EN BÜYÜK İNKILÂP KUR’AN’IN YAPTIĞI İNKILÂPTIR

Musa Bayoğlu

Allah Celle Celâlehû Kur’an’ı, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e on üç yılı Mekke’de, on yılı da Medine’de olmak üzere yirmi üç yıllık bir sürede apaçık Arapça olan bir dil ile indirmiştir. Ancak Allah Celle Celâlehû, Kur’an’ı sadece Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in peygamberliğini tasdik eden bir mucize, Müslümanlar için bir metot, uygulamaları ve amelleri için bir yol gösterici, ışık olarak indirmemiştir. Bunların yanında bir de kulluk için, Kur’an’ın öğrenilmesi ve öğretilmesi, ezberlenmesi ve korunması, okunması ve tertili için indirmiştir. Kur’an her sözden üstün ve yüce bir kelamdır. Kur’an’ın öğrenilmesi ve öğretilmesi, en değerli öğrenme ve öğretmedir. Ezberlenmesi ve korunması, en üstün ezberleme ve korumadır. Okunması ve tertili, en efdal okuma ve tertildir. Kur’an’dan başka hiçbir kitap için hem okuma hem de tertil bir arada bulunmamaktadır. Dolayısıyla her Müslüman’ın, özelde ise davet taşıyıcısının Allah’ın kitabını öğrenmesi, manalarına ve hükümlerine özen göstermesi, onun hidayeti ve nuru ile doğru yolu bulması gerekir. Çünkü Allah Celle Celâlehû onu, insanların bilmeleri için indirmiştir ve şöyle buyurmuştur;

“İman edenlerin Allah’ı anma ve O’ndan inen Kur’an ile kalplerinin ürperme zamanı gelmedi mi daha? Onlar, sakın daha önce kitap verilenler gibi olmasınlar. Onların üzerinden uzun zaman geçti de kalpleri katılaştı. Onlardan çoğu yoldan çıkmış kimselerdir.” (Hadid 16)

“Andolsun ki, Biz Kur’an’ı öğüt alınsın diye kolaylaştırdık. Yok mu öğüt alan?” (Kamer 17)

“Hâlâ Kur’an üzerinde gereği gibi düşünmeyecekler mi..?” (Nisa 82)

Allah Rasulü’nün Kur’an’la bağı…

Müminlerin Annesi Ümmü Seleme’ye sordular: “Rasulullah Kur’an’ı nasıl okurdu? Cevap verdi: “Kelimeleri ayırarak tane tane okur ve ayetleri bölerek tek tek tilavet ederdi. Medleri çeker, harfleri anlaşılır bir şekilde tam çıkarırdı.” Yine Allah Rasulü “Beni Hûd suresi ve kardeşleri (Vakıa, Hakka, Mürselat, Nebe, Tekvîr, Ğâşiye) ihtiyarlattı” (İbn Kesîr, Tefsîr, II, 435) buyurmuşlardı. Nitekim İbn Abbas, Peygamberimize Emr olunduğun üzere dosdoğru ol..” ayetinden daha zorlu bir ayet inmediğini, bu yüzden Allah Rasulü’nün Beni Hûd suresi ihtiyarlattıdediğini bildirir. Aişe RadiyAllahu Anhâ’nın bildirdiğine göre Allah Rasulü bir gece Ali İmran Suresi’nin son on ayetini gözyaşları içerisinde okur ve “Bu ayetleri okuyup derin derin düşünmeyen kimseye yazıklar olsun!” buyururdu.

Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ramazan’da Cebrail ile birlikte Kur’an okuyarak hatmederdi. Abdullah b. Abbas RadiyAllahu Anh rivayet ediyor; …Cebrail her Ramazan gecesi Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir araya gelir, tâ ayın sonuna kadar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem ona Kur’an’ı okur, dinletirdi…” (Beyhaki)

Sahabe’nin Kur’an aşkı…

Sahabe Kur’an’ı sevmiş ona büyük bir hayranlıkla hürmet etmiştir. Hazreti Ömer ve Hazreti Osman RadiyAllahu Anhumâ, her sabah kalktıklarında Mushaf-ı Şerîf’i hürmetle öpmeyi âdet hâline getirmişlerdi. Abdullah bin Ömer RadiyAllahu Anh da her sabah Mushaf’ı eline alır, büyük bir tâzîmle öper ve duygulu bir şekilde: “Rabbimin ahdi, Rabbimin apaçık fermânı!” (Kettânî) diye bağrına basardı. Hz. Ömer RadiyAllahu Anh sesi çok güzel olan ve Kur’an’ı mükemmel okuyan Ebu Musa el Eş’arî RadiyAllahu Anh’a zaman zaman gider ve: “Bize Rabbimizi hatırlat.” derdi. O da Kur’an okurdu.

Müslümanlar, Sahabe döneminden bu yana hatim indirmeyi, yani Kur’an’ı baştan sona kadar okumayı bir prensip haline getirmişlerdi. Abdullah b. Amr RadiyAllahu Anh, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in meclislerine devam ederdi. Şöyle anlatır: “Rasûlullah bana: Sen Kur’an’ı ayda bir kere hatmet!... dedi. Ben de: Fakat ben kendimi daha kuvvetli hissediyorum, dedim. O halde on günde bir kere hatmet, buyurdular. Fakat ben daha fazla da okuyabilirim, dedim. O halde üç günde bir hatmet, buyurdular.” (Buhari, Müslim, Nesâi, İbn Hanbel)

Ümmü Eymen RadiyAllahu Anhâ, Rasulullah vefat ettiğinde ağladı. Ona, “Sen Peygamber için mi ağlıyorsun, denildi. O da; Hz. Peygamber nasıl olsa vefat edecekti. Fakat ben kesilen vahiy için ağlıyorum” dedi.” Hasan-ı Basrî Hz. Osman RadiyAllahu Anh’ın şöyle dediğini naklediyor: “Gönüllerimiz temiz olsaydı Rabbimizin kelâmına doymazdık. Kur’an’a bakıp okumadığım bir günün üzerimden geçmesini çirkin görürdüm. Seven kişi sevgilisinin sözüne nasıl doyar ki? Çünkü arzusu zaten ancak budur.”

Kur’an’ın önemi…

Allah Rasulü Her kim Kur’an’ı okur, onu anlayarak ezberler ve helâlini helâl, haramını haram kabul ederse, Allah bu Kur’an sebebiyle onu Cennet’e koyar.” (Tırmizi) buyurdu.

Ali RadiyAllahu Anh’dan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Kur’an’ın fazileti ve işlevi hakkında şöyle buyurdukları rivayet edilmiştir; “Karanlık geceden parçalar gibi fitneler olacaktır. Ben: Ey Allah’ın Rasulü, bundan kurtuluş nasıl olur? diye sordum. Şöyle buyurdu: (Kurtuluş) şanı yüce ve mübarek olan Allah’ın Kitabındadır. Orada sizden öncekilere dair bilgiler sonrakilere dair haberler vardır. Aranızdaki anlaşmazlıkların hükmü ordadır. O fasıldır (hakkı bâtıldan ayırt edendir), oyunla eğlence/şaka değildir. Onu zorbalık dolayısıyla terk edenlerin Allah belini kırar. Her kim ondan başka bir kaynakta hidayet ararsa Allah, onu saptırır. O, Allah’ın sapasağlam ipidir, apaçık nurudur, hikmeti sonsuz öğüdüdür. O dosdoğru yoldur. O hevâların sağa sola saptırmadığı buyruklardır. Diller onun ile karışmaz, onunla birlikte farklı farklı görüşler ortaya çıkmaz. İlim adamları ondan doymaz, takva sahipleri ondan usanmaz. Çokça müracaat edildiği için eskimez, yıpranmaz. Akıllara durgunluk veren özellikleri bitip tükenmez. O, işittikleri zaman cinlerin: Biz gerçekten hayret verici bir Kur’an işittik, demekten kendilerini alıkoyamadıkları sözdür. Onun ilmini öğrenen ileri gider. Ona dayanarak söz söyleyen doğru söyler. Onun gereğince hükmeden adalet yapar. Gereğince amel eden ecir kazanır. Ona çağıran dosdoğru yola ileterek hidayet bulur. İşte sen bunu benden öğreniver ey A’ver!” (Tırmizi, Darimi)

Kur’an ile meşgul olmak ibadettir…

Kur’an’ı Kerim’le meşgul olmak ibadetlerin en faziletlilerindendir. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem Ebu Zerr’e şöyle tavsiyede bulunur: “Kur’an’ı oku. Çünkü Kur’an senin için yeryüzünde bir nur gökyüzünde de bir azıktır.” (İbni Hibbân) Yine Kur’an’ın okunmasını teşvik eden, bunun sevabını anlatan başka bir hadis-i şerifte Abdullah b. Mesut’tan Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur: “Allah’ın Kitabından bir harf okuyana bile sevap vardır. Her hasene on misliyle kayda geçer. Ben; elif lam mim bir harftir demiyorum. Elif bir harf, lam bir harf ve mim de bir harftir.”

Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Sahabeleri Kur’an’a o kadar düşkündü ki, en tehlikeli anlarda bile Kur’an okumaktan vazgeçmiyorlardı. Geceleri ashabın evleri adeta arı kovanı gibi Kur’an sesleriyle çınlıyordu. Mesela bir sefer sırasında Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bir vadinin kenarında mola vermişti. “Kim bizi nöbet tutup koruyacak? diye sorunca,  Muhacir ve Ensar’dan birer Sahabe vazifeyi üzerlerine aldılar. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bunlara: Şu geçidin girişini tutun (orada bekleyin)! dedi. Bu iki zat, geçidin ağzına gelince Muhacirden olanın uykusu geldi. Ensar’dan olan da namaz kılmaya başladı. Durumu anlayan düşman bir ok attı ve tam da namaz kılana isabet ettirdi. Sahabe oku çıkarıp namazına devam etti. Müşrik isabet ettiremedim düşüncesiyle atmaya devam etti. Öyle ki üçüncü okunu da attı. Ancak Sahabe yaraya aldırmadan namaza devam etti. Bir müddet sonra arkadaşı uyandı.  (Müşrik bunların iki kişi olduğunu görünce) yerinin farkına vardıklarını anladı ve kaçtı. Muhacirden olan zat, arkadaşındaki kanı görünce: Subhanallah! Sana ilk oku atınca beni niye uyandırmadın? deyince o: Öyle bir sure okuyordum ki, kesmek istemedim, diye cevapladı.” Görüldüğü üzere Sahabe, Kur’an’a o denli bağlıydı ki, en tehlikeli anlarda bile onu okumayı bırakmıyor, ondan aldığı zevk ve lezzet, yaranın elemini hissettirmiyordu. En tehlikeli şartlarda bile Kur’an’a bu denli bağlı olan ve onu okumadan vazgeçmeyen ashabın normal zamanlardaki halini varın siz düşünün! Tabii ki Sahabeler Kur’an’ı sadece sevap almak kastıyla okumuyor, anlamak ve yaşamak için okuyordu.

Kur’an’ı okuma gayemiz

Kur’an’ı Kerim’i okuma gayemizi ise şu hadisler bize açıklıyor. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurdu: “Her kim Kur’an’ı okur, onu anlayarak ezberler ve helâlini helâl, haramını haram kabul ederse, Allah bu Kur’an sebebiyle onu Cennet’e koyar.” (Tırmizi)

Konuya dair Ebu Abdurrahman es Sülemî’nin şu sözü de anlamlıdır: “Biz, Kur’an’dan on ayet öğrenince, onun helâlini-haramını, emrini-nehyini öğrenmeden başka bir ayete geçmezdik.” (Kurtubî 1/39)

Kur’an’ı anlamaya çalışmanın, üzerinde kafa yormanın, tefekkür etmenin, nafile namaz kılmaktan daha önemli olduğu, Resulullah’ın Ebu Zerr’e hitâben söylediği: “Oturup, Allah’ın Kitabından bir ayeti anlaman, senin için yüz rekât (nâfile) namaz kılmandan daha hayırlıdır.” (İbn Mâce, Mukaddime)

Kur’an’ı nasıl anlamalıyız

Huzeyfe b. el Yeman’dan: “Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem rahmetle ilgili bir ayete geldiğinde rahmet ister, azabla ilgili ayete geldiğinde Allah’a sığınır, Allah’ı tenzih eden bir ayete geldiğinde de O’nu tenzih ederdi.” Rahmetle ilgili bir ayeti okurken, Rabbinden rahmeti istenmeli, azapla ilgili bir ayeti okurken Allah’ın azabından Allah’a sığınılmalıdır. Allah’ı noksanlıklardan tenzih eden bir ayeti okuduğu zaman, Allah’ı tenzih ve tesbih etmeli, okunan her ayete uygun ifadeler kullanmalı ve böylece Kur’an kıraati dışında bir başka şeyle meşgul olmadan, Kur’an atmosferi içerisine okunmalıdır.

Sahabeler, Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in işaret ettiği bu hususa bağlı kalarak Allah’ın Kitabı’na gereken önem vermişler; Kur’an’ı öğrenmişler ve öğretmişlerdir. Ebu Abdurrahman diyor ki: Bize Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ashabından birisinin anlattığına göre onlar Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’den on ayet alıp onu öğrenip onunla amel edinceye kadar bir başka on ayet almıyorlardı. Dediler ki: Böylece biz ilmi ve amel etmeyi öğrendik.” Sahabe’nin büyüklerinden biri olan Abdullah İbn Mesud, Sahabe neslinin nasıl bir Kur’an anlayışına sahip olduklarını bize şöyle aktarır: Bize Kur’an lafzını ezberlemek zor, onunla amel etmek ise kolay gelirdi; bizden sonrakilere ise Kur’an’ı ezberlemek kolay, onunla amel etmek ise zor gelmektedir. Kur’an, hükümleriyle amel edilsin diye indirildiği halde insanlar onun tilaveti ile yetinir oldular.”

Ömer RadiyAllahu Anh, Kur’an ezberleyen hafızlar için maddi yardım isteyen Basra valisi Ebu Musa el Eş’arî’ye yazdığı mektubunda şöyle diyerek Kur’an’ı anlama işini ihmal edenleri tasvip etmediğini ortaya koyuyordu: Onları kendi hallerine bırak. Korkarım ki, insanlar kendilerini Kur’an’ı ezberleme işine kaptırırlar da, O’nu anlama işini ihmal ederler.”

Kur’an’ı Mehcur Bırakmak

Kur’an’ın hayat nizamı olarak sunduğu nizamlardan uzaklaşan; birey, toplum ve devletlerin zillete uğrayacağı kesin olmakla birlikte Allah Subhanehû ve Teâlâ Kur’an’da bu konu ile ilgili şöyle buyuruyor;

Rasul dedi ki: Ey Rabbim, kavmim bu Kur’an’ı mehcur edindiler.” (Furkan 30) Tefsir kitaplarımızda Kur’an’ı mehcur bırakma; Kur’an’ı aşağılamak, alay, küçümseme, hakaret, hezeyan konusu yapmak, terk etmek, olarak tefsir edilmiştir. Ancak Enes RadiyAllahu Anh, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet etti: “Kim Kur’an’ı öğrenir, öğretir son­ra mushafını asar da onunla ilişkisini sürekli kılmaz ve ona bakmaz ise Kıyamet Günü’nde bu mushaf ona asılı olarak gelir ve: Ey âlemlerin Rabbi! Senin bu kulun beni mehcur edindi / terketti, benimle onun arasında hüküm ver, der.” Maalesef bugün Müslümanlar Kur’an’ı okuyorlar ancak anlamadıkları, anlamaya gayret göstermedikleri için okuyarak mehcur bıraktılar. Konuştukları ancak hayatlarına uygulamadıkları için Kur’an’ı mehcur bıraktılar…

Dava adamı ve Kur’an…

Müslüman hakkında, özellikle de daveti taşıyan hakkında asıl olan Kur’an’ı yanında bulundurması, cebinde taşıması ve gittiği yere götürmesi ve her gün okuyabildiği kadar okumasıdır. Kur’an otuz cüz olup her gün bir cüz okunacak şekilde otuz günde okunur. Ancak kişinin tutuklu, yatakta yatan bir hasta olması veya geceleyin kalkması durumunda, otuz günden daha kısa sürede okumasında herhangi bir sakınca yoktur. Cündeb b. Abdullah’tan: Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle dedi; “Kur’an okuyunuz ki kalpleriniz birbirinize ısınsın. İhtilafa düştüğünüzde ise sorunu Kur’an’a göre hallediniz.”

Daveti taşıyan, namazda okuyabilmesi için kolayına geldiği kadar Kur’an’dan ezberlemeli, Allah’ın ayetlerinden ezberlediklerini her geçen gün daha fazla arttırması, Allah katındaki derecesinin artması demektir. Öyleyse daveti taşıyan, buna hırs göstermelidir. Abdullah b. Amr’dan Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyuruyor: Kur’an okuyup ona sahip çıkan kimseye ahirette Oku ve cennetin derecelerine yüksel. Dünyada nasıl ağır okuyorsan öyle oku. Zira senin makamın okuduğun en son ayetin seviyesindedir, denilir.”

Kur’an’ı anlamamızın gerekliliğini ve bu konudaki günümüz insanının vurdumduymazlığını bir şair çarpıcı ifadeleriyle şöyle vurgulamaktadır: “Ey Müslüman! Senin hayat nizamın olan ve sana hayat vermek için indirilen Kur’an ile daha tanışmamışsın bile! O’ndan ve O’nun yasalarından henüz haberin bile yok! Belki de O’nunla ölüm döşeğinde tanışacaksın. Ne hazin ki, sana kuvvet ve hayat bahşetmek için indirilen Kur’an, şimdi kolay ölesin diye sana okunuyor!” Hasan Basri’nin dediği gibi: “Sizden öncekiler bu Kur’an’ı Rablerinden kendilerine gönderilmiş bir mektup olarak görüyorlar, geceleri onu tedebbür ederek üzerinde çalışıyorlar, gündüzleri de O’nun gereklerini yerine getiriyorlardı.”

Allah’ın vahyi değişmemiştir. O hâlâ dipdiri, canlı ve inkılâbi bir Kitap’tır. O hayat kaynağıdır. Her şey O’nda hayat bulur. Kur’an değişmemiştir ama Kur’an okuyanlar başkalaşmıştır. Kur’an anlayışı, Kur’an’a bakış, Kur’an’a yaklaşım değişmiştir. Allah ve Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in emrettiği gibi ve ashabın anladığı gibi anlamalıyız ki Kur’an bize doğru yolu göstersin. Ebu Talha RadiyAllahu Anh Medineli Müslümanlar arasında bağ ve bahçeye en çok sahip olandı. Mescid-i Nebevi’nin karşısında Beyruha adlı bir bahçesi vardı. Hurma ağaçları, asma ve tatlı suyu ile meşhurdu. Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem sık sık buraya uğrar, suyundan içerdi. Ebu Talha, لَن تَنَالُواْ الْبِرَّ حَتَّى تُنفِقُواْ مِمَّا تُحِبُّونَ Sevdiğiniz şeylerden Allah yolunda harcamadıkça en üstün sevabı kazanamazsınız.” (Ali İmran 92) ayet-i kerimesinin nazil olduğunu işitince Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in yanına gitti ve bu bahçeyi Allah rızası için infak ettiğini söyledi. Dilediği şekilde kullanmasını istedi. Onun bu davranışını takdir eden Efendimiz Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem bahçeyi akrabalarına vermesinin daha uygun olacağını söyledi. Bunun üzerine o, bu bahçeyi amcazadelerine bağışladı.

Bütün mucizelerinin yanında Kur’an, tarihin akışını değiştirmiş, en köklü değişiklikleri gerçekleştirmiş, en sağlam nizamı oluşturmuş, tarihin şahit olduğu en büyük devrim Kur’an ile gerçekleştirilmiştir. Onlar Kur’an’la değişince Allah da onların sosyal ve siyasal durumlarını değiştirmişti. Kur’an’ın hükümlerinin tatbik edildiği ideal bir İslâm Devleti’ni, Kur’an devletini onlara ihsan etmişti. Onlar çok hızlı hatim yapmak ve hafızlıkta yarışma yapmıyorlar, Kur’an’ı hayatlarına geçirme yarışı yapıyorlardı.

Ashabın Kur’an’a yaklaşımı konusunda söylenmesi gereken bir husus da, Ashabın kayıtsız şartsız Kur’an’a teslim olması sayesinde Kur’an’ın onların dünyasını da tümüyle güzelleştirmesidir. Kur’an çağ kapatıp çağ açmıştır. İlk insan, aynı zamanda ilk peygamberdir. Bütün Nebi ve Rasuller çağ kapatıp çağ açmış liderlerdir. Nuh tufanı, o tarihte ve sonraki etkileriyle yeni bir çağı belirler. İbrahim Aleyhi’s Selam putperest çağa destansı meydan okuyan, tevhit çağını yeniden oluşturan inkılâbın lideridir. Musa Aleyhi’s Selam ve İsa Aleyhi’s Selam da öyle. En büyük inkılâp, Kur’an’ın yaptığı inkılâptır ve en büyük inkılâpçı da Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’dir. Kur’an’la birlikte Kur’an’ın oluşturduğu yeni çağın adı asrı saadet, inkılâpçı insanın adı da Müslüman’dır.

 “Muhakkak ki Biz, Allah’ın sana gösterdiği şekilde insanlar arasında hükmedesin diye Kur’an’ı sana hak ile indirdik.” (Nisa 105)

 

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz