Hilâfet’in Anlamı
Hilâfet, kanun koyucunun şer’î nasslarında yer alan şer’î
bir isimdir. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünde olduğu gibi: تَكُونُ
النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا
شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ “Peygamberlik sizin
aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu
kaldıracaktır. Sonra nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır.”[i]
Hilâfet, temelleri Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem tarafından atılan, Sahabe tarafından miras alınan ve buna
göre de Ebû Bekir’i Rasul’ün Halifesi olarak isimlendirdikleri İslâm
Devleti demektir. Bu husus hadiste şöyle belirtilmektedir: وَإِنَّهُ
لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ “Benden sonra peygamber
olmayacaktır. Benden sonra çok sayıda halifeler olacaktır.”[ii]
Allame şeyh Takiyyüddîn en-Nebhânî Hilâfet’i şu şekilde
tarif etmektedir: “Hilâfet, İslâmî şer’î hükümlerin uygulanması ve İslâm'ın
dünyaya taşınması için dünyada tüm Müslümanların genel başkanlığıdır. Hilâfet
ve imamet aynı anlama gelir. Hilâfet, üzerine İslâm Devleti’nin kurulması için
şer’î hükümlerde yer alan şekildir.”[iii]
Hilâfet’in Farziyeti
Hilâfet’in kurulması dünyanın her bir yanında bulunan tüm
Müslümanlara farzdır. Onun farziyeti Allah’ın Müslümanlara farz kıldığı diğer
farzlar gibidir. Hilâfet, hakkında tercihte bulunulamayan ve arzulara göre
olmayan kesin bir farzdır. Onun yerine getirilmesinde kusur göstermek en büyük
günahlardandır ve Allah, bu farzı yerine getirmeyenlere azab eder.
Hilâfet’in farziyetinin delili; Kitap’ta, Sünnet’te ve
Sahabe’nin icmaından yer almaktadır. Kitap’tan delil şu
ayettir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا
الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ “Ey
iman edenler. Allah’a itaat ediniz. Rasul’e ve sizden olan emir sahiplerine de
itaat ediniz.”[iv]
Ayet müminlerden emir sahiplerine itaat etmelerini istemektedir. Emir sahipleri
ise, Allah’a ve Rasûlüne itaat eden yöneticilerdir.[v]
Halife, insanların işlerini yürüten en büyük imam (devlet başkanı) demektir.
Dolayısıyla halifeye itaat etmek vaciptir. Ona itaat etmenin emredilmesi,
halifenin var olmasının da vacip olduğunun delilidir. Çünkü halifeye itaat emri, aynı zamanda itaat
edilecek olan kimsenin de var olmasını gerektirir. Zira Allahu Teâlâ, var
olmayan bir kimseye itaat edilmesini emretmez.
Sünnet’ten delil ise Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisidir. “Her kim
boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur.” Bu hadiste
Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem her
Müslümanın boynunda biatin bulunmasını farz kılmış ve boynunda biat bulunmadan
ölen kimsenin halini de cahili ölüm olarak nitelendirmiştir. Biat ise ancak
halifeye yapılır, halifenin dışında olan kimseye yapılmaz. Bu da, her
Müslümanın boynunda bulunması gereken biatin varlığı için halifenin
mevcudiyetini farz kılar. Bunun aksi ise, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde yer alan kınama ile karşı
karşıya kalmak demektir.
Sahabe’nin icmaından delile gelince: İbni Hacer el-Heysemî;
“es-Savâiku’l Muhrika” isimli kitabında şöyle diyor: “Sahabe (Allah onlardan
razı olsun) nübüvvet zamanının kalkmasından sonra bir halife nasb edilmesinin
vacip olduğunda icma ettiler. Hatta ve hatta onu farzların en önemlilerinden
saydılar. Öyle ki onlar, bununla meşgul olurken Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in defin işlemini geciktirdiler.”[vi]
Bu hususta imam Kurtubî tefsirinde şöyle diyor:
“Hilâfet’in farziyeti hakkında ne ümmet arasında ne de
imamlar arasında ihtilaf yoktur.” [vii] Nesefî ise “el-Akâid” isimli
eserinde şöyle diyor: “Hükümlerini uygulayacak, cezalarını yerine getirecek,
sınırlarını koruyacak, ordularını donatacak, zekâtlarını alacak, zorbaları,
hırsızları ve yol kesenleri cezalandıracak, Cuma ve bayramları kıldıracak,
haklar hakkında şahitlikleri kabul edecek, kimseleri bulunmayan erkek ve kız
çocuklarını evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir imam Müslümanlar için
mutlaka gereklidir. ”[viii]
Geçmişte ve Günümüz Beşeriyetin Hayatında Hilâfet’in
zarureti
Geçmişte olduğu gibi günümüz
insanlığın hayatında da Hilâfet’in zarureti kaynak alınan muteber imamların
sözlerinde yer almaktadır. Öyle ki hayatta Hilâfet’in zarureti dinde zaruri
olan hususlardan birisi olarak bilinmektedir. Hatta Hüccetü’l İslâm İmam Ğazalî,
“el-iktisâd Fi’l İtikad” isimle eserinde bu hususta şöyle diyor: “Din ve
sultan ikizdirler. Din baş, sultan ise bekçidir. Yıkılmış olanın başı yoktur.
Bekçisi olmayan ise kaybolmuştur.”[ix]
Hilafetin yokluğunda din hükümlerinden niceleri kayboldu.
Bilakis Hilâfet’in yokluğunda kâfirler, İslâm'ın ve Müslümanların hürmetlerine
saldırdılar. Öyle ki Avrupa’da Nebi SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’e hakaretler yapıldı, Guantanamo’da ve son zamanlarda
Endonezya’da Mushaflar ayaklar altına alınıp çiğnendi. Şam’da, Irak’ta ve
Yemen’de Müslümanların kanları akıtıldı, tertemiz kızlarına saldırıldı. İşte
bunlar ve daha niceleri ve olacak olanlar Müslümanların kendisi ile
korundukları kalkanlarını kaybetmelerinden sonra yaşandı. Buna göre, İslâm
akidesinden sonra İslâm'ın en önemli esaslarından birisi İslâm Hilâfeti’dir.
İslâm Hilâfeti olmadığından sömürgeci kâfir devletler, boyunlarımıza hükmetti,
servetlerimizi yağmaladı ve aramıza düşmanlıkları yerleştirdiler.
İslâm Hilâfeti’nin yokluğunda Yahudiler Müslümanların
mukaddesatlarını çiğnemeye devam edecekler, onları öldürecek ve zilleti
düşüreceklerdir. Hilâfet’in yokluğunda; Filistin'de, Suriye'de, Yemen’de,
Özbekistan’da ve daha başka yerlerdeki Müslümanlar; öldürülecek, topraklarından
kovulacak, mabetleri yıkılacak ve namusları kirletilecektir.
Siyasi İslâm sultada ve yönetimde kendisini gösterir,
siyasi karar sahibi ve yetkilerin sahibi müminlerin emîri halifenin varlığı ile
uygulama mevkiine konur. İslâm, devletlerin ve devletlerarası kanunların
şemsiyesine muhtaç olmadan sorunlarını çözer. Egemenlik ancak İslâm akidesine
ve şer’î hükümlere ait olur. Fetihleriyle Müslümanlar, insanlara hayrı ve
hidayeti götürürler, onları bulunmaları gereken seviyeye yükseltirler ve onları
alçaltmazlar. Onlara verirler, onlardan almazlar, onların emniyetlerini sağlar,
onları korur ve onlara son derece değerli bir hayatta yaşama fırsatını
verirler.
Gerçek anlamıyla siyaset ancak İslâm'da vardır. Çünkü şer’î
hükümlerin tatbiki ve ona bağlılık, gerçek anlamda görüp gözetmeyi sağlar.
Bununla maslahatlar korunur, sorunlar çözülür, temel ihtiyaçlar karşılanır ve
lüks ihtiyaçların da temin edilme imkânları sağlanır. İnsanlar gerçek anlamda
kalp huzurunu yani Allah’ın rızasını elde etme fırsatlarını kazanırlar.
İslâm ümmeti başta olmak üzere halkların şu anda kaybetmiş
oldukları hususlardır bunlar. Zira insanlar, dünyanın sefihlerinin, Amerika ve
Avrupa’nın uşakları eliyle kanlarının akıtılmasına ve her türlü musibete duçar
oldular. Şu andaki çatışma şeklinin dışında, Allah’ın kelimesinin yüce olması,
kâfirlerin sözlerinin ise aşağılarda yer alması, Müslümanların başlarını dik ve
izzetli, Allah’ın askerleri olmakla övünmeleri ve Allah yolunda şehit olmak
için birbirleriyle yarışacakları şekilde devletlerarası sahneye ineceğiz.
Bizans Kralı Hirakl; “Şu iki ayağımın altında bulunanı
kesinlikle alacaklar.” dediği zaman Arapların hacmi ne idi? Rib’î b. Âmir, Müslüman olmasını veya cizye
vermesini ya da kılıcı tercih etmesi talebi ile mağrur bir halde Rüstem’in
yanına girdiğinde hacimleri ne idi?
Birleşmiş Milletler topluluğunun nasıl bir balon olduğuna,
Güvenlik Konseyi denilen yapının faaliyetlerinin ve devletlerarası şemsiye ile
BM tarafından alınan kararların tümüyle boşa çıkartıldığına dünya şahit
olacaktır. Hilâfet olduğu zaman devletlerarası siyasi sorunlar büyük zalim
devletlerin elinde olmayacak, onların ayaklarının altında bulunan zemin
kaldırılacak ve devletlerarası toplum denilen bir mahal kalmayacaktır.
Devletlerarası denge düşüncesi ilga edilecek, kuvvetler dengesi adı verilen
disiplin sona erdirilecektir. Nükleer silah yarışının sınırlandırılması
düşüncesi zail olacak ve askeri ittifakların içine gizlenmiş olan tehlikeler
geri teperek bu ittifakları boğazlayacaktır.
Gelecekteki Hilâfet’le devletlerarası çatışma sahnesinde
var olmamız açısından ise bizler, sahnenin ortasında bulunacağız ve halkların
beğenilerini kazanacağız. Karanlıkta yaşayan kimse nasıl olurda aydınlığa aşık
olmaz? Kılıçlarımızı bu zorbalara ve zalimlere çevireceğiz ve de melekler
bizimle olacaktır.
اِذْ
يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ
اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ
الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ
“Hani Rabbin meleklere: Ben sizinle
beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku
salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına,
diye vahy ediyordu.”[x]
O dönem itibariyle Müslümanlar Hicri 15. yılda aynı yıl
içinde Kâdisiye ve Yermûk savaşlarında Bizans ve İran devleti ile savaştılar.
Her iki savaşta da zafer Müslümanların yanında oldu. Onlardan birçokları
öldürüldü, sayılarının ve hazırlıklarının büyüklüğüne rağmen her iki devlet de
büyük bir yenilgi aldı. Ebû Ubeyde Kudüs’ü kuşattı ve anahtarlarını Ömer b.
el-Hattâb’a teslim edip Hâlid b. Velîd ile birlikte Şam’a doğru yürüdü. Şam’ı
fethetti ve Müslümanlar diğer şehirlere yöneldiler, oraları da fethettiler. Amr
b. el-Âs, Mısır üzerine yürüdü ve orayı fethetti. Müslümanlar fetihlerini
Batıda da sürdürdüler ve Endülüs’ü fethettiler. Kuteybe b. Müslim el-Bâhilî,
Kuzey’e, Muhammed b. el-Kâsım ise doğuya doğru yürüdü ve Çin sınırlarına
ulaştı.
Bizler, komünizmin köklerinden hızlı bir şekilde nasıl
koptuğunu ve yıkıldığını gördük. Korkulacak ve hesaba katılacak bir kuvvet var
olduktan sonra ise dağılıp parçalanması kaçınılmaz olur. Çünkü üzerine kurulu
olduğu akıl onun bekasını kuvvetlendirmiyor. Tam tersine o bünyesinde yok olma
tohumlarını taşımaktadır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamıyor, düşüncesini ve
üretkenliğini sınırlandırıyordu. Aynı şekilde kapitalizm de komünizmden daha
üstün değildir. Ondan daha dayanıksızdır, içten içe kendisini yiyip bitiren bir
yapıdadır. Onun kokuşmuşluğu kapitalistler açısından dahi gizli değildir. Onun
ayıplarını örtüp gizleyen özgürlükler elbisesi ve aldatıcılığı olmasa
komünizmin akıbetini hızlı bir şekilde yaşaması kaçınılmaz olur.
Ancak Allah bu dinin hâkim olmasını ve başladığı gibi
dönmesini istiyor. Hilâfet Devleti dönemin Bizans ve Fars devletlerini ortadan
kaldırdığı gibi Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in müjdelemiş olduğu Hilâfet de Allah’ın izniyle yakın
zamanda Amerika’yı ve Avrupa’yı silip süpürecektir.
وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ
“O gün (Allah'ın zafer vermesiyle) mü'minler sevinecektir.”[xi]
Dualarımızın sonu âlemlerin rabbi Allah’a hamd etmektir.
[i] Ahmed Müsned’inde rivayet etti. 4/273.
[ii] Müslim sahihinde rivayet etti. Bak: Şerhu Sahîhu
Müslim, H.No: 1842
[iii] Bak: Allâme Şeyh Takiyyüddîn en-Nebhânî “İslam’da
Yönetim Sistemi”. Daru’l Ümme, Beyrut. Altıncı baskı. H: 1422-M. 2002. S: 34
[iv] Nisa Sûresi: 59
[v] Bak: Taberî tefsiri, C: 5/147. Rûhu’l Meânî: C:
5/65. Keşşâf: C: 1/535. Fethu’l Bârî: C: 3/323. Ahkâmu’l Kur’ân, İbnü’l Arabî:
C: 1/251. İ’lâmu’l Muvakkiîn, ibnü’l Kayyım el-Cevzî C: 1/48. Es-Siyâsetü’ş
Şerîyye, İbni Teymiye, S: 5-4. El-Faslu Fi’l Mâl ve’n Nahl, İbni Hazm
el-Endelûsî: C: 4/87.
[vi] El-Allâme İbnü Hacer el-Heysemî eş-Şafiî,
es-Savâiku’l Muhrika Fi’r Reddi Âla ehli’l Bid’i ve’z Zindikati. Mektebe Feyad
Li’t Ticare ve’t Tevzî. Birinci Baskı, H. 1429- M: 2008. S. 55
[vii] El-İmam Ebû Abdulla Muhammed b. Ahmed el-Ensârî
el-Kurtubî, al-Câmiu Li-Ahkâmi’l Kur’ân C: 1/131
[viii] El-Akâidu’n Nesefiyye, Taftazani: S: 173
[ix] Hüccetü’l İslam, Ğazâlî, el-İktisad Fi’l İtikat, S:
255-256.
[x][x] (Enfâl; 12)
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış