Rusya’nın St. Petersburg
kentinde düzenlenen G20 zirvesi Suriye krizinin gölgesinde kalsa dahi, resmi
gündem başlığı küresel ekonomidir. Nitekim konu ile ilgili; Suriye meselesinin
siyasî bir konu olduğu ve BM’de tartışılması gerektiği, G20’nin bunun yeri olmadığı
bazı ülkeler tarafından ifade edilmiştir. Gerçekleştirilen görüşmelere veya
sonuçlarına değinmeden önce G20 ile alakalı geçmiş bazı bilgilerin hatırlanması
önemlidir.
Bretton Woods. Küçük bir
ABD eyaleti olan New Hampshire'deki Carroll kasabasının bir bölgesi. 1944
yılında burada yapılan Birleşmiş Milletler Para ve Finans Konferansı’nın
ardından imzalanan Bretton Woods Anlaşması ve adı bu anlaşma ile ortaya çıkan
Bretton Woods sistemi ile ünlenmiştir.
Uluslararası ticaretin
yeniden başlaması ve dünya savaşları döneminin paramparça ettiği uluslararası
para sisteminin (UPS) hızlı bir şekilde yeniden oluşturulması düşüncesi taşıyan
bir konferanstır bu. Bu arada İngiliz John Maynard Keynes ve Amerikan Harry
White karşıt iki görüşü temsil eden taraflar idi.
Keynes’e göre UPS’yi
gerçek bir uluslararası para üzerine kurmak gerekiyordu. “Bankor” adlı
bu kaydı para, uluslar üstü bir banka tarafından uluslararası mübadelenin
büyümesine bağlı olarak basılacak ve değişken bir orana bağlı olarak altına
göre tanımlanacaktı.
Aynı yıl, II. Dünya
Savaşı sürerken 44 ülke yeni bir para sistemine geçmiştir. Ünlü ekonomist
White’ın görüşünü temel alan bu sistem (White Plan), uluslararası para
birimlerinin Amerikan dolarına endekslenmesidir. Amerikan dolarının altınla konvertibilitesi
sağlanmış, bu görevi de Amerikan Merkez Bankası üstlenmiştir. Böylelikle
Amerikan doları ve diğer para değerleri arasında sabit bir döviz kuru ilişkisi
oluşmuştur. (Vikipedi)
Mevcut küresel malî
sistem, 1994-1995 yılları arasında Meksika’da meydana gelen kriz, 1997-1998
yılları arasında Asya kaplanları krizi ve 1990 yılında Arjantin’deki kriz gibi
son zamanlarda pek çok malî küresel krizlere neden olmuştur. İşte bu krizler,
resmiyette “Yirmi Maliye Bakanı ve Merkez Bankası Bloğu” olarak bilinen
G20 topluluğunun oluşmasına davetiye çıkarmıştır. Bu topluluğun
oluşturulmasına, 26 Eylül 1999 yılında “G7” topluluğunun yedi maliye
bakanı ile başlanmış ve ilk toplantı 1999 yılı Aralık ayının 15-16’sı arasında
Berlin’de yapılmıştır.
“G20” Topluluğu, gelişmiş
yirmi devletin maliye bakanlarından ve merkez bankalarından oluşmaktadır.
Bunlar içerisinde on dokuz devlet, ekonomik olarak dünyanın ve Avrupa
Birliği'nin en büyük devletleridir. Bu devletler, dünya gayrisafi hâsılasının
%85'i ile Avrupa Birliği devletleri arasındaki ticari mübadele de dâhil küresel
ticaretin %80'nini ve dünya nüfusunun 3/2'sini temsil etmektedir. “G20”
Topluluğu’nun daimi üyeleri şunlardır: Arjantin, Avustralya, Brezilya, Kanada,
Çin, Fransa, Almanya, Hindistan, Endonezya, İtalya, Japonya, Rusya, Meksika,
Suudi Arabistan, Güney Afrika, Güney Kore, Türkiye, İngiltere, Amerika Birleşik
Devletleri ve Avrupa Birliği’dir. Toplantılara genellikle bu devletlerin maliye
bakanlarının yanı sıra Dünya Bankası [WB], Uluslararası Para Fonu [IMF] ve
Dünya Ticaret Örgütü [WTO] liderleri de katılır.
“G20” Topluluğu'nun görevi,
küresel malî iskeleti güçlendirmek, küresel ekonomik politikalar, küresel
şirketlerin yardımlaşması ve küresel malî kurumlar hakkında diyalog fırsatı
sağlayarak küresel malî sistem ile başlıca Batılı büyük devletlerin
ekonomilerini korumaktır. “G20” Topluluğu, iş adamalarının küresel malî
sisteme bağlı kalmasını güvence altına almak için Dünya Bankası, Dünya Ticaret
Örgütü ve IMF içerisindeki ekonomistlerle birlikte çalışır. G20 küresel
kapitalizm için giderek daha fazla merkezi bir örgütlenme özelliği taşıyor.
Buradan çıkan kararlar tüm dünyada hükümetler tarafından uygulanmaktadır.
Eskiden bu işi G8 yani
en gelişmiş sekiz ülke yapardı. Küreselleşme ile ABD ve Avrupa ekonomileriyle
dünyanın geri kalanı arasındaki ekonomik entegrasyon doruğa çıktı. Dünya
ekonomisi bugüne dek görülmedik bir düzeyde bütün bir hale geldi.
Ancak bozuk bir zemin
üzerine oturan Mali sistem 2008 yılında tekrar patlak verdi. Dünya tekrar büyük
bir krizle baş başa kaldı. 2008 yılında yapılan G20 zirvesinde liderler açıkça “Bretton
Woods” Anlaşması ve savaş sonrasındaki “sabit döviz kuru” sisteminin
tekrar gözden geçirilmesi çağrısında bulundular. Nitekim Angale Merkel'in
sekreteri ile Nicholas Sarkozy şöyle dediler: “Aslında ikinci bir Bretton
Woods gelmelidir ve bu, küresel malî sisteme ilişkin kapsamlı bir reformdur.”
İngiltere Başbakanı Gordon Brown ise, şöyle demiştir: “Yeni bir ekonomik
sisteme ulaşılması için dünya liderleri bir araya gelmelidir. Yeni bir Bretton
Woods çıkarmalıyız, önümüzdeki senelerde yeni bir malî sistem inşâ etmeliyiz.”
2008 yılında yapılan
zirvede bazı hedefler konulmuştu. Bunlar;
1. Küresel krize yol
açan sebepler hakkında ortak bir konsepte varılması.
2. Devletlerin uygulamalarının
göz önünde bulundurulması, krizlerin doğrudan ele alınması ve ekonomik
gelişmenin desteklenmesi.
3. Malî piyasaların
yeniden düzenlenmesi için genel prensipler üzerinde anlaşılması.
4. Bu prensiplerin
uygulanmasına yönelik bir operasyon planının harekete geçirilmesi, maliye
bakanlarından önerilerini daha fazla sınırlandırarak geliştirmelerinin talep
edilmesi ve liderler tarafından bunların gelecek toplantılarda gözden
geçirilmesi.
5. Serbest piyasa
prensiplerine bağlılıklarının tekrar vurgulanması.
St. Petersburg zirvesi
sonuç bildirgesi aynı zamanda beş yıllık bir süreçte ne kadar yol alındığının
bir değerlendirmesi bakımından önem taşımaktadır.
Sonuç bildirgesi;
küresel ekonominin sürdürülebilir ve dengeli büyümesi, yeni iş yerlerinin
oluşturulması, yatırımların desteklenmesi konularını içeriyor. Bazı bölümlerde,
çok taraflı ticaretin geliştirilmesi, vergi kaçakçılığıyla mücadele dâhil
vergilendirme sorunlarının çözümü ve uluslararası finans mimarlığı gibi
sorunlara yer verildi.
En büyük bölümlerden
biri mali düzenleme sorunlarına ayrıldı. Bu bölüm, sürdürülebilir finans
kurumlarının ve sorunsuz işleyen finansal piyasaların inşa edilmesi ve gölge
bankacılık sistemi, kara para aklanması ve terörizmin finansmanı gibi farklı
yönleri içeriyor. Belgede ayrıca iklim değişikliği ile mücadeleden ve
yolsuzlukla mücadeleden bahsediliyor.
G20 Zirvesi’nin
sonuçlarını değerlendiren Putin, küresel ekonomideki durumun beş yıl öncesine
göre daha istikrarlı duruma geldiğini ancak risklerin devam ettiğini ifade
etti. Her bir ülke için bütçe açığını azaltmaya yönelik orta vadeli planların
kabul edildiğini dile getiren Rusya Devlet Başkanı, işgücü piyasası ile
vergilendirmenin düzenlenmesi, beşeri sermayenin gelişmesi, altyapının
modernizasyonu ve emtia piyasalarının düzenlenmesi için adım atılmasının zamanı
geldiğini belirtti. Bu önlemlerin yatırımcıları reel sektöre, kalkınmaya
yatırım yapması için teşvik edeceğini söyledi.
G20 Zirvesi’nde ayrıca
vergi politikası reformu konusunda prensip kararlar alındı. Putin, bu
kararların Offshore (Uluslararası bankalar arasındaki geçici para alışverişine
bankadaki hesap sahiplerinin direk olarak katılması yolu ile bankaların öz
sermaye risk oranları düşmekte olduğu için katılım gösteren yatırımcılara bir
ülkenin iç faiz oranlarına göre daha yüksek faiz getirisi olan bir bankacılık
işlemidir) şemalarının kullanımı da dâhil olmak üzere vergi kaçakçılığıyla
mücadele amacıyla alındığını belirtti. Zirvede ayrıca yolsuzlukla mücadele
planı için ek maddeler onaylandı.
G20, öncelikle mali ve
ekonomik konularda, “gelişmiş ülkelerin” konumunu mutlak olarak görüp,
gelişmekte olanları iknası üzerine kurgulanmıştır. Bu eğer böyle olmamış olsa
idi, G8 oturup bir takım kararlar alır ve ona göre hareket ederdi. Ancak bu, bu
şekilde mümkün olmadığı için alınan kararların uygulanması ve sistematik bir
hal alması için “gelişmekte olan ülkelere” ihtiyaç vardır. Tabi bu “gelişmekte
olan ülkeler” ne yaparsa yapsın “gelişmiş ülkelere” ne hikmetse
yetişememektedir. G20 esasında, en tepede, Batı Kapitalizmini temsil eden
gelişmiş dünyanın, diğerlerini ikna örgütü olarak doğmuştur dersek hata olmaz.
Zira vakıa budur.
G20 zirvesinde gündeme
oturan bir diğer konu olan Suriye meselesine gelince:
Son kamuoyu
araştırmalarına göre Suriye’de olası bir askeri müdahaleye karşı çıkanların
oranı, Amerika’da yüzde 65, İngiltere, Almanya ve Fransa’da yüzde 75’ler
civarındadır. Amerika’nın Suriye devrimini çalmaya yönelik her türlü
girişiminin başarısızlıkla sonuçlanması, gönderdiği Hizbullah, İran ve Rusya
askerlerinin de istediği neticeleri alamamış olması onu kara kara
düşündürmektedir. O yüzdende kara operasyonunu aklından bile geçirmemektedir.
Kımızı çizgilerinde aşılması ile birlikte, sadece kulak çekmek olarak tabir
edilen sınırlı bir müdahaleyi dahi Senato’dan 7 oya karşı 10 oy ile ancak
geçirebilmiştir.
Aslında Suriye
ayaklanması başladığı günden bugüne ABD ile Rusya birlikte hareket
etmektedirler diye birçok makalemizde dile getirmiştik. Yapay karşıtlık
üzerinden birisi iyi polisi diğeri kötü polisi yaklaşık 3 yıldır
oynamaktadırlar.
Bunlardan en ilginci,
İngiltere meclisinin Suriye müdahalesini reddetmesiydi. İlk günün sıcaklığı
içinde “garipliği” atlandı ve bugünlerde unutuldu ama Londra’nın Rusya
ve ABD’nin fiilen oyunda olduğu bir zeminden kaçması bu anlaşmadan “habersiz”
olmadığını göstermektedir.
G20 Zirvesi oturumu
sırasında Suriye’ye de kimyasal silah kullanılmasının kınanmasına ise ABD,
Türkiye, Kanada, Fransa, Suudi Arabistan ve İngiltere imza atarken Rusya, Çin,
Hindistan, Endonezya, Brezilya, Güney Afrika ve İtalya bildiriye imza atmadı.
Yazılan bildiri fiili bir müdahale niteliği değil zaten kınama niteliği
taşımaktaydı. Böylece 11 ülke imza atarken 9 ülke atmadı ve orta çözüm bulunmuş
oldu.
Amerika Afganistan ve
Irak işgalinde elde ettiği tecrübelerden dolayı gerek ekonomik olarak olsun,
gerekse kendi kamuoyu açısından olsun, gerekse fiili bir müdahaleden dolayı
Baas rejiminin ordu ve istihbaratını Irak işgalinde olduğu gibi dağıtmak istememesinden
dolayı cesaret edememektedir.
Nitekim Putin zirve
sonrası değerlendirmesinde bunu açıkça ifade etmiştir. Suriye’deki durumla
ilgili olarak, ekonomi açısından bu zor dönemde Ortadoğu’da durumun
istikrarsızlaştırılmasının dünya ekonomisine ağır bedeli olacağını vurguladı.
Ortadoğu’daki durumun ekonomiye ciddi yansımalarının olacağını söyleyen Putin, “Çünkü
bu bölge, tüm dünya ekonomisini, en azından büyük kısmını enerji kaynakları ile
temin ediyor.” dedi.
Evet, Suriye küresel
sistemi rahatsız etmeye devam ediyor. Çünkü sömürgecilerin fabrikaları bu
coğrafyadan giden kaynaklar ile çalışıyor. Onların tek korkusu bu bölgede
kurulacak Hilafet Devleti ile birlikte bölgeyi sömüremeyecek olmaları ve sömürü
üzerine kurdukları ekonomik sistemlerinin çökeceği korkusudur. Bence de
korkmalılar zaten.
“Zulmedenler nasıl bir inkılâp
ile devrileceklerini pek yakında görecekler.” (Şuara 227)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış