YEMENLİ ŞEYH ABDULMECİD EZ-ZİNDANÎ’DEN HİLÂFET ÇAĞRISI

Editör

Yemen el-İman Üniversitesi Rektörü Şeyh AbdulMecid ez-Zindanî son siyasî olaylar hakkında aralarında el-Cezire Televizyonu’nun bulunduğu birçok medya kuruluşunun katılımıyla bir basın açıklaması yaptı. Açıklamasına besmele ile başlayan Zindanî şöyle devam etti:

“Ey gençler! Size bazı şeyler söyleyeceğim belki bunlar sizin kulaklarınıza farklı gelebilir. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem kendisinden sonra gelecek siyasî dönemler hakkında şöyle açıklamalarda bulunmuştur:

تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ

Allah’ın olmasını dilediği kadar aranızda Nübüvvet olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu kaldıracaktır. Sonra Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidî) Hilâfet olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra Isırıcı Meliklik olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde Allah onu da kaldıracaktır. Sonra Zorba Diktatörlük olacaktır. Böylece Allah’ın olmasını dilediği kadar olacak, sonra kaldırmayı dilediğinde onu da kaldıracaktır. Sonra (yeniden) Nübüvvet Minhacı üzere (Raşidî) Hilâfet olacaktır.” Sonra sükût etti.”

Şeyh Zindanî bu hadisi yorumlayarak, “Nübüvvet Minhacı’ndan sonra Isırıcı yönetim olacağını, buna göre Müslümanların bir müddet zulüm göreceklerini, sonra bu Isırıcı yönetimin Allah’ın izniyle kalktığını, yerine Zorba yönetimlerin geldiğini, bu Zorba yönetimin -bir kısım âlimlerin açıklamalarına göre- içinde yaşamış olduğumuz yönetim biçimleri olduğunu”, beyan etti. “Bu yönetimler, zorba olan yönetimlerdir. Demir çubuklarıyla Müslümanları yönetmektedirler. İşte günümüzdeki bu demir çubuklar Hilâfet’i engellemeye çalışanlardır. Hilafet için davayı yüklenen insanları hapse atmaktadırlar.” diyen Şeyh, Müslümanların ümitvâr olmaları gerektiğini zira Mısır’ın Tahrir Meydanı’nın ve sair beldelerdeki meydanların bu ümitleri daha da yeşerttiğini de sözlerine ekledi. Raşidî Hilafet’in korkusunun sömürgeci kâfirleri şimdiden sardığını beyan eden Zindanî kâfirlerin itiraflarından da örnekler verdiği sözlerini şu şekilde sürdürdü:

“Tahrir Meydanı’nda on milyon insan toplanarak Mısır’ın kâfir rejimini devirmeye çalışmaktadır. Bunlar, Allah’tan başka kimseden korkmuyorlar. Bundan dolayı Nübüvvet Minhacı üzere Hilafet Allah’ın izniyle tekrar kurulacaktır. Amerika’nın Millî Güvenlik Konseyi şunu açıklıyor: “2025 yılında Müslümanlar Hilâfet’i ilan edecekler.” Rusya’nın Millet Meclisi, “2020 yılında Müslümanlar yeniden Hilâfet’i ilan edecekler.” Bir kısım Müslümanlar şöyle bir soru soruyorlar: ‘Bu hilafet nasıl ilan edilecek?’ Hâlbuki bir kısım Müslümanlar kendi yöneticilerine boyun eğmektedirler. Ayrıca bu yöneticiler Müslümanların gençlerini hapse tıkmaktadırlar. Ancak bunlara şöyle cevap verilir!.. İşte Tahrir Meydanı’nda on milyon Müslüman bu zalim yöneticilere karşı koyması ve bu ayaklanmaların Müslümanların çeşitli memleketlerinde meydana gelmesi demek ki yeni Hilâfet’in kurulacağına dair bir emaredir.” 

* * *

MISIR’DA, NUR MESCİDİ’NDEN BİR HAYKIRIŞ

el-Ezher Üniversitesi Âlimlerinden Şeyh Ömer İbni AbdulAziz Nur Mescidi’nde verdiği vaazında, Mısır’ın da bünyesine dâhil olduğu bir Hilâfet’in ikamesinin gerekliliğine işaret etti. Şeyh, sözlerine Kurayş Sûresi’nin ayetleriyle başladı ve şöyle konuştu: 

فَلْيَعْبُدُوا رَبَّ هَذَا الْبَيْتِ الَّذِي أَطْعَمَهُم مِّن جُوعٍ وَآمَنَهُم مِّنْ خَوْفٍ

“Onlar, bu evin Rabbine kulluk etsinler ki, O (Allah), onları (Mekke halkını) açlıktan doyurdu ve O, onları korkudan emniyete kavuşturdu.” (Kurayş 3-4)

“İşte onlar, bu evin Rabbine kulluk etsinler”: Bütün mescitler Allah’ındır. Orada yalnız Allah’a kulluk edilir. Nur Mescidi de Allah’ındır. Oradan İslâm Risaleti yayılır. İslâm Risaleti’nin daveti vardır. Bu davet Kıyamet’e kadar devam edecektir.

Mescitler, bina bakımından değil, mana bakımından önemlidir. İslâm Risaleti, bu mescitlere münhasır değildir. Bu binalar bizimle beraber olsun, insanlarla beraber daveti yaysın… 

وَعَدَ اللَّهُ الَّذِينَ آمَنُوا مِنكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُم فِي الْأَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذِينَ مِن قَبْلِهِمْ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ دِينَهُمُ الَّذِي ارْتَضَى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُم مِّن بَعْدِ خَوْفِهِمْ أَمْنًا يَعْبُدُونَنِي لَا يُشْرِكُونَ بِي شَيْئًا وَمَن كَفَرَ بَعْدَ ذَلِكَ فَأُوْلَئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ وَأَقِيمُوا الصَّلَاةَ وَآتُوا الزَّكَاةَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ تَحْسَبَنَّ الَّذِينَ كَفَرُوا مُعْجِزِينَ فِي الْأَرْضِ وَمَأْوَاهُمُ النَّارُ وَلَبِئْسَ الْمَصِيرُ

“Allah, sizlerden iman edip salih amelleri işleyenleri kendilerinden evvelkileri yerde halife kıldığı gibi onları da halife kılacağını onlar için rıza gösterdiği dinlerini (İslâm’ı) hâkim kılacağını (geçirdikleri) bu korkularını emniyete çevireceğini vaad etti. Zira onlar yalnız bana kulluk ederler ve hiçbir şeyi bana şirk (ortak) koşmazlar. Bunun ardından her kim küfür eder işte onlar fasıklardır. Salâtı ikame edin zekâtı verin ve Rasul’e itaat edin umulur ki merhamet edilirsiniz. Sanma ki kâfir olanlar yerde (bizi) aciz bırakacak değillerdir onların mekânı ateştir ve o ne kötü bir dönüştür.” (en-Nûr 55-57)

Allah vaadine muhalefet etmez onun vaadi mutlaka yerine gelir. İman ederek Salih amel işleyerek Raşidî Hilafet yeniden kaim olacaktır… 

İslâm Ümmeti’nin siyasî tarihi bu dönemlerden geçecek Raşidi Halifeler Ebu Bekir, Ömer, Osman ve Ali -Allah onlardan razı olsun- Raşidi Halifeler bunlardı sonra Emevi Hilâfet Devleti, Abbasi Hilâfet Devleti ve Osmanlı Hilâfet Devleti bunlardan sonra cebri devleti oluştu şimdi ise İslâm Ümmeti tekrar ayaklanmaya başladı artık bundan sonra İslâm Ümmeti geriye doğru değil ileriye doğru koşan adımlar atarak tekrar Hilâfet Devleti’ni yeniden kuracaktır. Mısır bizim memleketimiz olarak devam edecektir, biz kurtuluşa ereceğiz, içinde bulunmuş olduğumuz gemi batmadan kurtuluşa kavuşacaktır…

Allah’tan dileğimiz kurtuluştur. Mısır’da, Tunus’ta, Libya’da, Cezayir’de, Yemen’de ve Bahreyn’de diğer Müslümanların memleketlerinde ayaklanmalar başlamıştır. Halen devam etmektedir ta ki yeniden Hilâfet Devleti kurulana kadar işte bu Hilafet’i beklemekteyiz Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’de buna işaret etmiş zaten…

وَمَا يَنطِقُ عَنِ الْهَوَى إِنْ هُوَ إِلَّا وَحْيٌ يُوحَى

“O kendi hevasına göre konuşmaz onun konuşmaları ancak kendisine vahyedilen ibadettir” (en-Necm 3-4)

* * *

Yemen el-İman Üniversitesi Rektörü Şeyh AbdulMecid ez-Zindanî’nin Açıklamaları:

http://www.youtube.com/watch?v=pcBMJl0ESyY

el-Ezher Üniversitesi Âlimlerinden Şeyh Ömer İbni AbdulAziz Nur Mescidi’ndeki Hutbesi:

http://www.youtube.com/watch?v=ZgQoVyjbz0A&feature=player_embedded

el-Cezire, Ajanslar - 04.03.2011

KD: İslam Âlimlerinin bu son dönemdeki Hilafet ile alakalı kıyamları, Ümmeti ve güç ehli insanları Hilafet’in tekrar ikamesine çağrıları; domino etkisiyle değişen düzenlerin Müslümanlar lehine değişip, İslâm’ın tekrar yönetime geleceğinin çok yakın olduğunun göstergesidir. Artık, İslam Âlimleri ve Müslümanlar hep bir ağızdan aynı şeyi haykırıyor: Hilâfet, Hilâfet, Hilâfet…

* * *

“ÖZGÜRLEŞEN TUNUS’TA” İSLÂMÎ PARTİLERE YİNE İZİN YOK!

Tunus geçici hükümeti, aralarında Es-Selam ve Hizb-ut Tahrir gibi İslâmî partilerin de bulunduğu 5 partinin yasallaşmasına izin vermedi.

Tap Ajansının haberine göre Tunus İçişleri Bakanlığı, başvuruda bulunan partilerin, dini, etnik, cinsiyet ya da bölgesel temeller üzerine kurulmasını yasaklayan partiler yasasına uygun olmadığı kararını vererek söz konusu partilerin yasal zemine oturmasına izin vermedi. 

Hükümetin aldığı bu karar ülkede tartışmalara neden olurken Bin Ali sonrası geçici hükümetin ilk kez bazı partilerin yasallaşmasına yasak getirdiği ifade edildi.

Vahdethaber.com- 13.03.2011

KD: Yasemin Devriminde değişenlerin sadece yöneticiler ve isimleri olduğunu ve yaşananların küresel adaptasyonun bir sonucu olduğunu söylemiştik. Tunus’ta meydana gelen bu gayri hukuki uygulama ile sistemin ve onun işleyişinin esası olan laik yönetim anlayışının devam ettiğini görmekteyiz. Her türlü düşüncenin partileşebildiği bir dünyada İslâm hükümlerini esas alarak partileşmek maalesef mümkün olmuyor. 

* * *

ALMANYA’YI ŞAŞIRTAN İSTATİSTİK

Avrupa’nın en gelişmiş ülkelerinden biri olan Almanya’daki okuma yazma bilmeyen insan sayısı ile ilgili yapılan bir araştırmada ilginç sonuçlar elde edildi.

Almanya’da yaklaşık olarak 4 milyon insanın okuma yazma bilmediği iddia ediliyordu. Fakat yapılan detaylı bir araştırma durumun böyle olmadığını gösterdi. Hamburg üniversitesinde yapılan çalışma Almanya’da okuma yazma bilmeyen insan sayısının 7.5 milyon olduğunun ortaya koydu.

8 bin kişi üzerinde yapılan araştırma gösterdi ki Almanya’nn %15’i okuma yazma bilmiyor, hatta harfleri dahi tanıyamıyor. Araştırmada dikkat çeken bir diğer ilginç nokta da okuma yazma bilmeyen erkek oranının bayanlara göre daha fazla olması. Araştırma ekibi başkanı Anke Grotlüschen tarafından açıklanan araştırmaya göre 300 bin Alman ise hiç okuma yazma bilmiyor.

The Epoch Times - 04.03.2011

KD: Almanya’nın istatistiklerde okuma-yazma oranı %99.9 görünüyordu yani okuma-yazma bilmeyenler %0.01 olarak sunuluyordu. Hâlbuki bunun koskoca bir yalan olduğu açığa çıkmıştır. Kâfir batı, kendisine özenerek taklit etmemiz için türlü yalan ve desise ile insanları kandırmaya çalışmaktadır. Hâlbuki onların gerçek durumu daha da vahimdir. 

* * *

DİYANET, TÜRKİYE’DE KEMALİST İSLÂM ÜRETİYOR

WikiLeaks belgelerinde geçen, 27 Haziran 2003’te ABD’nin Ankara Büyükelçiliği’nde Maslahatgüzar konumunda bulunan Robert S. Deutsch’un onaylayarak Washington’a gönderdiği “Diyanet’in Denetlenmesi Savaşı” başlıklı telgraf, Türkiye’deki “laik” sistemin ABD’de nasıl algılandığını yansıtması bakımından dikkat çekici:

AKP hükümetinin Türk camilerine 15 bin ek imam alınması yönündeki önerisinin yarattığı yeni tartışma, dinin Türk kamusal hayatındaki rolüne ilişkin kadim tartışmayı yeniden canlandırdı. Bu tartışma aynı zamanda: birincisi; hem katı laikçilerin hem de dindar muhafazakârların “İslâm” kartını kendi çıkarları için kullanmaya çalıştıklarını, ikincisi; Türkiye’de monolitik ve siyasî birleşmişlikten uzak olan İslâm’ın, birçok laikçinin itiraf ettiğinden daha esnek, ana akım toplumun içindeki köklerinin de daha derin olduğunu gösterdi.

Telgraflarda, Diyanet de geniş bir yer tutuyor: Diyanet İşleri Başkanlığı yaklaşık doksan bin personeliyle Türk Devleti’nin en büyük organlarından biridir. Cami inşaatı/teftişi, imamlar gibi dinî memurların işe alınması ve her türlü dinî tavsiyenin yapılmasından resmen sorumludur. Bu işlevler, Diyanet’in asıl amacının yanında ikinci önemdedir. Bu amaç, Cumhuriyet’in ilk günlerinden bu yana olduğu gibi, “İslâmî” fikirlerin ve bağımsız dinî kurumların Atatürk’ün laik devrimine karşı tehdit oluşturmasını engellemektir.

Dolayısıyla da, bu kurumu kötüleyenlerin –ki buna İslâmcılar, merkezdeki muhafazakârlar ve liberaller dâhil– gözünde Diyanet, bir uçtan bir uca Anadolu’da ve İstanbul ile Cumhuriyetçi Ankara’nın daha az elit köşelerinde yaşanan çok çeşitli inançlarla pek az ilgisi olan bir “Kemalist İslâm”ın üreticisidir.

Taraf Gazetesi - 23.03.2011

KD: Diyanet İşleri Başkanlığının ne işe yaradığını, hangi amaç için kurulduğunu ve halen hangi düşünceye hizmet ettiğini Türkiye’deki Müslümanlar gibi yabancı elçilik üyeleri de fark etmiş. Demek ki, yaptıkları ve çalışmaları her kesim tarafından anlaşılacak kadar aşikâr. Vahim olanı ise, hala bunu göremeyenlerin olmasıdır!

* * *

HALİFELİĞİN KALDIRILMASINA YÖNELİK KANUNUN MADDELERİ

“Hilâfet’in kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının T.C. dışına çıkarılmasına dair kanun, 3 Mart 1924’de TBMM’de kabul edilmişti; işte o kanunun maddeleri:

3 Mart 1924 - Hicri 26 Recep 1342 tarihli “Hilâfet’in kaldırılmasına ve Osmanlı hanedanının Türkiye Cumhuriyeti ülkesi dışına çıkarılması”na dair kanun, bugün Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kabul edildi. 431 sayılı bu kanun toplam 13 maddeden oluşmaktaydı. Kabul edilen maddelere göre:

Madde-1 Halife görevinden alınmıştır. Halifelik, hükümet ve Cumhuriyet’in anlam ve kavramı içinde esasen mevcut bulunduğundan hilafet makamı kaldırılmıştır.

Madde-2 Görevden alınan Halife ve Osmanlı saltanatına mensup tüm erkek ve kadınlar, damatlar Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde oturmak hakkından ebediyen mahrumdurlar. Bu soya bağlı kadınlardan doğmuş kimseler de Osmanlı addedilirler.

Madde-3 İkinci maddede zikredilen kimseler, bu kanunun yayımı tarihinden itibaren en geç on gün içerisinde Türkiye Cumhuriyeti ülkesini terk etmeye mecburdurlar.

Madde-4 İkinci maddede zikredilen kimselerin Türk vatandaşlık sıfatı ve hukuku kaldırılmıştır.

Madde-5 Bundan böyle ikinci maddede anılan kimseler, Türkiye Cumhuriyeti’nde taşınmaz mal edinemezler. Türkiye’deki ilişkilerinin kesilmesi için bir yıl süre ile vekil tayin ederek, devlet mahkemelerine başvurabilirler. Bu müddetin sona ermesinden sonra hiçbir mahkemeye başvurma hakları yoktur.

Madde-6 İkinci maddede anılan kimselere, yol giderlerine karşılık olmak üzere bir defaya mahsus ve servetleri ile orantılı, uygun miktarda para ödenecektir.

Madde-7 İkinci maddede zikredilen kişiler, Türkiye Cumhuriyeti içindeki bütün taşınmaz mal varlıklarını bir yıl içerisinde hükümetin bilgisi ve tasdiki ile elden çıkarmaya mecburdurlar. Zikredilen taşınmaz malları satamamaları durumunda bunlar, hükümetçe satın alınarak bedelleri kendilerine verilecektir.

Madde-8 Osmanlı İmparatorluğu’nda padişahlık etmiş kimselerin Türkiye Cumhuriyeti arazisi içinde tapuda kayıtlı taşınmaz malları millete intikal etmiştir. (Millileştirilmiştir.)

Madde-9 Kapatılan padişahlık sarayları ve köşkleri ile bunların ek binalarında bulunan eşyalar, takımlar, tablolar, sanat eserleri ve diğer taşınabilir mallar millete intikal etmiştir. (Millileştirilmiştir.)

Madde-10 Padişah malları adı altında olup, evvelce millete devredilen mallar ile beraber, kaldırılan padişahlığa ait bütün taşınmaz mallar ve eski hazine mevcutları ile birlikte saray ve köşkler ek yapıları ve arazileri millete intikal etmiştir. (Millileştirilmiştir.)

Madde-11 Millete intikal eden taşınabilir ve taşınmaz tüm malvarlıklarının saptanması ve muhafazası için bir yönetmelik hazırlanacaktır.

Madde-12 Bu kanun yayımlanmasından itibaren geçerlidir.

Madde-13 Bu kanun, Bakanlar kurulu tarafından uygulanır.

Denilmekteydi. Daha sonra kanunda 15. 05. 1974 tarihli ve 1803 Nolu yasa ile değişikliğe gidildi ve zaten vakıası kalmayan 2-3-4 ve 5.nci maddeleri kaldırıldı.

Kaynaklar: 06.03.1924 Tarihli Resmi Gazete (Sadeleştirilmiştir.)

Dünya Bülteni - 04.03.2011

KD: Hilafetin kaldırılmasının ardından ümmetin her ferdi bir bedel ödemişse de, bu maddelerden anlaşılıyor ki, ülkesinden bu kadar hızlı, bu kadar geniş kapsamlı ve bu kadar trajik bir şekilde gönderilen bu insanlar, en büyük bedeli ödemişlerdir. Yurtlarından zoraki bir şekilde atılmış ve en ufak bir ahde vefa gösterilmeden kovulmuşlardır. Firavun misali soyları tüketilmiş ve yeni saltanatlar böylece korunmuştur! 

* * *

2011 YILINDA TÜRKİYE, EN ÇOK MİLYARDER ÇIKARAN ÜLKE OLDU

ABD merkezli Forbes Dergisi 2011 yılında 25’inci kez açıkladığı dünyanın en zenginler listesinde Türkiye en çok milyarder çıkaran ülkelerden biri olarak damgasını vurdu.

Forbes Dergisi Genel Yayın Yönetmeni Steve Forbes sonuçlara ilişkin değerlendirmesinde Türkiye için “beklenmedik bir dinamo” ifadesini kullanarak, “fazla duyulmamış bir dinamo, şimdilerde en çok milyarder çıkaran ülke konumuna girdi” dedi.

Bu yıl rekor bir sayıya ulaşarak 214 yeni milyarder eklenen Forbes Listesinde 1210 milyarder yer alırken, Türkiye’den 38 milyarder listede yerini buldu. Bu yıl zenginler listesine girenlerin servetinin toplamının 4.5 trilyon dolara ulaştığı kaydedildi.

268-Mehmet Emin Karamehmet (Çukurova Holding-4 milyar dolar), 376-Semahat Arsel (Koç Holding-3 milyar dolar), 376-Hüsnü Özyeğin (Fiba Holding-3 milyar dolar), 393-Rahmi Koç (Koç Holding-2,9 milyar dolar), 409-Murat Ülker (Yıldız Holding-2,8 milyar dolar), 420-Ferit Şahenk (Doğuş Holding-2,7 milyar dolar), 420-Şarık Tara (Enka İnşaat-2,7 milyar dolar), 459-Suna Kıraç (Koç Holding-2,5 milyar dolar), 459-Filiz Şahenk (Doğuş Holding-2,5 milyar dolar), 564-Ali İbrahim Ağaoğlu (Ağaoğlu İnşaat 2,1 milyar dolar)…

Hürriyet - 10.03.2011

KD: Kapitalizmin en büyük çarpıklığı, gelir dağılımındaki dengesizliği ve adaletsizliğidir. Dünyanın her tarafında olduğu gibi bazı aileler, seçilmişler edasıyla hareket ederek zenginleştirilmişler ve ümmet açlık sınırında iken onlar servetlerine servet katmışlardır. Çünkü burjuva olmadan, kapitalizm zaten olamaz. 

* * *

SURİYE’DE GERGİNLİK SÜRÜYOR

Suriye'de de gerginlik artıyor. Olayların merkezi, geçen haftadan bu yana gösterilere sahne olan Dara kenti. 

Görgü tanıklarına göre güvenlik güçleri, dün gece yarısından sonra eylemcilerin avlusunda oturma eylemi yaptıkları camiye saldırdı. Siyasî özgürlük ve olağanüstü halin kaldırılmasını isteyen göstericilere gerçek mermilerle ateş açıldı ve göz yaşartıcı gaz atıldı. Aralarında bir doktorun da bulunduğu 6 kişi yaşamını yitirdi. 

İnsan hakları savunucuları, saldırı öncesi bölgede elektrik ve telefonların kesildiğini söylerken, Dara'nın bütün giriş ve çıkışlarına barikat kuruldu. 

Son can kayıplarıyla birlikte gösteriler başladığından beri ölenlerin sayısı 10 oldu. 

Suriye yönetiminin, muhaliflere yönelik geniş çaplı bir operasyon başlatılacağı da gelen haberler arasında. 

Vahdet Haber - 23.03.2011

KD: Ortadoğu’da meydana gelen olaylar ile alakalı olarak her ülkeden ayrıntılı bir şekilde bahsedilirken, nedense Suriye’de meydana gelen olaylar örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Dünya ve Türkiye medyasını buna iten neden, buradaki isyanın tamamen İslâmi gruplar tarafından organize edilmesinden dolayı mıdır? 

* * *

SURİYE’DEKİ MÜSLÜMANLARIN İNTİFADA HAREKETLERİ

Sedneya Cezaevi Yönetimi, 27.03.2008'de bazı mahkûmlara “etleri ile kemiklerini demir taraklarla tararcasına” işkenceler yapmış ve geneli İslâmcıların olduğu işkenceye maruz kalan mahkûmlar bu dayanılmaz zulümden dolayı Allah'a sığınmışlar, sesleri diğer mahkûmlara ulaşmış, öfkelerini çekmiş ve yüksek seslerle tekbir getirmeye başlamışlardı. Bunun üzerine bazı mahkûmlar, koğuşlardan çıkmış, birkaç gün süren ve ardından gardiyanlar tarafından bastırılan kanlı bir isyan yaşanmış ve isyancılar, türlü türlü dayanılmaz işkencelere maruz bırakılmıştı...

Yine 05.07.2008'de silahlı askerî bir gurup polis, arama yapmak üzere Sedneya cezaevindeki koğuşlara girerek Mushaf-ı Şerif'i ayaklarıyla çiğnemiş, sakallı olanlara hakaretler etmiş, tekme tokat mahkûmlara girişmiş, küfürler etmiş ve fiziksel eziyetler etmiş... Bu baskının üzerine sivil isyan şeklinde bir patlama meydana gelmiş ve diğer katlara ve koğuşlara sıçramış, bazı mahkûmlar cezaevi içerisindeki askerleri ve subayları rehin almış, cep telefonlarını ellerine geçirmiş, aileleri, medya organları ve dünyadaki insan hakları ile bağlantıya geçmişlerdi. Ancak medya, bu olaya beklenen ilgiyi göstermemiş ve bu da Suriye rejiminin, Amerika da dâhil devletlerarası şemsiyesinin kendisini korumadan yana, güvende olduğunu hissetmesini sağlamıştı. Böylece Suriye rejimi, isyanı kuvvet yoluyla bastırmak için cezaevine kuvvet göndererek olayları engelleme çabası içerisine girmesine rağmen mahkûmlar, aralarında subayların ve astsubayların olduğu yaklaşık 1100 askeri rehin almayı başarmıştı. Devlet, planladığı üzere durumu kontrol altına almayı başaramayınca yaklaşık altı ay süren müzakerelere başvurmuş, bu sırada başarısızlıkla sonuçlanan cezaevini basma girişimleri yaşanmış ve en sonunda yalan vaatlerle sorunu çözmeyi başarmıştı. Zira mahkûmların cezalandırılmayacağı, mahkûmiyet sürelerini dolduran mahkûmların serbest bırakılacağı, mahkûmlara insan gibi muamele edileceği ve tutukluların yargılanma süreçlerinin hızlandırılacağı sözünü vermişti. Bu sözler ise, mahkûmların askerlerle müzakerede bulunmayı reddetmelerinin üzerine devlet başkanının temsilcileri tarafından verilmişti. Bu kişiler, bu olaylardan dolayı hiçbir hesap sorulmayacağı ve ceza verilmeyeceği sözünü vermişler ve olayların sorumluluğunu Tuğgeneral Numan Hatip ve Cezaevi Müdürü Albay Ali Hayribik ve bir gurup subaya yüklemişlerdi... Bununla birlikte tutukluların aileleri, dönem dönem içişleri bakanlığı önünde veya cezaevinin yakınlarında toplanma gibi bir takım barışçıl protesto eylemleri girişimlerinde bulunmalarına rağmen sert bir şekilde engellenmişlerdi. Bu da evlatları korkunç bir manzara ile karşı karşıya iken herkesin susmasına ve onlar için hiçbir şey yapamamalarına neden olmuştu...

Bugünlerde işlerin rayına oturması üzerine Suriye rejimi, sözünden caydı ve sayıları yaklaşık 350'yi bulan isyana karışan mahkûmları yargılamaya başladı. Şu ana kadar (5'i idam ve 19'u müebbet olmak üzere) bu kişilerden sadece 24'ü hakkında karar çıktı ve diğerleri de en az 12 sene olmak üzere benzer hükümler almayı beklemektedir. Ayrıca mahkûmlar, şu anda demir kafeslerde tutulmaktadır. Cezaevi gizli kameralar ve dinleme cihazları ile dolu olup mahkûmlar, ne güneş yüzü görmekteler ne de havalandırmaya çıkmaktalar, sağlık durumları da oldukça kötü... Dışarı sızan haberler, göre bazı mahkûmlar, ciddi hastalıklarla boğuşmaktalar... Ne ilginçtir ki hiçbir medya kesimi veya insan hakları örgütü, bu trajik gelişmeleri ve ulaştığı boyutu aktarmamaktadır.

İşte bunlar, cezaevlerinde ve normal hayatta halkına karşı insanlık dışı en iğrenç davranışlarda bulunmaktan sakınmayan helak olmuş rejimin uygulamalarından bazı örneklerdir.

Suriye rejimi, kendisinin değişime karşı güvende olacağını zannediyor. Muhtemelen bu zannı onun ölümü olacaktır. Değişim rüzgârları, ona doğru ilerlemekte olup bu değişimin çıkış noktası İslâmi'dir ve istenen değişim sadece Allah'ın elindedir. Onu durdurmaya hiçbir kimsenin gücü yetmeyeceği gibi bu helak olmuş rejimin de ona direnmeye ve ona karşı koymaya gücü yetmeyecektir. Değişim Allah'ın izniyle geliyor ve o, Suriye'yi, Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem'in Şam ve Şam halkı hakkındaki müjdelerin gerçekleştiği İslâmi bir beldeye çevirecektir...

İslâmDevleti.org - 29.02.2011

KD: Allah Azze ve Celle’nin izniyle değişim yakındır ve zalim yöneticilere hesap sorulacak zaman yakındır. O zulüm ve küfür üzere olan iktidar sahiplerinin cürümlerinin cezası ise Ahiret’te daha şiddetli olacaktır. 

* * *


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz