GÜNCELLEŞTİRME DENİLEN DİNE MÜDÂHALE

Ahmet Kalkan

(Bismillâh, elhamdu lillâh, ve’s-salâtu ve’s-selâmu alâ rasûlillâh)

Egemenliği ellerinde bulunduran tâğutî güçler, İslâm'ın sosyal ve siyasal hayata hâkim olmaya kalkmasını daima kendi şeytani çıkarları için tehlikeli görmekte ve İslâm'ı gündeme getiren Müslümanlara taviz vererek, onlardan bazı tavizler istemektedirler. Tâğutlar, tevhidî hareketi kontrol altına almak ve asli çizgisinden saptırarak etkisiz hâle getirmek istedikleri için bu yola başvururlar. Başlarında Peygamber ve O'nun gerçek vârisleri olan, sadece Allah'a bağlı güvenilir liderlerin bulunmadığı birçok tevhidî hareket, şeytan ve dostlarının bu taviz alışverişi ve bu müdahalesiyle sapmış ve bağlılarını da saptırmıştır. Tarihte, Hristiyanlığın tevhid dini olma vasfından saparak, zalim güçlerin, şirkin emrine ve hizmetine girmesiyle sonuçlanan tahrifatına sebep, Kostantinius'un 325 yıllarında Hristiyanlıkla Roma despotizmini uzlaştırması olmuştur. Erkekçe mücadele ederek o zamanların tevhid dini Hristiyanlığı yok edemeyen Bizans’ın başındaki kral, Hristiyan olmuş bir dindar görüntüsüyle Hristiyanlığı içten yıkmaya çalışmış, onu devlet dini hâline getirerek, içine şirki, putperestliği katmıştır. Hristiyanlık, Pavlos’tan sonra ikinci olarak ve daha etkili biçimde devlet tarafından tahrif edilmiştir. Hristiyanlığın başına gelenlerin bir benzerini İslâm için uygulamaya çalışıyorlar.

Mekke müşrikleri de, Rasulullah kendilerine Allah'ın ayetlerini okuyup tebliğ ettiği zaman, Allah'a kavuşmayı ummayanlar:

ائْتِ بِقُرْآنٍ غَيْرِ هَذَا أَوْ بَدِّلْهُ

“Ya bundan başka bir Kur'an getir ya da bu Kur'an’ı değiştir!”[1] diyorlardı. Günümüzdeki egemen güç odakları da değiştirilmiş bir Kur'an istemek veya “başka bir Kur'an” talep etmek yerine; İslâm'ın 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulanamayacağını ileri sürerek İslâm'ın güncellenmesi gerektiğini, bu niyetlerle mi istiyorlar acaba?

İslâm'ın istediği bir devlet olmadığı zaman, eğer uzlaşma veya müdahale varsa, devletin istediği İslâm ortaya çıkacaktır. Müslümanlar, tevhid yerine heykellere saygı duruşuna alıştırılırsa, iman yerine vatan kabul ettirilirse, Kur’an hükümlerinin her zamanda ve her coğrafyada geçerli olmayacağı kabul ettirilirse, dinin sadece adı kalmış olacaktır.

Atatürkçü laik düzen, kendi insanını, kendi Müslüman tipini, kendi yöneticilerini yetiştirdi. Şimdi, bir adım daha ileri giderek; kendi İslâm’ını oluşturmaya çalışıyor. Düzen, dün Erbakan’a sarığı, çarşafı yasak ettiriyordu, bugün de onun talebesine daha ciddi görevler yüklüyor. Öyle ya, CHP iktidara gelse ve dini güncellemeye çalışsa, bu toplum kabul etmeyeceği gibi, düzene bile tepki gösterebilir. Başörtüsü ayağa düşürüldükten sonra, işlevi çoğunlukla yok edildikten sonra devlet tarafından takılması câiz ilan edildi. Korkarım, şimdi değilse bile, halkın % 30 civarında şeriat istediği bir zaman diliminde şerli hayat “şeriat” adıyla bu ülkeye getirilmeye çalışılır. Güncelleştirmeye uğrayan devlet dini, şeriat diye lanse edilir, cumhurbaşkanı da halife ilan edilir. İşte asıl o zaman İslâm’a en büyük darbe vurulmuş olur.

Neyin İslâm, neyin İslâm dışı olduğuna, neyin hak neyin bâtıl olduğuna, Kur’an’ın ve ahkâmının güncelleşmeye ihtiyacı olup olmadığına laik ve Kemalist bir düzenin yöneticileri karar veremez. Hani, laiklik devletin dine karışmaması idi! Dini devlete karıştırtmıyorsunuz, peki, devletin dine müdahale etme hakkını hangi ilkenizden alıyorsunuz? "Siz İslâm'ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız." Peki, haydi sen İslâm’ı güncelleştirerek olsun uygula. Nasıl güncelleştireceksen? Daha, İslâm’ın eskimeyeceğini, güncellenme ihtiyacı hissetmeyeceğini, kıyamete kadar geçerli olacak bir din olduğunu bilmeyen veya böyle olduğuna inanmayan kimse, nasıl ümmetin liderliğine soyunur? İçkici bir kimsenin “içki ayeti güncellenmelidir” demesiyle; Allah’ın hükümlerini kanun olarak kabul etmeyen, mahkemelerinde uygulatmayan, Allah’ın hükümlerine tümüyle ters hükümler, kanunlar çıkaran ve uygulayanların “İslâm güncelleştirilmeli” demelerinin ne farkı var?

İslâm’ın Hiçbir Hükmü Eskimez, Eskiyip Güncellenmesi Gereken İslâm Dışı Düzenler ve Onların Yöneticileridir

Laik devlet yöneticilerinin ellerini Allah’ın dini İslâm’dan çekmeleri, dillerini İslâm’a yön verici ifadelerden sakındırmaları gerekir. İslâm, eksiği ve fazlası olmayan, her zaman yaşanacak ve uygulanacak olan, hükümlerinin kıyamete kadar geçerli olduğu Allah’ın bizim için razı olduğu yegâne dinin adıdır. Kimsenin ona müdahale etmesine, onu yönlendirmesine, güncelleme adıyla o hükümleri değiştirmesine müsaade edilemez. Bir yöneticinin, eğer Allah’tan korkuyorsa, yapacağı şey, kendisini ve yönettiği devletini Kur’an’a göre güncellemesidir. Beşerî anayasaların güncellemeye ihtiyacı var, kanunların güncellenmeye ihtiyacı var, mahkemelerin, eğitim sisteminin, bankaların, meyhanelerin, kumarhanelerin güncellenmeye ihtiyacı vardır. Bu güncellemeler ya Kur’an istikametinde olur ya da başka istikamette. Yapılması gereken şey, her şeyimizi; inançlarımızı, beklentilerimizi Allah’ın istediği tarzda değiştirmek, güncellemek olmalı; tabii, bu arada bireysel ve sosyal yaşayışımızı büyük çapta yönlendiren devletin Allah’ın istediği tarzda değiştirilip güncellenmesi hedeflenmelidir.

Güncellenip Kuşa Benzetilecek Şeriat Gelecekse, İstemiyoruz Aman Gelmesin!

Halktan bazılarının hiçbir delil olmadan net şekilde yöneticilere iftira atarak, “Şeriatı getirecekler!” diye kendilerini ve Müslümanları avutmasının, içi boş sözden ibaret olduğunu belirtelim. En yetkili yöneticinin; “İslâm’ın güncelleştirilmesi gerektiğinden” ve “14 asır öncesi hükümlerin bugün uygulanamayacağından” bahsetmesinden yola çıkarak, dememiz gerekiyor ki: Allah muhafaza etsin, bunların getireceği şeriattan. Güncellenen, 14 asır önceki ahkâmdan farklı uygulanacak olan şeriat; güncel putlara dokunmayan, Atatürk’ün heykellerinin ve ilkelerinin gölgesinde, sadece adı şeriat olan, sahte ve muharref bir din olacaktır; devlet dini. Dinin sahtesini asıl diye topluma kabul ettirmek, dinin aslına en büyük ihanet olur. Yetmedi mi düzenin İslâm’ı 100 senedir güncelleştirdiği, dinden devlet gücünü çıkardığı, dini devletin emrine verdiği, Allah’ın hükümlerini değiştirip haramları helal (serbest) yaptığı? Daha ne kaldı güncelleşmedik de İslâm’ı güncelleştirelim deniyor? Atatürkçü ve laik okullarda güncelleştirip Batı tarzı oluşturduğunuz müfredatla bu gençleri, bu imamları siz yetiştirdiniz. Âlim olması gerekenleri güncelleştirip din görevlisi diyerek devlet memuru hâline siz getirdiniz. Dini Diyanet’e bağlayarak siz güncelleştirdiniz. Allah’ın hâkimiyetle ilgili ayetini güncelleyerek Allah’a ait olan egemenliği, hem de kayıtsız şartsız ulusa vererek siz güncellediniz. Dinin esası olan tevhid ilkesini güncelleyerek “tek Allah” yerine; “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet”i iman ilkesi olarak halka siz benimsettirdiniz. Artık Allah için ölmek şehit sayılmayı gerektirmiyor; onu da güncelleştirerek sadece vatan için, devlet için ölenleri ölümsüz şehitler olarak halka da kabul ettirdiniz. İslâm’ı güncelleştirerek “Laiklikle İslâm’ın bağdaşacağına” hükmettiniz. Herkesi bankasız ve faizsiz yapamayacak hâle getirerek, faizin Allah’la savaş demek olduğu hükmünü güncelleştirdiniz. Kumarı haram olarak gündeme getirip karşı çıkmayı güncelleştirerek her caddede bir “İddaa bayii” açtırdınız, her kahveyi kumar oynanan mekân hâline getirdiniz. Allah’ın içki yasağını güncelleştirerek isteyenin rahatça içebileceği ortamı siz oluşturdunuz. Allah sevgisi ve korkusunu güncelleştirerek insanların reislerini ve partilerini Allah’tan daha fazla sevmelerini siz sağladınız. Haramlardan fazla suç ve yasaklardan, cehennemden fazla hapishaneden, ilâhî imtihandan fazla üniversite sınavı gibi sınavlarda başarısızlıktan korkmalarını siz sağladınız. Güncelleştirmediğiniz İslâm’ın başka hangi hükmü kaldı da onu güncelleştireceksiniz? Diyebilirsiniz ki, bunları biz güncelleştirmedik. Siz veya izinden gittiğiniz sizden öncekiler; sahip çıktığınız ve hatta kutsallaştırdığınız “tek devlet” güncelleştirdi. Siz de bırakın bu güncelleştirmeye karşı çıkmayı, ilavelerde bulundunuz. Devletin güncelleştirmediği İslâm hükmü olarak ne kaldı ki, güncelleştirmeden bahsediyorsunuz? İslâm’ı en büyük oranda güncelleştiren, çağın en büyük tâğutu Atatürk idi. Onun izinden mi gidiyorsunuz? İkinci Atatürk olmayı mı düşünüyorsunuz?

Zeytindalı’ndaki zafer sarhoşluğuyla devlet dini, Allah’ın dinine daha açıktan saldırmaya başladı. Belki bazı kapalı gözler açılır. Şimdi, burada açılmazsa korkarım bir daha hiç açılmaz. Devlet Baba, şirkle küfürle uğraşacak, onlara yol gösterecek değil ya; boy boyladı, soy soyladı ve gürledi: "İslâm'ın güncellenmesi gerekir!""Siz İslâm'ı 14 asır öncesi hükümleri ile bugün uygulayamazsınız." Bu sözlerin izahı: Devletin, bu zamanın hükümleri esastır. İslâm Devleti, Kur’an ve Sünnet’teki İslâm, 14 asır öncesinde kaldı. O hükümlerin miadı doldu, değiştirilmesi gerekir. Ne o? Hâlâ faizi haram mı kabul edeceğiz? İçkiyi yasaklayacak mıyız? Heykelleri de mi kaldırmamız gerekiyor? Atatürk’ün bize emaneti olan laikliği terk mi edelim yani? Demokrasiden vaz mı geçelim? Bayrak törenleri adıyla heykellere öğrenciler saygı duruşunda bulunmasınlar mı diyorsunuz? Bu uygulamalarımızı yasaklayan hükümler eskidendi. Kutsadığımız devletin kanunlarını güncelleştirip değiştirecek değiliz ya! Değişmesi lâzım bu hükümlerin; Devletin hükümlerinin değil, Kur’an hükümlerinin. Bu eskimiş hükümleri bugün uygulayamazsınız. Uygulanmasına izin vermem!

Bugün demokrasinin, laikliğin, muhafazakârlığın yön verdiği kuşa benzetilmiş bir din anlayışı var. Tek ilâh, tek Kitap; onlar eskidendi; Şimdi “tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet” var. “Biz böyle bir dini savunuyoruz…” diyor. Biz de diyoruz ki: Sizin dininiz size, bizim dinimiz bize! Biz kıyamete kadar geçerli olan Allah’ın hükümlerini savunuyoruz; assanız da kesseniz de savunmaya devam edeceğiz.

İslâm’ın niye güncellenmesi gereksin? O, geçmişi de geleceği de bilen, hiç yanılmayan Allah’ın dini. Beşerî devletler, beşerî düzenler, beşerî kanunlar beşerin zaaflarını taşıdığı için, insanlar geleceği bilemeyeceğinden ve ileride olacağını sandıkları şeylerde yanılacaklarından insanların yaptıkları yasalar, devletler, düzenler, yöneticileriyle birlikte güncellenmeli değil mi? 

Bal Gibi (Değil, Zehir Gibi), Allah'ın Hükmünü Değiştiriyorlar!

“Kur’an hükümleri değişmeli” diyen zat, bir gün sonra görüşünü değiştirmiş: “Kur'an kıyamete kadar aynı kalacaktır. Kur'an'ın hükümleri değişmeyecektir." Değişmeyecek, peki ne olacak? Kur'an'da değişmeden duracak. Allah, hükümlerini niye gönderdi? Kur’an’da değişmeden dursun diye mi? Değişsin-değişmesin tartışmasıyla, sanırsınız ki, Kur’an hükümlerini sosyal ve siyasal hayatta uygulamak isteyen kişi, güncelleştirerek veya değişim çerçevesinde uygulayacak! Yok böyle bir şey. Peki, Rabbimiz bu Kitabı, yaşansın, uygulansın diye göndermedi mi? “Kur’an’ın hükümleri kıyamete kadar değişmeyecektir” diye nutuk atmak kolay. Gel, değiştirme, değiştirenlere engel ol o zaman. Allah’ın hükümlerini meclis değiştiriyor mu, değiştirmiyor mu? Devlet, devlet olarak Allah’ın hükümlerini kabul ediyor mu, etmiyor mu? Atatürk, şeriat denilen Allah’ın hükümlerini geçersiz kıldı. Allah’ın hükümlerini tümüyle kaldırıp Batı kanunlarıyla değiştirdi. Şimdikiler de onun izinden giderek sadece Allah’ın kanunlarını uygulamamakla yetinmiyorlar. Aynı zamanda ilahlık taslayarak Allah’ın hükümlerini yok sayıyor; yerine Kur’an’ın yasalarına ters kanunlar, hükümler koyuyorlar. Meclis kanun çıkarırken Allah’ın hükümlerini hiç değiştirmeden alıp uyguluyorsa, o zaman gönül huzuru ile “Kur’an’ın hükümleri uygulanıyor, onu kimse değiştiremez!” diyebilirsin. Meclis, Allah’ın kanunlarını tümüyle değiştiriyor, kendisi ilahlık taslayarak Allah’ın kanunlarına alternatif kanunlar yapıyor. Allah içkiyi yasaklıyor; meclis içkiyi serbest kılıyor. Allah faizi yasaklıyor, meclis serbest kılıyor. Allah, hırsızın elini kesin diyor, mahkemeler, devletin kanunu uygulayarak hırsıza sözgelimi iki yıl hapis veriyor. Bu uygulamalarla Allah’ın hükmü gerçekten değişmemiş mi oluyor? Allah’ın hükmü, yasaları ve yasakları, meclis kanun çıkarırken en küçük çapta kâle alınmıyor. Allah’ın hangi kanunu değişmeden alınıp uygulanmış? Ceza hukuku mu, Miras hukuku mu, Ticaret hukuku mu? Hangi hukuk, olduğu gibi Kur’an’dan alınmış, hiç değiştirilmeden uygulamaya konulmuş? 

Bu yöneticinin Kur’an’ı övmesi, onun değişmediğini ve değişmeyeceğini söylemesi, ihtimal ki bir gün önceki konuşmasına tepkiler yüzündendir, içyüzünü Allah bilir. Yöneticiler için 24 saat uzun bir zamandır. Onlar için dün dündür, bugün bugündür. Politikacı koltuğu her tarafa rahatlıkla dönen bir koltuktur. “Kur’an hükümleri değişmez, kıyamete kadar geçerlidir”; "Aslolan Kur'an'dır. Kur'an'a ters değilse olay bitmiştir" Böyle mi buyurdu? Kur’an hükümleri değişmemişse, değişmeyecekse, aslolan Kur'an'sa "Haydi uygula!” demek gerekmiyor mu? "Kur'an'a ters değilse olay bitmiştir." Uygulanan kanunlar tümüyle Kur'an'a ters. Allah'ın hükümleri uygulanmıyor, Kur'an uygulanmıyor. 

Elinde İçki Şişesiyle Sarhoş Birinin Kur’an’ı Övmesi

Elinde içki şişesiyle sarhoş bir adam çıksa, nutuk atsa: "Kur'an'da içki ayetleri var. Bunlar değişmemiştir, kimse değiştiremez!" dese, "aferin!" mi demek gerekir? Puta tapan bir kimse, Kur'an'ın ayetlerini övse, "bu ayetler kıyamete kadar geçerlidir" dese sarhoş ve putperestten yana mı olmak icap eder, yoksa onu eleştirip suçlayanlardan yana mı olmak gerekir? İçki içen sarhoşa, putperest kimseye kimi benzettiğimi, arada ne ilgi olduğunu merak edenlere, yani bu örneklerle ne demek istediğimi anlamamış olanlara izah edeyim: Bir kimse, kendisi birey olarak puta tapmış olsa, kendi günahını yüklenir. Milyonlarca insanın bir heykelin önüne dizilip ona saygı duruşunda bulunmaya onları mecbur eden kimsenin durumu ondan daha vahim değil midir? İçki içilmesini kanunla serbest kılmak, içki içenlere yardımcı olmak, zina etmek isteyenlere kapısında bekçi ve Türk bayrağı asılı olan yerler yapıp bu işi kolaylaştırmak, yasallaştırmak ne demektir? Allah'ın hırsıza verdiği suçu uygulamayan, bununla da yetinmeyip mecliste hırsız için farklı hükümler koyan kimseler, Allah'ın hükmünü değiştirmiş olmuyor mu? Allah faizi yasaklamış, sen faizi serbest kılıp "faizsiz ekonomi olmaz" deyince O’nun hükmünü değiştirmiş olmuyor musun? “Laiklikle İslâm bağdaşır” diyen kimse, Kur’an hükümlerini değiştirmeye kalkmış olmuyor mu?

وَمَا كَانَ لِمُؤْمِنٍ وَلَا مُؤْمِنَةٍ إِذَا قَضَى اللَّهُ وَرَسُولُهُ أَمْرًا أَن يَكُونَ لَهُمُ الْخِيَرَةُ مِنْ أَمْرِهِمْ وَمَن يَعْصِ اللَّهَ وَرَسُولَهُ فَقَدْ ضَلَّ ضَلَالًا مُّبِينًا

"Allah ve Rasulü bir iş hakkında hüküm verdiği zaman, hiçbir mü’min erkek ve hiçbir mü’min kadın için o işi kendi istediği gibi yapmak için tercih kullanma hakkı yoktur. Allah'ın hükmünü, kanunlarını tercih etmek zorundadır. Kim Allah’a ve Rasûlüne karşı gelirse, şüphesiz ki o apaçık bir şekilde sapmıştır."[2] Bir konuda Allah’ın bir hükmü varsa, insana düşen o hükme teslim olmak, yönetimde ve tüm işlerinde Allah’ın hükmünü uygulamaktır. Allah’ın hükümleri dışındakilere “câhiliyye hükmü” denir. Mü’minler, câhiliyye ile hükmetmezler[3]. Bilirler ki, insanları kendi çıkardıkları Allah'ın hükmüne ters kanunlarla idare etmeye kalkıp Allah'ın indirdiğiyle hükmetmeyenler kâfir, zâlim ve fâsıktır[4]. İman edenler, Allah’ın hükümlerine teslim olurlar, kendileri kanun koyma küstahlığında bulunmayıp değişmeyen ve değişmeyecek olan Allah’ın kanunlarıyla insanları yönetirler.

Devletlerin Dini Güncelleştirmesiyle İlgili Bir Şema


Aslında küçük bir tablo, bir grafik, bazen bir karikatür; sayfalarca yazıyla verilecek bilgiden daha fazlasını, kestirme yoldan verir. Çizdiğim tablonun kolay anlaşılacağını umuyorum. Bununla birlikte, yukarıdaki tabloyu kısaca açıklayayım: Önce, unutmayalım ki; Hilâfet Devleti de denilen İslâm Devletiyle diğer devlet şekilleri birbirinden tümüyle farklı. Öncelikle, devlet ile din yer değiştirmiş. İslâmî Devlet’te din ana çerçevedir, devlet onun içindedir. Devlet dinin çerçevesi dâhilindedir. Din esastır, devlet dine bağlıdır. Saltanat Sisteminde ise devlet esastır, ana çerçevedir, din de devletin içinde yer edinmiştir. Devlete belirli oranda bağlı, din onun kontrolündedir. Komünist sistemde, din devlet tarafından dışlanmıştır. Devlet, dinin küçük çapta bile müdahalesine izin vermez; ama devlet dine hücum eder. Batı tipi laik sistemde devlet, dinden bağını (uzun uğraşlar sonunda) koparmıştır. Din ayrı, devlet ayrıdır. Birbirlerine karışmazlar. Türkiye Cumhuriyeti tipi laiklikte ise devlet, merkezdedir. Devlet, dini ikiye bölmüştür. Bir kısmıyla uzlaşmış, resmî görevli dediği, kendi memuru kabul ettiği din görevlilerine, maaşlar (ve emirler) vermektedir. Dinin diğer kısmını (tevhidî esasları, şeriatı, Allah'ın hükümlerini...) dışarıda, devletten uzakta tutar. Hem devlet ve hem de devletin hizmetindeki din, dışarıda tuttukları dine karşı hücum edip saldırırlar. Yani, dinin bir kısmını, devlet içine alır, onu devlet dini hâline getirir, hakla bâtılı bulamaç ettirir, o dini istediği gibi kullanır. Ama devletin dışındaki dine, devlete müdahale hakkı verilmez. Devlet, sadece tek taraflı olarak müdahale etmekle yetinmeyip gözdağı verir, korkutur, içeriye atar, baskı uygular. Halk mı? Halkın çoğunluğu devletin safındadır. “Devlet dini”ni benimser. İşte yukarıdaki tablo, bütün bunları anlatıyor.

Formun Üstü

Formun Altı

İslâm, inanmak ve uygulanmak için gönderilmiştir. Uygulamadığın dinin hükümleri veya içtihatları güncelleşse ne olur, güncelleşmese ne olur? "Ne dedi, öyle mi dedi, böyle mi dedi?" diye tartışacaklarına; Allah'ın indirdiği hükümleri uygulamayanlar ve uygulanmadığı için şikâyetçi ve rahatsız olmayanlar, verecekleri hesabı düşünsünler.

Birkaç Soru

Hak-bâtıl mücadelesi, bugün Allah’ın Dini ile devlet dini arasındaki mücadeleye dönüşmüş durumda. Aşağıdaki sorulara verilen cevap, hangi dinin tercih edildiğini gösterecektir.

İslâm’ı güncelleştirmek mi, devleti İslâmlaştırmak mı?

Dini baskı altında tutmak mı, devleti dinin emrine vermek mi? 

Kur’an ahkâmının değişmesini istemek mi, kendini ve yönetimi Kur’an istikametinde değiştirmek mi?

Müçtehitleri suçlamak mı, müçtehit olamıyorsa müçtehit yetiştirmek mi?

Bütün suçu, güncelleştirmeye karşı olan âlimlere yüklemek mi, Allah’ın indirdiğiyle hükmetmemenin suçu altında ezilmek mi?

Bağımsız âlimleri emri altına almaya çalışmak mı, âlimlerin emrini tutmak mı? 

Davetçi âlimleri içeri atmak mı, gerçek âlimleri baş tacı etmek mi?

Hep ben konuşayım demek mi, Kur’an konuşsun, ilim konuşsun demek mi?

“Merdiven altı eğitim” diye bağımsız dinî faaliyetleri küçümsemek mi, onlardan tevhidi öğrenmek ve önlerini açmak mı?

Cemaatleri ve dernekleri Diyanet işleri Başkanlığına bağlamak mı, Diyanet’i dine bağlamak mı?

 

Rabbim, dinimizi yaşayarak onu koruyanlardan eylesin. Güncelleştirme adına ona yön vermeye kalkanlardan dinimizi ve bizi korusun.



[1] Yunus Suresi 15

[2] Ahzâb Suresi 36

[3] Mâide Suresi 50

[4] Mâide Suresi 44-45-47


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz