Satış ve pazarlama
dünyasında, insanları, bizim yapmak istediklerimize katkıda bulunmaya, bizimle
işbirliğine girmeye, önerdiklerimizi kabul etmeye, pazarladığımız ürünleri,
hizmetleri satın almaya, kararlarımızda bizim yanımızda olmaya ikna
edebildiğimiz sürece başarılı bir satıcı, başarılı bir pazarlamacı
olabildiğimiz söylenebilir.
Hedeflerimize
ulaşabilmemiz için, insanları ikna etmeyi başarabilmeliyiz. İkna etmenin yollarını
öğrenmek, insanların nelerden ve nasıl etkilendiklerini, insan zihninin nasıl çalıştığını
bilmek zorundayız.
İnsanların
yaptıkları hatalar, çoğunlukla onların zihinlerinde oluşan yanlış bir zihin
modelinden kaynaklanır. Eğitimsiz anne-babalar, bebekleri ishal olunca,
bebeklerine daha az su içirmeyi tercih ederler. Bu anne-babaların zihin modeli:
“Eğer bebeğime az su verirsem, dışkısının da sulu olmasını önlerim.”
şeklindedir. Oysa bu yanlış bir zihin modelidir; doğrusu, tam tersini
yapmaktır. İshal olunca, insan vücudu su ve mineral kaybeder. İshal olan
hastalara su vermek (mümkünse mineralli su vermek) gerekir.
İnsanları
doğru davranışa ikna etmek için onların zihnindeki modeli bilmek gerekir. Eğer
bu model bilinirse ikna etmenin yolları açılır.
İnsanlar
yaşadıklarından etkilenir, deneyimlerden ders alarak karar verirler. İnsanlar
önemli bir karar alırken -kötüler başta olmak üzere- geçmişte yaşadıklarını
hatırlarlar. Bir insanın kararlarını ve davranışlarını etkilemek için onun o
konuda yaşadığı önemli deneyimlerin ne olduğunu bilmek ve ona göre davranmak
gerekir. Bu sadece bireysel düzeyde değil, bir toplumun bütünü için de
geçerlidir. Her toplumun yaşadığı iyi-kötü, acı-tatlı önemli olaylar vardır. Bu
önemli olayları bilmek, bir insanı da bir toplumu da ikna etmek için son derece
önemlidir.
İnsanlar
çoğu durumda, genel doğruların kendileri için geçerli olmadığını düşünür ve
kendilerini bir istisna olarak görürler. Tiryakilerin çoğu, sigara içmenin
zararlı olduğunu kabul ederler ama sigaranın kendilerine “dokunmadığını”
düşünürler. İnsanları ikna etmek için konuyu onların özeline indirmek gerekir.
İnsanlara onlardan özel olarak neler beklediğimizi anlatmak, bunu nasıl
başaracaklarını onlarla birlikte planlamak, birlikte bir program yapmak
gerekir. Kişiselleşmiş, birey düzeyinde somutlaşmış öneriler daha ikna edici
olur.
İnsanların
alışkanlıklarını anlamak, insanları yeni bir davranışa ikna etmek için son
derece önemlidir. Alışkanlıklar o kadar içsel ve o kadar güçlüdürler ki her
insan kendi alışkanlıklarını değiştirmekte zorlanır. Çoğu insanın pek çok
konuda doğru olanı bilmesine rağmen, alışkanlıklarına yenik düştüğü için, bu
doğruları hayata geçiremez. İnsanlara yeni bir davranış kazandırmak için önce
mevcut alışkanlıklarını analiz etmek, bunları nasıl değiştireceklerinin
planlarını yapmak gerekir.
İnsanları
harekete geçirmek için onların motivasyonlarını bilmek gerekir. Bütün insan
davranışlarının altında, kendilerinin de bilmedikleri motivasyonlar vardır.
İnsanlar tercihlerini bu motivasyonlarla yaparlar. Pek çok kadın kendisini
“güzelleştirecek” bir kreme yeri geldiğinde yüzlerce lira verirken kendi
sağlığı için para harcamayı “fazla” bulabilir. İnsanları ikna etmek isteyen herkes,
insanların motivasyonları konusunda bilgili olmak zorundadır. İnsan
motivasyonlarını bilmeden pazarlama da yapılmaz, siyaset de. Sadece pazarlama
ve siyaset değil, insanın arkadaşlarıyla, eşiyle, çocuklarıyla, anne-babasıyla
anlaşmak ve onları ikna etmek için bile onların motivasyonlarını bilmesi
gerekir.
İnsanlar
kendilerini bir resmin içine oturtmaktan hoşlanır. Herkes öyle ya da böyle bir
imajı giyinir. İnsanlar bu fotoğrafların içinde, kendilerini güçlü, statü
sahibi, neşeli, mutlu… sunarken bu görüntülerin arkasında gizlenmiş özlemler,
kompleksler, suçluluk duyguları, mantıktan uzak kaygılar, geçmişle ilgili
hesaplar barındırırlar. Bu imajları ve arkasındakileri çözümlemek de insan
doğasını anlama, insanı etkileme ve ikna etme yollarını bulma açısından çok
değerli ipuçları verir. İnsanların içsel gerilimlerini bilmek ve onlara bu
gerilimleri aşacak yollar önermek, onları ikna etmek için son derece önemlidir.
İkna
konusunda en meşhur yazarlardan birisi olan Vance Packard, 1950’lerin sonunda
yazdığı kitapta, “insanları ikna etmenin gizli yollarını” anlatmıştı. O
dönemler yeni filizlenen motivasyon araştırmalarından örnekler vererek
insanların bilinçdışı davranışlarının satın alma kararlarında ne kadar etkili
olduğunu anlatmıştı. Bir gazeteci olan Packard, yazdığı kitapta insan
davranışlarına ışık tutmuş, o dönemin reklam sektörüne ilham kaynağı olmuştu.
Vance
Packard, insanları etkilemenin, onları ikna etmenin sekiz gizli yolu olduğunu
söylemişti:
1-Duygusal
güvenliği oluşturmak: Satın aldığımız her ürün ve hizmette aslında “güvence” satın
alırız. Bilinçaltımız bizi, sürekli güvenliğimizi temin edecek seçimler
yapmaya; güvenliğimizi tehdit eden şeylerden de uzaklaşmaya yönlendirir. Kendi
vücudumuzun, kendi evimizin, kendi ailemizin etrafına kurduğumuz “güvenlik
zırhı” bizi rahatlatır. Bu görünmez zırhı delecek, tehdit edecek her gelişmeye
karşı çıkarız. İnsanları ikna etmek için, yapılan önerinin, önce onların güvenlik
alanını tehdit etmediğini garanti etmek gerekir. İnsanlar, güvenliklerinin
zedelenmeyeceğini anlarlarsa, ikna olmanın kapılarını açarlar.
Bizler
için de öyle değil midir? Anlattığımız fikirleri, fayda-zarar, menfaat-çıkar
kıyaslamasıyla ele alan insanların bu fikirlere dünyalık menfaatlerine zarar
gelme endişesi ile uzak durduğuna çokça şahitlik etmişizdir. Oysaki insanlara,
dünya menfaatleri yerine Allah’ın rızası ve Allah’ın vaatleri gösterildiğinde,
Allah’ı kendisine vekil etmesi durumunda dünyanın hepsi ona karşı olsa dahi
Allah dilemezse kendisine bir zarar dokunmayacağı özümsettirildiğinde
kendilerini güvende hissedecekleri için de fikirlere ikna olacaklardır.
2-İnsanlara
kendilerini değerli hissettirmek: Dünyanın her yerinde ev kadınları, çalışan ve
para kazanan eşlerinin yaptıklarını daha değerli, kendilerini ise değersiz
hissederler. Her gün yaptıkları ev işlerinin kimse tarafından takdir
edilmediğini düşünürler. Aslında sadece ev kadınları değil, istisnasız hepimiz
takdir edilmek isteriz. Herkes, takdir görmek, beğenilmek ister. Packard’a göre,
insanları kendilerine değerli hissettirmek, en güçlü ikna yollarından biridir.
Bizler
için de öyle değil midir? Her kim ki, yaptığı işin, taşıdığı fikrin, Peygamberlerin
vazifesi gibi olduğunu anlar ve Allah’ın bu işe, işi yapana verdiği değeri
bilir, işte o zaman, kişi tek başına dahi olsa Allah’ın ismi en yüce oluncaya
kadar gayret gösterir. Bilir ki, değeri kendinden değil, değeri Allah’ın
rızasına ulaşmak için gösterdiği samimi gayretlerdendir.
3-İkna
edilecek kişiye başrolü vermek: İnsan dünyaya bakarken kendini merkeze koyar. Güneş
bizim için doğar, dünya bizim için döner. Hiç kimse günlük hayatını yaşarken
bir bilim insanı mantığıyla yaşamaz. Bu nedenle de bir öneri ne kadar değerli
olursa olsun, söz konusu durumda gerçek kahramanın kendisi olduğunu bilmek
ister. İnsanlara bir ürün satmak için, başrolde onların olduğunu vurgulamak
gerekir. İster sigarayla mücadele olsun, ister bir ürün veya hizmet satmak
olsun ya da siyasi propaganda olsun, bu kural değişmez. Bu riyakârlık değil,
gerçektir; çünkü insanlara yapılan bütün tekliflerin kahramanı doğal olarak
insanların kendileridir.
İşte
böyle, Allah’ın davasını taşımak görevinde başrol sana ait. Eğer bu bir resim
ise, resmin en ortasında olan sen olmalısın. Bu bir yarış, hayır üzerinde
kardeşlerinle sen de yarış. Böylece, hep beraber Allah’ın rızasına ulaşırsınız.
Sen olmazsan da bu dava yürüyecek. Hatta toplumdan bir Allah’ın kulu bu davayı taşımasa,
Allah başka bir toplum var edecek. Davanın sana ihtiyacı yok, ama senin Allah
yolunda bir kahraman olabilmen için bu davaya ihtiyacın var.
4-Yapıcı
dürtüleri harekete geçirmek: İster kek
yapsın, isterse sosyal bir kampanyaya katılsın, elde ettiği sonuçlarda insan
kendisinin de bir katkısının olmasını ister. Ev kadınları hazır çorbaya, hazır
keklere karşıdırlar. Ama çorba ve kek yapmayı, bunu yaparken kendilerinin özel
bir katkısının olmasını çok isterler. İnsanlara, kendi katkılarını yapabilecekleri
teklifler yapmak, onları ikna etmek için çok etkilidir.
Allah’ın
davasının da, zamane deyimiyle proaktif yapıdaki şahıslara ihtiyacı var.
Proaktif nedir-kimdir dersen, bak Abdullah bin Mesud’a anlarsın. O ki,
cüssesine bakmadan Kâbe’de Rahman Suresi’ni okuyup da kâfirleri öfkelendirmedi
mi? Proaktif yaklaşım, kendi kendine görev biçmektir, iş yokken kendine iş
çıkarmaktır, kimse ortada yokken ortada olmaktır.
İnsanlara,
“gel deyin, gel de sen de şu işin ucundan tut deyin”, fikirlerinizi
desteklemese dahi, amel boyutunda size yardım edecek insanların size koştuğunu
görürsünüz. Görsünler, işin sonunda kendi katkılarını. Hatta siz onlara şöyle
deyin: “Allah senden razı olsun, senin desteğin ne kadar çok işe yaradı, sen
olmasaydın, zorlanacaktım.”
5-Sevgi duygusunu
ortaya çıkarmak: Sevgi unsuru barındıran, insanların sevgi verme-sevgi alma
dürtülerine hitap eden teklifler her zaman daha ikna edici olur. Kimse içinde
sevgi barındıran, sevgi duygularını tetikleyen tekliflere kayıtsız
kalamaz. Sevginin sıcaklığı en dirençli
insanları bile esnetip onların ikna olmalarını kolaylaştırır.
Suriyeli
kardeşlerimizin, Türkiye’ye gelmelerine, aramızda bulunmalarına karşı çıkan,
hoşlanmayan bir arkadaşın mı var? Al onu, götür bir mahalle arasına, Suriye’li
bir çocuk bul, oturt onu dizine, baksın çocuğun gözlerinin içine. Sonra bak
bakalım, fikirlerinde bir değişiklik var mı, yok mu?
Özellikle,
içinde bulunduğumuz kapitalist ortamda, insanlar artık birbirlerine menfaat
nazarıyla bakıyorlar. Sen, bir kardeşini Allah rızası için seviyorsan, bil ki o
kardeşin kendisini bu ortamda çok iyi hissedecek.
6-Gücü
ortaya çıkarmak: İnsanlar güçlü olmak, güçlü olduklarını başkalarının da
görmesini isterler. Güçlü olduklarını sergileyerek başkalarını etkilemek
isterler. Elektronik aletler, arabalar, mücevherler… hepsi birer güç
göstergesidir. Bir sosyal sorumluluk çalışmasına katkı veren insanları ilan
etmek, kimlerin hangi katkıyı yaptığını duyurmak, insanların daha fazla katkı
yapmalarını sağlar. İnsanlar güçlü olmayı ve güçlü görünmeyi severler.
Tamam,
belki maddi araçlarla güçlü görünmekten bahsetmek bir Müslümana yakışmaz ama
insanlara Allah’ın yardımının Allah’ın davasına omuz verenlerle birlikte
olacağını hatırlatman onu güçlendirecektir. Ayrıca, birlikten kuvvet doğar
mantığıyla, aynı fikri taşıyan kardeşlerinle güçlüsün.
7-Köklere
hitap etmek: En modern insanlar bile güçlü köklere sahip olma duygusundan etkilenirler.
İnsanları etkilemenin önemli bir yolu, onların köklerini ortaya çıkarmak,
onları kendi kökleriyle yakınlaştırmaktır. İnsanları gelenekleri, kültürel
kökleriyle buluşturmak, onları etkilemenin güçlü bir yoludur. İnsanlar kendi
köklerine yakınlaşmaktan etkilendikleri gibi güçlü kökleri olan fikirlere de
yakın dururlar.
Bu
ifadelerden milliyetçilik fikri anlaşılmasın. Köklerini hatırlatmak ve
kökleriyle bağını sağlamlaştırmak demek, ruh demektir, Allah ile olan bağın
idraki demektir, titreyip aslına dönmek demektir, köklerini tozlardan
arındırmak demektir. Ki böylece, üzerinde bulunan, sonradan eklenen fikirlerden
arınıp, özüne dönebilesin.
Ayrıca,
dedik ki, insanlar kökleri güçlü olan fikirlerle ikna olurlar. Allah’ın
kelamından, Rasul’ün kavlinden daha güçlü kökü olan fikir mi var?
أَلَمْ تَرَ كَيْفَ ضَرَبَ اللّهُ مَثَلاً كَلِمَةً طَيِّبَةً كَشَجَرةٍ
طَيِّبَةٍ أَصْلُهَا ثَابِتٌ وَفَرْعُهَا فِي السَّمَاء
“Görmedin mi Allah nasıl bir misal
getirdi? Güzel bir söz, kökü (yerde) sabit, dalları gökte olan güzel bir ağaç gibidir.”[1]
8-Ölümsüzlük
duygusuna hitap etmek: Ölüm kaçınılmazdır ama insan öldükten sonra da adının
anılmasını ister. Ebedi olmak insanların kararlarını, davranışlarını etkiler.
İnsanlar kendilerini ölümsüz kılacak bir teklife kayıtsız kalmazlar. Kendileri
için olmasa bile değerli bir girişimin ölümsüzlüğüne katkı verme duygusuyla da
motive olurlar.
Evet,
beka içgüdüsü gereği insan yaşamını devam ettirmek ister. Tamam, bir Müslüman
olarak, ölümsüzlük gibi bir talebimiz yok. Fakat bizler bugün Allah’ın davasını
taşırsak, bizden sonra gelecek nesiller, bizleri isim isim anmasa dahi,
babalarımız-dedelerimiz iyi ki gayret edip çalışmışlar da Râşidî Hilafet
Devleti’ni kurmuşlar, yoksa demokrasi ile zulmedilmeye devam ederdik, Allah
onlardan razı olsun dediklerinde bu bize inşaAllah yeter.
Sadece
pazarlama alanında değil, bireysel hayatımızda da iyi iletişim kurmaya ve insanları
ikna etmeye ihtiyacımız var. İçinde bulunduğumuz her durumda insanları olumlu
bir şekilde etkileyerek, kendi yanımıza çekebilir ve koşulları kendi lehimize
çevirebiliriz. Bütün bunları hem ahlaklı hem de dürüst bir şekilde yapabiliriz.
İnsanların
düşüncelerini, davranışlarını etkilemek, onları işbirliğine ikna etmek,
ihtiyacımız olan önemli yetkinliklerimizden bir tanesidir.
İnşaAllah,
satış ve pazarlama dünyasında satışları arttırmak için kullanılan bu
yaklaşımları Allah’ın rızasına ulaşma amacıyla, Allah’ın nizamı yeryüzünde
hâkim olsun diye yaptığımız çalışmalar esnasında da kullanırsak ve daha da
geliştirirsek faydalı olur diye sizlerle paylaşmaya karar verdim.
Eksikleri
ve hatalarıyla, Rabbim gayretlerimizden ötürü hepimizden razı olsun ve bizleri
Râşidî Hilafet Devlet’i çatısı altında, mahşer günü Rasul’ün sancağı altında,
sonra da Cennet’te Kevser Havuzu’nun etrafında buluştursun inşaAllah.
Yorumlar