DEMOKRASİ SORUŞTURMASI

Yalçın İçler


Rahman ve Rahim olan âlemlerin Rabbi Allah’a hamd, salat ve selam O’nun Rasulü Hz. Muhammed’e ehli beytine ve ashabı kiramına olsun. Rabbim onların yolunda olanlardan razı olsun, bizi de onlardan eylesin. 

  1. İslam ile demokrasiyi mana ve mefhum olarak değerlendirir misiniz? Benzerlikleri ve farklılıkları nelerdir?

Her hayat şekli bir dindir. Her ideoloji bir dindir. İslam bir ideoloji değildir. İslam’ın ideoloji olmaması hayat şekli olmamasından dolayı değil, insan kafasından veya heva ve heveslerden çıkmış bir din olmamasındandır. İslam bir dindir ve hayat şeklidir. Bir fikrin din olması, kendisine ait kaynağının, bakış açısının ve hayatın tüm alanlarına ilişkin ölçü ve kurallarının olmasını gerekli kılar. İslam, Allah’ın insan için hayatın her alanında Allah’ın vazettiği ölçülerdir. Diğer hayat ölçüleri, demokrasi, sosyalizm, kapitalizm, laiklik, komünizm, vs. insan heva ve hevesinden çıkmış ölçülerdir. O halde her dini bir diğerinden ayıran üç temel esas vardır. Bunlar:

1. Kaynak, 2. Hayata bakış açısı, 3. Hayat ölçüsü ve hedefi. 

İslam bu üç alanda da demokrasi dininden ve hem de diğer dinlerden tamamen ayrıdır.

  1. İslam’ın kaynağı vahidir. Demokrasinin kaynağı ise insanın aklı veya hevasıdır.

  2. İslam’ın hayat ölçüsünü Allah koymuş ve Rasulullah da pratik Sünnetiyle örneklendirmiştir. İslam her şeye Allah’ın rububiyyeti, uluhiyyeti ve hâkimiyeti ile bakar. Demokrasinin hayat ölçüsünü ise, bir kişi, bir meclis veya belirli kişiler koymuştur. Demokrasi hayata kar-zarar zaviyesinden bakar.

  3. İslam’ın hedefi, hayatta Allah’a kulluk ve Ahiret’te Allah’ın rızasına ulaşmaktır. Diğer beşerî dinlerin hiçbirinin hedefinde bunlar yoktur. Demokrasinin hedefi ise, kişinin, bedeninin doyurulması ve dünya lezzetlerinden azamî derecede faydalandırılmasıdır.

Allah bu üç alanda ilahî ölçüleri reddedenleri şiddetle kınıyor. 

İslam Dini’nin yani şeklinin diğer dinlerle, hayat şekilleriyle benzerlikleri olabilir. Mesela, Halifelerin seçimindeki yöntem, İslam şura meclisinin vb.lerinin diğer dinlerde de olabileceği gibi. Yine sosyalizmde faizin yasak olması ve bazı sosyal kurumların İslam’daki kurum ve uygulamalara benzerliği gibi... Bu hiçbir zaman bize, “İslam sosyalizmi” veya “İslam demokrasisi” gibi ilahî boyaya başka renk katmamızı caiz gösteremez. Yine beşerî dinlerin İslam’a uygun olan ve İslam’ca meşru olan uygulamaları olabilir. Mesela, Avrupa’daki insan haklarına saygı ve bazı sosyal kurumlar gayet adildir -gerçi bu değerlerinden gittikçe vazgeçiyorlar ama-, Almanya’da bir kız çocuğu okula ve üniversiteye çarşaflı gidebiliyor. Almanya’da birçok sosyal kurum var ki, İslam gelse hiç dokunmadan devam ettirecektir. Bunları çoğaltabiliriz. Ancak tüm bunlara rağmen İslam ve Almanya’daki sistem arasında temel bir benzerlikten bahsedilemez. Bir ayet örnek vereyim. Hukukun işlendiği Maide Sûresi’nde Rabbimiz şöyle buyuruyor: 

...Kulluk sözleşmesindeki ortak taahhütlerini, Allah’a iman, kulluk ve sorumluluk bilincini şuur altına iterek örtbas edip inkârda ısrar edenler, kâfirler, bugün dininizi, şeriatınızı, medeniyetinizi yok etmekten ümit kesmişlerdir. Artık onlardan korkmayın, benden korkun. Bugün dininizi, şeriatınızı kemâle erdirdim, olgunlaştırdım. Üzerinizdeki nimetimi, dinimi tamamladım. Liyakatinizden dolayı, hayatınızla iç içe, din olarak, şeriat olarak, medeniyet olarak size İslâm’ı layık gördüm. Kim açlıktan bunalır, bilerek günah işleme niyeti olmadan bunlardan yemek zorunda kalırsa ona günah yoktur. Allah çok bağışlayıcı, engin merhamet sahibidir. (el-Maide 3) Bu ayeti Mevdudi (rha) oldukça güzel açıklamış Dinin ikmali ve nimetin tamamlanmasının hangi anlama geldiğini çok güzel izah etmiştir. Hayatı parçalamak yanlıştır. Bu bütün dinler için böyledir. Yer müsait olmadığı için ilk sorunuza bu kadar bir cevabı yeterli gördüm. Aslında, Kafirûn Sûresi bu konuyu oldukça kısa ve ana hatlarıyla işliyor. Dolayısıyla, Ehl-i Kitab’ın yaptığı gibi kavramları, tahrif -yerinden oynatma, bozma-, tebdil -değiştirme, yerine başkasını koyma- ve kitman -gizleme- yapmamak gerekir. (Bu konuda Mevdudi’nin “Dört Terim” ve âcizane hazırladığım “İslamî Şahsiyet” ders kitaplarına bakılabilir)

  1. Sizce Müslümanlar için kurtuluş demokrasi de midir?

Birinci soruya verdiğim cevapta bu soruya da cevap vardır. Bizim kurtuluşumuz Müslümanca yaşayıp Müslümanca ölmededir. Her dinin kendisini ferde ve topluma kabul ettirme yasaları ve kuralları vardır. İslam’ın kendisine ait yolu ve yöntemi vardır. Bunun adı salih ameldir. Salih amel yapılması, ilahî yasalara uygun fiillerdir. Bir Müslüman önce İslâm dışındaki tüm dinleri reddetme makamında iken, nasıl olur da demokrasi onun için kurtuluş olabilir. Müslüman, insan heva ve hevesinden çıkan yasaları reddetmekle mükelleftir. Bugünlerde bir hutbe yazmayı düşünüyorum. Başlığını da “Çağımızın En Büyük Putu Demokrasi” şeklinde düşünüyorum. Bir Müslümanın demokrasiyi kurtuluş yolu kabul etmesi büyük çelişkidir. Veya bir demokratın İslâm’ı kurtuluş yolu görmesi veya bir Sosyalistin İslâm’ı kurtuluş yolu görmesi çelişkidir. Bizim namaza kalkma ve namazı kılma, ticaret yapma, evlenme, vs. gibi kulluk görevlerimizin yolu nasıl İslâm’da ise toplumsal kurtuluşumuzun yolu da İslam’dadır. Şu ayet bize açık bir şekilde bunu anlatıyor: 

“Allah, içinizden imanda kemale erip hâlis niyet ve amaçlarla, İslâm esaslarını, İslâmî düzeni hayata geçirenleri, iş barışı içinde bilinçli, planlı, mükemmel, meşru, faydalı, verimli çalışarak nimetin-ürünün bollaşmasını sağlayanları, yerinde, haklı çıkışlar yaparak, düzelmeye, iyiliğe, iyileştirmeye ön ayak olanları, carî-kalıcı hayırlar-sâlih ameller işleyenleri, kesinlikle başkalarının yerine geçirip yeryüzüne sahip ve hâkim kılacağını, onlardan öncekileri sahip ve hâkim kıldığı gibi, sahip ve hâkim kılacağını; kendilerine lâyık görerek beğenip seçtiği dinlerini, şeriatlarını, medeniyetlerini, İslâm’ı yeryüzüne yerleştirip, kök saldıracağını, kuvvetlendireceğini; güçlü ve itibarlı hale, iktidara getireceğini; korkularının ardından emniyet ve güven sağlayacağını onlara va’detti. Onlar beni ilâh tanırlar, candan Müslümanlar olarak bana bağlanırlar, saygıyla bana kulluk ve ibadet ederler. İlâhlığımda, otoritemde, mülkümde, tasarruflarımda bana hiçbir şeyi ortak koşmazlar, gizli şirke düşmezler, başka otoriteler kabul etmezler. Kimler bundan sonra, inkâr eder, küfre saplanır, bu nimetlere nankörlük ederse, işte onlar doğru ve mantıklı düşünmenin, hak dinin dışına çıkan âsilerin, fasıkların, bozguncuların, günahkârların, ta kendileridir.” (en-Nur 55, Meal Ahmet Tekin) Ayeti dikkatlice okuyun siyasî kurtuluşun yolunun da salih amel olduğunu göreceksiniz. Dolaysıyla haramla veya ilahî yasaları çiğneyerek bir hedefe varılmaz. Abdestsiz namaz kılınamayacağı gibi...

  1. Başbakan Erdoğan’ın “Allah’a inandığım gibi demokrasiye inanıyorum” demesini nasıl yorumluyorsunuz?

Kur’an’ın bir yöntemi vardır. İsimlerle uğraşmaz. Onun için bu sorunuza da genel cevap vermek istiyorum. Türkiye’de temel bir sorun vardır. Benim bir imkânım olsa Müslüman olduklarını söyleyenleri, Demokratları, Sosyalistleri, Kemalistleri, Kürtçüleri doğru olmaya davet ederim. Herkes mert ve doğru olsun. Birbirlerini kandırmasınlar. Kapı artlarında nasıl konuşuyorlarsa sahnelerde de aynı konuşsunlar. Allah bir göğüs boşluğunda iki kalp yaratmadığını bize bildiriyor. (el-Ahzab 4) Bir insanın bir önderi olur, iki önderi olmaz. Bir insanın bir dini olur, iki dini olmaz. Bu çelişkidir. Türkiye’de hep bu çelişkiyi yaşıyoruz. Demokratlar mertçe “biz Müslüman değiliz” demiyorlar. Hem Hz. Muhammed önder, hem başkaları önder nasıl olabilir? Ailede hangisini örnek alacaksın? Ekonomide hangisini örnek alacaksın. Yemede-içmede, idarede ve hayatın tüm alanlarında hangisinin ölçüsünü kabul edeceksin? Bunlar hep çelişkidir. O halde Türkiye halklarına bir çağrım var: Doğru olun! İçiniz dışınız aynı olsun. Bizim yanımızda ne iseniz, başka alanlarda da o olun. Bu çağrım sadece Müslümanlara değil, tüm Türkiye halklarınadır. Ben bir insanın, “benim dinim demokrasidir” veya “sosyalizmdir”, “laikliktir” veya “Kemalizm’dir”, demesine kızmam, üstelik saygı gösteririm. Çünkü dinde zorlama yoktur. Sistem olarak da aynı çelişkiler vardır. Yine bir kişinin “benim önderim falan kişidir”, “Benim rehberim şu kişidir” demesine de kızmam, saygı gösteririm. Ama “ben hem demokratım hem Müslümanım,” “hem laikim ve hem Müslümanım”, “hem haccıma gider ve hem de içkimi içerim” diyene kızarım. Zira bunlar çelişkidir. Haccı Allah farz kılmış, içkiyi Allah yasaklamış. Bu ne çelişki... Yeri olmadığı için şimdilik kısa kesiyorum. Ama Rasulullah’ı en çok yoran bir ayeti burada vermek istiyorum. “O halde, tevbe ederek seninle beraber olanlarla, günah işlemekten, isyandan vazgeçerek Allah’a itaate yönelenlerle birlikte emrolunduğun gibi ilâhî emirleri doğru uygulayarak itaatte daim ol. Aşırı da gitmeyin, azmayın. O sizin işlediğiniz amelleri biliyor, görüyor.” (Hud 112) Aslında bu sorun şu an tüm dünyanın sorunudur. Özellikle İslam dünyasının liderlerinin sorunudur. İzzet ve onurla dosdoğru olmak ve olduğu gibi görünmek... Herkes birbirini kandırıyor. Herkesin kendi kendisine ve karşısındakine saygılı olması için önce doğru olması gerekir.

  1. “Bizim inandığımız demokrasi, şu an uygulanan demokrasi değil, gerçek demokrasi olması lazım” diyenler acaba neyi kast ediyorlar? Dedikleri gibi “gerçek demokrasi” olunca şimdikinden farklı olarak ne olacak?

Hangi demokrasi olursa olsun, nereden gelirse gelsin kaynağı ilahi vahye dayanmayan dinler yani sistemler, beşere ve cahiliyeye aittirler. Veya İslamî olamazlar. Demokrasinin iki yüz tane tarifi vardır. Ve onlarca uygulaması vardır. Avrupa’da aklıselim insanlar arayış içindeler. Bir zamanlar hak ve hürriyetlerin ancak demokrasi tarafından verileceğine inananlar, şu an şaşkınlık yaşıyorlar. Avrupa’nın birçok ülkesinde özellikle Müslümanların aleyhine çok ağır yasalar çıkıyor. Özellikle demokrasinin merkezi Fransa, Belçika gibi ülkelerde... Onun için ütopik sosyalizm kitapları yanında ütopik demokrasi kitapları yazılıyor. Yukarda da belirtiğim gibi uygulamalarda güzellik ve doğruluklar veya adalet olabilir. Türkiye’de başörtüsü yasak ama Almanya’da çarşafla kızlarımız üniversiteye şimdilik gidebiliyor. Bu doğru bir davranıştır. Ama İslâmî değildir…

  1. Mevcut düzen içerisinde halkın çoğunluğu İslamî bir otorite (yani Hilafet) istese, acaba “demokrasi havarilerinin” tepkisi nasıl olur? 

Bu sorunuzun cevabı, Cezayir’deki FIS hareketinin seçimleri kazanarak iktidara gelmesinde kendisini gösterdi. HAMAS, Filistin’de onların istediği demokratik seçimlere girdi ve halkın oyunu aldı. Ama halen terörist bir guruptur. FIS Cezayir’de yine onların demokratik yöntemleriyle seçime girdi ve halk onu iktidara getirdi. Ama Fransa, FIS’ın iktidara gelmemesi için hemen on iki bin kara bereli askeri yığdı Cezayir’e. HAMAS ve FIS söylemler bakımından Türkiye’deki siyasî yapılanmadan farklıdır. Haksızlık yapmamak için bunu belirteyim. İran’da devrimi halk yaptı -İslam Anayasası’na halkın yüzde 95’i “evet” oyu verdi. Ne yaptılar? Saddam’ı silahlandırıp İran halkının üzerine yürüttüler. Sonra Saddam’ı diktatör diye astılar. Allah’a hamdolsun ki, tüm çifte standartlıklar ortaya çıkıyor. Türkiye’deki iktidar tam demokrasiyi uygulamak istediğini her zaman vurgulamasına rağmen içinde muhafazakârların olmasından dolayı ne kıyametler koparıyor, ne oyunlar yapıyorlar. Bir de düşününki halk, “biz İslamî bir otorite istiyoruz” dese ne yapacaklar? Onun için yukarda belirttim, kimse kimseye karşı doğru değildir. Önce herkesin doğru olmaya davet edilmesi gerekir. 

Bu düşüncelerim bana aittir. Herhangi bir kuruluş veya yapılanmaya ait değildir. Düşüncelerimin doğruluğuna inanıyor ve arkasında duruyorum. 

Rabbimin tüm Müslümanlara ve bana da, Rasulullah’ın üzerinde bulunduğu sırat-ı müstakimi nasip etmesini diliyorum. Teşekkür ederim. Allah’a emanet olun.



Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz