GEÇMİŞTE VE GÜNÜMÜZDE BEŞERİYETİN HAYATINDA HİLÂFET’İN FARZİYETİ VE ZARURİ OLMASI

M. İsmail Yusanto

Hilâfet’in Anlamı

Hilâfet, kanun koyucunun şer’î nasslarında yer alan şer’î bir isimdir. Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu sözünde olduğu gibi:  تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِPeygamberlik sizin aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Sonra Allah dilediği zaman onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır.”[i] Hilâfet, temelleri Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem tarafından atılan, Sahabe tarafından miras alınan ve buna göre de Ebû Bekir’i Rasul’ün Halifesi olarak isimlendirdikleri İslâm Devleti demektir. Bu husus hadiste şöyle belirtilmektedir: وَإِنَّهُ لَا نَبِيَّ بَعْدِي وَسَتَكُونُ خُلَفَاءُ تَكْثُرُ Benden sonra peygamber olmayacaktır. Benden sonra çok sayıda halifeler olacaktır.”[ii]

Allame şeyh Takiyyüddîn en-Nebhânî Hilâfet’i şu şekilde tarif etmektedir: “Hilâfet, İslâmî şer’î hükümlerin uygulanması ve İslâm'ın dünyaya taşınması için dünyada tüm Müslümanların genel başkanlığıdır. Hilâfet ve imamet aynı anlama gelir. Hilâfet, üzerine İslâm Devleti’nin kurulması için şer’î hükümlerde yer alan şekildir.[iii]

Hilâfet’in Farziyeti

Hilâfet’in kurulması dünyanın her bir yanında bulunan tüm Müslümanlara farzdır. Onun farziyeti Allah’ın Müslümanlara farz kıldığı diğer farzlar gibidir. Hilâfet, hakkında tercihte bulunulamayan ve arzulara göre olmayan kesin bir farzdır. Onun yerine getirilmesinde kusur göstermek en büyük günahlardandır ve Allah, bu farzı yerine getirmeyenlere azab eder.

Hilâfet’in farziyetinin delili; Kitap’ta, Sünnet’te ve Sahabe’nin icmaından yer almaktadır. Kitap’tan delil şu ayettir: يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا أَطِيعُوا اللَّهَ وَأَطِيعُوا الرَّسُولَ وَأُولِي الْأَمْرِ مِنْكُمْ Ey iman edenler. Allah’a itaat ediniz. Rasul’e ve sizden olan emir sahiplerine de itaat ediniz.”[iv] Ayet müminlerden emir sahiplerine itaat etmelerini istemektedir. Emir sahipleri ise, Allah’a ve Rasûlüne itaat eden yöneticilerdir.[v] Halife, insanların işlerini yürüten en büyük imam (devlet başkanı) demektir. Dolayısıyla halifeye itaat etmek vaciptir. Ona itaat etmenin emredilmesi, halifenin var olmasının da vacip olduğunun delilidir.  Çünkü halifeye itaat emri, aynı zamanda itaat edilecek olan kimsenin de var olmasını gerektirir. Zira Allahu Teâlâ, var olmayan bir kimseye itaat edilmesini emretmez.

Sünnet’ten delil ise Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in şu hadisidir. “Her kim boynunda biat olmadan ölürse cahiliye ölümü ile ölmüş olur.” Bu hadiste Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem her Müslümanın boynunda biatin bulunmasını farz kılmış ve boynunda biat bulunmadan ölen kimsenin halini de cahili ölüm olarak nitelendirmiştir. Biat ise ancak halifeye yapılır, halifenin dışında olan kimseye yapılmaz. Bu da, her Müslümanın boynunda bulunması gereken biatin varlığı için halifenin mevcudiyetini farz kılar. Bunun aksi ise, Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in hadisinde yer alan kınama ile karşı karşıya kalmak demektir.

Sahabe’nin icmaından delile gelince: İbni Hacer el-Heysemî; “es-Savâiku’l Muhrika” isimli kitabında şöyle diyor: “Sahabe (Allah onlardan razı olsun) nübüvvet zamanının kalkmasından sonra bir halife nasb edilmesinin vacip olduğunda icma ettiler. Hatta ve hatta onu farzların en önemlilerinden saydılar. Öyle ki onlar, bununla meşgul olurken Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in defin işlemini geciktirdiler.[vi]

Bu hususta imam Kurtubî tefsirinde şöyle diyor:

“Hilâfet’in farziyeti hakkında ne ümmet arasında ne de imamlar arasında ihtilaf yoktur.” [vii] Nesefî ise “el-Akâid” isimli eserinde şöyle diyor: “Hükümlerini uygulayacak, cezalarını yerine getirecek, sınırlarını koruyacak, ordularını donatacak, zekâtlarını alacak, zorbaları, hırsızları ve yol kesenleri cezalandıracak, Cuma ve bayramları kıldıracak, haklar hakkında şahitlikleri kabul edecek, kimseleri bulunmayan erkek ve kız çocuklarını evlendirecek ve ganimetleri taksim edecek bir imam Müslümanlar için mutlaka gereklidir. ”[viii]

Geçmişte ve Günümüz Beşeriyetin Hayatında Hilâfet’in zarureti

 Geçmişte olduğu gibi günümüz insanlığın hayatında da Hilâfet’in zarureti kaynak alınan muteber imamların sözlerinde yer almaktadır. Öyle ki hayatta Hilâfet’in zarureti dinde zaruri olan hususlardan birisi olarak bilinmektedir. Hatta Hüccetü’l İslâm İmam Ğazalî, “el-iktisâd Fi’l İtikad” isimle eserinde bu hususta şöyle diyor: “Din ve sultan ikizdirler. Din baş, sultan ise bekçidir. Yıkılmış olanın başı yoktur. Bekçisi olmayan ise kaybolmuştur.”[ix]

Hilafetin yokluğunda din hükümlerinden niceleri kayboldu. Bilakis Hilâfet’in yokluğunda kâfirler, İslâm'ın ve Müslümanların hürmetlerine saldırdılar. Öyle ki Avrupa’da Nebi SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e hakaretler yapıldı, Guantanamo’da ve son zamanlarda Endonezya’da Mushaflar ayaklar altına alınıp çiğnendi. Şam’da, Irak’ta ve Yemen’de Müslümanların kanları akıtıldı, tertemiz kızlarına saldırıldı. İşte bunlar ve daha niceleri ve olacak olanlar Müslümanların kendisi ile korundukları kalkanlarını kaybetmelerinden sonra yaşandı. Buna göre, İslâm akidesinden sonra İslâm'ın en önemli esaslarından birisi İslâm Hilâfeti’dir. İslâm Hilâfeti olmadığından sömürgeci kâfir devletler, boyunlarımıza hükmetti, servetlerimizi yağmaladı ve aramıza düşmanlıkları yerleştirdiler.

İslâm Hilâfeti’nin yokluğunda Yahudiler Müslümanların mukaddesatlarını çiğnemeye devam edecekler, onları öldürecek ve zilleti düşüreceklerdir. Hilâfet’in yokluğunda; Filistin'de, Suriye'de, Yemen’de, Özbekistan’da ve daha başka yerlerdeki Müslümanlar; öldürülecek, topraklarından kovulacak, mabetleri yıkılacak ve namusları kirletilecektir.

Siyasi İslâm sultada ve yönetimde kendisini gösterir, siyasi karar sahibi ve yetkilerin sahibi müminlerin emîri halifenin varlığı ile uygulama mevkiine konur. İslâm, devletlerin ve devletlerarası kanunların şemsiyesine muhtaç olmadan sorunlarını çözer. Egemenlik ancak İslâm akidesine ve şer’î hükümlere ait olur. Fetihleriyle Müslümanlar, insanlara hayrı ve hidayeti götürürler, onları bulunmaları gereken seviyeye yükseltirler ve onları alçaltmazlar. Onlara verirler, onlardan almazlar, onların emniyetlerini sağlar, onları korur ve onlara son derece değerli bir hayatta yaşama fırsatını verirler.

Gerçek anlamıyla siyaset ancak İslâm'da vardır. Çünkü şer’î hükümlerin tatbiki ve ona bağlılık, gerçek anlamda görüp gözetmeyi sağlar. Bununla maslahatlar korunur, sorunlar çözülür, temel ihtiyaçlar karşılanır ve lüks ihtiyaçların da temin edilme imkânları sağlanır. İnsanlar gerçek anlamda kalp huzurunu yani Allah’ın rızasını elde etme fırsatlarını kazanırlar.

İslâm ümmeti başta olmak üzere halkların şu anda kaybetmiş oldukları hususlardır bunlar. Zira insanlar, dünyanın sefihlerinin, Amerika ve Avrupa’nın uşakları eliyle kanlarının akıtılmasına ve her türlü musibete duçar oldular. Şu andaki çatışma şeklinin dışında, Allah’ın kelimesinin yüce olması, kâfirlerin sözlerinin ise aşağılarda yer alması, Müslümanların başlarını dik ve izzetli, Allah’ın askerleri olmakla övünmeleri ve Allah yolunda şehit olmak için birbirleriyle yarışacakları şekilde devletlerarası sahneye ineceğiz.

Bizans Kralı Hirakl; “Şu iki ayağımın altında bulunanı kesinlikle alacaklar.” dediği zaman Arapların hacmi ne idi?  Rib’î b. Âmir, Müslüman olmasını veya cizye vermesini ya da kılıcı tercih etmesi talebi ile mağrur bir halde Rüstem’in yanına girdiğinde hacimleri ne idi?

Birleşmiş Milletler topluluğunun nasıl bir balon olduğuna, Güvenlik Konseyi denilen yapının faaliyetlerinin ve devletlerarası şemsiye ile BM tarafından alınan kararların tümüyle boşa çıkartıldığına dünya şahit olacaktır. Hilâfet olduğu zaman devletlerarası siyasi sorunlar büyük zalim devletlerin elinde olmayacak, onların ayaklarının altında bulunan zemin kaldırılacak ve devletlerarası toplum denilen bir mahal kalmayacaktır. Devletlerarası denge düşüncesi ilga edilecek, kuvvetler dengesi adı verilen disiplin sona erdirilecektir. Nükleer silah yarışının sınırlandırılması düşüncesi zail olacak ve askeri ittifakların içine gizlenmiş olan tehlikeler geri teperek bu ittifakları boğazlayacaktır.

Gelecekteki Hilâfet’le devletlerarası çatışma sahnesinde var olmamız açısından ise bizler, sahnenin ortasında bulunacağız ve halkların beğenilerini kazanacağız. Karanlıkta yaşayan kimse nasıl olurda aydınlığa aşık olmaz? Kılıçlarımızı bu zorbalara ve zalimlere çevireceğiz ve de melekler bizimle olacaktır.

اِذْ يُوح۪ي رَبُّكَ اِلَى الْمَلٰٓئِكَةِ اَنّ۪ي مَعَكُمْ فَثَبِّتُوا الَّذ۪ينَ اٰمَنُواۜ سَاُلْق۪ي ف۪ي قُلُوبِ الَّذ۪ينَ كَفَرُوا الرُّعْبَ فَاضْرِبُوا فَوْقَ الْاَعْنَاقِ وَاضْرِبُوا مِنْهُمْ كُلَّ بَنَانٍۜ  

Hani Rabbin meleklere: Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına, diye vahy ediyordu.”[x]

O dönem itibariyle Müslümanlar Hicri 15. yılda aynı yıl içinde Kâdisiye ve Yermûk savaşlarında Bizans ve İran devleti ile savaştılar. Her iki savaşta da zafer Müslümanların yanında oldu. Onlardan birçokları öldürüldü, sayılarının ve hazırlıklarının büyüklüğüne rağmen her iki devlet de büyük bir yenilgi aldı. Ebû Ubeyde Kudüs’ü kuşattı ve anahtarlarını Ömer b. el-Hattâb’a teslim edip Hâlid b. Velîd ile birlikte Şam’a doğru yürüdü. Şam’ı fethetti ve Müslümanlar diğer şehirlere yöneldiler, oraları da fethettiler. Amr b. el-Âs, Mısır üzerine yürüdü ve orayı fethetti. Müslümanlar fetihlerini Batıda da sürdürdüler ve Endülüs’ü fethettiler. Kuteybe b. Müslim el-Bâhilî, Kuzey’e, Muhammed b. el-Kâsım ise doğuya doğru yürüdü ve Çin sınırlarına ulaştı.

Bizler, komünizmin köklerinden hızlı bir şekilde nasıl koptuğunu ve yıkıldığını gördük. Korkulacak ve hesaba katılacak bir kuvvet var olduktan sonra ise dağılıp parçalanması kaçınılmaz olur. Çünkü üzerine kurulu olduğu akıl onun bekasını kuvvetlendirmiyor. Tam tersine o bünyesinde yok olma tohumlarını taşımaktadır. İnsanın ihtiyaçlarını karşılamıyor, düşüncesini ve üretkenliğini sınırlandırıyordu. Aynı şekilde kapitalizm de komünizmden daha üstün değildir. Ondan daha dayanıksızdır, içten içe kendisini yiyip bitiren bir yapıdadır. Onun kokuşmuşluğu kapitalistler açısından dahi gizli değildir. Onun ayıplarını örtüp gizleyen özgürlükler elbisesi ve aldatıcılığı olmasa komünizmin akıbetini hızlı bir şekilde yaşaması kaçınılmaz olur.

Ancak Allah bu dinin hâkim olmasını ve başladığı gibi dönmesini istiyor. Hilâfet Devleti dönemin Bizans ve Fars devletlerini ortadan kaldırdığı gibi Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in müjdelemiş olduğu Hilâfet de Allah’ın izniyle yakın zamanda Amerika’yı ve Avrupa’yı silip süpürecektir.

وَيَوْمَئِذٍ يَفْرَحُ الْمُؤْمِنُونَۙ

“O gün (Allah'ın zafer vermesiyle) mü'minler sevinecektir.”[xi]

Dualarımızın sonu âlemlerin rabbi Allah’a hamd etmektir.



[i] Ahmed Müsned’inde rivayet etti. 4/273.

[ii] Müslim sahihinde rivayet etti. Bak: Şerhu Sahîhu Müslim, H.No: 1842

[iii] Bak: Allâme Şeyh Takiyyüddîn en-Nebhânî “İslam’da Yönetim Sistemi”. Daru’l Ümme, Beyrut. Altıncı baskı. H: 1422-M. 2002. S: 34

[iv] Nisa Sûresi: 59

[v] Bak: Taberî tefsiri, C: 5/147. Rûhu’l Meânî: C: 5/65. Keşşâf: C: 1/535. Fethu’l Bârî: C: 3/323. Ahkâmu’l Kur’ân, İbnü’l Arabî: C: 1/251. İ’lâmu’l Muvakkiîn, ibnü’l Kayyım el-Cevzî C: 1/48. Es-Siyâsetü’ş Şerîyye, İbni Teymiye, S: 5-4. El-Faslu Fi’l Mâl ve’n Nahl, İbni Hazm el-Endelûsî: C: 4/87.

[vi] El-Allâme İbnü Hacer el-Heysemî eş-Şafiî, es-Savâiku’l Muhrika Fi’r Reddi Âla ehli’l Bid’i ve’z Zindikati. Mektebe Feyad Li’t Ticare ve’t Tevzî. Birinci Baskı, H. 1429- M: 2008. S. 55

[vii] El-İmam Ebû Abdulla Muhammed b. Ahmed el-Ensârî el-Kurtubî, al-Câmiu Li-Ahkâmi’l Kur’ân C: 1/131

[viii] El-Akâidu’n Nesefiyye, Taftazani: S: 173

[ix] Hüccetü’l İslam, Ğazâlî, el-İktisad Fi’l İtikat, S: 255-256.

[x][x] (Enfâl; 12)

[xi] Rum 4




Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz