Son
yıllarda Türkiye siyasetinde başat rol üstlenmiş Kapitalist siyasî partiler,
siyaset akademileri kurarak Batı’nın batıl fikirlerini toplumla barıştırma
yoluna gitmektedirler. Burada elbette onları bu amellere sevk eden temel saik,
toplumun rejime ait fikirleri bir türlü hazmedemediği gerçeğidir. Zira siyaset
kavramını, gerek kirlenmiş ve yalandan ibaret bir kara kutu gibi algılayan
dindar kesim ile gerekse siyasîlerin Kapitalist uygulamalarının toplumu
kutuplara böldüğünü deklare eden komünist algı biçimleri, siyasî partileri bu
yöntemi benimsemeye itmiştir.
Özellikle
son yıllarda her bir siyasî partinin kendi güçlü olduğu illerde Kapitalist
siyaseti ‘akademileştirme’ yoluna gittiği görülmektedir. Her ne kadar farklı
gibi görülen üsluplar kullansalar da kullandıkları kelimeler ve klişe cümleler
tek kalemden çıkmış gibi. Öyle anlaşılıyor ki bu kalem tutan el bizden değil!
Bizim dilimizi konuşur ama bizim değerlerimizi yazmaz ve bizim normlarımızın
çok dışındadır. Yazımızın devamında somut örneklerde de görüleceği üzere
akademilerde verilen derslerin cümleleri bile aynı. Bu da bize Kapitalist
batılı devletlerin, yerel siyasî partileri fikirlerinin taşeronluğunu
yaptırmada ne kadar mahir olduğunu gösteriyor. Akademilerde ders veren
kimselerin genellikle üniversitelerde profesör, doçent ve benzeri kariyerinin
zirvesinde kimselerden seçildiği yine ders alan kimselerin ise toplumda söz
sahibi eğitim ve sağlık gibi kurumlarda halkla birebir ilişkili kurumsal
yapıların önde gelen kimselerinden seçildiği görülmekte veya ağırlıklı tercih
sebebi olmaktadır. Bu yöntemle halka indiklerinde halkla rejimi barıştırmanın
daha kolay olacağını anlayan bu habis oyun kurucular, oyunun bir parçası
olduklarının farkındalar mı acaba?
Siyasî
partilerden öne çıkan ve şu an mecliste sandalyeye sahip olan partilerin parti
tüzükleri ile tezat bir uygulamaya gidemeyecekleri bir gerçektir. Ancak
partilerin birbirleriyle çelişir gibi görünen genel görüntüsü bizi aldatmasın.
BDP’nin ‘Kürt siyasetini’ öncülleyen ırkçı yaklaşımları, MHP’nin ‘Türkçülük’
eksenindeki milliyetçi söylemleri yahut ‘laik ve ulusalcı’ bir dil kullanarak
AKP karşıtı bir profil çizen CHP arasında rejimin bekası noktasında ve sistemin
temel dinamiklerini koruma noktasında bir fark görünmemektedir. Durum bu olunca
sistemle halk arasındaki engelleri var gücüyle kaldırmak noktasında ittifak
ettiklerini rahatlıkla söyleyebiliriz. Bunun için de ‘Siyaset Akademileri’ni
bir araç olarak kullanmaktadırlar.
İşte
bahsini ettiğim partilerin siyaset akademilerinde işlenen ders notları
incelendiğinde istisnasız temel bir konunun topluma aktarıldığını görüyoruz. O
da Demokrasi konusudur. Demokrasi hem parti tüzüklerinde defaten zikredilen ve
savunulan temel bir kavramken aynı zamanda akademilerinin de birinci konusunu
oluşturduğunu görüyoruz.
Konuyu
kısmen detaylandıracak olursak, İslamî bir parti olarak halk nezdinde
kanıksanmış AKP’nin parti tüzüğünde “Demokratik toplum olmanın gereklerine
uygun düşmeyen yaklaşımları ve her türlü ayırımcılığı reddeder”(1) ifadesi ile Demokrasi
harici nizamlara yer olmadığı deklare edilirken, AKP Siyaset Akademisi 10.
dönem ders notlarında bu tüzüğe uygun olarak ‘global sistem, Demokratikleşme
ve yerel Demokrasi’ konuları işlendiği gibi, ‘mahalli idarelere dair
düzenlemeler’e varıncaya dek her türlü nizama ait detaylar işlenmektedir.
Bu da fasit nizamın detaylarından bihaber olan Ümmet’e akademik düzlemde
nizamın öğretildiğini gösteriyor. BDP’ye baktığımızda parti tüzüğünde “çoğulcu
ve katılımcı bir Demokrasiyi, ihtiyaçlara dayalı yaygın örgütlü sivil toplumu
ve Demokratik siyaseti… savunur”(2) demektedir. Bu maddeye uygun olarak ta BDP ‘siyaset
okulu yönetmeliği’nde “Demokrasiyi bir yaşam biçimi ve kültür olarak
içselleştiren üyeler yaratarak toplumun değişimine katkı sunmaktır.”(3) denilerek parti programlarına
uyumlu bir süreci hayata geçirmektedirler. BDP genel başkanı Selahattin
Demirtaş’ın siyaset akademileri 6. Dönem sertifikalarını dağıtırken kullandığı
şu cümleler vakıayı tarif ediyor gibi, “Demokratik siyasetin nasıl olması
gerektiğine dair örnek bir çalışma yürütüyoruz. Demokratik eğitim anlayışımızı
taşımamız gerekiyor. Çünkü biliyoruz ki bu akademilerde karşılıklı bir bilgi ve
deneyim aktarımı süreci var.” Zaten Batı’nın arzu ettiği şey tam da bu
değil mi? Yani kendi yaşam biçimlerini ve ideolojilerini pazarlayacak yerel
unsurlar ihdas etmek. BDP bu misyonu hakkıyla üstlenmiş görünüyor. Bu anlamda
AKP ile çelişen bir akademi olmadığı görülüyor. Dolayısıyla farklı tabela
altında olmaları onları özgün ve farklı kılmıyor. MHP’de de durum farklı değil.
Tüzüğü de “kopyala-yapıştır” yapılmış gibi: “Temel insan hak ve
hürriyetlerini geliştirmek, hukukun üstünlüğünü hâkim kılmak, Demokratik
standartları yükseltmek”(4)
Evet MHP’nin siyaset ve liderlik okulu eğitim müfredatı incelendiğinde benzer
bir misyon yüklenildiği görülüyor.
Dolayısıyla
siyasî partilerin Kapitalist bir siyaset güttükleri ve bu topluma da bu batıl
fikirleri pazarlama konusunda çalıştıklarını görüyoruz. Batı hayranlığı
teknoloji ve bilimden uzak sadece yaşam biçimine hayranlık şeklinde değişmiş ve
bir aşağılık kompleksine dönüşmüş. Bu kompleks, kişileri ve toplulukları Batıya
ait değerleri kurtarıcı olarak görmeye itmiş ve sahiplenilmesi gerek bir değer
olarak görmeye sevk etmiştir. Maalesef sahip olunması gereken en önemli şey de ‘Demokrasi’
olarak görülmüştür. Bu noktada kimse dönüp te ‘hadi bu Demokrasiye bir bakalım,
neyin nesi bu’ demiyor. “Bu Demokrasi dedikleri şey bir Müslümanın yaşam
biçimiyle uyumlu mu, değil mi?” diye bir sorgulamaya girmiyor.
Oysaki
Demokrasi insan eksenli bir yönetim biçimidir ve İslam’la çelişik bir nizamdır.
İnsanların kendilerini yönetme yetkisini yine insana veren bir nizamdır. İnsan
da yaşadığı hayattan çokça etkilenen bir varlıktır. Bugün evet dediğine yarın
hayır diyendir. O halde tüm insanlık için nihai kararı verecek olanın yine bir
insan olması aklen doğru değildir. İnsanı insandan daha iyi tanıyan ve onları
yaratan bir yaratıcının nihai kararı vermesi en doğru olandır. Ki o da Allah Subhanehu
ve Teâlâ’dır. O halde insanlık yaratıcının ezeli nizamına bel bağlamalı ve
onun etrafında kenetlenmelidir. Bir hırsız bir şey çaldığında her bir insanın o
hırsızla alakalı vereceği ceza takdiri çok farklıdır. Mesela kimisi “o henüz
çocuktur, affedelim gitsin” derken öteki “bu çocuk yarın daha büyüğünü
çalar, o halde ona en ağır cezayı vermeliyiz” diyebilir. Öteki “2 yıl
hapis” bir başkası “10 yıl hapsetmeli” diyebilir. İşte böyle küçük
bir mesele de bile insanlar ceza takdirinde çelişkilere ve farklı kanaatlere
sahipken kendi kendilerini yönettiklerini düşündüğümüzde toplumun nasıl bir
infialle karşı karşıya geleceğini varın siz takdir edin.
Sadece
yukarda bahsini ettiğim gayri İslamî Demokratik değerler değil aynı zamanda
bireysel özgürlükler, fikir hürriyeti ve serbest piyasa ekonomisi gibi Demokratik
nizama ait detay kaziyyelerde işlenmektedir. Dini değerler keyfi düşüncelere
kurban edilmekte ve bireysel haklar kapsamında toplum farklı inançların kapsama
alanına çekilmektedir. AKP’nin Siyaset Akademisi ders notlarında “İslam’daki
rasyonalizm ve bireycilik Katolik hegemonyaya başkaldıran Protestan öncülere
ilham kaynağı teşkil etmiştir. Nitekim Calvin kendisini İsa’dan çok Muhammed’e
yakın hissettiğini İslam’ın bu özelliğinden dolayı ifade etmiştir.”(5) denilerek başka
dinlerinde İslam’dan tevarüs edebileceği güzel yönlerinin olabileceği zımnen de
olsa anlatılmak istenmiştir. Hatta daha da ileri giderek “Hıristiyanlık on
altıncı yüzyıldan itibaren Protestanlık aracılığıyla modern toplumun bireycilik
özelliğini kazanarak modern yaşama ayak uydururken, İslam bu konuda gerçekte
kendi Rönesans ve Reformunu yapamadığı için modernleşme ile uyumu konusunda
ciddi bir kriz içinde bulunmaktadır”(6) denilerek İslam’ın çağa ayak uyduramadığı, çağın
gereklerine cevap veremeyecek bir ideoloji olduğu salık verilmektedir. İşte bu
ve buna benzer ders notlarını kurumsal anlamda işleyen bu akademiler halkın
dine olan güvenlerini sarsmakta ve dini özgürlüklerin her bireyin hakkı olduğu
tekrar tekrar işlenmektedir maalesef. Ki bu husus zaten söz konusu partinin
tüzüğünde de ifade edilmiş ve “bireylerin inandıkları gibi yaşama,
düşündüklerini ifade etme hakları tartışılmazdır”(7) denilmiştir.
Dolayısıyla
Demokrasiye ait değerler, son 10 yılda toplumun önde gelen akademisyenlerince
topluma aktarıldı. Ve aktarılma süreci daha sistematik ve düzenli olarak da
devam etmektedir. Bir kısım akademiler kursiyer kabul şartları içerisinde
yüksek lisan yapıyor olmayı tercih sebebi saymış. Bu da toplumun itibar
edebileceği kesimi sürece adapte ederek söz konusu kişilere rol biçileceği
anlamına geliyor. Yani onlar toplum tarafından yanlış anlaşılmış olan nizamı
doğru anlatacaklar ve nizama güvenlerini tazeleyecekler. İslam nizamının eksik
ve günümüz konjoktüründe uygulama alanı bulamayacak bir nizam olduğu
bilinçaltına aktarılacak ve mevcut olanın en iyisi olanın Demokrasi olduğu
toplum mühendislerince işlenmeye çalışılacaktır.
Oysa
Rabbimiz Zülcelâl
“Aralarında
Allah'ın indirdiği ile hüküm et ve onların arzularına uyma. Allah'ın sana indirdiği
hükümlerin bir kısmından seni saptırmalarından sakın.” (Maide 49) buyurarak İslam ile hükmetmeyi emretmektedir. Hakeza Rabbimiz
“Cahiliyye
hükmünü mü (küfür
sistemini mi) istiyorlar? Şüphesiz iman edenler için, Allah'ın hükmünden
daha güzel hüküm var mıdır?” (Maide 50) buyurarak İslam’ın kendine has bir yönetim
biçimi olduğu ifade edilmiştir. Dolayısıyla İslam’ın nizamı Halife’nin
varlığında uygulama alanı bulur ve devletin tatbikiyle varlık sahnesine çıkar.
İslam Rasul Aleyhi’s-Selam’ın “her kim boynunda bir Halife’ye
beyat olmadan ölürse cahiliye ölümü üzere ölmüş olur” diye buyurarak,
Müslümanlar için en hayırlı nizamın Demokratik bir yönetim biçimi değil Raşidi
Hilafet olduğunu söylemiştir. O halde bize düşen bu akademilere mübadil
evlerimizde, işyerlerimizde ve genel ortamlarda İslam nizamına ait değerler
bütününü ümmetin genelinde kamuoyu olacak düzlemde anlatmaktır. Rabbim güç ve
kuvvetimizi arttırsın. Âmin.
Dipnotlar:
1) AKP parti tüzüğü
-Temel amaçlar 4.5. madde
2) BDP parti tüzüğü-
partinin amacı 3/d. Madde
3) BDP siyaset okulu
yönetmeliği 2. Madde
4) MHP parti tüzüğü madde
2
5) Ömer Çaha, Ar-ge
Başkanlığı, Çankaya/ Ankara, Aralık-2009- sf 80
6) Ömer Çaha, Ar-ge
Başkanlığı, Çankaya/ Ankara, Aralık-2009- sf 89
7) AKP parti tüzüğü
-Temel amaçlar 4.8. madde
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış