Bu ayetlerde şu
hakikatleri keşfedeceğiz:
-
Dinde sebat göstermek
-
Fikrî liderlik
-
Dünya ve ahireti kazanmak
وَمَا مُحَمَّدٌ إِلاَّ رَسُولٌ قَدْ خَلَتْ
مِن قَبْلِهِ الرُّسُلُ أَفَإِن مَّاتَ أَوْ قُتِلَ انقَلَبْتُمْ عَلَى
أَعْقَابِكُمْ وَمَن يَنقَلِبْ عَلَىَ عَقِبَيْهِ فَلَن يَضُرَّ اللّهَ شَيْئًا
وَسَيَجْزِي اللّهُ الشَّاكِرِينَ
وَمَا كَانَ لِنَفْسٍ أَنْ تَمُوتَ إِلاَّ بِإِذْنِ الله كِتَابًا
مُّؤَجَّلاً وَمَن يُرِدْ ثَوَابَ الدُّنْيَا نُؤْتِهِ مِنْهَا وَمَن يُرِدْ
ثَوَابَ الآخِرَةِ نُؤْتِهِ مِنْهَا وَسَنَجْزِي الشَّاكِرِينَ
“Muhammed ancak bir Resuldür. Kendisinden önce nice Resuller
gelip geçtiler. Eğer ölürse veya öldürülürse gerisin geriye mi döneceksiniz?
Kim geri dönerse Allah’a hiç bir zarar veremez. Allah şükredenleri
mükâfatlandıracaktır. Hiç bir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez, bu ise
belirlenmiş eceldir. Kim dünya sevabını (nimetlerini) istiyorsa kendisine ondan
veririz, kim ahiret sevabını (nimetlerini) istiyorsa kendisine ondan veririz.
Şükredenleri mükâfatlandıracağız. (Âli İmran Suresi 144-145)
Ayetin münasebeti; Uhud Savaşı’nda
Resulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem
vurulup başından yaralanınca müşrikler Muhammed öldürüldü dediler ve şeytan
yüksek sesle bunu bağırdı. Müslümanlar arasında bazı kimseler etkilenip şöyle
dediler “Eğer nebi olsaydı öldürülmezdi.” Fakat Resulullah’ın Sahabeleri
şöyle dediler: “Allah zaferi verinceye kadar veya Resulullah’a yetişinceye
(ölünceye) kadar savaşın.” Bunun üzerine Allah Celle Celâlehû bu ayeti indirdi. Bunun manası: Muhammed ancak bir
Resuldür, bir elçi ve nebidir, kendisinden önce gelip geçen Nebi ve Resuller
gibidir. Onlar da öldüler, zira onlar birer insanlardır. Nitekim Allah Celle Celâlehû başka ayette Resulüne
hitap ederek ve insanların dikkatini çekerek şöyle buyurdu:
إِنَّكَ مَيِّتٌ وَإِنَّهُم مَّيِّتُونَ
“Muhakkak sen öleceksin, onlar da ölecekler.” (Zümmer
Suresi 30) Bundan sonra öbür ayette hiç
bir insan Allah’ın verdiği izne binaen eceli gelmeden ölmez denmektedir. Bunun
manası Muhammed SallAllahu Aleyhi ve
Sellem ancak eceli gelince ölür. İnsanlar ondan önce onu öldürmek isteseler
Allah buna izin vermez. Bu nedenle paniğe kapılmayacaksınız, çünkü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem dahil olmak
üzere her insan eceli gelince ölecektir. Bütün insanlar onu öldürmek veya ona
zarar vermek isteseler de Allah izin vermezse ona hiç bir şey olmaz. Nitekim
Tevbe suresi 51. ayette Allah Celle
Celâlehû bunu şöyle bildirdi:
قُل لَّن يُصِيبَنَا إِلاَّ مَا كَتَبَ اللّهُ لَنَا هُوَ مَوْلاَنَا
وَعَلَى اللّهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُؤْمِنُونَ
“Deki; Allah yazmadıkça (izin vermedikçe) bize hiç bir şey dokunmaz.
Öyleyse müminler Allaha tevekkül etsinler.” Eğer zarar ve musibetler ancak
Allah’ın izniyle başımıza gelebilir diye inanıyorsak nasıl ona tevekkül
etmeyeceğiz?! Allah’a tevekkül etmenin manası; Allah’a dayanmak ve güvenmektir.
Arkamızda duran ve destek veren en büyük güç, zafer veren ve düşmanlara galip
gelen yalnız O’dur. İşte tevekkül buna inanmak ve bunu devamlı zihinde canlı
tutmaktır. Nasıl ufak çocuk babasına ve annesine hep dayanır, onların kendisini
himaye ettiklerini görür, onlar kendisine yardım etmeseler hiç bir şey yapamaz,
onlara tam bir şekilde güvenirse işte müminler kendilerini yaratan ve güçlü bir
insan haline getiren Allah’a böyle tevekkül edecekler.
Öte yandan; Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ölürse veya
öldürülürse Rabbinden getirdiği dini terk etmeyi mi gerektirir?! Allah Celle Celâlehû bununla O’nun
öldürmesiyle ilgili haberden etkilenen kimseleri uyarıyor. Sanki bu haber
ilerisi için Müslümanlara bir uyarıdır. Zira Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem gerçekten vefat edince birçok insan ya
dini terk etti ya da zekâtı
Hilafet devletine vermeyi reddetti.
Yine de Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem vefat edince
başta Ömer RadiyAllahu Anh şok oldular,
inanamadılar. Ancak Ebu Bekir RadiyAllahu
Anh insanları toplayıp onlara hitap ederek bu ayeti okudu: “Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ancak bir
resul...” Ömer geçirdiği şoktan uyanıp şöyle dedi: “Sanki bu ayeti ilk
defa duyuyorum.”
Ebu Bekir bu ayeti
okununca şöyle dedi: “Kim Muhammed’e tapıyorsa Muhammed öldü, kim Allaha
tapıyorsa Allah ölmez.” Akaidî ve ideolojik bir tutum sergiledi. Zira
bağlılık bir insana değil Allah’a ve dinine olmalıdır. Bunun manası İslam’da
şahsi liderlik yoktur, fikrî liderlik vardır. Lider fikirdir, İslam fikridir. O
fikrin gereğince bir kişiye itaat olur. Cemaatin veya hizbin emîri veyahut Halife
veyahut da herhangi bir sorumluya körü körüne uymak veya itaat etmek yoktur.
Uyanık itaat vardır; Emîr veya Halife veyahut herhangi bir mesul Allah’ın
emrine ve nehyine göre hareket ederse ona itaat edilir, yoksa itaat edilmez.
Ebu Bekir Halife olarak seçilip biat edilince insanlara şöyle hitap etti: “Allah’a
ve Resulüne itaat ettiğim zaman bana itaat edin, Allah’a ve Resulüne isyan
ettiğim zaman bana itaat etmeyin” (İbni Hişam, İbni İshak, Beyhakı, İbni
Cerir) bunun dayanağı ise şu ayettir:
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ أَطِيعُواْ اللّهَ وَأَطِيعُواْ
الرَّسُولَ وَأُوْلِي الأَمْرِ مِنكُمْ فَإِن تَنَازَعْتُمْ فِي شَيْءٍ فَرُدُّوهُ
إِلَى اللّهِ وَالرَّسُولِ
“Ey iman edenler! Allaha itaat edin, Resulüne ve sizden olan
ul-il emîre itaat edin. Eğer bir şey hakkında çekişirsiniz Allaha ve resulüne
götürün”.
(Nisa Suresi 59) Bunun manası ul-il emîr olan yöneticiler hem bizden olmalılar
hem de onlara itaat şartlıdır; eğer bu yöneticiler Allah’ın kitabına ve Resulü’nün
sünnetine göre kanunları uygulamasalar onlara itaat edilmez. Herhangi bir emîr
veya sorumlu şahsa Kur’an ve Sünnet’ten benimsenen fikir ve hükümlerle emir
vermezse veya icraat yapmazsa ona uyulmaz, itaat edilmez. Buna göre İslam
davetini yüklenen cemaat veya hizip ve partide fikrî liderlik tecelli etmelidir.
Bu oluşumun mensupları İslam’dan
benimsenen fikirlere göre cemaatin, hizbin ve partinin şeyhi, lideri, emîr ve
sorumlularına itaat edecekler.
Ayrıca; İslam’ı dünyaya
götürürken fikrî liderlikle götürmek gerekir. Bu nedenle 13 asır boyunca İslam
devleti İslam’ı dünyaya götürürken fikrî liderlikle götürdü, insanları Arap
kavminin veya Türk kavminin liderliğine çağırmadı ve boyun eğdirmeye çalışmadı.
Onları İslam’ın fikrî liderliğine ve hâkimiyetine boyun eğdirdi. Müslümanlar
ile İslam’a inanmayanlar arasında hak ve hukuk hususunda fark kılmadı, tam
adaleti sağladı, hiç birine zulmetmedi, Allah Celle Celâlehû’nun Resulüne vahyettiğine göre müslim veya gayrimüslim
eşitçe insanların işlerini yürüttü.
İslam’dan dönen kimseler Allah’a zarar vermez,
Allah onlara ve ibadetlerine muhtaç değildir. Allah kâfir olmuş olan diğer
insanları yarattı, kâfir olmalarına rağmen onları yaşatıyor. İsteseydi onlar
kâfir olunca onları yaşatmazdı ve hemen öldürürdü. İsteseydi hiç bir kimsenin
kâfir olmasına müsaade etmezdi, hepsini hidayete getirirdi (Yunus 99). Fakat
Allah’ın hikmeti onların serbest olmalarını takdir etti. İsteyen inansın
isteyen kâfir olsun ( Kehf 29).
Bu iki ayette Allah
şükredenleri ödüllendireceğiz diyerek müjdeledi. Dünyada zaferle ve ahirette Cennet
ile ödüllendirecektir. Çünkü 144. ayette Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ölümüyle ilgili haberi duyunca
dinlerini terk etmek isteyenleri kötüledi ve dinleri üzerine sebat gösterenlere
şöyle dedi: “Şükredenleri ödüllendirecektir.” Bu ödüllendirme dünyada
ancak zaferle olur. Muhammed SallAllahu
Aleyhi ve Sellem ölse de yaşasa da İslam yükselecektir, onu terk edenler
İslam’a hiçbir zarar veremezler. 145. ayette ölüm, ecel ve ahireti istemekten
söz edilince oradaki ödüllendirme Cennet olarak anlaşılır. Şükredenler ise
dinleri üzerinde sebat gösterenlerdir. Bu ise; dine bağlanmak, ona göre hareket
etmek, ölüme kadar onun uğrunda mücadele etmek, savaşmak ve Allah’a
şükretmektir. Hangi grup dine bağlanırsa, onun fikirlerine göre çalışma yaparsa
ve mücadele yaparsa şükredenlerden olurlar. Âli İmran 104. ayette gördüğümüz
gibi onları felaha kavuşanlar olarak niteledi, başka bir ifadeyle Cennet’i
kazananlar olarak saydı.
Bu ayetlerden anlaşılan
başka bir husus ise şudur: Dini terk etmek isteyenler dünyayı ahirete tercih
edenlerdir, imanları pek zayıftır, ilk sarsılmada hemen kaçmak isterler hiç
sebat göstermezler. Oysa dünyanın nimetlerini isteyenler; Allah onlara sadece
nasiplerini verir, dünyanın bütün nimetlerini vermez. Ne kadar uğraşırsa uğraşsınlar sadece Allah’ın
kendilerine takdir ettiği miktarı alır ondan fazlasını alamazlar, ama ahirette
hiç nasipleri yoktur. Zira Allah Celle
Celâlehû yarattığı her insana eceli gelinceye kadar bu dünyadan ne kadar
kazanacağını tayin etti. Müslüman ise ahiret için çalışır, fakat yaşadıkça
eceli gelinceye kadar dünyadan nasibini alacaktır. Fakat Müslüman hem dünyayı
hem de ahireti kazanır. Müslümanlar dinlerine bağlanırlarsa ve hâkimiyetini
yükseltmeye çalışırlarsa dünyada Allah’ın zaferini ve yardımını hak eder ve
fetihleri gerçekleştirirler. Böylece dünyanın servetlerini kendi ellerine
geçirirler, ahirette Cennet’i kazanırlar, bundan daha büyük kazanç var mıdır?
Elbette hayır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış