SEÇMEN GERÇEKTEN NE İSTİYOR?

A. Celil Cengiz

Anayasa değişikliğinin 12 Eylül’de referanduma sunulacağının konuşulduğu bu günlerde yine yoğun kamuoyu araştırmaları hız kazanmıştır. Ayrıca seçim atmosferinin de canlı olması nedeni ile hummalı araştırmalar yapan bu kuruluşların sormuş olduğu sorular ve halkın bu sorulara vermiş olduğu cevaplar oldukça önemlidir. Özellikle siyasi partiler (demokratik) ve diğer siyasi çevrelerin sipariş verip büyük paralar ödediği bu araştırmalar, siyasete etki edenler için büyük menfaatler sağlamaktadır. Araştırmaların sonunda toplumun ne düşündüğünü öğrendikleri gibi topluma yeni bir yön vermenin nasıl olabileceğini de görmekte ve buda işlerini kolaylaştırmaktadır.

Siyasi konular ile alakalı araştırma yapan bu kuruluşlar aslında yeni bir süreç ile alakalı bir yol haritasının belirlenmesine de yardımcı oluyorlar. Başka bir ifade ile partiler, yazarlar, medya, zenginler, askerler gibi kurum ve kuruluşların yeni süreçteki davranışlarını belirlemelerinde büyük pay sahibi oluyorlar. Diğer taraftan bu çalışmalar ışığında, topluma yön vermek adına çalışan bu kadrolar, toplumun düşünceleri hakkında bilgi sahibi oldukları gibi, bir takım yönlendirici soruların sorulmasını sağlayarak toplumun gerçek görüşünün yansımasına da engel oluyorlar.

İçinde bulunduğumuz günlerin öncesini kısaca hatırlayacak olursak, yıllardır iktidarda olan AKP’nin verdiği vaatleri yerine getirmediğini ve halkın beklentilerinin başka bir bahara tehir edildiğini müşahede ediyoruz. Bugün ise iktidar ve muhalefet partileri halkı adeta seçim havasına sürüklemişlerdir. Halkın beklentileri unutturularak referandum ve seçim gündeme taşınmıştır. Bunları göz önünde bulundurduğumuzda yapılan kamuoyu çalışmalarının asıl amacının; halkın karşılanmayan ihtiyaçlarını tespit etmek değil, partilerin ve siyasete etki eden diğer faktörlerin istedikleri kamuoyunun oluşmasını sağlamaktır. Sonrasında ise uzun zamandır süre geldiği gibi demokratik partilerden umudunu yitiren halkı, yeni bir yöne doğru sürükleyerek elinde kalan son umutlarını da gasp edip, bir önceki halinden daha kötü bir hale getirmektir. Aksi halde bu halk bir öncekinden daha iyi bir hale gelirse bilinen bir şey var ki, İslamî hükümlerin tamamının uygulandığı bir yaşam tarzı sürmek isteyecektir. Bu da İslamî olmayan partilerin işine son vermek anlamına gelir. Ve bu son sadece bu partilerle kalmaz, bu parti ve iktidarları kendi menfaatleri çerçevesinde destekleyen, halka güzel bir şekilde pazarlayan, leş yiyenlerinde sonu olur…

Türkiye’nin son yedi senesinde iktidarda olan, Cumhurbaşkanı’nı kendi kadrolarından çıkaran ve ikinci kez güvenoyu alarak da iktidara gelen AKP hükümeti halkın beklentileri yerine getirilmediği gibi verdiği vaatleri de yerine getirememiştir. Hatta halk bir öncekinden daha fazla sıkıntılara sürüklenmiş ama bu medya ve belli güçlerin desteği ile kapatılmıştır.

Bu gün gelinen aşamada ise anayasa tartışmaları ve referandum ile gün yüzüne tekrar çıkan kamuoyu yoklamaları bir kez daha demokratik partilerin ve diğer siyasi çevrelerin hareketlenmesini sağlamıştır. Halkın gerçekleri görmesinden endişe eden bu çevreler, halkı tekrar yönlendirmek için araştırmaları yorumlamaya başlamışlardır. Bu araştırmalar sonucunda ortaya çıkan tablo dikkat çekicidir. Türkiye’nin terör ve işsizlik sorununu, arenada bulunan demokratik partiler tarafından çözülebilir mi? sorusuna seçmenin önemli bir bölümü olan yüzde 43’ü “hayır çözemez“ cevabını vermiştir. Aynı araştırmaya katılan bu yüzde 43’lük kitle, yeni parti oluşumlarına ihtiyaç duyulduğu görüşünde de birleşmiştir. 

Ortaya çıkan bu düşündürücü sonucu yorumlamaya başlayan bir kısım yazar, çizer, ve aydının değerlendirmelerine baktığımızda; onlar bu araştırmaların sonucunun, halkın sorunlarının, görünen partiler tarafından çözülemeyeceğini, bununla beraber halkın başka çarelerinin olmadığını gerekçe göstermiştir. Bunun gerekçe olabileceğinin ön kabulü ile seçime kadar halkın nabzını en iyi kontrol edenin, iktidar olabileceğini söylemiş yani kim halkın nabzına göre şerbet verirse onun iktidar olacağını belirtmişlerdir. Aslında bu söylemlerle araştırmalardan istenilen en asgari neden de ortaya çıkmış oluyor. Fakat gerçekler ise çok farklıdır.

Bu tablo halkı yönlendirmek için hazırlanan sorulardan oluşmaktadır. Mesela bu kamuoyu yoklamalarının yapıldığı soruların içine ‘’başka bir yönetim tarzı ister misiniz?” tarzından bir soru eklenseydi durum çok farklı olacaktır. Ak Parti iktidarının ilk yıllarında ve umutların yüksek olduğu bir zamanda bu soru halka sorulmuştu. Fakat bugünkünden farklı olarak yönlendirme yapılmadan ve açıkça sorulmuştu. Kapitalizm (Demokrasi), Kominizim, Hilâfet; bu üç yönetim nizamından hangisi ile yönetilmek istersiniz denildiğinde verilen cevapların içinde öne çıkan ‘Hilâfet’ idi. Bu soruları sorduğumuz insanlara ise dışarıdan baktığınız zaman vereceği cevapların bu şekilde olacağını tahmin bile edemezdiniz. Özellikle büyük şehirlerde yapılan bu kamuoyu çalışmaları, halkın bütün unsurlarının görüşlerini almaya özen gösterilerek yapılmıştı. Kendilerine soruların açıkça sorulduğu bu kesimler, tebessümlerini göstermiş ve bu tür soruların ilk defa sorulduğunu belirterek şaşkınlıklarını da gizlememişlerdi.

Bu tür siyasi ve sosyal anket yaptıran gerçek ve tüzel kişiler yaptıkları kamuoyu yoklamalarında bu türden sorular sorsalardı, gerçekten halkın ne istediğini görecek ve çözümü başka şeylerde aramayacaklardı. Ve halkı yanlış yönlendirmeyerek doğru konuların tartışmaya açılmasına vesile olacaklardı. Dolayısıyla insanların arzu ettiği doğru oluşumların oluşmasına, köklü değişimi gerçekleştirecek partilerin varlık sahasına güçlü bir şekilde çıkmasına olanak sağlamış olacakları gibi. Halkın sorunlarının çözümünde ise, büyük yardımlardan birini yapmış olacaklardı. Bu şekilde halkta sorunlarının çözüleceğini düşünerek büyük bir enerji ve iştirak ile seçimlere katılacaktı. Bu yanlış yorumları yapanların halka açtığı yaranın büyüklüğünün ne kadarının farkında oldukları ise ayrıca bir merak konusu… 

Bu araştırmaları yorumlayanlar, halkın bu partilerden her hangi birisinin sorunlarını çözemeyeceğini ifade etmelerine rağmen başka alternatifleri olmadığından hangi parti halkın ihtiyaçlarını dillendirirse onun iktidar olacağını söyleyerek kafa karışıklığına yol açmış ve farklı sorular ile yorumların oluşmasına neden olmuşlardır. Çünkü bu güne kadar istekleri gerçekleşmeyen halk çıkış yolu bulamamaktadır. Yâda bu imkân kendilerine sağlanmamaktadır. 1921’ten bu güne kadar birçok anayasa uygulamaya konulmuştur. Bu anayasaların temeli halk için halka rağmen felsefesiyle hazırlanmış olup, uygulamaya geçirdiklerinde ise halkı ezmek zorunda kalmışlardır. Çünkü halk o günden bu güne kadar batı patentli anayasalara ayak uyduramamıştır. Halkı, bu anayasalara alıştırmak için İstiklal mahkemeleri gibi çözümler düşünülmüştür. Zulmün her çeşidinin uygulamasına rağmen sorun çözülememiş, adeta yaşanmaz bir hale gelmiştir. Hâlbuki Müslümanlar kısa bir süre öncesine kadar milyarlarca nüfusa ve milyonlarca metrekareye sahip oldukları alanda farklı etnik grup ve farklı inanca sahip olan insanlarla yaşamalarına rağmen böyle bir sıkıntı ile karşılaşmamışlardı. Aslında halk tekrar önüne getirilen bu anayasa taslağının öncekiler gibi sorunlarının çözmeyeceğini biliyor. Bu anayasaya çağıran partilere de güvenmediğinin ve Türkiye’nin esasi sorunlarını bu partilerin çözemeyeceğinin belirtisini yüzde 43’lük bir kesim açıkça ifade etmiştir. 

Dolayısıyla yukarıdaki yorumcuların yapmış oldukları fahiş tespitler ya bu halkı tanımamalarından ya da kötü niyetlerinin olmasından kaynaklanmaktadır. Özellikle halkı başka bir alternatifi olmadığı için, kendilerine sunulan anayasanın veya partilerin birini seçmek zorunda bırakmak gibi bir hava estirmeye çalışmaları, içinde partilerin de olduğu siyasi çevrelere olan güvensizliğin daha fazla pekişmesini sağlamaktadır. 

Hâlbuki Müslüman’ların çoğunlukta olduğu göz önünde bulundurularak, İslam’a ait köklü bir anayasa, halka sunulmuş olsa buna canı gönülden evet diyeceklerdir. Çünkü bu anayasanın kökleri halkın kökleri ile aynı olacağından uygulamada da zorluk çıkmayacaktır. Halkın, yıllardır denediği partilerden bıkıp başka partiler oluşması lazım düşüncesinin karşılığı olarak, İslami esaslara göre kurulmuş bir partinin halkın önüne çıkmasına engel olunmamış olsaydı; bu halk onu isterdi. Aslında, yapılan anketler sonucunda malum yorumcuların söylediklerine dikkatle bakıldığında bu sorunları ancak ‘İslami bir parti çözer’ sonucu çıkıyor. Öyle ya, altını çizerek İslami bir parti olmadığını söyleyen AKP veya bunu söylemeye gerek olmayacak kadar İslami parti olmaktan uzak olan diğer partiler bu halkın ihtiyaçlarına çözüm üretemiyorlarsa bunu kim çözecek! Bu soruların cevabını bizden duymak size inandırıcı gelmiyorsa cesaretinizi toplayın ve bunu halka açıkça sorun, sordurun.

Bu halk sorunlarının bir kısmının çözüleceğini umarak AKP’yi iktidarda yedi yıl tuttu. Sonrasında ise bu günkü tabloda görüldüğü gibi, eline acıdan, zulümden, baskıdan başka hiçbir şey geçmedi; sekiz yıl sonunda ise hüsrana uğradı. 

Bu halk bunu unutmayacaktır. Halkın bir kesimi bunu görüyor, hissediyor, diğer kesimi de yakında görecek ve hissedecektir. Daha düne kadar hayırlarla dolu bir tarih yazmış bu Müslüman halk en kısa zamanda içine düşmüş olduğu çukuru kazanları daha net görecektir. Halk içinmiş gibi gözüken bu çalışmaların sonu hüsran ile sonlanacaktır. Tıpkı Rabbimiz’in ayetinde buyurduğu gibi:

إِنَّ الَّذِينَ كَفَرُواْ يُنفِقُونَ أَمْوَالَهُمْ لِيَصُدُّواْ عَن سَبِيلِ اللّهِ فَسَيُنفِقُونَهَا ثُمَّ تَكُونُ عَلَيْهِمْ حَسْرَةً ثُمَّ يُغْلَبُونَ وَالَّذِينَ كَفَرُواْ إِلَى جَهَنَّمَ يُحْشَرُونَ

“Şüphesiz ki Allah yolundan alıkoymak için mallarını harcayanlar, onu yine harcayacaklar, sonra bu kendilerine yürek acısı olacak, nihayet mağlup olacaklar. Küfürlerinde ısrar edenler toplanıp cehenneme sürülecekler.” (Enfal 36)

Sonrasında ise Müslüman Türkiye halkı Rabbimizin Ali İmran Süresi 104 ayetinin mefhumunu üzerinde taşıyan asıl doğru partiyi iktidara taşıyacaktır:

وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ

“Sizden, hayra çağıran, iyiliği emredip kötülüğü meneden bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir.” (Âli İmran 104)

Bu gün ise İslam’ı hayat sahasında görmek için çalışanlara bir imkân daha doğuyor. Yüzde 99’u Müslüman olan bir ülkede yüzde 43 gibi az gözüken oran, soruların ve yorumcuların yönlendirmesiyle en aza indirilmeye çalışılıyor. Dikkat edilirse, bu oranın gerçekleri yansıtmadığı görüleceği gibi, yapılan yorumlarda halkın gerçek görüşünü değil, yorumlayanların görüşünü yansıttığı hissedilecektir. Bu yanlış yorumların, halk tarafından itibara alınmaması için, Müslümanların kanaat önderlerine büyük iş düşüyor. Müslüman halk kendi görüşlerini yansıtacak kanaat önderlerine bu gün her zamankinden daha fazla ihtiyaç hissetmektedir. Halk kendini sahipsiz ve yalnız hissetmemeli duygularına tercüman olacak insanları yakinen görmeli. Bu halk kendilerini kötü bir hale getirenleri unutmayacağı gibi kendi yanında olanları da elbette unutmayacaktır.



Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz