(Bismillâh, elhamdu
lillâh, ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ rasûlillâh)
Egemenliği
ellerinde bulunduran tâğutî güçler, İslâm'ın sosyal ve siyasal hayata hâkim
olmaya kalkmasını daima kendi şeytani çıkarları için tehlikeli görmekte ve
İslâm'ı gündeme getiren Müslümanlara taviz vererek, onlardan bazı tavizler
istemektedirler. Tâğutlar, tevhidî hareketi kontrol altına almak ve asli
çizgisinden saptırarak etkisiz hâle getirmek istedikleri için bu yola
başvururlar. Başlarında Peygamber ve O'nun gerçek vârisleri olan, sadece
Allah'a bağlı güvenilir liderlerin bulunmadığı birçok tevhidî hareket, şeytan
ve dostlarının bu taviz alışverişi ve bu müdahalesiyle sapmış ve bağlılarını da
saptırmıştır. Tarihte, Hristiyanlığın tevhid dini olma vasfından saparak, zalim
güçlerin, şirkin emrine ve hizmetine girmesiyle sonuçlanan tahrifatına sebep,
Kostantinius'un 325 yıllarında Hristiyanlıkla Roma despotizmini uzlaştırması
olmuştur. Erkekçe mücadele ederek o zamanların tevhid dini Hristiyanlığı yok
edemeyen Bizans’ın başındaki kral, Hristiyan olmuş bir dindar görüntüsüyle
Hristiyanlığı içten yıkmaya çalışmış, onu devlet dini hâline getirerek, içine
şirki, putperestliği katmıştır. Hristiyanlık, Pavlos’tan sonra ikinci olarak ve
daha etkili biçimde devlet tarafından tahrif edilmiştir. Hristiyanlığın başına
gelenlerin bir benzerini İslâm için uygulamaya çalışıyorlar.
Mekke müşrikleri
de, Rasulullah kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyup tebliğ ettiği zaman,
Allah'a kavuşmayı ummayanlar:
ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ
“Ya bundan başka
bir Kur'an getir ya da bu Kur'an’ı değiştir!”[1]
diyorlardı.
Günümüzdeki egemen güç odakları da değiştirilmiş bir Kur'an istemek veya “başka
bir Kur'an” talep etmek yerine; İslâm'ın 14 asır öncesi hükümleri ile bugün
uygulanamayacağını ileri sürerek İslâm'ın güncellenmesi gerektiğini, bu
niyetlerle mi istiyorlar acaba?
İslâm'ın istediği
bir devlet olmadığı zaman, eğer uzlaşma veya müdahale varsa, devletin istediği
İslâm ortaya çıkacaktır. Müslümanlar, tevhid yerine heykellere saygı duruşuna
alıştırılırsa, iman yerine vatan kabul ettirilirse, Kur’an hükümlerinin her
zamanda ve her coğrafyada geçerli olmayacağı kabul ettirilirse, dinin sadece
adı kalmış olacaktır.
Atatürkçü laik
düzen, kendi insanını, kendi Müslüman tipini, kendi yöneticilerini yetiştirdi.
Şimdi, bir adım daha ileri giderek; kendi İslâm’ını oluşturmaya çalışıyor.
Düzen, dün Erbakan’a sarığı, çarşafı yasak ettiriyordu, bugün de onun
talebesine daha ciddi görevler yüklüyor. Öyle ya, CHP iktidara gelse ve dini
güncellemeye çalışsa, bu toplum kabul etmeyeceği gibi, düzene bile tepki
gösterebilir. Başörtüsü ayağa düşürüldükten sonra, işlevi çoğunlukla yok
edildikten sonra devlet tarafından takılması câiz ilan edildi. Korkarım, şimdi
değilse bile, halkın % 30 civarında şeriat istediği bir zaman diliminde şerli
hayat “şeriat” adıyla bu ülkeye getirilmeye çalışılır. Güncelleştirmeye uğrayan
devlet dini, şeriat diye lanse edilir, cumhurbaşkanı da halife ilan edilir.
İşte asıl o zaman İslâm’a en büyük darbe vurulmuş olur.
Neyin İslâm, neyin
İslâm dışı olduğuna, neyin hak neyin bâtıl olduğuna, Kur’an’ın ve ahkâmının
güncelleşmeye ihtiyacı olup olmadığına laik ve Kemalist bir düzenin
yöneticileri karar veremez. Hani, laiklik devletin dine karışmaması idi! Dini
devlete karıştırtmıyorsunuz, peki, devletin dine müdahale etme hakkını hangi
ilkenizden alıyorsunuz? "Siz İslâm'ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün
uygulayamazsınız." Peki, haydi sen İslâm’ı güncelleştirerek olsun
uygula. Nasıl güncelleştireceksen? Daha, İslâm’ın eskimeyeceğini, güncellenme
ihtiyacı hissetmeyeceğini, kıyamete kadar geçerli olacak bir din olduğunu
bilmeyen veya böyle olduğuna inanmayan kimse, nasıl ümmetin liderliğine
soyunur? İçkici bir kimsenin “içki ayeti güncellenmelidir” demesiyle;
Allah’ın hükümlerini kanun olarak kabul etmeyen, mahkemelerinde uygulatmayan,
Allah’ın hükümlerine tümüyle ters hükümler, kanunlar çıkaran ve uygulayanların “İslâm
güncelleştirilmeli” demelerinin ne farkı var?
İslâm’ın Hiçbir
Hükmü Eskimez, Eskiyip Güncellenmesi Gereken İslâm Dışı Düzenler ve Onların
Yöneticileridir
Laik devlet
yöneticilerinin ellerini Allah’ın dini İslâm’dan çekmeleri, dillerini İslâm’a
yön verici ifadelerden sakındırmaları gerekir. İslâm, eksiği ve fazlası
olmayan, her zaman yaşanacak ve uygulanacak olan, hükümlerinin kıyamete kadar
geçerli olduğu Allah’ın bizim için razı olduğu yegâne dinin adıdır. Kimsenin
ona müdahale etmesine, onu yönlendirmesine, güncelleme adıyla o hükümleri
değiştirmesine müsaade edilemez. Bir yöneticinin, eğer Allah’tan korkuyorsa,
yapacağı şey, kendisini ve yönettiği devletini Kur’an’a göre güncellemesidir.
Beşerî anayasaların güncellemeye ihtiyacı var, kanunların güncellenmeye
ihtiyacı var, mahkemelerin, eğitim sisteminin, bankaların, meyhanelerin,
kumarhanelerin güncellenmeye ihtiyacı vardır. Bu güncellemeler ya Kur’an
istikametinde olur ya da başka istikamette. Yapılması gereken şey, her
şeyimizi; inançlarımızı, beklentilerimizi Allah’ın istediği tarzda değiştirmek,
güncellemek olmalı; tabii, bu arada bireysel ve sosyal yaşayışımızı büyük çapta
yönlendiren devletin Allah’ın istediği tarzda değiştirilip güncellenmesi
hedeflenmelidir.
Güncellenip Kuşa
Benzetilecek Şeriat Gelecekse, İstemiyoruz Aman Gelmesin!
Halktan bazılarının
hiçbir delil olmadan net şekilde yöneticilere iftira atarak, “Şeriatı getirecekler!”
diye kendilerini ve Müslümanları avutmasının, içi boş sözden ibaret olduğunu
belirtelim. En yetkili yöneticinin; “İslâm’ın güncelleştirilmesi
gerektiğinden” ve “14 asır öncesi hükümlerin bugün uygulanamayacağından”
bahsetmesinden yola çıkarak, dememiz gerekiyor ki: Allah muhafaza etsin,
bunların getireceği şeriattan. Güncellenen, 14 asır önceki ahkâmdan farklı
uygulanacak olan şeriat; güncel putlara dokunmayan, Atatürk’ün heykellerinin ve
ilkelerinin gölgesinde, sadece adı şeriat olan, sahte ve muharref bir din
olacaktır; devlet dini. Dinin sahtesini asıl diye topluma kabul ettirmek, dinin
aslına en büyük ihanet olur. Yetmedi mi düzenin İslâm’ı 100 senedir
güncelleştirdiği, dinden devlet gücünü çıkardığı, dini devletin emrine verdiği,
Allah’ın hükümlerini değiştirip haramları helal (serbest) yaptığı? Daha ne
kaldı güncelleşmedik de İslâm’ı güncelleştirelim deniyor? Atatürkçü ve laik
okullarda güncelleştirip Batı tarzı oluşturduğunuz müfredatla bu gençleri, bu
imamları siz yetiştirdiniz. Âlim olması gerekenleri güncelleştirip din
görevlisi diyerek devlet memuru hâline siz getirdiniz. Dini Diyanet’e
bağlayarak siz güncelleştirdiniz. Allah’ın hâkimiyetle ilgili ayetini
güncelleyerek Allah’a ait olan egemenliği, hem de kayıtsız şartsız ulusa
vererek siz güncellediniz. Dinin esası olan tevhid ilkesini güncelleyerek “tek
Allah” yerine; “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet”i iman
ilkesi olarak halka siz benimsettirdiniz. Artık Allah için ölmek şehit
sayılmayı gerektirmiyor; onu da güncelleştirerek sadece vatan için, devlet için
ölenleri ölümsüz şehitler olarak halka da kabul ettirdiniz. İslâm’ı
güncelleştirerek “Laiklikle İslâm’ın bağdaşacağına” hükmettiniz. Herkesi
bankasız ve faizsiz yapamayacak hâle getirerek, faizin Allah’la savaş demek
olduğu hükmünü güncelleştirdiniz. Kumarı haram olarak gündeme getirip karşı
çıkmayı güncelleştirerek her caddede bir “İddaa bayii” açtırdınız, her
kahveyi kumar oynanan mekân hâline getirdiniz. Allah’ın içki yasağını
güncelleştirerek isteyenin rahatça içebileceği ortamı siz oluşturdunuz. Allah
sevgisi ve korkusunu güncelleştirerek insanların reislerini ve partilerini
Allah’tan daha fazla sevmelerini siz sağladınız. Haramlardan fazla suç ve
yasaklardan, cehennemden fazla hapishaneden, ilâhî imtihandan fazla üniversite
sınavı gibi sınavlarda başarısızlıktan korkmalarını siz sağladınız.
Güncelleştirmediğiniz İslâm’ın başka hangi hükmü kaldı da onu
güncelleştireceksiniz? Diyebilirsiniz ki, bunları biz güncelleştirmedik. Siz
veya izinden gittiğiniz sizden öncekiler; sahip çıktığınız ve hatta
kutsallaştırdığınız “tek devlet” güncelleştirdi. Siz de bırakın bu
güncelleştirmeye karşı çıkmayı, ilavelerde bulundunuz. Devletin
güncelleştirmediği İslâm hükmü olarak ne kaldı ki, güncelleştirmeden
bahsediyorsunuz? İslâm’ı en büyük oranda güncelleştiren, çağın en büyük tâğutu
Atatürk idi. Onun izinden mi gidiyorsunuz? İkinci Atatürk olmayı mı
düşünüyorsunuz?
Zeytindalı’ndaki
zafer sarhoşluğuyla devlet dini, Allah’ın dinine daha açıktan saldırmaya
başladı. Belki bazı kapalı gözler açılır. Şimdi, burada açılmazsa korkarım bir
daha hiç açılmaz. Devlet Baba, şirkle küfürle uğraşacak, onlara yol gösterecek
değil ya; boy boyladı, soy soyladı ve gürledi: "İslâm'ın
güncellenmesi gerekir!"; "Siz İslâm'ı 14 asır öncesi
hükümleri ile bugün uygulayamazsınız." Bu sözlerin izahı: Devletin, bu
zamanın hükümleri esastır. İslâm Devleti, Kur’an ve Sünnet’teki İslâm, 14 asır
öncesinde kaldı. O hükümlerin miadı doldu, değiştirilmesi gerekir. Ne o? Hâlâ
faizi haram mı kabul edeceğiz? İçkiyi yasaklayacak mıyız? Heykelleri de mi
kaldırmamız gerekiyor? Atatürk’ün bize emaneti olan laikliği terk mi edelim
yani? Demokrasiden vaz mı geçelim? Bayrak törenleri adıyla heykellere
öğrenciler saygı duruşunda bulunmasınlar mı diyorsunuz? Bu uygulamalarımızı
yasaklayan hükümler eskidendi. Kutsadığımız devletin kanunlarını güncelleştirip
değiştirecek değiliz ya! Değişmesi lâzım bu hükümlerin; Devletin hükümlerinin
değil, Kur’an hükümlerinin. Bu eskimiş hükümleri bugün uygulayamazsınız.
Uygulanmasına izin vermem!
Bugün demokrasinin,
laikliğin, muhafazakârlığın yön verdiği kuşa benzetilmiş bir din anlayışı var.
Tek ilâh, tek Kitap; onlar eskidendi; Şimdi “tek millet, tek bayrak, tek
vatan, tek devlet” var. “Biz böyle bir dini savunuyoruz…” diyor. Biz
de diyoruz ki: Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize! Biz kıyamete kadar
geçerli olan Allah’ın hükümlerini savunuyoruz; assanız da kesseniz de savunmaya
devam edeceğiz.
İslâm’ın niye
güncellenmesi gereksin? O, geçmişi de geleceği de bilen, hiç yanılmayan
Allah’ın dini. Beşerî devletler, beşerî düzenler, beşerî kanunlar beşerin
zaaflarını taşıdığı için, insanlar geleceği bilemeyeceğinden ve ileride
olacağını sandıkları şeylerde yanılacaklarından insanların yaptıkları yasalar,
devletler, düzenler, yöneticileriyle birlikte güncellenmeli değil mi?
Bal Gibi (Değil,
Zehir Gibi), Allah'ın Hükmünü Değiştiriyorlar!
“Kur’an hükümleri
değişmeli”
diyen zat, bir gün sonra görüşünü değiştirmiş: “Kur'an kıyamete kadar aynı
kalacaktır. Kur'an'ın hükümleri değişmeyecektir." Değişmeyecek, peki
ne olacak? Kur'an'da değişmeden duracak. Allah, hükümlerini niye gönderdi?
Kur’an’da değişmeden dursun diye mi? Değişsin-değişmesin tartışmasıyla,
sanırsınız ki, Kur’an hükümlerini sosyal ve siyasal hayatta uygulamak isteyen
kişi, güncelleştirerek veya değişim çerçevesinde uygulayacak! Yok böyle bir
şey. Peki, Rabbimiz bu Kitabı, yaşansın, uygulansın diye göndermedi mi? “Kur’an’ın
hükümleri kıyamete kadar değişmeyecektir” diye nutuk atmak kolay. Gel,
değiştirme, değiştirenlere engel ol o zaman. Allah’ın hükümlerini meclis
değiştiriyor mu, değiştirmiyor mu? Devlet, devlet olarak Allah’ın hükümlerini
kabul ediyor mu, etmiyor mu? Atatürk, şeriat denilen Allah’ın hükümlerini
geçersiz kıldı. Allah’ın hükümlerini tümüyle kaldırıp Batı kanunlarıyla
değiştirdi. Şimdikiler de onun izinden giderek sadece Allah’ın kanunlarını
uygulamamakla yetinmiyorlar. Aynı zamanda ilahlık taslayarak Allah’ın
hükümlerini yok sayıyor; yerine Kur’an’ın yasalarına ters kanunlar, hükümler
koyuyorlar. Meclis kanun çıkarırken Allah’ın hükümlerini hiç değiştirmeden alıp
uyguluyorsa, o zaman gönül huzuru ile “Kur’an’ın hükümleri uygulanıyor, onu
kimse değiştiremez!” diyebilirsin. Meclis, Allah’ın kanunlarını tümüyle
değiştiriyor, kendisi ilahlık taslayarak Allah’ın kanunlarına alternatif
kanunlar yapıyor. Allah içkiyi yasaklıyor; meclis içkiyi serbest kılıyor. Allah
faizi yasaklıyor, meclis serbest kılıyor. Allah, hırsızın elini kesin diyor,
mahkemeler, devletin kanunu uygulayarak hırsıza sözgelimi iki yıl hapis
veriyor. Bu uygulamalarla Allah’ın hükmü gerçekten değişmemiş mi oluyor?
Allah’ın hükmü, yasaları ve yasakları, meclis kanun çıkarırken en küçük çapta kâle
alınmıyor. Allah’ın hangi kanunu değişmeden alınıp uygulanmış? Ceza hukuku mu,
Miras hukuku mu, Ticaret hukuku mu? Hangi hukuk, olduğu gibi Kur’an’dan
alınmış, hiç değiştirilmeden uygulamaya konulmuş?
Bu yöneticinin
Kur’an’ı övmesi, onun değişmediğini ve değişmeyeceğini söylemesi, ihtimal ki
bir gün önceki konuşmasına tepkiler yüzündendir, içyüzünü Allah bilir. Yöneticiler
için 24 saat uzun bir zamandır. Onlar için dün dündür, bugün bugündür.
Politikacı koltuğu her tarafa rahatlıkla dönen bir koltuktur. “Kur’an
hükümleri değişmez, kıyamete kadar geçerlidir”; "Aslolan
Kur'an'dır. Kur'an'a ters değilse olay bitmiştir" Böyle mi buyurdu?
Kur’an hükümleri değişmemişse, değişmeyecekse, aslolan Kur'an'sa "Haydi
uygula!” demek gerekmiyor mu? "Kur'an'a ters değilse olay
bitmiştir." Uygulanan kanunlar tümüyle Kur'an'a ters. Allah'ın
hükümleri uygulanmıyor, Kur'an uygulanmıyor.
Elinde İçki
Şişesiyle Sarhoş Birinin Kur’an’ı Övmesi
Elinde içki
şişesiyle sarhoş bir adam çıksa, nutuk atsa: "Kur'an'da içki ayetleri
var. Bunlar değişmemiştir, kimse değiştiremez!" dese, "aferin!"
mi demek gerekir? Puta tapan bir kimse, Kur'an'ın ayetlerini övse, "bu ayetler
kıyamete kadar geçerlidir" dese sarhoş ve putperestten yana mı olmak
icap eder, yoksa onu eleştirip suçlayanlardan yana mı olmak gerekir? İçki içen
sarhoşa, putperest kimseye kimi benzettiğimi, arada ne ilgi olduğunu merak
edenlere, yani bu örneklerle ne demek istediğimi anlamamış olanlara izah
edeyim: Bir kimse, kendisi birey olarak puta tapmış olsa, kendi günahını
yüklenir. Milyonlarca insanın bir heykelin önüne dizilip ona saygı duruşunda
bulunmaya onları mecbur eden kimsenin durumu ondan daha vahim değil midir? İçki
içilmesini kanunla serbest kılmak, içki içenlere yardımcı olmak, zina etmek
isteyenlere kapısında bekçi ve Türk bayrağı asılı olan yerler yapıp bu işi
kolaylaştırmak, yasallaştırmak ne demektir? Allah'ın hırsıza verdiği suçu
uygulamayan, bununla da yetinmeyip mecliste hırsız için farklı hükümler koyan
kimseler, Allah'ın hükmünü değiştirmiş olmuyor mu? Allah faizi yasaklamış, sen
faizi serbest kılıp "faizsiz ekonomi olmaz" deyince O’nun
hükmünü değiştirmiş olmuyor musun? “Laiklikle İslâm bağdaşır” diyen
kimse, Kur’an hükümlerini değiştirmeye kalkmış olmuyor mu?
وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا
قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ
أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا
"Allah ve Rasulü
bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın
için o işi kendi istediği gibi yapmak için tercih kullanma hakkı yoktur.
Allah'ın hükmünü, kanunlarını tercih etmek zorundadır. Kim Allah’a ve Rasûlüne
karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır."[2] Bir konuda
Allah’ın bir hükmü varsa, insana düşen o hükme teslim olmak, yönetimde ve tüm
işlerinde Allah’ın hükmünü uygulamaktır. Allah’ın hükümleri dışındakilere “câhiliyye
hükmü” denir. Mü’minler, câhiliyye ile hükmetmezler[3].
Bilirler ki, insanları kendi çıkardıkları Allah'ın hükmüne ters kanunlarla
idare etmeye kalkıp Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfir, zâlim ve
fâsıktır[4].
İman edenler, Allah’ın hükümlerine teslim olurlar, kendileri kanun koyma
küstahlığında bulunmayıp değişmeyen ve değişmeyecek olan Allah’ın kanunlarıyla
insanları yönetirler.
Devletlerin Dini
Güncelleştirmesiyle İlgili Bir Şema
Aslında küçük bir
tablo, bir grafik, bazen bir karikatür; sayfalarca yazıyla verilecek bilgiden
daha fazlasını, kestirme yoldan verir. Çizdiğim tablonun kolay anlaşılacağını
umuyorum. Bununla birlikte, yukarıdaki tabloyu kısaca açıklayayım: Önce,
unutmayalım ki; Hilâfet Devleti de denilen İslâm Devletiyle diğer devlet
şekilleri birbirinden tümüyle farklı. Öncelikle, devlet ile din yer
değiştirmiş. İslâmî Devlet’te din ana çerçevedir, devlet onun içindedir.
Devlet dinin çerçevesi dâhilindedir. Din esastır, devlet dine bağlıdır. Saltanat
Sisteminde ise devlet esastır, ana çerçevedir, din de devletin içinde yer
edinmiştir. Devlete belirli oranda bağlı, din onun kontrolündedir. Komünist
sistemde, din devlet tarafından dışlanmıştır. Devlet, dinin küçük çapta
bile müdahalesine izin vermez; ama devlet dine hücum eder. Batı tipi laik
sistemde devlet, dinden bağını (uzun uğraşlar sonunda) koparmıştır. Din
ayrı, devlet ayrıdır. Birbirlerine karışmazlar. Türkiye Cumhuriyeti tipi
laiklikte ise devlet, merkezdedir. Devlet, dini ikiye bölmüştür. Bir
kısmıyla uzlaşmış, resmî görevli dediği, kendi memuru kabul ettiği din
görevlilerine, maaşlar (ve emirler) vermektedir. Dinin diğer kısmını (tevhidî
esasları, şeriatı, Allah'ın hükümlerini...) dışarıda, devletten uzakta tutar.
Hem devlet ve hem de devletin hizmetindeki din, dışarıda tuttukları dine karşı
hücum edip saldırırlar. Yani, dinin bir kısmını, devlet içine alır, onu devlet
dini hâline getirir, hakla bâtılı bulamaç ettirir, o dini istediği gibi
kullanır. Ama devletin dışındaki dine, devlete müdahale hakkı verilmez. Devlet,
sadece tek taraflı olarak müdahale etmekle yetinmeyip gözdağı verir, korkutur,
içeriye atar, baskı uygular. Halk mı? Halkın çoğunluğu devletin safındadır. “Devlet
dini”ni benimser. İşte yukarıdaki tablo, bütün bunları anlatıyor.
İslâm, inanmak ve
uygulanmak için gönderilmiştir. Uygulamadığın dinin hükümleri veya içtihatları
güncelleşse ne olur, güncelleşmese ne olur? "Ne dedi, öyle mi dedi,
böyle mi dedi?" diye tartışacaklarına; Allah'ın indirdiği hükümleri
uygulamayanlar ve uygulanmadığı için şikâyetçi ve rahatsız olmayanlar,
verecekleri hesabı düşünsünler.
Birkaç Soru
Hak-bâtıl
mücadelesi, bugün Allah’ın Dini ile devlet dini arasındaki mücadeleye dönüşmüş
durumda. Aşağıdaki sorulara verilen cevap, hangi dinin tercih edildiğini
gösterecektir.
İslâm’ı
güncelleştirmek mi, devleti İslâmlaştırmak mı?
Dini baskı altında
tutmak mı, devleti dinin emrine vermek mi?
Kur’an ahkâmının
değişmesini istemek mi, kendini ve yönetimi Kur’an istikametinde değiştirmek
mi?
Müçtehitleri
suçlamak mı, müçtehit olamıyorsa müçtehit yetiştirmek mi?
Bütün suçu,
güncelleştirmeye karşı olan âlimlere yüklemek mi, Allah’ın indirdiğiyle
hükmetmemenin suçu altında ezilmek mi?
Bağımsız âlimleri
emri altına almaya çalışmak mı, âlimlerin emrini tutmak mı?
Davetçi âlimleri
içeri atmak mı, gerçek âlimleri baş tacı etmek mi?
Hep ben konuşayım
demek mi, Kur’an konuşsun, ilim konuşsun demek mi?
“Merdiven altı eğitim” diye bağımsız dinî
faaliyetleri küçümsemek mi, onlardan tevhidi öğrenmek ve önlerini açmak mı?
Cemaatleri ve
dernekleri Diyanet işleri Başkanlığına bağlamak mı, Diyanet’i dine bağlamak mı?
Rabbim, dinimizi yaşayarak onu koruyanlardan eylesin. Güncelleştirme adına ona yön vermeye kalkanlardan dinimizi ve bizi korusun.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış