“DİRİLİŞ HİLÂFET” - ZAFER İÇİN HER ŞEY HAZIR!

M. Hanefi Yağmur

Biz öyle bir Allah’a inandık ki, O yüce yaratıcı indirdiği Kitabı ve göndermiş olduğu Rasulü Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem ile bize her şeyi beyan etti. Hiçbir hususu kapalı ve muallakta bırakmadı. İnsan olması hasebiyle tüm insanlara -özelde ise tüm Müslümanlara- taşıyamayacakları bir yükü yüklemedi. Takip etmemiz gereken yolu ve bu yolda yapmamız gereken işleri bizlere öğretti. İslâm hükümlerinin her zaman ve her yerde kaim olmasını bize emrettiği gibi bunları tatbik etme ve koruyup kollama keyfiyetini de öğretti.

Allah Azze ve Celle, iman edip salih amel işleyenleri yeryüzünün hâkimleri kılacağını Kur’an-ı Kerim’inde vaadetti: [وَعَدَ اللّٰهُ الَّذ۪ينَ اٰمَنُوا مِنْكُمْ وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَيَسْتَخْلِفَنَّهُمْ فِي الْاَرْضِ كَمَا اسْتَخْلَفَ الَّذ۪ينَ مِنْ قَبْلِهِمْۖ وَلَيُمَكِّنَنَّ لَهُمْ د۪ينَهُمُ الَّذِي ارْتَضٰى لَهُمْ وَلَيُبَدِّلَنَّهُمْ مِنْ بَعْدِ خَوْفِهِمْ اَمْناًۜ يَعْبُدُونَن۪ي لَا يُشْرِكُونَ ب۪ي شَيْـٔاًۜ وَمَنْ كَفَرَ بَعْدَ ذٰلِكَ فَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْفَاسِقُونَ] “Allah, içinizden iman edenlere ve salih amellerde bulunanlara va'd etmiştir. Hiç şüphesiz onlardan öncekileri nasıl 'güç ve iktidar sahibi' kıldıysa, onları da yeryüzünde 'güç ve iktidar sahibi' kılacak, kendileri için seçip beğendiği dinlerini kendilerine yerleşik kılıp sağlamlaştıracak ve onları korkularından sonra güvenliğe çevirecektir. Onlar, yalnızca bana ibadet ederler ve bana hiç bir şeyi ortak koşmazlar. Kim bundan sonra inkâr ederse, işte onlar fasıktır.”[1]

Hiç şüphesiz ki bizler Rabbimizin bu vaadinin daha önce gerçekleştiği gibi yine gerçekleşeceğine inanıyoruz. Ahmed b. Hanbel’in Müsned’inde Huzeyfe b. el-Yemân’dan rivayet ettiği hadiste Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır: [تَكُونُ النُّبُوَّةُ فِيكُمْ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةٌ عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا عَاضًّا فَيَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ يَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ مُلْكًا جَبْرِيَّةً فَتَكُونُ مَا شَاءَ اللَّهُ أَنْ تَكُونَ ثُمَّ يَرْفَعُهَا إِذَا شَاءَ أَنْ يَرْفَعَهَا ثُمَّ تَكُونُ خِلَافَةً عَلَى مِنْهَاجِ النُّبُوَّةِ ثُمَّ سَكَتَ] “Nübüvvet aranızda Allah’ın dilediği kadar kalacaktır. Allah kaldırmayı dilediği zaman onu kaldıracaktır. Sonra nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır. Bu da Allah’ın dilediği kadar kalacak sonra dilediği zaman Allah onu kaldıracaktır. Sonra ısırıcı yöneticiler dönemi olacaktır. Bunlar da Allah’ın dilediği kadar kalacak ve Allah kaldırmayı dilediği zaman bunları da kaldıracaktır. Daha sonra zorba, zalim yöneticiler dönemi olacaktır. Onlar da Allah’ın dilediği kadar kalacaklar ve Allah dilediğinde onları kaldıracaktır. Sonra nübüvvet metodu üzere Hilâfet olacaktır. Sonra sustu.”[2]

Hem Nur Suresi 55. Ayette müjdelenen hususların hem de yukarıda yer vermiş olduğumuz hadiste belirtilen son aşamanın (Râşidî Hilâfet) tahakkuku için Müslümanların bakmaları ve yapmaları gereken birtakım hususlar vardır. Bunlar:

1-  Bu Vaadin Tahakkuku Hususunda Müslümanların Yapmaları Gerekenler

Allah Azze ve Celle’nin teklif-i mâ’lâ yutâk ile yani taşıyamayacakları herhangi bir hususla Müslümanları sorumlu tutmayacağında şüphe yoktur. [وَالَّذِينَ آمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ لَا نُكَلِّفُ نَفْسًا إِلَّا وُسْعَهَا أُولَـٰئِكَ أَصْحَابُ الْجَنَّةِ ۖ هُمْ فِيهَا خَالِدُونَ] “İman edip salih ameller işleyenlere gelince -ki biz kişiye ancak gücünün yettiğini yükleriz- işte onlar cennetliklerdir. Onlar orada ebedî kalıcıdırlar.”[3] Bu ayette Allah Subhânehu müminlerin taşıyamayacakları herhangi bir şeyle sorumlu olmayacağını belirtmekle birlikte öncesinde Müslümanların yapmaları gereken hususları zikretmekte ve “iman edip salih amel işleyenler” ifadesiyle bunu ilişkilendirmektedir. Buna göre Nûr Sûresi’ndeki ayette yer alan vaadi gerçekleştirecek olan Müslümanların öncelikli olarak salih amel işlemeleri gerekir. Ayete göre “Allah’a ve Rasulü’ne ve hak olarak gelen her hususa iman eden kimseler Allah’a ve Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e itaat edip Allah’ın koyduğu sınırların gereğini yapanlar, farzları eda edip haramlarından kaçınanlar “salih amel işleyenler”[4] olarak vasıflandırılmaktadır.

Bu hususta Müslümanların yapmaları gereken salih amel, Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek, Allah’ın dinini cihad yoluyla dünyanın her bir yanına taşıyacak Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması ve halifeye biat edilmesi farzını gerçekleştirmek için çalışmak şeklinde olacaktır. Öyleyse ayette belirtilen vaadin gerçekleşmesi için tüm Müslümanların nasslar tarafından beyan edilen hususları yapmaları elzemdir.

Allah Azze ve Celle birçok ayette de iman edip salih amel işleyenlere yardım edeceğini vaadetmektedir. Mesela; [وَلَيَنصُرَنَّ اللَّـهُ مَن يَنصُرُهُ ۗ إِنَّ اللَّـهَ لَقَوِيٌّ عَزِيزٌ] “Allah, kendisine (kendi dinine) yardım edenlere muhakkak surette yardım eder. Hiç şüphesiz Allah, güçlüdür, galiptir.”[5] Bu ve benzeri ayetlerde Allah Subhânehu’nun mümin kullarına yardım edeceğini vaad etmiş olması, O’nun yapılmasını emrettiği hususların yerine getirilmesi için çalışan Müslümanlara her zaman ve her yerde yardım edeceği anlamına gelmektedir.

Ancak bir başka ayette Allah Subhânehu bu yardımı şarta bağlamış ve şöyle buyurmuştur: [يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن تَنصُرُوا اللَّـهَ يَنصُرْكُمْ وَيُثَبِّتْ أَقْدَامَكُمْ] “Ey iman edenler! Şayet siz Allah'a (Allah'ın dinine) yardım ederseniz O da size yardım eder, ayaklarınızı kaydırmaz.”[6] Bu ayete göre iman edenlerin Allah’ın yardımına mazhar olmaları, Allah’ın dinine yardım etmeleri şartına bağlanmıştır. Bir başka ifade ile ayet ve hadisteki vaadin gerçekleşebilmesi Müslümanların bu uğurda çaba göstermelerine, yapılması gerekenleri yapmalarına bağlıdır. Çünkü ayette yer alan ve “şayet” anlamına gelen (إِن) edatı şart ifade eder. Şart koşulan husus yapılmayınca buna bağlı olan husus da gerçekleşmez. Yani Müslümanlar Allah’ın dinine yardım etmedikleri zaman Allah da onlara yardım etmez!

2-  İçerisinde Bulunduğumuz Ortam ve Müslümanlarda Müjdenin Tahakkuku İçin Gerekli Şartların Mevcudiyeti

Günümüz Müslümanları ve İslâm dünyası ayette ve hadiste ifade edilen müjdeye nasıl bakıyorlar? Allah’ın indirdiği hükümleri uygulayacak olan Râşidî Hilâfet Devleti’ni benimseyip destek verirler mi? Bu hususta üzerlerine düşen çalışmayı yaptılar mı? Bir başka ifade ile Allah’ın yardımını kazanmayı hak ettiler mi?

Şüphesiz ki bu soruların cevaplandırılması birtakım hususların bilinmesini gerektirmektedir. Bu hususlar şunlardır:

a-     Osmanlı Devleti’nin yıkılmasından bu yana Müslümanlar, dünyanın her bir yanında İslâm'ın hayata hâkim olması için farklı isimlerdeki birçok cemaat, hareket ve yöntemlerle çalıştılar. Her ne kadar bu hareketlerin büyük bir kısmında, sahip oldukları fikirler, çözümler ve takip ettikleri yöntem itibariyle yanlışlıklar, eksiklikler bulunsa da İslâm adına çaba gösteren Müslümanların önemli bir kısmı gayret ve çabalarında samimi idiler. Tüm hatalarına ve yanlışlıklarına rağmen onların akıllarında da duygularında da İslâm vardı. Bunun en canlı örneği, Türkiye’deki Müslümanların durumudur; Cumhuriyetin ilk yıllarında İslâm'a ve Müslümanlara karşı takınmış olduğu tavır nedeniyle CHP, 1950’li yıllardan bu yana hiçbir zaman tek başına iktidar olamamıştır -ki şu andaki verilere bakıldığında olması da mümkün değildir-. İslâm'ın hükümlerini yaşamaktaki kusurlarına, namaz gibi farzları eda etmemelerine hatta haramlardan bir kısmını dahi işliyor olmalarına rağmen birçok insan, Cumhuriyetin ilk yıllarında İslâm'a ve Müslümanlara karşı yaptıklarından dolayı CHP’ye düşmandır.

Yine iktidar koltuğuna oturduğu ilk günden bu yana tek bir İslâm hükmünü dahi uygulamamış olmasına, bundan da öte “AB’ye uyum kanunları” ve “İstanbul Sözleşmesi” aracılığıyla küfür ve düşüncelerinin Müslümanlar arasında daha da yaygınlaşmasına imkân tanımasına rağmen Müslümanların Erdoğan’a destek vermelerinin temel nedeni de İslâm ve İslâmî duygulardır.

İslâm'a ve Müslümanlara sadık olmayan yöneticilerin -mesela, Erdoğan’ın “one minute” çıkışında olduğu gibi- göstermelik tavırları karşısında İslâmî duyguları kabaran Müslümanların, “İsrail” varlığını haritadan silme hususunda fiilî olarak icraat sergileyecek olan raşid bir halife ve İslâm Devleti için canlarını dahi feda etmekten geri durmayacaklarında ve böyle bir devletin kurulmasını coşku ile karşılayacaklarında şüphe yoktur.

b-     Sahip olduğu fikirleri, takip ettiği metodu, siyasi uyanıklığı, şer’î hükümlere bağlılığı, Allah ve Rasulü’nü razı etmenin dışında hiçbir kimseye aldırış etmeden Rasulullah’ın devlet kurmada takip ettiği metodu takip eden Takiyyuddin Nebhanî Rahimehullah ve kurmuş olduğu siyasi parti Hizb-ut Tahrir bu hususta ciddi adımlar attı. Hizb, kurulduğu ilk günden bu yana, Allah’ın müjdesinin gerçekleşmesi için her türlü çabayı ortaya koydu. Kurulduğu 1953 yılından bu yana İslâm dünyasından Avrupa ülkelerine, Rusya’ya, Türki cumhuriyetlere varıncaya kadar dünyanın dört bir yanında teşkilatlanmasını gerçekleştirdi. Kendi bünyesinde çalışan gençlerini İslâm kültürü ile kültürlendirdi. İslâmî meselelerde onları şer’î hükümlere bağlı Müslümanlar hâline getirdi.

Böylece Hizb’in varlığı, İslâm ümmetinin İslâm Devleti’nin ikamesi yolunda önemli bir boşluğu doldurmuş oldu.

3-  Râşidî Hilâfet Devleti’nin Kurulması Hâlinde Var Olması Gereken Hazırlıkların Durumu

Allah ve Rasulü tarafından müjdelenen husus sıradan bir husus değildir. Nûr Sûresi’ndeki ayette Allah Azze ve Celle Müslümanlara üç hususta birden vaatte bulunmaktadır. Bunlar:

a-     Yeryüzünün güç ve iktidar sahibi olacakları,

b-     Kendileri hakkında razı olduğu dini ile onları yerleşik kılıp sağlamlaştıracağı,

c-     Korkularından sonra onları güvenliğe çevireceğidir.

Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem ise hadisinde “nübüvvet metodu üzere Hilâfet”in olacağını müjdelemektedir.

Gerek ayette ve gerekse hadiste belirtilen hususlar açık ve net bir şekilde Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek olan bir devleti işaret etmektedir. Devlet niteliğine sahip bir güç olmadan da bunların gerçekleşmesi mümkün değildir.

Ancak bir devletin kurulması, ayakta kalması, ümmetin karşılaşacağı sorunların çözülebilmesi bu hususta gerekli hazırlıkların yapılmasına, kadronun oluşturulmasına ve daha başka birçok hazırlığın yapılmasına bağlıdır. Yani devletin kurulması için çalışma yapmak bir gereklilik olduğu gibi devletin kurulmasından sonrası için gerekenleri hazırlamak da “Allah’ın dinine yardım etme” şartlarındandır.

Bir gün dahi olsa Allah’ın indirdikleri dışındakilerle hükmetmek haramdır.[7] Kur’an-ı Kerim’deki bir çok ayet, Allah’ın indirdikleri dışındaki hükümlerle hükmetmenin haram olduğuna, İslâm dışı hükümlerle hükmeden kimselerin günahkâr olduklarına delalet etmektedir. Bu nedenledir ki İslâm Devleti’nin kurulduğu andan itibaren halifenin her hususta ancak ve ancak şer’î hükümlere göre hüküm vermesi, Müslümanların işlerini Allah’ın indirdiği hükümlere göre çözüme kavuşturması farzdır.

a-     Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem Medine’ye hicret edip devletini kurmasının ardından da tüm meseleleri vahye göre çözüme kavuşturuyordu. Herhangi bir mesele ile karşılaştığında ya da kendisine bir soru sorulduğunda, Allah Azze ve Celle o hususla ilgili hemen bir hüküm indirdiği gibi çoğunlukla da bu hükmü “vahyi ğayri metluv” ile yani kendisine ait kavlî, fiilî ve takrirî sünneti ile çözüyordu. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in ardından gelen raşid halifeler ise herhangi bir mesele ile karşılaştıklarında meselenin hükmü için Kur’ân ve Sünnet’e bakıyorlardı.

Günümüze de hiç tereddütsüz Allah’ın indirdikleri ile hükmetmek farz olup aksi ise günahtır. Dolayısıyla devleti kurmak için çalışan kitlelerin bu hususta gerekli donanıma sahip olmaları gerekir. İktisattan tutun ictimai nizam ve eğitimle ilgili konularla, dış politikadan ordu ve mâli konulara.. velhasıl devlet olmanın gerektirdiği tüm hususlarla ilgili siyaset ve ilham kaynağının İslâm olması ve problemlerin İslâm hükümlerine göre çözülmesini sağlayacak gerekli hazırlıkların tüm detaylarıyla yapılması bir farziyettir.

b-     Osmanlı Hilâfeti’nin ilgası sürecinde İngiltere ve günümüzde de ABD liderliğindeki İslâm'a ve Müslümanlara karşı kin ve öfke ile dolu olan kâfirler, Allah’ın vaadinin gerçekleşmesini engellemek için çalıştıkları gibi, İslâmi Devlet kurulduktan sonra da boş durmayarak onu yok etmek için işbirliğine girişeceklerdir. Dolayısıyla devleti kuracak olan kitlenin devletin yönetilmesinde gerekli olan çözümleri şimdiden elinin altında hazır bulundurması gerekir. Zira devletin kurulmasının ardından küfür devletleri tüm güçleri ile vahşiler gibi saldırmak için işbirliğine girişecekler, oyunlar ve tuzaklar kuracaklardır.

c-     Diğer bir taraftan, devlet kurulduktan sonra ümmetin tam desteğinin alınabilmesi için devlette uygulanacak olan anayasasından yönetim sistemine, ictimai nizamına ve diğer hususlara varıncaya kadar her şeyin ümmet nezdinde açık, net ve bilinir olması lazımdır. Ümmet, devlet kurulduktan sonra kendilerine nasıl bir uygulama yapılacağını bilmelidir. Bunun olması için ise bu hususların şimdiden hazır hâle getirilip ümmetle sürekli olarak paylaşılması, ümmetin bu hükümler hakkında bilgilendirilmesi gereklidir.

İşte yukarıda sıralamış olduğumuz hususların eksiksiz olarak yerine getirilebilmesi için, bugün Müslümanların elinde Allah’ın indirdikleri ile hükmedecek bir devlette uygulamaya konulacak hükümlere ait detayları ümmetin bilgisine sunan Hizb-ut Tahrir gibi bir çalışma/kitle bulunmaktadır. Hizb-ut Tahrir bu minvalde neşriyatlar hazırlamış ve bunlardan kimilerini Râşidî Hilâfet Devleti’nde aynen uygulamaya konulacak olan hükümler olarak benimsemiştir.

Dolayısıyla Hizb, Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulmasının ardından uygulamanın nasıl olacağını, ümmetin sorunlarının nasıl çözüme kavuşturulacağını tüm detayları ile ortaya koymuş, ümmetle paylaşmıştır.

4-  Râşidî Hilâfet Devleti’nin, Allah’ın İzniyle Kurulduktan Sonra Ayakta Kalma Dinamikleri

Yukarıda sıralamış olduğumuz hazırlıklar dışında bir devletin ayakta kalmasını sağlayacak birtakım hususlar vardır.

a-     Askerî güç: Kurulacak İslâm Devleti’nin askerî gücü, birinci derecede hangi coğrafyada kurulacağına bağlıdır. Örneğin, içerisinde yaşadığımız bu topraklarda Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması hâlinde ümmetin güçlü bir orduya sahip olacağını söyleyebiliriz. Her ne kadar birileri bu ordunun Yahudi varlığı karşısında güçsüz olduğu safsatalarını ümmet içerisinde yayıyorsa da bu tamamen aldatmacadır, yalandır. Osmanlı Hilâfet Devleti’nin yıkılmasının ardından dünyanın dört bir yanındaki Müslümanların düzenli bir orduya, sadık komutanlara ve devlet başkanlarına sahip olmadıklarında bile nasıl kahramanlıklar sergiledikleri hepimizin malumudur. ABD’nin Irak işgali sırasındaki Felluce direnişi, aynı şekilde Rusya’nın Çeçenistan yiğitleri karşısındaki acizliği; ciddi bir devlete ve orduya sahip olmadıkları bir ortamda bile Müslümanların kahramanlıklarına örnektir. Allah için sadık ve samimi olan raşid halife liderliğindeki düzenli bir ordu ile elbetteki bunun onlarca, yüzlerce kat fazlasını başarma gücüne sahip olacaklardır.

b-     Ekonomik/mâli yeterlilik: İslâm ümmetinin yaşadığı toprakların ekonomik güç bakımından bu yeterliliğe sahip olduğunda da şüphe yoktur. Rabbimiz dünyanın en zengin petrol, doğalgaz ve diğer madenlerini bu topraklara lütfetmiştir. Günümüzde hain Suud Arabistan, Körfez ve Irak gibi beldelerimizdeki yöneticilerin trilyonlarca doları bulan kişisel servetlere sahip olduklarını, sömürgeci efendilerini razı etmek için trilyonlarca dolar para harcadıklarını dikkate aldığımızda ümmetin sahip olduğu servetlerin yeterli olduğu şüphesizdir.

c-     Beşerî güç unsuru: Elbetteki burada en önemli hususlardan birisi kurulacak olan İslâm Devleti’nin ümmetin desteğine sahip olup olmamasıdır. Özellikle 2011 yılında başlayan Arap Baharı, ümmetin günümüz yöneticilerine bakışlarını net bir şekilde ortaya koymaktadır. Ümmet, kendilerini karanlıklardan, zulümlerden kurtaracak olan İslâm'ın nurunu tüm gücüyle kucaklamaya hazırdır. Bu hususta ümmetin önündeki en büyük engel kuzu postuna bürünmüş, timsah gözyaşları döken, ağızlarından kan akan yalancı yöneticiler ve onlarla birlikte hareket eden yamaklarıdır. Ümmetin önündeki bu sahte perde kaldırıldığında insanlar hakikati göreceklerine şüphe yoktur.

Netice olarak: Günümüz Müslümanları Râşidî Hilâfet Devleti’nin kurulması için gerekli dinamiklerin tümüne sahiptir. Bu hususun şu an için sadece Rabbimizin dilediği zamana bağlı olduğuna inanıyoruz. Şüphesiz ki her şeyin doğrusunu Allah Azze ve Celle bilir. Bunlar bizim değerlendirmelerimizdir. Bizler bu hususta ümitliyiz. Çalışmalarımızı bırakmadık, devam ettiriyoruz ve Allah’ın vaadi gerçekleşinceye kadar da durmadan devam ettireceğiz. Korkakların, saptırıcıların, dünyevi maslahatlarının peşinde koşanların, hainlerin, iki yüzlü münafıkların sözlerine ve yaptıklarına bakmıyoruz/aldırmıyoruz.



[1] Nûr 55

[2] Ahmed b. Hanbel, H. No: 22904, Bezzar Müsned, H. No: 2429, Teyâlisî Müsned, H. No: 433

[3] Araf 42

[4] Atâ b. Halil Ebu’r-Raşte, et-Teysîr Fî Usûlü’t-Tefsir, Dâru’l-Ümme, Üçüncü Baskı, 2006. Beyrût-Lübnan S: 105

[5] Hacc 40 ve ayrıca benzer şekilde; Âl-i İmran 123, Rûm 47 ayetleri de Allah’ın yardım edeceğini vadettiği ayetlerdendir.

[6] Muhammet 7

[7] Mâide 49


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz