Dünya’da egemen
olan kapitalist iktisadi sistem, çözümünü bir türlü bulamadığı krizlere
bizatihi kendisi sebep olmaktadır. Kapitalizmin kriz üreten bu doğası gereği
bugüne kadar dünyada birçok ekonomik kriz yaşandı. 1929 yılındaki Büyük Buhran,
II. Dünya Savaşı’ndan sonra ortaya çıkan 1948 krizi, Amerika’nın karşılıksız
dolar basmaya karar vermesi neticesinde ortaya çıkan 1974 krizi, 1994 Meksika
krizi, 1997 Güneydoğu Asya krizi, 1998 Rusya krizi, 2001 Türkiye krizi, 2008
yılında Amerika’da ortaya çıkan Mortgage krizi ve Türkiye’nin şu an içinde
bulunduğu malî kriz bunların başında gelmektedir. Bu krizler kapitalist
iktisadi sistemin devamlı sorun üreten bir özelliğinin olduğunu ve çözüm
üretmekten de mahrum bulunduğunu göstermektedir.
Türkiye ve genel
olarak dünyanın bu tür krizlerle boğuşuyor olmasının başlıca sebepleri; bozuk
fikirler üzerine kurulu iktisadi düşünceler ile hareket ediyor olmalarıdır.
Yine iktisadi sistemi bilimsel bir metot ile incelenmeleri başka bir hatadır.
Bu krizlerin yaşandığı ülkelerde hatta tüm dünyada uygulanan kâğıt para sistemi
krizlerin diğer başlıca sebebidir. En başlıca sebep ise bu yaşanan krizlerden
asgari düzeyde etkilenen ve hatta krizleri fırsata çeviren açgözlü devletler ve
kapitalist şirketlerin varlığıdır. Çünkü devletler siyasi hegemonyalarını
sürdürebilmek için ekonomiyi araç olarak kullanırlar. Ülkelerdeki hükumetleri
belirleyen ve iktidarda kalmalarını sağlayan büyük kapitalist şirketler ise
kendi çıkarları için para ve ekonomiyi bir manivela olarak kullanmakta ve krizleri
kendi sömürgeleri için fırsata dönüştürmektedirler.
Ekonomik kriz,
ekonominin temel yapı taşlarından biri olan mal kıtlığından, üretim
düşüklüğünden, para rezervinin azlığından ve döviz fiyatlarında anormal
dalgalanmalardan oluşur. Ekonomik krizi normalde olağan müdahalelerle
düzeltilmesi mümkün olan basit parasal işlerdeki basit boşluklar olarak görmek
doğru değil zira her iktisadi sistemde bu türden boşluklar normal olarak
görülebilir. Çözüm de normal yollarla uygulamaya konulabilir. Ancak bugün devletler
ve kapitalist büyük şirketler krizleri çözemiyorlar ya da çözmüyorlar. Daha da
önemlisi krizler oluşmadan önlem almıyorlar. İslâm iktisat nizamı gibi sahih
fikirler ve şer’î hükümler üzerine oturtulan bir ekonomi, bu tür basit
boşluklar ve problemler karşısında seyirci kalmaz. Çünkü sahih bir iktisadi
nizam, meydana gelme ihtimali olan bu tür sorunları başlangıçta çözer ve
riskleri bertaraf eder. Kapitalizmde olduğu gibi krizlerden medet ummaya,
krizleri fırsata çevirmeye çalışmaz!
Ekonomik krizler,
devletlerin malî işlerini düzenleyememesinden kaynaklanmaktadır ki bu duruma
etki eden üç faktör bulunmaktadır:
1-Para: Dünya altına
dayalı para sisteminden önce altına karşılık gelen kâğıt para sistemine geçti,
sonra karşılığı olmayan kâğıt para sistemini uygulamaya başladı ve karşılıksız
kâğıt para basılmaya başlandı. En sonunda ise ABD tüm dünyayı kendi para
birimine yani dolara bağımlı hale getirdi. Artık ülkelerin para rezervi altın
ile değil dolar ile ölçülür olmaya başladı. Bu durum Amerika’ya ülkelerde
parasal krizler çıkarmak için çok yönlü imkân sundu.
2-Ödemeler Dengesi: Bu kavram
ekonomide İhracat ve ithalat dengesi olarak bilinir. İhracat yaparak gelir
sağlanır, ithalat yaparak gider oluşturulur. Burada eğer ithal olarak aldığınız
ihraç ettiğinizden fazla ise zarar var demektir bu da kriz sebebi olarak
görülür. Eğer ihraç ettiğiniz ithal olarak aldığınızdan fazla ise ülkeye daha
fazla döviz girmiş, ülke dışına daha az döviz çıkmış demektir bu da kâr olarak
görülür.
3-Diğer Faktörler: Para sistemi ve
ödemeler dengesi dışında krizlere sebep olan bazı tali faktörler de vardır.
Bunları; servetin yanlış dağıtılmasından kaynaklanan krizler, kapitalist
devletlerin veya şirketlerin açgözlü politikalarından kaynaklanan suni krizler
ve faiz, finans sisteminden kaynaklanan krizler olarak sayabiliriz.
Ekonomik
krizlerinin üç ana faktörden kaynaklandığını ve bunların vakıalarını izah
ettik. Uygulanan kâğıt para sistemi, ödemeler dengesinin kolayca bozulması ve
gerek servetin insanlar arasında yanlış dağıtılması, gerek kapitalist
devletlerin veya şirketlerin açgözlü politikaları, gerekse de faiz ve finans
sistemi bu krizlerin başlıca sebepleridir, dedik.
İktisadi sorunun ve
krizlerin sahih çözümüne gelince: Bu çözüm İslâm iktisat sisteminden başka
hiç bir ideolojik sistemde bulunmuyor. Kapitalist ideolojinin iktisat sistemi
içerisinde bu krizlerin bir çözümü yok. Bu krizlerden kurtuluş çökmüş olan
sosyalist ideolojinin ekonomik programları ya da modellerinde de yok. Bu çözüm
sadece İslâm iktisat sisteminde var. İslâm, ortaya koymuş olduğu şer’î hükümler
ile bu krizlerin ortaya çıkmasına sebep olan hususlara sahih çözümler
getirmiştir.
İslâm’ın İktisadi Krizlere Yönelik Sahih Çözümü
Kâğıt Para Yerine Altın
Ülkelerin ekonomik
krizlere sebep olan kâğıt paradaki ısrarlarının asıl sebebi Amerika’dır.
Amerika, ekonomik ve siyasi açıdan egemenliğini kaybedeceği için tekrar altın
sistemine dönmenin önündeki tek engeldir. Yoksa diğer devletler tekrardan altın
sistemine dönmeyi tercih etmektedirler. Burada Amerika’yı kâğıt parada ısrarlı
kılan şey kendi parası olan doların tüm dünyada ticarette kullanılan en etkili
ve neredeyse tek dönüşüm aracı olmasıdır. Böylece ABD diğer devletler üzerinde
egemenlik kurabiliyorken, ülkelerin kendi paralarının değerini dolar karşısında
değersizleştiriyor.
Altın para
sistemine gelince: altın, ekonomide istikrarı sağlar ve bir devletin parasının
diğer devletlerin parası üzerinde egemenlik kurmasına imkân vermez. Çünkü onun
yani altının zati bir kıymeti vardır ve bu kıymet tüm dünyada geçerlidir. Tüm
ülkelerin kendi altın rezervleri vardır ve bu o ülkeler için dünyanın her
yerinde ayni kıymeti karşılamaktadır. Ayrıca altın para sisteminde devletler
istedikleri gibi para miktarının hacmini de artıramazlar. Devletler zorunlu
olarak altın stokuna bağlı kalacakları için her sıkıştıklarında para
basamayacaklardır. Oysaki kâğıt para sisteminde böyle değildir. Çünkü kâğıdın
belli bir stok sınırlaması yoktur ve devletler çıkarları doğrultusunda her
istediklerinde piyasaya para sürümü yapmaktadırlar. Bu ise direkt olarak
enflasyona ve para birimine olan güvenin azalmasına, paranın değersizleşmesine
yol açmaktadır.
Altın para
sisteminin sağlıklı bir şekilde işleyebilmesi altının değişim değerinin sabit
olmasını garantilemek için altın ihracat ve ithalatının serbest bırakılmasına
bağlıdır. Eğer kâğıt para kullanılacaksa üzerinde yazılı değerin tamamının her
an altına dönüştürülebilmesi gerekmektedir. Masrafları karşılanmak koşuluyla
insanların ellerindeki altını eriterek ister külçe isterse sikke olarak değiştirebilme
serbestliği sağlanması gerekmektedir. Bu üç esas sağlanmadığı zaman altın para
sisteminin sağlıklı işleyebilmesinden bahsedilemez.
İslâm iktisat
nizamında Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in Medine’de kurduğu
İslâm Devleti’nde de uyguladığı gibi para, altın ve gümüş olarak
belirlenmiştir. İslâm, yalnızca altının veya altın ve gümüşün birlikte
kullanıldığı altın para sistemini benimsemiştir. Altın para sistemine
dönebilmek için ise bu sisteme dönmek isteyen devletlerin kendi kendine yeterlilik
siyasetini uygulayarak ithalatlarını azaltması ve ithal etmek istediği malları
da kendisinde var olan mallarla takas ederek ithal etmesi gereklidir. Yani
kendinde var olan bir malı ihraç ederken buna mukabil olarak ithalat yapmalı ve
dış ticaretini altın ve gümüşe dayandırmalıdır.
Altın sistemine
yönelik yapılan en büyük eleştiri, altının az bulunurluğudur. Oysaki gerçek
böyle değildir. Bugün dünyadaki mevcut altın ve gümüş rezervleri, altının ve
gümüşün para olarak kullanılmasına yetecek miktardadır. Bu sadece
sömürgeciliğini kâğıt para sistemine dayandıran emperyalist devletlerin öne
sürdüğü bir mugalâtadır. Eğer para reel bir değerden yoksun olursa, devletlerin
aralarında yaptıkları ticaret hakiki manada bir ticaretten daha çok sömürü
olmaktadır. Örneğin, dünyanın en kıymetli mallarından sayılan petrolü satıp
karşılığında devamlı olarak krizlere sebep olan ve kendi kâğıt para biriminiz
karşılığında sürekli yükselen kâğıt (dolar) almak nasıl olur da ticaret olarak
kabul edilebilir? Petrol vb. gibi kıymetli madenlerin ancak hak ettiği şekilde
başka bir kıymet ile satılması gerekmektedir ki bu kıymet altındır. İslâm
beldelerindeki devletler böyle bir ticaret yapsalar, Müslümanların para olarak
kullanacakları altın arzında hiçbir sorunları olmayacaktır.
Altın para
sisteminin uygulanması, ekonomilerin istikrara kavuşmasını da sağlayacaktır.
Böylece paradan kaynaklanan ekonomik krizler ortadan kalkacak ve Amerika’nın
diğer devletler üzerindeki para egemenliği son bulacaktır. İşte dünyayı
krizlere boğan para kaynaklı sorunların sahih çözümü budur.
Ödemeler Dengesi
Devletlerin
gelirlerinin giderlerini karşılamadığı yani ödemeler dengesinin
tutturulamayarak açık verdiği zamanlarda da ekonomik krizler olur. Günümüzde
sıkça rastlanan bu tür durumlarda devletler, açığı kapatmak adına bazı önlemler
almaktadırlar. Genel olarak devletler bu dengeyi sağlamak için sıcak para
girişini sağlamak adına faizleri yükseltirler; ithalatı azaltmak adına gümrük
vergileri gibi vergileri yükseltirler; ihracatı artırmak için teşvik paketleri
çıkarırlar ve ihracata ilişkin vergileri düşürürler; ithal mala bağımlılığı
azaltmak için yerli üretimini teşvik ederler. Yine bunun yanında halktan alınan
vergileri yükseltirler, enflasyona sebep olacağı bilinse de karşılıksız olarak
para basarlar, uluslararası kuruluşlar ya da devletlerden kredi alarak
borçlanırlar. Ancak alınan bu önlemler çoğu zaman bırakın dengeyi sağlamayı,
dengeyi daha da bozar; açığın daha da büyümesine sebep olur.
İslâm’ın iktisat
nizamı uygulandığı zaman ödemeler dengesi güçlü bir istikrara kavuşacaktır.
Çünkü İslâm’ın belirlemiş olduğu hükümler, devletin gelir-gider denkleminin
oluşmasını ve bozulmamasını sağlamaktadır. Kapitalist sistemlerde ödemeler
dengesinin bozulmasının ana sebebi, giderlerin gelirlerden daha fazla olması ve
oluşan bu açığı kapatmak için alınan faizli kredilerdir. Bu nedenle İslâm,
öncelikle giderlerin gelirlere göre ayarlanmasını sağlamaktadır. Devlet para
olmadığı zamanlarda, sadece zenginlerden vergi alarak bu tür muayyen işleri
gerçekleştirir. İslâm, gelirlerin artması, ülkenin kendi kendine yetebilme
kabiliyetine kavuşması ve ithalatın azaltılması için önemli sektörlerde zorunlu
siyasetler belirlemektedir. Böylece ekonomide istikrar sağlanacak ve ödemeler
dengesi açık vermeyecektir.
Kapitalizmde kâğıt
para sistemi ve ödemeler dengesinden kaynaklı krizleri İslâm’ın nasıl çözdüğünü
söyledikten sonra krize sebep olan diğer tali faktörleri ele alalım.
Servetin Yanlış Dağılımı
İslâm’ın iktisada
bakışı günümüzdeki gibi sadece matematiksel dengeyi sağlamak ve hedeflenen
rakamlara ulaşmaktan ibaret değildir. Bazen kişi başına düşen milli gelir
yüksek olsa, bazen de ödemeler dengesi eşit olsa veya artı verse de “sorun
çözülmüştür” denilemez. Çünkü esas mesele iktisadi refahın toplumun
tamamını kapsaması ve servetin doğru bir şekilde dağıtılmasıdır. Kapitalist bir
devlette sömürü, önce kendi içinde başlar ve daha sonra başka halklara ulaşır.
İnsanlar çalışarak üretimi artırırsa da, servetin büyük bir kısmı azınlık olan
ve kendilerine “burjuva” denilen elit kesime gitmektedir. Bu nedenle
işsizlik ve akabinde ortaya çıkan fakirlik, kapitalizmde yaygın olarak görülen
temel sorunlardandır. Bugün dünyanın en gelişmiş ülkelerinde bile sokaklarda
yaşayan yüz binlerce evsiz ve açlık sınırının altında yaşayan milyonlarca insan
bulunmaktadır. Ancak kapitalizm buna “kendilerinin sorunudur” gözüyle
baktığı için, ihtiyaç sahibi olan bu insanlarla ilgilenmemektedir. İslâm ise bu
sorunu işsizlere çalışma fırsatları oluşturarak çözüme kavuşturur. Ayrıca
devlet, tüm bireylerin temel ihtiyaçlarını (yiyecek, giyecek, barınma,
güvenlik, eğitim ve sağlık) karşılamayı garanti eder. Çalışabilecek güçte olan
erkelere, temel ihtiyaçlarını sağlayabilmeleri için çalışmayı farz kılar. Zekât
mekanizması ile fakirleri, yoksulları ve miskinleri de gözetir. Vergiyi ihtiyaç
hâsıl olduğu zaman sadece zenginlerden alır.
İslâm, servetin doğru bir şekilde dağılımı için serveti oluşturan
malların yalnızca zenginler arasında dolaşmasını yasaklamıştır. Allah Subhanehu
ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
كَيْ لا يَكُونَ دُولَةً بَيْنَ الأغْنِيَاءِ مِنْكُمْ
“… O mallar, içinizden yalnız zenginler arasında
dolaşan bir servet (ve güç) hâline gelmesin…”[1]
Açgözlü Şirketlerin Krizlerden Beslenmeleri
Bazı şirketlerin
bütçeleri devlet bütçelerinden daha büyüktür. Böyle olunca da sermaye
sahipleri, devlet üzerinde doğrudan etkili olmakta ve özellikle siyasileri
istedikleri gibi yönlendirebilmektedir. On binlerce işçi çalıştıran, medya
kuruluşlarına sahip olan ve finans sektörüne hâkim olan bu şirketlerin
talepleri, hükümetler tarafından geri çevrilemeyecek düzeydedir. Devasa güce
sahip olan bu şirketler silah satmak için savaş dahi çıkarabilmektedirler.
Çünkü bu şirketlerin arkasında sömürgeci devletler vardır. Bu şirketler daha
çok kazanmak için özellikle her türlü manipülasyona açık olan kâğıt para
standardı ve borsa sisteminden ziyadesiyle faydalanmaktadırlar.
Kapitalistlerin aç
gözlülüğüne yönelik bir çözüm olmasa da onların kolayca manipülasyon yaptıkları
alanları ortadan kaldırmak mümkündür. İslâm, sermaye hâkimiyetini sağlayan çok
ortaklı olan anonim şirketlerin kurulmasına müsaade etmediği gibi, hisse senedi
arzı ile bu hisse senetlerinin alınıp satıldığı borsa sistemine de izin vermez.
Faiz ve Küresel Finans Sisteminin Krizi
Bir ekonominin
önündeki en büyük engel, çalışmadan ve üretmeden kolayca para kazanılmasına
sebep olan faizdir. Ülkeler ekonomik krizleri üretim düşüklüğü, mal kıtlığı vb.
şeylere dayandırmaktalar ama esasen krizin nedenlerini kendileri ekonomik
politikaları ile oluşturmaktadırlar. Zira iş yapmak ve parasını değerlendirmek
isteyenleri tarım, sanayi vb. diğer sektörlerde faaliyet göstermeye, böylece de
istihdam olanaklarını genişletmeye ve üretime katkıda bulunmaya değil bankalara
yönlendirmektedirler. Faiz gelirlerini teşvik etmektedirler. Bu da helal ve
haram ölçüsünü unutmuş insanlar için zor ve meşakkatli olmayan bir kazanç
kapısı olmuş oluyor. Dolayısıyla faiz merkezli çalışan bankacılık ve finans
sistemi, habis bir ur gibi gittikçe büyümekte ve ekonomiyi ele geçirmektedir.
Oysaki üretmeyen bir ekonomi zayıf, kırılgan ve bağımlı olmaya mahkûmdur.
Bankaların geçmiş
yıllarda elde ettikleri kârlara baktığımızda çok ciddi rakamlarla
karşılaşıyoruz. Türkiye’deki bankaların 2014 yılı net kârı 24,5 milyar liraydı.
Bu, 2015’te 26 milyar TL’ye ulaştı. 2016'daki kârı 37,5 milyar TL olarak
belirlendi. Bankaların 2017'deki toplam kârı 49,1 milyar TL iken Türkiye’de
ekonomik krizin etkilerinin en fazla görüldüğü 2018 yılında bu kâr tam 50,7
milyar Liraya ulaştı. Bankaların bu kazancı sadece faizden elde ettiklerini
düşündüğümüzde durumun ne kadar vahim olduğu gözler önüne serilmektedir. Bu
değerlere rağmen bugün Cumhurbaşkanı’ndan ekonomi bakanlarına hepsi, krize
çözüm olarak bankaların malî durumlarının güçlendirilmesini öneriyorlar.
İslâm’ın hem
devlete hem de halka büyük bir yük getiren faizi yasaklamış olmasındaki hikmet
açıktır. Allah Azze ve Celle şöyle buyurmaktadır:
وَأَحَلَّ اللَّهُ الْبَيْعَ وَحَرَّمَ الرِّبَا
“Allah alış-verişi
helal, ribâyı (faizi) haram kılmıştır.”[2]
Faizin olduğu yerde
bereket olmaz. Faizin olduğu yerde çalışma olmaz, alın teri olmaz! İslâm
iktisat nizamında faizin yeri yoktur. Bu sebeple para, piyasada sadece alım-satım
için dolaşan bir araçtır.
Özetle: özelde
Türkiye, genelde tüm dünyayı bu ekonomik krizlerden kurtaracak tek sistem,
İslâm’ın iktisadi nizamıdır. Bu nizam, insanları tüm bu ekonomik felaketlerden
kurtaracak, faizin kamu ve özel kurumlardaki tüm tezahürlerini haram kılacak,
paranın insanlar arasındaki küçük bir zümrenin elinde toplanmasını ve
tekelleşmenin önlenmesini sağlayacak, adil bir nizamdır. Bu nizam, ümmetin
servetini heba olmaktan, hortumlanmaktan ve sömürülmekten kurtaracak hem kamu
hem de özel mülkiyeti, her türlü talandan muhafaza edecek sahih bir nizamdır.
Bu nizam, geçim mücadelesinde insanların eza ve cefaya maruz kalmasını
engelleyecek, dolayısıyla da mal ve hizmetler üzerindeki her türlü ihtikârı ve
spekülasyonları yasaklayacak olan yegâne nizamdır.
Bu nizam, ekonomik
hususlarda insanların işlerini adaletle gözetecek, vergiyi gerektiği zaman
yalnızca zenginlerden alacak, piyasalarda tekelleşmeye hiçbir mecal
bırakmayacak ve piyasadaki arz ve talep meselesinin dışındaki fahiş pahalılığı önleyecek
bir nizamdır. Bu nizam, fertlerin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını garanti
edecek, insanların ekonomik standartlarının yükselmesi ve lüks ihtiyaçlarının
karşılanması için gayretle çalışacak bir nizamdır.
Günümüzde İslâm’ın
iktisada ilişkin belirlediği şer’î hükümlerin yani İslâm iktisat nizamının
uygulanmasının önünde hiçbir engel yoktur. Ancak kapitalizm ve Batılı düşünce,
hayatımızda o kadar çok yer edinmiştir ki bugün bu sahih çözümlerin
uygulanabilirliğinin kalmadığı düşünülmektedir. Bu düşünce hem İslâmi açıdan
tehlikeli hem de vakıa açısından doğru değildir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış