulmünü yaşamış, çok ağır bedeller ödemiş Suriye halkı, maalesef bu kez de oğul Esad’ın zulmüne ve toplu infazlarına maruz kaldı. Türkiye’ye sığınan Suriye vatandaşlarının sayısı dün itibarıyla 20 bine yaklaştı.” ifadelerini kullanmıştır. 

Toplantının ardından yayımlanan sonuç bildirgesi, 3. Maddesi’nde; “Suriye’nin dostları Suriye’nin geleceğinin bizzat Suriye halkı tarafından kararlaştırılması gerektiğini ve Suriye halkının meşru ve haklı talepleri karşılanıncaya kadar onlarla birlikte olunacağını vurguladılar” girişinin ardından şu noktalara parmak basmıştır.

“Madde 5: Tunus konferansında kararlaştırıldığı üzere katılımcıların Arap Birliği’nin Suriye’de siyasî geçiş sürecini sağlamak ile eşitlikçi, ayrım gözetmeyen bir demokrasi kurulmasını amaçlayan girişimine destek vermektedir.

Madde 6: Dostlar Grubu, Özel Temsilci Kofi Annan’ın çabalarını takdirle karşılamakta ve misyonunun tam olarak uygulanmasına desteğini ifade etmektedir.

Madde 8: Dostlar Grubu, Suriye muhalefetinin İstanbul’da yaptığı toplantıyı memnuniyetle karşılamıştır. Muhalefetin ülkede barışçıl, eşitlikçi, hiçbir gurubu dışlamayan bir siyasî dönüşüm taahhüdü vermesine destek olmaktadır. 

Madde 10: Dostlar Grubu, Suriye Ulusal Konseyi’ni (SUK) bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi ve Suriye muhalif grupların altında toplandığı şemsiye bir örgüt olarak tanımaktadır.”

İstanbul’da yapılan “Suriye’nin Dostları” toplantısının sonuç bildirgesinde yer alan bu maddeler ve özellikle her iki toplantıda açılış konuşmalarını yapan Türkiye tarafının ifadeleri, bu toplantıların kastını da ortaya koymaktadır. Ancak ortaya çıkış açısından değerlendirildiğinde bu toplantılar, Amerika ve ajanlarının Suriye’deki alternatifi olgunlaştırmaya yönelik girişimlerine karşılık, İngiltere ve ajanlarının atmosferi ısıtmaya ve ABD’nin çabalarını zorlaştırmaya yönelik hamlesi sonucunda ortaya çıkmıştır. Tunus Dışişleri Bakanı Refik Abdüsselam tarafından 12 Şubat 2012 tarihinde yapılan çağrı neticesinde, 24 Şubat’ta Tunus’ta ilk toplantı yapılmıştır. Ancak her ne kadar bu işin öncüsü, başını İngiltere ve Fransa’nın çektiği Avrupa olsa da, özellikle İstanbul Toplantısı’ndan sonra Avrupa için önemini tamamen yitirmiş ve bu toplantılar ABD’nin lehine dönmüştür. Suriye’nin Dostları İstanbul Toplantısı bu açıdan önemlidir.

- Bu toplantıların Suriye Yönetimine yönelik yaptırım açısından herhangi bir önemi yoktur. Her ne kadar BM Güvenlik Konseyinde Suriye’ye karşı “Arap Birliği” planının Rusya ve Çin tarafından veto edilmesine karşı oluşturulmuş olsa da, aslında ABD’nin Suriye üzerindeki seyrini zorlaştırmaya yönelik oluşturulmuş bir Avrupa planıdır. Dolayısıyla burada alınan kararların herhangi bir yaptırım etkisi yoktur.

- Bu toplantılar neticesinde BM Eski Genel Sekreteri Kofi Annan BM Suriye özel temsilcisi olarak atanmış, ardından da Suriye’deki sorunun çözümüne yönelik altı maddelik “Annan Planı” olarak adlandırılan ve Suriye Yönetiminin de kabul ettiği bu plan doğrultusunda, Esad plandaki maddelere uyacak ve BM nezaretinde Annan ile çalışmayı kabul edecektir. İstanbul Toplantısında bu plana da destek çıkmıştır. Ancak plan muğlak ifadelerle doludur ve Suriye Yönetimi’nin plana uymadığında nasıl bir yaptırımla karşı karşıya kalacağı belirsizdir. Zaten Suriye Yönetimi bu plana uymamaktadır ve ABD’nin de herhangi bir şekilde O’na müdahale etme gibi bir niyeti yoktur.

- ABD’nin Suriye’deki mevcut rejimin yerini almak üzere halk destekli bir muhalefet oluşturma girişimine bu toplantıda destek çıkmıştır. Ayrıca bu toplantıda, Türkiye eliyle yapılandırmaya çalıştığı ve Esad rejiminin yerini almasını planladığı Suriye Ulusal Konseyi (SUK), bütün Suriyelilerin meşru temsilcisi ve Suriye muhalif grupların altında toplandığı şemsiye bir örgüt olarak resmen tanınmıştır.

- “Suriye’nin Dostları” toplantıları, Amerika’nın Suriye’deki hamleleri için zaman kazandığı ve bu hamlelere meşruluk kazandırdığı toplantılardır. Bu toplantılar sayesinde İslam Beldelerinin ajan yöneticileri de Suriye Halkı adına bir şeyler yapıyorlarmış görüntüsü vererek hem kendilerinin bu süreçteki rollerini gizlemekteler, hem de zaman zaman kendi halklarından gelen tepkileri sönümlemektedirler.

Görüldüğü gibi bu toplantıların Suriye Halkı’nın zalim Esad’ın elinden çektiklerini defetmeye yönelik herhangi bir amacı yoktur. Çünkü bu toplantılar, Suriye üzerinde sömürgecilerin uyguladıkları planların bir neticesidir. Onların Suriye Halkı ile bir dostluk bağının olması da beklenemez. Sömürgecilerin dostlukları ancak kendileri ile işbirliği yaparak ümmetine ihanet edenlere karşı, o da ancak menfaatleri sona erene kadar olur. Ondan sonra da onları bir paçavra gibi fırlatıp atarlar. Bunun örnekleri çoktur. Ancak bu hain yöneticiler akıllanmamış olacaklar ki bu konuda bu kadar çok menfi örneğe rağmen hâlâ o Sömürgeci Kâfirlerin dostluklarına güvenerek, kendi halklarına ihanet edebilmektedirler. 

Allah Subhanehu ve Teâlâ Kur’an-ı Kerimi’nde onların (Yahudi ve Hristiyanlar) birbirlerinin dostları oldukları beyan etmiştir. Onları dost edinenlerin de onlardan olduğu konusunda bizleri uyarmıştır. Buna rağmen onların dostluğuna güvenmek ve onları dost kabul edebilmek anlaşılabilir bir şey değildir. Biz de soruyoruz: Ey bu Ümmet’in beldelerinin başındaki yöneticiler! Onlar (Yahudi ve Hristiyanlar) birbirlerinin dostları olduklarına göre, o halde siz kimlerin dostlarısınız? 

يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ الْيَهُودَ وَالنَّصَارَى أَوْلِيَاء بَعْضُهُمْ أَوْلِيَاء بَعْضٍ وَمَن يَتَوَلَّهُم مِّنكُمْ فَإِنَّهُ مِنْهُمْ إِنَّ اللّهَ لاَ يَهْدِي الْقَوْمَ الظَّالِمِينَ

“Ey iman edenler! Yahudi ve Hristiyanları dost edinmeyin. Onlar birbirlerinin dostlarıdırlar. Sizden kim onları dost edinirse, kuşkusuz o da onlardandır. Şüphesiz Allah, zalimler topluluğunu doğruya iletmez.” (el-Maide 51)

Suriye ve diğer birçok İslam Beldesinde çekilen sıkıntıların sebebi hep aynıdır. Bu sıkıntılar komisyonlar oluşturmakla, toplantılar düzenlemekle veya havaya tehditler savurmakla çözülemez. Bu sorunlar ancak sorunun sebebine inmekle ve o sebebi oluşturan unsuru ortadan kaldırmakla çözülebilir. Çünkü İslam Beldelerinde yaşanan sorunların tek sebebi Müslümanları koruyan kalkanın yani Müslümanların kendi devletleri olan İslam Hilafet Devleti’nin bulunmamasıdır. Bu devlet kurulmadığı, Müslümanlar Halife’nin ardında savaşıp O’nun ardında korunmadığı müddetçe Ümmet’in gözyaşları sel olacak ve bu kanlar akmaya devam edecektir. 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz