Bedhah Batı'nın
İslâm'a ve Müslümanlara karşı yüzyıllardan beri süre gelen nefreti İslâm dinine
karşı her türlü saldırısıyla dışa vurmaktadır. İslâm'ı karalar, hakkında
yalanlar uydurur ve İslâm'ın çok evlilik, erken evlilik, miras hukuku ve
boşanma gibi belli başlı hükümlerine apaçık saldırırlar. Bugün Müslümanlar,
yaşadıkları laik liberal toplumlarda da Batı’nın bu tarihi nefretinden kaynaklı
İslâm'a ve özellikle İslâm'ın aileye dair şer'î hükümlerine karşı saldırılarına
hem şahit olmakta hem de bizzat maruz kalmaktalar. Bu anlamda Batı’daki sağcı
şeriat karşıtı grup ve partileri, ana akım medyayı, fırsatçı politikacılar
dâhil çok sayıda diğer failler saymak mümkündür. Batılı hükümetler bilhassa 11
Eylül sonrası Amerika güdümlü İslâm'a karşı savaşın ilanından sonra en sert
saldırıları İslâm'ın aile hukukuna yapmaktadırlar.
Genelde İslâm'a ve
İslâmi aile hukukuna karşı savaşta entrikaları tetikleyen bilinmiş bir Müslüman
şahsiyetin veya İslâmi grubun temsilcisinin söylediği bir sözü veya eylemi
olmaktadır. Bu söz veya eylem daha sonra korku tellalı bazı artistlerin ve
yorumcuların öncülüğünde kafaları çatlatırcasına kınamaya yol açan katalizör
görevi görür. Ardından hükümetlerden soruşturmalar açılması ve komisyonlar
kurulması istenir, politikalar önerilir. Nihayet doğrudan İslâm'ın aile
hukukuna, Müslüman cemaatlere ve hatta Müslümanların toplumdaki varlıklarına
karşı bile yasal değişikliklere gidilir. Bunu en bariz olarak 2003 yılında
Kanada'nın Ontario eyaletinde İslâmi aile hukuku ve hakemlik talebine dair
çıkan tartışmalarda gördük.
2003 yılında İslâmi
Sivil Adalet Enstitüsü'nden (Islamic Institute of Civil Justice - IICJ)
Ontariolu emekli avukat Syed Mumtaz Ali'nin bir açıklamasının ardından bir
gürültü ve yaygara koptu. Ali; Ontariolu Müslüman topluluğa hizmet için Kanada
hukukunun yanı sıra İslâmi aile hukukuna göre arabuluculuk/hakemlik yapması
öngörülen bir kurumun açılacağını duyurmuştu. IICJ önerisi, Kanada'da
Müslümanların varlığı ve İslâm hukukunun tatbiki üzerine entegratif (bütüncül)
ve asimilatif (benzeştirici) ideolojiler arasında tüm gündemi kaplayacak
politik bir çatışmaya yol açacaktı. IICJ'nin önerisine tepki olarak Mart
2004'de "Kanada'da Şeriat Hukukuna Karşı Uluslararası Kampanya"
adında bir kuruluş; IICJ'nin ilanına dair endişelerini belirtmek üzere hükümet
yetkilileriyle buluştu. Aile hukukunda İslâmi arabuluculuk/hakemlik konusuna
karşı ortaya atılan argümanlar öncelikli olarak cinsiyet eşitliği konuları
etrafında dönüyordu.
Aslında 1991'den
beri yürürlükte olan Tahkim Kanunu’na rağmen İslâmi aile hukukunun kadın
eşitliğini tehdit ettiğine dair bayat argümanlar ve sahte kaygılar hâkimdi.
1991 Tahkim Kanunu özel meselelerin dini ilkelere dayalı ve yasal bağlayıcılığı
olan tahkim yoluyla çözülebileceğine müsaade ediyordu. Buna rağmen 20 yıl sonra
Kanada'nın Ontario eyaletinde "şeriat kanunu" geliyor diye histerik
bir İslâmofobia tartışması baş gösterdi. Haziran 2004'te dönemin Ontario
Başkanı Dalton McGuinty, Başsavcı ve Kadın İşleri Bakanı Marion Boyd'dan
İslâm'da dinî hakemlik konusunu teferruatıyla araştırmasını istedi. Aralık
2004'te hükümet “Boyd Raporu” diye bilinen "Aile
Hukukunda Anlaşmazlıkların Çözümü: Tercih Hakkını Korumak ve Kaynaşmayı Teşvik
Etmek" adı altında araştırma sonuçlarını yayımladı. 46 öneriden oluşan
bu rapor, kurumsallaştırılmış gözetim önlemleri ve hem dinin hem de Kanada
hukukunun ilkelerinin öğretilmesi için eğitim gibi tedbirler içeriyordu.
2005'te "Kadın ve Hukuk Ulusal Birliği" dahil çeşitli kuruluşlar Boyd
Raporu’nda belirtilen önerilere tepki olarak hükümete karşı bir lobi
oluşturdular. Böylece Boyd önerilerinin uygulamaya geçirilmemesi ve Tahkim
Kanunu'nda değişiklik yaparak din temelli aile tahkiminin önüne geçilmesi ile
aile ve miras meselelerinde tahkimin sona erdirilmesi için baskı yapıldı.
Ontario Başkanı McGuinty bir 11 Eylül konuşması esnasında inanç-temelli
hakemliği kesin olarak sonlandırmak ve "tüm Ontariolulara tek kanun"
temin etmek üzere Tahkim Kanunu'nda değişiklik yapılmasını önereceğini ilan
etti. Ontario yasaması "Aile Hukuku Değişiklik Yasası 2005" adı
altında, 1991 Tahkim Kanunu'ndaki değişiklikleri Şubat 2006'da yürürlüğe koydu.
İslâmi aile
hukukunun kurumsal olarak düzenlenmesini destekleyenler ise iki büyük hata
yaptılar. Birincisi, İslâm şeriatında kadınlara karşı adaletsiz ve haksız uygulamalar
olduğunu ve Müslüman topluluklarda bunun gözetilmesi gerektiğini söylediler.
İkincisi ise toplum mühendislerinin kullandığı argümanlar olmuştur ki bu da
Müslümanları laik liberal toplumlara entegre etmek için laik liberal aile
kanunlarının yanı sıra İslâmi aile hukukunun yasal olarak tanınması
gerektiğiydi. İslâmi aile hukukuna karşı benzer suçlamaları ve hedefleri
geçtiğimiz senelerde İngiliz Channel 4 kanalında yayınlanan "İslâmi
Evlilik Hakkında Gerçekler" adlı belgeselin yayınlanmasından sonra İngiltere'de
de gördük. Bu belgeselin amacı İslâmi nikâh sözleşmesini ifsat etmekti. İslâmi
nikâh sözleşmesinin Müslüman kadınların evlilikteki haklarını korumadığı ve
İngiliz hukuk sisteminin kadınların evlilikteki haklarını koruyabilmesi için
Müslümanların İngiliz hukukuna göre medeni nikâha zorlanmaları gerektiği iddia
edildi. Mayıs 2016'da Theresa May içişleri bakanıyken, İngiltere'deki şeriat
mahkemelerinin işleyişi hakkında 18 ay süren bir soruşturma başlatıldı. Channel
4'ün programı da tam bu dönemde yayınlandı. O günlerde May şöyle demişti: "Anlatıldığına göre birçok kadın şeriat
mahkemelerinin verdiği ayrımcı kararların kurbanı olmuş. Bu çok önemli bir
sorundur. Ülkemizde her vatandaşa haklar ve güven temin eden sadece bir kanunun
hükmü geçer."
İngiliz İçişleri
Bakanı Amber Rudd, "İngiltere ve Galler'de Şeriat Kanununun Uygulanmasına
Dair Bağımsız İnceleme" adında bir raporda soruşturmanın sonuçlarını
parlamentoya sundu. Raporda kadınların kanun altında korunmaya alınması için
Müslüman çiftlerin hem medeni hem de dini nikâh kıymaları önerilmekteydi.
Ayrıca inceleme şeriat mahkemelerine başvuranların neredeyse tamamının kadınlar
olduğunu ve çoğunluğunun İslâmi boşanma talep ettiğini söylüyordu. Müslüman
çiftlerin "önemli bir bölümü" evliliklerini medeni nikâhla
kaydetmedikleri için "bazı Müslüman kadınların medeni boşanmaya
başvurma imkânı da olmuyor" ayrıca "Müslüman toplulukların
kadının medeni kanundaki ve özellikle evlilik ve boşanma alanlarındaki
haklarını kabul etmeleri için Müslüman topluluklarda bir kültürel değişimin”
şart olduğu söylenmektedir. Rapor; kadınların hakları ve sorumlulukları
hakkında bilgilendirilmesi için bilinçlendirme kampanyaları ve eğitim
programları da önermiştir.
Britanya ve Kanada
örneklerinde apaçık görüyoruz ki hükümetlerin İslâmi aile hukukuna saldırısı
21'inci yüzyılda ona yer vermekten aciz kalan Batılı laikliğin bariz
bozukluklarını gizlemek için kullanılan bir duman/sis perdesidir. Batılı
hükümetler İslâmi aile hukukunu ve toplumdaki Müslümanları İslâmi inançlarına
ve uygulamalarına sadakatlerinden dolayı suçlu ilan etmekteler. Özellikle
Britanya'nın laik aile hukuku Hristiyanlıktan başka inançları yasal olarak
tanımadığı için Hristiyan olmayanlarla ne yapacağını bilmiyor. Dolayısıyla
sadece İslâmi nikâhla evlenen Müslüman kadınlar, kendilerine İngiliz medeni
evlilik hakları verilmediği için eziliyorlar.
Ancak Hilâfet’in
İslâmi nizamında kapsamlı bir şekilde İslâm şeriatının kanunları tatbik
edilirken kadınlar böylesi dezavantajlarla karşılaşmıyordu. Gayrimüslimlere
kendi inançlarına göre nikâh kıyma imkânı sunan, bunu teşvik eden, üstelik
hiçbir sıkıntı vermeden, kötülemeden veya karışmadan kanun karşısında geçerli
evlilik olarak kabul ediyordu. İşte Batı’nın, özellikle Britanya'nın, eskiden
beri kötü niyetle saldırdığı İslâm dini budur.
Ancak kadınlara
İslâmi evlilik haklarının temin edildiği hukuk sistemine sahip İslâmi nizamın
yerine gayri İslâmi kanunların, siyasi inançların ve nizamların tatbik
edilmesinden bu yana Müslüman kadınlar aile hukukuyla ilgili alanlarda sadece
adaletsizlik, zulüm ve zarar görmüştürler. Bugün Müslüman beldeler Nübüvvet
metodu üzere Râşidî Hilâfet’ten yoksunlar fakat yüzyıllar süren hâkimiyeti
boyunca şer'î sicillere kaydedilen mahkeme kararları, kadınların evlilik
hakları ihlal edildiğinde bağımsız olarak mahkemelere başvurduklarını ve
kazandıklarını gösteren sayısız örneklerle doludur.
17. yüzyıla ait
Kayseri şer'î mahkemelerinin kayıtları; Osmanlı Hilâfeti’nin İslâmi yönetimi
altında yaşayan kadınların hayatlarına dair bilgi vermektedir. Kayıtlardan
kadınların şahsi ve mülki haklarını müdafaa etmek için mahkemelere bizzat
gittikleri, kendi davalarını ele almak için bizzat mahkemede hazır oldukları
ortaya çıkmaktadır. Zira kadınlar da tıpkı erkekler gibi dava açma ve yemin
etme hakkına sahipti. Hakikaten de 1600-1625 yılları arasında Kayseri
mahkemesinde görülen davaların %17'sinde davacılar kadınlar olmuştur. Ayrıca
kayıtlardan anlaşıldığı üzere mahkeme kararları şeriata göre verilirdi. Kayseri
ve Osmanlı Hilâfeti’nin başka bölgelerindeki şer'î sicillerden kadınların
davalarını büyük oranda kazandıkları görülmektedir. Osmanlı Hilâfeti'nin
mahkemeleri bundan dolayı kadınların refahını ve haklarını korumada devletin
bir kolu olarak görülürdü. Kadınlar mahkemelere hem evlilik, boşanma ve miras
gibi meselelerini hem de maddi geçimlerini, mallarını, işlerini ve başka
ekonomik haklarını temin etmek için başvururdu. Şiddet ve başka meseleleri
şikâyet etmek için de mahkemeleri kullanırlardı. Mahkemeler, kocasından veya
herhangi birinden şiddet gören herkese sahip çıkar, kadına karşı şiddet suçunu
işlemiş olan herkesi en ağır şekilde cezalandırırlardı. Çoğu kez hâkimler
kocalara, karısına karşı tekrar şiddet uygulama durumunda kadının evlilikten
doğan hiçbir maddi hakkından feragat etmeden boşanmış olacağı şartını kabul
ettirirdi. Kızlar da kadınlar da zorla evlendirildikleri takdirde hâkime gidip
evliliklerini iptal ettirebiliyordu.
İşte bundan dolayı
Müslüman kadınlar, İslâmi Hilâfet Devleti’nin vatandaşları olarak tüm
haklarından faydalanırlardı. İslâmi Hilâfet Devleti kadınlara laik Batılı
sistemden yüzyıllar önce tüm haklarını vermişti. Sadece İslâmi içtimai nizamdan
doğan evlilik haklarını değil İslâm'ın iktisadi, eğitim ve hukuk nizamındaki
tüm haklarını vermiştir.
الْيَوْمَ أَكْمَلْتُ لَكُمْ
دِينَكُمْ وَأَتْمَمْتُ عَلَيْكُمْ نِعْمَتِى وَرَضِيتُ
لَكُمُ الأِسْلاَمَ دِينا
“Bugün sizin için dininizi
kemale erdirdim. Size nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm’ı
seçtim.”[i]
Bundan dolayı hem
Müslüman hem gayrimüslim kadın ve erkeklerin evlilikteki haklarını teminat
altına alacak olan sadece Râşidî Hilâfet Devleti’dir. Bedhah Batılı laik
hükümetlerin ardı arkası kesilmeden İslâm'a, İslâmi aile hukukuna ve
Müslümanlara karşı yürüttükleri saldırılar onunla sona erecektir. Bu saldırılar
nihayet onunla eksik, ipe sapa gelmez ve zalim Batılı laik liberal sistemin
sayısız kusurlarından biri olarak tarihten bir örnek olarak anılacaktır.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış