Allah Celle Celâlehû Kur’an’ı, Allah
Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e on üç yılı Mekke’de, on yılı da Medine’de olmak üzere yirmi üç yıllık
bir sürede apaçık Arapça olan bir dil ile indirmiştir. Ancak Allah Celle
Celâlehû, Kur’an’ı sadece Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in peygamberliğini tasdik
eden bir mucize, Müslümanlar için bir metot, uygulamaları ve amelleri için bir
yol gösterici, ışık olarak indirmemiştir. Bunların yanında bir de kulluk için, Kur’an’ın
öğrenilmesi ve öğretilmesi, ezberlenmesi ve korunması, okunması ve tertili için
indirmiştir. Kur’an her sözden üstün ve yüce bir kelamdır. Kur’an’ın
öğrenilmesi ve öğretilmesi, en değerli öğrenme ve öğretmedir. Ezberlenmesi ve
korunması, en üstün ezberleme ve korumadır. Okunması ve tertili, en efdal okuma
ve tertildir. Kur’an’dan başka hiçbir kitap için hem okuma hem de tertil bir
arada bulunmamaktadır. Dolayısıyla her Müslüman’ın, özelde ise davet
taşıyıcısının Allah’ın kitabını öğrenmesi, manalarına ve hükümlerine özen
göstermesi, onun hidayeti ve nuru ile doğru yolu bulması gerekir. Çünkü Allah Celle
Celâlehû onu, insanların bilmeleri için indirmiştir ve şöyle buyurmuştur;
“İman edenlerin Allah’ı
anma ve O’ndan inen Kur’an ile kalplerinin ürperme zamanı gelmedi mi daha?
Onlar, sakın daha önce kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun
zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid 16)
“Andolsun
ki, Biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Yok mu öğüt alan?” (Kamer
17)
“Hâlâ
Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi..?” (Nisa 82)
Allah
Rasulü’nün Kur’an’la bağı…
Müminlerin Annesi Ümmü
Seleme’ye sordular: “Rasulullah Kur’an’ı nasıl okurdu? Cevap verdi: “Kelimeleri ayırarak tane tane okur ve
ayetleri bölerek tek tek tilavet ederdi. Medleri çeker, harfleri anlaşılır bir
şekilde tam çıkarırdı.” Yine
Allah Rasulü “Beni Hûd suresi ve kardeşleri (Vakıa, Hakka,
Mürselat, Nebe, Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı” (İbn Kesîr, Tefsîr,
II, 435) buyurmuşlardı.
Nitekim İbn Abbas, Peygamberimize “Emr olunduğun üzere dosdoğru
ol..” ayetinden
daha zorlu bir ayet inmediğini, bu yüzden Allah Rasulü’nün “Beni Hûd suresi
ihtiyarlattı” dediğini bildirir. Aişe RadiyAllahu Anhâ’nın
bildirdiğine göre Allah Rasulü bir gece Ali İmran Suresi’nin son on ayetini gözyaşları
içerisinde okur ve “Bu
ayetleri okuyup derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!” buyururdu.
Allah
Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ramazan’da Cebrail
ile birlikte Kur’an okuyarak hatmederdi. Abdullah b. Abbas RadiyAllahu Anh rivayet ediyor; “…Cebrail her Ramazan gecesi Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem bir araya gelir, tâ ayın sonuna kadar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem ona Kur’an’ı okur, dinletirdi…” (Beyhaki)
Sahabe’nin Kur’an aşkı…
Sahabe Kur’an’ı sevmiş ona büyük bir
hayranlıkla hürmet etmiştir. Hazreti Ömer ve Hazreti Osman RadiyAllahu
Anhumâ, her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf’i hürmetle öpmeyi âdet
hâline getirmişlerdi. Abdullah bin Ömer RadiyAllahu Anh da her sabah
Mushaf’ı eline alır, büyük bir tâzîmle öper ve duygulu bir şekilde: “Rabbimin ahdi, Rabbimin apaçık fermânı!” (Kettânî) diye bağrına basardı. Hz.
Ömer RadiyAllahu Anh sesi
çok güzel olan ve Kur’an’ı mükemmel okuyan Ebu Musa el Eş’arî RadiyAllahu Anh’a zaman zaman
gider ve: “Bize Rabbimizi
hatırlat.” derdi. O da Kur’an
okurdu.
Müslümanlar,
Sahabe döneminden bu yana hatim indirmeyi, yani Kur’an’ı baştan sona kadar
okumayı bir prensip haline getirmişlerdi. Abdullah
b. Amr RadiyAllahu Anh,
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in meclislerine devam ederdi.
Şöyle anlatır: “Rasûlullah bana: Sen Kur’an’ı ayda bir kere hatmet!... dedi. Ben de: Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum, dedim. O halde on günde bir kere hatmet, buyurdular. Fakat ben daha fazla da okuyabilirim, dedim. O halde üç günde bir hatmet, buyurdular.” (Buhari, Müslim, Nesâi,
İbn Hanbel)
Ümmü
Eymen RadiyAllahu Anhâ,
Rasulullah vefat ettiğinde ağladı. Ona, “Sen Peygamber için mi ağlıyorsun, denildi. O da; Hz. Peygamber nasıl
olsa vefat edecekti. Fakat ben kesilen vahiy için ağlıyorum” dedi.” Hasan-ı
Basrî Hz. Osman RadiyAllahu Anh’ın şöyle dediğini naklediyor: “Gönüllerimiz temiz olsaydı Rabbimizin kelâmına doymazdık.
Kur’an’a bakıp okumadığım bir günün üzerimden geçmesini çirkin görürdüm. Seven
kişi sevgilisinin sözüne nasıl doyar ki? Çünkü arzusu zaten ancak budur.”
Kur’an’ın önemi…
Allah Rasulü “Her kim Kur’an’ı okur, onu anlayarak
ezberler ve helâlini helâl, haramını haram kabul ederse, Allah bu Kur’an sebebiyle
onu Cennet’e koyar.” (Tırmizi)
buyurdu.
Ali RadiyAllahu Anh’dan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in Kur’an’ın
fazileti ve işlevi hakkında şöyle buyurdukları rivayet edilmiştir; “Karanlık geceden parçalar gibi fitneler olacaktır. Ben: Ey Allah’ın Rasulü,
bundan kurtuluş nasıl olur? diye sordum. Şöyle buyurdu: (Kurtuluş) şanı yüce ve mübarek olan Allah’ın
Kitabındadır. Orada sizden öncekilere dair bilgiler sonrakilere dair haberler
vardır. Aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ordadır. O fasıldır (hakkı bâtıldan
ayırt edendir), oyunla eğlence/şaka değildir. Onu zorbalık dolayısıyla terk
edenlerin Allah belini kırar. Her kim ondan başka bir kaynakta hidayet ararsa
Allah, onu saptırır. O, Allah’ın sapasağlam ipidir, apaçık nurudur, hikmeti
sonsuz öğüdüdür. O dosdoğru yoldur. O hevâların sağa sola saptırmadığı
buyruklardır. Diller onun ile karışmaz, onunla birlikte farklı farklı görüşler
ortaya çıkmaz. İlim adamları ondan doymaz, takva sahipleri ondan usanmaz. Çokça
müracaat edildiği için eskimez, yıpranmaz. Akıllara durgunluk veren özellikleri
bitip tükenmez. O, işittikleri zaman cinlerin: Biz gerçekten hayret verici bir
Kur’an işittik, demekten kendilerini alıkoyamadıkları sözdür. Onun ilmini
öğrenen ileri gider. Ona dayanarak söz söyleyen doğru söyler. Onun gereğince
hükmeden adalet yapar. Gereğince amel eden ecir kazanır. Ona çağıran dosdoğru
yola ileterek hidayet bulur. İşte sen bunu benden öğreniver ey A’ver!” (Tırmizi, Darimi)
Kur’an ile meşgul olmak ibadettir…
Kur’an’ı Kerim’le meşgul olmak ibadetlerin en faziletlilerindendir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem Ebu Zerr’e şöyle tavsiyede bulunur: “Kur’an’ı oku. Çünkü Kur’an senin için
yeryüzünde bir nur gökyüzünde de bir azıktır.” (İbni Hibbân) Yine Kur’an’ın okunmasını teşvik eden, bunun
sevabını anlatan başka bir hadis-i şerifte Abdullah b. Mesut’tan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem şöyle buyurmuştur:
“Allah’ın Kitabından bir harf okuyana bile sevap vardır. Her hasene on misliyle
kayda geçer. Ben; elif lam mim bir harftir demiyorum. Elif bir harf, lam bir
harf ve mim de bir harftir.”
Allah
Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sahabeleri Kur’an’a o kadar
düşkündü ki, en tehlikeli anlarda bile Kur’an okumaktan vazgeçmiyorlardı.
Geceleri ashabın evleri adeta arı kovanı gibi Kur’an sesleriyle çınlıyordu.
Mesela bir sefer sırasında Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir
vadinin kenarında mola vermişti. “Kim
bizi nöbet tutup koruyacak? diye
sorunca, Muhacir ve Ensar’dan birer Sahabe vazifeyi üzerlerine aldılar.
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunlara: Şu geçidin
girişini tutun (orada bekleyin)! dedi.
Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanın uykusu geldi. Ensar’dan
olan da namaz kılmaya başladı. Durumu anlayan düşman bir ok attı ve tam da
namaz kılana isabet ettirdi. Sahabe oku çıkarıp namazına devam etti. Müşrik isabet
ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti. Öyle ki üçüncü okunu da attı. Ancak
Sahabe yaraya aldırmadan namaza devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı
uyandı. (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına
vardıklarını anladı ve kaçtı. Muhacirden olan zat, arkadaşındaki kanı görünce:
Subhanallah! Sana ilk oku atınca beni
niye uyandırmadın? deyince o:
Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim, diye cevapladı.” Görüldüğü üzere Sahabe, Kur’an’a o denli bağlıydı
ki, en tehlikeli anlarda bile onu okumayı bırakmıyor, ondan aldığı zevk ve
lezzet, yaranın elemini hissettirmiyordu. En tehlikeli şartlarda bile Kur’an’a
bu denli bağlı olan ve onu okumadan vazgeçmeyen ashabın normal zamanlardaki
halini varın siz düşünün! Tabii ki Sahabeler Kur’an’ı sadece sevap almak
kastıyla okumuyor, anlamak ve yaşamak için okuyordu.
Kur’an’ı okuma gayemiz
Kur’an’ı Kerim’i okuma
gayemizi ise şu hadisler bize açıklıyor. Allah
Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Her kim Kur’an’ı okur, onu anlayarak ezberler
ve helâlini helâl, haramını haram kabul ederse, Allah bu Kur’an sebebiyle onu
Cennet’e koyar.” (Tırmizi)
Konuya dair Ebu Abdurrahman
es Sülemî’nin şu sözü de anlamlıdır: “Biz,
Kur’an’dan on ayet öğrenince, onun helâlini-haramını, emrini-nehyini öğrenmeden
başka bir ayete geçmezdik.” (Kurtubî 1/39)
Kur’an’ı anlamaya
çalışmanın, üzerinde kafa yormanın, tefekkür etmenin, nafile namaz kılmaktan
daha önemli olduğu, Resulullah’ın Ebu Zerr’e hitâben söylediği: “Oturup, Allah’ın Kitabından bir ayeti
anlaman, senin için yüz rekât (nâfile) namaz kılmandan daha hayırlıdır.” (İbn Mâce, Mukaddime)
Kur’an’ı nasıl
anlamalıyız
Huzeyfe b. el Yeman’dan: “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem rahmetle ilgili bir
ayete geldiğinde rahmet ister, azabla ilgili ayete geldiğinde Allah’a sığınır,
Allah’ı tenzih eden bir ayete geldiğinde de O’nu tenzih ederdi.” Rahmetle ilgili bir ayeti okurken, Rabbinden
rahmeti istenmeli, azapla ilgili bir ayeti okurken Allah’ın azabından Allah’a
sığınılmalıdır. Allah’ı noksanlıklardan tenzih eden bir ayeti okuduğu zaman,
Allah’ı tenzih ve tesbih etmeli, okunan her ayete uygun ifadeler kullanmalı ve
böylece Kur’an kıraati dışında bir başka şeyle meşgul olmadan, Kur’an atmosferi
içerisine okunmalıdır.
Sahabeler,
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in işaret ettiği bu hususa
bağlı kalarak Allah’ın Kitabı’na gereken önem vermişler; Kur’an’ı öğrenmişler
ve öğretmişlerdir. Ebu Abdurrahman diyor ki: “Bize Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından
birisinin anlattığına göre onlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den on
ayet alıp onu öğrenip onunla amel edinceye kadar bir başka on ayet
almıyorlardı. Dediler ki: Böylece biz ilmi ve amel etmeyi öğrendik.”
Sahabe’nin büyüklerinden biri olan Abdullah İbn Mesud, Sahabe neslinin nasıl
bir Kur’an anlayışına sahip olduklarını bize şöyle aktarır: “Bize Kur’an lafzını ezberlemek zor, onunla amel
etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere ise Kur’an’ı ezberlemek kolay,
onunla amel etmek ise zor gelmektedir. Kur’an, hükümleriyle amel edilsin diye
indirildiği halde insanlar onun tilaveti ile yetinir oldular.”
Ömer
RadiyAllahu Anh, Kur’an ezberleyen hafızlar için maddi yardım
isteyen Basra valisi Ebu Musa el Eş’arî’ye yazdığı mektubunda
şöyle diyerek Kur’an’ı anlama işini ihmal edenleri tasvip etmediğini ortaya
koyuyordu: “Onları kendi hallerine bırak. Korkarım ki, insanlar
kendilerini Kur’an’ı ezberleme işine kaptırırlar da, O’nu anlama işini ihmal
ederler.”
Kur’an’ı Mehcur Bırakmak
Kur’an’ın hayat nizamı
olarak sunduğu nizamlardan uzaklaşan; birey, toplum ve devletlerin zillete
uğrayacağı kesin olmakla birlikte Allah Subhanehû
ve Teâlâ Kur’an’da bu konu ile ilgili şöyle buyuruyor;
“Rasul dedi ki:
Ey Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı mehcur edindiler.” (Furkan 30) Tefsir kitaplarımızda
Kur’an’ı mehcur bırakma; Kur’an’ı aşağılamak, alay, küçümseme, hakaret, hezeyan
konusu yapmak, terk etmek, olarak tefsir edilmiştir. Ancak Enes RadiyAllahu Anh, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle
buyurduğunu rivayet etti: “Kim Kur’an’ı öğrenir, öğretir sonra
mushafını asar da onunla ilişkisini sürekli kılmaz ve ona bakmaz ise Kıyamet Günü’nde
bu mushaf ona asılı olarak gelir ve: Ey âlemlerin Rabbi! Senin bu kulun beni
mehcur edindi / terketti, benimle onun arasında hüküm ver, der.” Maalesef
bugün Müslümanlar Kur’an’ı okuyorlar ancak anlamadıkları, anlamaya gayret
göstermedikleri için okuyarak mehcur bıraktılar. Konuştukları ancak hayatlarına
uygulamadıkları için Kur’an’ı mehcur bıraktılar…
Dava adamı ve Kur’an…
Müslüman hakkında, özellikle de daveti taşıyan
hakkında asıl olan Kur’an’ı yanında bulundurması, cebinde taşıması ve gittiği
yere götürmesi ve her gün okuyabildiği kadar okumasıdır. Kur’an otuz cüz olup
her gün bir cüz okunacak şekilde otuz günde okunur. Ancak kişinin tutuklu,
yatakta yatan bir hasta olması veya geceleyin kalkması durumunda, otuz günden
daha kısa sürede okumasında herhangi bir sakınca yoktur. Cündeb b. Abdullah’tan:
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi; “Kur’an okuyunuz ki
kalpleriniz birbirinize ısınsın. İhtilafa düştüğünüzde ise sorunu Kur’an’a göre
hallediniz.”
Daveti taşıyan, namazda okuyabilmesi için
kolayına geldiği kadar Kur’an’dan ezberlemeli, Allah’ın ayetlerinden
ezberlediklerini her geçen gün daha fazla arttırması, Allah katındaki
derecesinin artması demektir. Öyleyse daveti taşıyan, buna hırs göstermelidir.
Abdullah b. Amr’dan Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: “Kur’an okuyup ona sahip
çıkan kimseye ahirette Oku ve cennetin derecelerine yüksel. Dünyada nasıl ağır
okuyorsan öyle oku. Zira senin makamın okuduğun en son ayetin seviyesindedir,
denilir.”
Kur’an’ı
anlamamızın gerekliliğini ve bu konudaki günümüz insanının
vurdumduymazlığını bir şair çarpıcı ifadeleriyle şöyle
vurgulamaktadır: “Ey Müslüman! Senin hayat
nizamın olan ve sana hayat vermek için indirilen Kur’an ile daha tanışmamışsın
bile! O’ndan ve O’nun yasalarından henüz haberin bile yok! Belki de O’nunla
ölüm döşeğinde tanışacaksın. Ne hazin ki, sana kuvvet ve hayat bahşetmek için
indirilen Kur’an, şimdi kolay ölesin diye sana okunuyor!”
Hasan Basri’nin dediği gibi: “Sizden öncekiler bu Kur’an’ı
Rablerinden kendilerine gönderilmiş bir mektup olarak görüyorlar, geceleri onu
tedebbür ederek üzerinde çalışıyorlar, gündüzleri de O’nun gereklerini yerine getiriyorlardı.”
Allah’ın
vahyi değişmemiştir. O hâlâ dipdiri, canlı ve inkılâbi bir Kitap’tır. O hayat
kaynağıdır. Her şey O’nda hayat bulur. Kur’an değişmemiştir ama Kur’an
okuyanlar başkalaşmıştır. Kur’an anlayışı, Kur’an’a bakış, Kur’an’a yaklaşım
değişmiştir. Allah ve Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emrettiği
gibi ve ashabın anladığı gibi anlamalıyız ki Kur’an bize doğru yolu
göstersin. Ebu Talha RadiyAllahu Anh Medineli Müslümanlar arasında
bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi’nin karşısında Beyruha adlı
bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz SallAllahu
Aleyhi ve Sellem sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha, لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا
تُحِبُّونَ “Sevdiğiniz
şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız.” (Ali
İmran 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince Allah Rasulü SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak
ettiğini söyledi. Dilediği şekilde kullanmasını istedi. Onun bu davranışını
takdir eden Efendimiz Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bahçeyi
akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söyledi. Bunun üzerine o, bu
bahçeyi amcazadelerine bağışladı.
Bütün
mucizelerinin yanında Kur’an, tarihin akışını değiştirmiş, en köklü
değişiklikleri gerçekleştirmiş, en sağlam nizamı oluşturmuş, tarihin şahit
olduğu en büyük devrim Kur’an ile gerçekleştirilmiştir. Onlar Kur’an’la
değişince Allah da onların sosyal ve siyasal durumlarını değiştirmişti. Kur’an’ın
hükümlerinin tatbik edildiği ideal bir İslâm Devleti’ni, Kur’an devletini onlara
ihsan etmişti. Onlar çok hızlı hatim yapmak ve hafızlıkta yarışma yapmıyorlar, Kur’an’ı
hayatlarına geçirme yarışı yapıyorlardı.
Ashabın
Kur’an’a yaklaşımı konusunda söylenmesi gereken bir husus da, Ashabın kayıtsız
şartsız Kur’an’a teslim olması sayesinde Kur’an’ın onların dünyasını da tümüyle
güzelleştirmesidir. Kur’an çağ kapatıp çağ açmıştır. İlk insan, aynı zamanda
ilk peygamberdir. Bütün Nebi ve Rasuller çağ kapatıp çağ açmış liderlerdir. Nuh
tufanı, o tarihte ve sonraki etkileriyle yeni bir çağı belirler. İbrahim Aleyhi’s
Selam putperest çağa destansı meydan okuyan, tevhit çağını yeniden
oluşturan inkılâbın lideridir. Musa Aleyhi’s Selam ve İsa Aleyhi’s
Selam da öyle. En büyük inkılâp, Kur’an’ın yaptığı inkılâptır ve en büyük
inkılâpçı da Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’dir. Kur’an’la
birlikte Kur’an’ın oluşturduğu yeni çağın adı asrı saadet, inkılâpçı insanın
adı da Müslüman’dır.
“Muhakkak ki Biz, Allah’ın sana gösterdiği
şekilde insanlar arasında hükmedesin diye Kur’an’ı sana hak ile indirdik.” (Nisa
105)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış