AFRİKA: SORUN KITLIK MI? YOKSA SÖMÜRÜ MÜ?

Muhammed Polat


Afrika ülkelerini etkisi altına alan mesele kıtlık mı, kuraklık mı yoksa Afrika’nın sömürge haline getirilmesi meselesi mi? Bu sorunu doğru bir şekilde anlamak için meselenin köküne inmek gerekmektedir. Şimdi son zamanlarda dünya gündeminde olan bu meseleyi ele alıp inşallah bunu izah etmeye çalışacağız. 

Afrika, istatistikî bilgilere göre 1 milyar nüfusu olan ve 30 milyon m2 yüzölçümüyle 54 ülkeyi bünyesinde barındıran büyük bir kıtadır. Afrika, yeraltı ve yerüstü kaynakları açısından da önemli bir konuma sahiptir. Bu zenginliklerini şöyle sıralayabiliriz:

Kıta’nın hidroelektrik gücü, dünya potansiyelinin %40’ına, elmas ve kromun büyük bir bölümüne, uranyumun %30’una, altının %50’sine, kobaltın %90’ına, fosfaltın %50’sine, platinin %40’ına, kömürün %20’sine, petrol rezervlerinin %20’sine, doğalgazın %18’ine, demir cevherinin %10’una sahiptir. Örneğin Angola’daki elmas rezervleri, dünya elmas rezervlerinin tahmini %11’ine karşılık gelmektedir. Ayrıca bu bölgedeki elmaslar, dünyada diğer yerlerde çıkartılan elmaslardan 14 kat daha değerlidir. Afrika, aynı zamanda dünya manganez kaynaklarının %65’ine, bakırın %13’üne, boksitin ve kurşun kaynaklarının da büyük bir bölümüne sahiptir. Afrika, ABD ve Rusya haricinde dünya piyasasında kakao ihtiyacının %70’ini ve kahvenin %60’ını, hurma yağının %50’sini karşılamaktadır. Bunların yanı sıra Afrika’nın turizm potansiyeli de oldukça yüksektir. Afrika, tarım alanındaki zenginliği yönünden de dünya sıralamasında üçüncü sıradadır.

Bu kadar doğal zenginlikleri olan Afrika Kıtası, özellikle 1960’lardan sonra hep kıtlıkla dünya gündemine gelmiştir. Evet, yine soruyoruz: Afrika’daki sorun açlık ve kıtlık sorunu mu yoksa sömürge meselesi mi? 

Zengin kaynaklarından dolayı sömürgeci devletlerin iştahını kabartan bu Kıta’yı birçok Kapitalist ülke, sömürgesi haline getirmiştir. Evet, özellikle 1924’ten sonra Afrika ülkeleri birer birer sömürge haline geldi. Afrika’yı sömüren Kapitalist ülkeler ise şöyledir: Başta İngiltere olmak üzere Fransa, Almanya, İspanya, Hollanda, Portekiz ve daha sonraları ABD ve Rusya olmuştur. Mesela bugün Çin, 200 milyar dolarlık bütçeyle Afrika Kıtası’na girmişken Rusya ve Amerika ise “AFRİKOM” adı altında kendi NATO’sunu Afrika’da kurmuştur. Angola petrolünün %95’i ABD’ye götürülürken yine ABD, petrolünün %20’sini de Afrika Kıtası’ndan karşılamaktadır. Yine diğer Avrupa ülkeleri Kıta’nın yeraltı ve yerüstü madenlerini kendi ülkelerine taşımaktadırlar. Evet, işte Afrika Kıtası önce kölelikle sonra sömürgecilikle şimdi de fakirlik, açlık, sefalet derken yüzyıllar boyu kara günler geçiren Afrika halklarının yüzü hiç mi hiç gülmedi. Afrika Kıtası zenginlik içinde fakirliği yaşayan kıtadır. İşte sömürgeci devletlerin Afrika’daki bu hegemonyaları Afrika’da, şiddetli açlık ve kıtlığı, katliamları, ırkçılığı, adaletsizliği beraberinde getirmiştir. 

Afrika’daki sömürgeci devletlerin Kıta’ya yönelik sömürüsünü bir Afrikalının şu sözleri gözler önüne sermektedir:

“Buraya Avrupa’dan geldiklerinde bize yardım etmek için geldiklerini Kıta olarak düşünüyorduk. Fabrikaların açılmasıyla, tren yolları raylarının kurulmasıyla sevinmiştik. Ama meğerse bütün bunlar, başta altın ve yakut olmak üzere değerli yeraltı zenginliklerinin Kıta dışına götürmek için yaptıkları yatırımlar imiş.”

Yine aynı şekilde fabrikaların, tren raylarının maden çıkarmak için kurulan fabrikaların hepsinde Kıta halkından insanlar çalıştırıyorlardı. Kişi başına günde 2 dolar karşılığında 12 saat mesai yaptırıyorlardı. İşte Afrika Kıtası’nın insanları bu kadar zenginliğe rağmen 12 saat mesai yapıp 2 dolar karşılığında Kapitalistlerce bir nevi köleleştirilmişlerdi. İşte Kapitalist adaletsizliğinin içyüzü… Bütün bu olanlardan sonra gün geçmiyor ki Afrika Kıtası’ndan feryat sesleri duyulmasın. Her gün televizyonlarda yayınlanan bir saldırı haberi olmasın. Sömürgeci devletlerin Kıta’da yaydığı fitne ve fesadın bir neticesi olarak oradaki kabileler birbirine düşürülmüştür. Bu nedenle büyük katliamlar ortaya yaşanmaktadır kıtada. İşte bu tür savaşların ve kabile kavgalarının sonucunda halkların büyük bir bölümü hâlâ mülteci durumda, mülteci kamplarında. 

İşte tüm bunlar olurken dünya kamuoyunda Afrika’ya yardım kampanyası başlatılması sürekli gündemi meşgul ederken elli yıldır bölgeye yardım faaliyetlerinde bulunulurken uygulanan programlar günü birlik tedbirlerle geçiştirilmiştir. Afrika için bugüne kadar harcanmış olan maddî yardımlar asla sorunları ortadan kaldırmaya yönelik bir çözüm olmamıştır. Afrika’nın temel sorununu ele alıp bu sorunun sömürülme olduğu ortaya konulmamış ve Afrika’yı bu çirkeften kurtarmaya yönelik projelere zaman, güç ve kaynak ayrılmamıştır. 

Afrika Kıtası sahip olduğu imkânlarla, kısa sürede bu kara bulutları üzerinden atabilecek potansiyele sahiptir. Aksi halde bir nesil daha Afrika’da tüm bu olan bitenden nasibini alacaktır. Yani bugün Afrika’nın içinde olduğu durum, kesinlikle açlık ve kıtlık değil, Kapitalist ülkelerin ve BM’ye daimî üye ülkelerin kendi ekonomik ve siyasî menfaatiyle ilgili yürüttükleri siyasî politikalardır. Evet, Afrika’da önlenebilir açlık ve sefalet vardır, fakat asıl sorun bu değildir. Asıl sorun; siyasî ve ekonomik sömürü düzeninin hâlâ devam ediyor olmasıdır.

İster Afrika’nın, ister diğer İslâmî beldelerdeki bu fakir bırakılma sorununun tek müsebbibi, kâfir sömürgecilerin topraklarımız üzerinde uyguladıkları sömürge politikalarıdır. Yoksa mesele, bu beldelerde ‘kıtlık’ olması meselesi değildir. 1924 yılında Hilafet’in ilgasıyla beraber koruyucu kalkanını kaybeden Müslümanlar, o günden sonra Kapitalist devletlerin sömürgeleri durumuna düşürüldüler. Tüm servetleri Kapitalistlerce yağmalandı, kendileri ise karın tokluğuna çalıştırılarak dar bir geçime mahkûm edildiler. Bundan ötürü bu ve benzeri meselelerin şifaî çözümü, topraklarımızdan sömürgecilerin nüfuzunu kökünden söküp atacak olan Hilafet Devleti’dir. 



Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz