- HABER-VERİ-YORUM -

Editör

 

CHP’Lİ EKŞİ: GÜZEL KIZ BAŞÖRTÜLÜ GÖRÜNCE ÜZÜLÜYORUM

Basın Konseyi’nin eski Başkanı yeni CHP’li Oktay Ekşi, Samanyolu Haber’de açıklamalarda bulundu. Milletvekili olmak istediğini söyleyen Ekşi, Silivri’de görülen Ergenekon davasının siyasi bir dava olduğunu ileri sürdü. 

Büyük mağduriyetler yaşanan başörtüsü sorununda ise çözüm olmadığını savunan CHP’li Oktay Ekşi, “Türkiye’deki kızlarımız kafasını ister öyle örtmüş ister böyle örtmüş. Kimsenin derdi olacak bir şey değil. Ben bu güzel kız kafasını niye örtmüş diye ben üzülüyorum, gördüğüm zaman onları. Hepsi güzel de, çok güzellerini görünce üzülüyorum itiraf edeyim ki. Bu güzelliği saklamaya yazık değil mi diye, şahsen düşünüyorum. Bu benim kendi bakışım” diye konuştu.

Oktay Ekşi sözlerini şöyle sürdürdü:”Başın kapalı olmasını türbanlı olsun diğer şekilde olsun kimsenin siyasi bir talebi söz konusu olmadığı sürece engellemeye hakkı olmaz. Zaten hayır diyenler de siyasi boyutu nedeniyle bu olaya hayır diyorlardı.”

Star Gazetesi - 27.01.2011

KD: “Hayır diyenler siyasi boyutları nedeniyle bu olaya hayır” deme hakkına ne kadar sahiplerse, Evet diyenlerde demokratik bir hak yahut siyasi bir simge olsun diye başlarını kapatmıyorlar. Sadece ve sadece Allah’u Teâlâ’nın bir emri olduğu için kapatıyorlar. İnançlarının bir gereği olarak kapatıyorlar… Acaba bu durum, CHP ve Ekşi gibi aynı mantalitede olanlar için meşru bir hak oluşturabilir mi? Tabi onlardan hak talebinde bulunanlar varsa! 

* * *

İŞGALE BAHANE OLAN IRAK’LIDAN İTİRAF

Kanlı işgal öncesinde, ABD’yi Saddam Hüseyin’in askeri faaliyetleri hakkında bilgilendiren Ahmet el-Cenabi adlı Iraklı verdiği bilgilerin yalan olduğunu itiraf etti. ABD işgali El-Cenabi’ye dayandırarak meşrulaştırmıştı. 

ABD’yi eski Irak lideri Saddam Hüseyin’in askeri faaliyetleri hakkında bilgilendiren ve daha sonra Batı’ya kaçan bir Iraklı, Saddam’ın elinde bakteriyolojik silah bulunduğu yönünde yalan bilgi verdiğini açıkladı.

Rafid Ahmet Elvan el-Cenabi adlı Iraklı, İngiliz “The Guardian” gazetesine yaptığı açıklamada, Saddam Hüseyin’in, bakteriyolojik silah geliştirmeye yönelik gizli bir programı bulunduğu yönünde yalan söylediğini belirtti.

Saddam rejiminin devrilmesini sağlamak için böyle bir yalan uydurduğunu söyleyen el-Cenabi, ‘‘Rejimi yıkmak için bir şeyler uydurma şansını yakalamıştım’’ dedi. El-Cenabi, ‘‘Ben ve oğullarım, Irak’a demokrasinin gelmesi için gereken nedeni yaşattığımız için son derece gururluyuz’’ diye konuştu.

El-Cenabi son söz olarak da “Belki haklıydım, belki de yanlış yaptım?” dedi.

ABD, 2003 yılında Irak işgalini, Rafid Ahmet Elvan el-Cenabi’nin Amerikan istihbaratına ilettiği bilgilere dayandırarak meşrulaştırmıştı.

AB Haber - 17.02.2011

KD: Amerika’nın Irak işgali hiçbir haklı ve reel gerekçeye dayanmamış, bu haksız ve zalimane olan işgalin tek gerekçesi; bütün sömürgeci kâfir ülkeler için geçerli olan en haklı gerekçe olmuştur: O da emperyalizm ve İslâm ile mücadeledir.

* * *

TAGUT KERİMOV KANA DOYMUYOR!

Hizb-ut Tahrir Merkezî Medya Bürosu Müdürü Osman Bahâş tarafından, “Tagut Kerimov’un Brüksel Ziyaretinin Semeresi, Hizb-ut Tahrir’li İki Şebabın Kasap Kerimov ve NATO Tarafından Canlarına Kıyılarak Şehit Edilmesi” başlığıyla yapılan basın açıklamasına göre, Özbekistan hapishanelerinde tutulan iki Hizb-ut Tahrir şebabının cesetleri yakınlarına teslim edildi ve kalp krizi yüzünden öldükleri iddia edildi.

Açıklamada, “Caslık hapishanesi yönetimi, biri Andican diğeri Fergane şehirlerinden olmak üzere Hizb-ut Tahrir şebabından iki şehit cesedi teslim ettiler ve kalp hastalığı yüzünden öldüklerini iddia ettiler.” denildikten sonra, Kerimov’un Brüksel ziyaretine dikkat çekildi. Ziyaretin ardından Hizb-ut Tahrir ve şebabına karşı baskı ve zulmün artışına vurgu yapılan açıklamada şu hususların altı çizildi:

“Tagut Kerimov, Brüksel’e bir ziyarette bulundu. Kendisini onur konuğu yapan, kırmızı halılarla karşılayan ve terörizmle mücadele çabalarını takdir etmek amacıyla yine bir avuç dolar vermeyi taahhüt eden NATO Genel Sekreteri Rasmussen, Avrupa Komisyonu Başkanı Manuel Barroso ve Avrupa Birliği Enerji Komiseri Oettinger ile bir araya geldi. Kerimov ve polisleri de masum Müslüman evlatlarına karşı işkence eylemlerini arttırmayı ihmal etmediler.” Bu ziyaretten bir hafta sonra iki üyesinin şehit edilerek cesetlerinin teslim edildiğinin bildirildiği açıklama, Caslık hapishane yönetiminin, “Hizb-ut Tahrir üyelerinden “Şükrüllah”a 16 sene ve “Şevket”e 3 sene daha ekleyerek bitmek üzere olan mahkûmiyet sürelerini uzatarak eski hükümlülerin olduğu hapishaneye naklettiği” haberiyle devam etti.

Aynı şekilde “Nevâî ve diğer hapishane yönetimlerinin, hizbin üyelerinden mahkûm olanlara ilaçlar verdiği, bu ilaçların gardiyanların gözü önünde içmeye zorlandıkları, şekli ve rengi ekmek hamuruna benzeyen bu ilaçların üzerinde Amerikan yapımı olduğu yazdığı ve bu ilaçları birkaç kez içenlerde, günden güne güç ve bilinç kaybı meydana geldiği”ni vurgulayan Bahâş, açıklamasına şöyle devam etti: 

“Bu kişilerin arasında hapishanede kaldıkları uzun süre esnasında Kur’an’ı ezberleyen bazı hafızlar da var. Bu kişilerden çoğu sadece güçlerini ve bilinçlerini kaybetmekle kalmıyor akıllarını da kaybederek deliriyorlar. Ardından da hapishane yönetimi, bu kişileri devlet hapishanelerine bağlı hastanelere naklediyorlar. 

Bunlar, Batılı yöneticilerin yakinen bildikleri şeylerin sadece bir kısmıdır. Zira onlar, Kerimov rejiminin 2005 yılında Andican’da binlerce mahkûma karşı işlediği katliamı henüz unutmuş değiller. Ancak onlar, Afganistan’daki Müslümanlara yönelik savaşlarında kendileri ile olan müttefikliğini sürdürmesi için makul ve gerekli bir bedel olmasından dolayı Kerimov’un cürümlerini görmezlikten gelmeyi haklı görmekteler. Ancak hadaratını Amerika’daki Kızılderililerin kafatasları üzerine inşa eden, Mısır, Tunus, Pakistan ve diğer İslâm beldelerindeki tagutları destekleyen kimselerin diğer tagutları onaylarlarken Kerimov’a karşı çıkması hiç de kolay değildir. Ancak sabah akşam böğüre böğüre demokratik değerlerin ve insan haklarının savunuculuğunu yapmalarından dolayı en azından utanmaları gerekmez mi?! Yoksa ikiyüzlülük, kirli sömürgecilik fikirlerinin temel doğası mı?!”

KöklüDeğişim - 17.02.2011

KD: Bu zalimler bir gün Müslümanlara ettikleri tüm zulümlerin hesabını verecekler muhakkak. Onları Müslümanlara karşı bu kadar cüretkâr kılan şüphesiz onların sırtlarını sıvazlayan Avrupa’lı, Amerikalı efendileri… Gerçi Hilâfet’in ikamesiyle birlikte bu sömürgeci kâfir devletlere de hadleri bildirilecektir. 

Bizler KöklüDeğişim ailesi olarak şehit olan Müslüman kardeşlerimize Rabbimizden rahmet, yakınlarına da başsağlığı diliyoruz. Allah Subhanehû ve Teâlâ, bir an önce Müslümanların başına musallat olan bu zalim ve onları pışpışlayan, alkışlayan, onlara arka çıkan sömürgeci kâfirleri kahr-u perişan etsin inşallah… Şüphesiz bu Allah’a kolaydır.

* * *

TSK’DAN ATILAN 1800 ASKERE DÖNÜŞ YOLU AÇILIYOR

Milli Savunma Bakanı Vecdi Gönül, Yüksek Askerî Şûra (YAŞ) kararıyla Ordudan atılanlara yargı yolunu açan yasal düzenlemenin TBMM’ye gönderileceğini ve yarın Milli Savunma Komisyonu’nda görüşüleceğini açıkladı.

YAŞ kararlarıyla atılanların sayısının yaklaşık 1800 olduğunu belirten Gönül, yasanın çıkmasının ardından, YAŞ nedeniyle atılanlara, uygun bulunması halinde yeniden görev verileceğini kaydetti.

Gönül, şunları söyledi: “YAŞ nedeniyle ihraç edilenler Bakanlığa başvuracak. Bakanlık ya reddedecek ya kabul edecek. Reddederse yargıya gidebilecekler. Kabul edilirse bulunduğu rütbe itibariyle intibakları yapılacak. Emekliliği hak etmişse emekli olacak. Başka kurumda da görevlendirmeler olacak. Araştırma görevlisi kadroları ihdas edilecek. Sayıları 1800 civarında.”

Ntvmsnbc - 16.02.2011

KD: İslâm düşmanı zihniyetin irticaî(!) faaliyetler diyerek meşrulaştırmaya çalıştığı İslâmî hassasiyeti olan askerî personel, yıllardır bir mağduriyetin kurbanıydı. Laik-Kemalist zihniyetiyle Ordu, bünyesini ele geçirmek isteyen bazı Amerikancı odaklara göz açtırmak istemiyordu muhakkak ama bununla birlikte üzerinde yükseldiği anlayış onu İslâmî hassasiyetlere karşı da harekete geçiriyordu. Bu son hamle ile Hükümet, Ordu içerisinde etkin olabilecek bir takım odaklar oluşturma gayretlerine bir yenisini daha eklerken, seçimler öncesinde de bu YAŞ mağdurları ve çevreleri nezdinde puan toplamış olacak… Bakalım bundan sonraki süreçte neler olacak, bekleyip göreceğiz…

* * *

“DEKOLTE GİYENE TECAVÜZ EDERLER”

AK Partili milletvekilleri tarafından TBMM’ye sunulan ve “hadım yasası” olarak nitelendirilen “cinsel saldırı suçu ile çocuklara ve reşit olmayana tecavüzden yargılananların hadım edilmesini” öngören tasarıya Selçuk Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Ana Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Orhan Çeker’den tartışılacak bir yorum geldi. Her ülkede olduğu gibi Türk toplumunda da tacizcilerin olduğunu belirten ve sorunun çözümü için köküne inilmesi gerektiğini söyledi.

Selçuk Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Süleyman Okudan da YÖK Başkanı Prof. Dr. Yusuf Ziya Özcan’ın talimatıyla Prof. Dr. Çeker hakkında inceleme başlattıklarını bildirmişti.

Ayrıca Konya Cumhuriyet Başsavcılığı, Selçuk Üniversitesi (SÜ) İlahiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Orhan Çeker’in açıklamalarıyla ilgili inceleme başlattı. Konya Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından Prof. Dr. Çeker’in çeşitli basın yayın organlarında yer alan sözleri üzerine inceleme kararı aldı.

Haber Türk - 17.02.2011

KD: Sayın Çeker, doğru söylediği bir meselede suçlu bir konuma, hakkında soruşturma yapılacak bir hale düştü. Hâlbuki kendisinin bilim adamı kimliğiyle yapmış olduğu bu mesele hakkında yapılması gereken, ortaya koyduğu tespitler hakkında araştırmalar yapmak ve varsa alınacak önlemler açısından Hoca’nın fikirlerine müracaat etmekti. Rezil ve saçma-sapan konularda bile “prof.”, “dr.” kimliği olan kişilerin rezil fikirlerine değer verilirken, konu İslâm’ın hükümlerinin açıklanması olunca bir kısım medya ve bazı STK’larda kırmızı görmüş boğa gibi saldırıya geçiliyor. Biz KöklüDeğişim Dergisi olarak Prof. Dr. Orhan Çeker’in İslâm’ın hükümlerini açıklamadaki çabasını ve dik duruşunu takdir ediyor ve yayınladığı basın açıklamasını da okurlarımızın bilgisine sunuyoruz:

PROF. DR. ORHAN ÇEKER’İN BASIN AÇIKLAMASIDIR 

Prof. Dr. Orhan Çeker’in 15.02.2011 tarihinde basın-yayın organlarında yer alan beyanına binaen yapılan olumlu-olumsuz haber ve yorumlar üzerine kamuoyunun doğru bilgi alma hakkını kullanması ve basın-yayın organlarının da doğru haber verme görevini yapabilmesi için doğru bilgilendirilmesi amacıyla basın açıklaması zarureti ortaya çıkmıştır. 

Müvekkilim Prof. Dr. Orhan Çeker’in beyanı şöyledir: 

“Hadım etme cezası ne Kur’an’da ne de Efendimizin Sünneti’nde yoktur. Bence toplumu bu noktaya getiren sebepler araştırılmalıdır. Millî politika olarak herkes ahlak eğitiminden geçirilmelidir. Sarkıntılığa davet ve tahrik edici görsel yayınlar yasaklanmalıdır. Kadın vakur davranmış da sarkıntılığa uğramış ise suç yüzde yüz erkeğindir. Elbette işlenen suç son derece iğrençtir. Kadın dekolte giyinmiş, tahrik ve davet edici davranmış ise suça ortaktır. Suça ortak olup sonradan şikâyetçi olması makul değildir. Bu konuda suçu işleyen erkekleri savunduğum anlaşılmasın. Lakin bu suçun işlenmesinde dekolte kıyafetler giyinen, davet ve tahrik edici davranışlar sergileyen kadının da etkisi küçümsenmeyecek kadar büyüktür. Bu konuda tabii ki erkek suçludur, ama kadının da suçu göz ardı edilirse ülke olarak meseleyi çözümde yanlış adım atmış oluruz. Bu olayda her iki taraf da suçludur. Bunu yalnız ben söylüyor değilim. Daha birkaç gün önce Rusya’da bir Ortodoks papazı dekolte giyinip sokağa çıkan kadınları uyarmıştır.”

Müvekkilimin Kastı: 

Bu ifadelerden kastedilen;

“Kadın suça ortaktır” ifadesinden adlî suç kastedilmemiş, ahlakî erdemlere aykırılık ve örfen suç yani “günah” kastedilmiştir. Zaten müvekkilim İlahiyat Fakültesi’nde İslâm Hukuku Öğretim Üyesi olduğu için ifadelerinin de adlî açıdan değil, dinî açıdan yorumlanması bir zorunluluktur. Beyanının başında Kur’an ve Sünnet’e atıfta bulunması da bu sebeptendir. 

Beyandaki “suç” veya “olumsuz durum”, taciz ve sarkıntılıktır, tecavüz değildir. Taciz ve sarkıntılık da en iğrenç suçlardandır. Hem kadını, hem erkeği bundan korumak gerekir. 

Kaldı ki tecavüz, affedilemeyecek en büyük suçtur, cezası da en ağır olmalıdır.

Kadın suçlanmış değildir.

Suçlu erkektir. Erkek, bütün tahrik edici unsurlara rağmen mazur görülemez.

Müvekkilimin Söylemediği Halde Kendisine Atfedilenler:

Müvekkilim; “Suçun odağında kadın vardır” demedi. - “Dekolte giyinirsen tecavüz edilirsin” veya “tecavüzü hak edersin” demedi. Tecavüz kelimesini hiç kullanmadı. - Kadın ayrımcılığı yapmadı. -Kadını suç unsuru olarak göstermedi. - Kadınları hedef göstermedi. - Kendi adına konuştu. Fakültesi, Üniversitesi, sivil ya da siyasî herhangi bir kurum adına konuşmadı.

Müvekkilim yasal haklarını arayacaktır. 

Kamuoyuna saygı ile duyurulur. 18.02.2011 - Konya

Prof. Dr. Orhan Çeker

Vekili Av. Hüseyin Çelik

* * *

CENAZE TÖRENİNDEKİ KONUŞMASINDA ŞERİATI HATIRLATAN İMAM HAKKINDA SORUŞTURMA BAŞLATILDI

Edirne’nin Havsa ilçesine bağlı Şerbettar Köyü’nde başına aldığı darbe sonucu bayılan ve diri diri toprağa gömüldükten sonra hayatını kaybeden 8 yaşındaki Hasret Karakoç’un cenaze töreninde, kefene sarılı çocuğun yüzünü cep telefonu ile görüntüleyen ve Şeriat’a destek veren konuşması ile dikkat çeken Köy İmamı Eşref Sevimli hakkında Edirne Müftülüğü soruşturma başlattı.

İmam Eşref Sevimli, cemaate hitaben şunları söyledi: “…Toplumda yaşadığımız müddetçe dinimizden ne kadar uzaklaşıyorsak, yaptığımız hareketlerimiz ve kötülüklerde o kadar aşırılık meydana geliyor. Bu yavruya kıyıp da bu hale sokanların cezası ne olabilir. Her birinize sorsak, her biriniz lime lime ederiz. Ama dinin emirleri ile emredilse, Edirne meydanında öyle bir kişi öldürülse, acaba bu ülkede kaç tane cani meydana çıkar, çıkamaz. Ama kanunlarımız veya insan haklarıdır, bağımsızlıktır, demokrasidir diye herkes canilerin yanında olursa, onlar o hakların arkasında sığınırsa, bizlerde yavrularımız, biz olmasa da ülkemizde birilerine böyle ateş düşer ve ağlar.”

Televizyonların haber bültenlerinde İmam Sevimli’nin konuşması yer alınca Edirne Müftülüğü harekete geçti. Edirne Müftüsü Ömer Taşçıoğlu, bu konuşma ve ortaya çıkan görüntü nedeniyle Köy İmamı hakkında idari soruşturma başlattı.

İnternet Haber - 18.02.2011

KD: Bir üstteki Prof. Orhan Bey’in başına gelenlerin benzer bir şekilde bu haberdeki İmam’ın da başına geldiğini görüyoruz. Dediğimiz gibi, konu İslâm ve İslâm’ın gereklerinden bahsetmek olunca medya linçine uğramamak işten bile değil…

* * *

TACİKİSTAN’DA İBADETE 18 YAŞ SINIRI! 

Tacik yönetiminin dinî hayata baskısı yeni bir boyut kazandı: 18 yaşından küçüklerin cami ve kiliselere girişi yasaklanıyor! Uygulama SSCB dönemini hatırlattı. 

Tacikistan’daki İmamali Rahman yönetimi, camileri kapatma, sakallı insanlara taciz ve başörtüsü yasağının ardından, bu defa ülkedeki Hristiyanların da tepkisine neden olan yeni bir yasak peşinde.

Yeni hazırlanan “ebeveyn sorumluluğu” başlıklı yasa tasarısına göre, 18 yaşından küçüklerin cami ve kiliselere girmesi ve ibadet yapması yasaklanıyor.

Uzun bir süredir üzerlerindeki baskılar ve yasaklarla zor zamanlar geçiren Tacik Müslümanlar, bu tür bir yasağın Sovyet döneminde bile uygulanmadığının altını çizerken, Tacikistan’daki Rus Ortodoks Hıristiyanları da baskılardan nasibini aldı.

Müslümanlar ve Hristiyanlar, 18 yaşına kadar ibadethanelere giremeyen, dinlerini öğrenmeleri engellenen çocuklar için daha sonra yapılacaklar için çok geç olacağına dikkat çekiyor.

Birçok bölge uzmanı, yeni yasanın aslında toplam sayıları birkaç yüzü geçmeyen Tacikistan’daki Hristiyanları değil, Müslüman aileleri hedef aldığı konusunda hem fikir.

Dünya Bülteni - 18.02.2011

KD: İşte bir başka zulüm devleti daha… Özbekistan zaliminin ardından Tacikistan zalimi de elinden geleni yapıyor Müslümanlara hayatı zindan etmek için… Aaa, işe bakın, bizde de Kur’an Kurslarına gitme yaş sınırı mı vardı ne?!...


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz