HZ. MUHAMMED (S.A.V.)’E FRANSIZ KALMAK

Murat Altın

“Fransız kalmak” deyimi; Fransızların kendi dillerine ve kültürlerine çok bağlı aşırı tutucu hatta ekâbir (kibirli) bir millet olmalarından dolayı söylenen bir deyimdir. Örneğin bir Fransız çok mecbur kalmadıkça kendi dillerinin konuşulmadığı bir ortamda konuyu anlasalar bile anlamazdan gelmeleri yüzünden Avrupa literatüründe ilgisiz kaldı manasında kullanılan bir deyimdir.

“Fransız kalmak” deyimi sonradan bizim dilimize de girip günlük hayatta sıklıkla kullanılan bizden bir deyim olmuştur. Bu deyimin bizdeki kullanılan anlamı ise Avrupalılardan biraz daha farklıdır; Aynı dili konuşuyor olsalar dahi, karşıdaki şahsın sizi anlayamadığı ya da kavrama zorluğu çekildiğinde alay etmek için kullanılan bir deyimdir.

“Fransız kalmak” deyimi hangi anlamda kullanılırsa kullanılsın 07 Ocak 2015 tarihinde Fransa’nın başkenti Paris’teki Charlie Hebdo dergisine düzenlenen saldırı sonrasında derginin Rasulullah efendimize hakaret içeren karikatürlerini yeniden yayınlamasının ardından, Müslümanların bu vahim tablo karşısındaki ilgisiz tavrı veya akıl tutulmasını anlatmaya yetmeyecektir.

Binaenaleyh sözde Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e atfedilerek yayınlanan bu çirkin karikatürler 2005 yılında ilk defa yayınlandığında İslâm Ümmeti oldukça derinden adeta temellerinden sarsılmıştı. Bu menfur saldırı üzerine dünyanın birçok yerinde adeta kıyama kalkarak yedisinden, yetmişine sokaklara dökülen Müslümanlar geniş çaplı protestolarla tepkilerini ortaya koymuşlardır. Bununla da kalmayıp başlarındaki dinî, askerî, siyasi liderleri olayın faillerinin hakkında gerekenin yapılmasını istemişlerdi. Lakin Peygamber sevdalısı olan bu ümmeti adeta dehşete düşüren bu karikatür krizinde ne siyasi ne askerî ne de dinî cenahın hemen hiçbiri beklenen tepkiyi maalesef bu güne kadar sergilememiştir. Aksine krizi basitleştirip sıradanlaştırmaktan başka hiçbir işe yaramayan kınamak dışında, küçük çaplı cılız ve tutarsız olan ekonomik siyasi birkaç manevrayla olay kapatılmak istenmiştir. Böylece bırakın bu kendini bilmezlere ders verip hadlerini bildirmeyi işlenen bu rezalet yapanların yanına kâr kalmıştır.

Velhasıl dünya Müslümanlarını kahrederek bu çaresizliğin yaşanmasına sebep olan, Fransız mizah (hiciv) dergisi Charlie Hebdo’nun provokatif yayın hayatı bu son yaşanan karikatür kriziyle de sınırlı değildir. Ateizm eğilimiyle bilinen dergi daha önce de Papalık, Hristiyanlık, Yahudilik gibi diğer inançlarla ve kutsal kabul edilen değerlerle ilgili hicvedici karikatürlere yer vermişti. Basın özgürlüğü ilkesini savunan dergi ilk olarak 2006 yılında bir Danimarka gazetesinde yayınlanan sözde Hz. Muhammed karikatürlerini yeniden sayfalarına taşımış, ardından Kasım 2011’de ise “Haftalık Şeriat” isimli sayısını yayınlamıştır. Yine Charlie Hebdo 19 Eylül 2012’de Hz. Muhammed’e hakaret içeren karikatürleri yayınlamaktan hiç çekinmemiştir. Daha sonra yine aynı dergi 2013’teki bir sayısında Hz. Muhammed’in hayatını çizgi roman şeklinde resmetmişti.

Şimdi sormak lazım; Karikatür krizinde sabıka dosyası oldukça kabarık olan ve daha da önemlisi bu şartlarda yapacaklarından da asla geri kalmayacak olan bu şarlatanların soytarılıklarına, rezilliklerine kim dur diyecek? Kim hesap sorup hadlerini bildirecek? Bu soruların cevaplarını verebilmek için tarihin tozlu sayfalarını biraz karıştırmak yeterli olacaktır.

Avrupalıların Rasulullah efendimize hakaret teşebbüsleri Osmanlı zamanında da yaşanmıştır. Lakin Avrupalı Osmanlı Hilâfeti için hasta adam dediği son döneminde bile Rasulullah efendimize söz söyletmemiştir. Sultan Abdülhamid Han’ın bir fermanı Batılıları sindirmeye yetmiştir. Batılılar tarafından kasıtlı olarak hazırlanan ve Avrupa tiyatrolarında sahneye konulmaya kalkışılan Rasulullah efendimize hakaret içeren tiyatro oyunları, Sultan İkinci Abdülhamid’in yaptığı müdahale ve koyduğu kesin tavırlar sonucu engellenmiştir.

Batılıların bu konudaki ilk cüretkârlığı 1889 yılında gerçekleşmiştir. Fransız senarist Vicomte Henri de Bornier’in Rasulullah’ı hicvetmek maksadıyla “Mahomet” ismiyle hazırladığı tiyatro oyununu, Fransa’daki Commedie Française’de sahnelemeye kalkmıştı. İslâm’ın vecibeleri gereği Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin mübarek yüzünün herhangi bir şekilde tasvirinin yasak olduğunu bildikleri halde, ilk defa Peygamberimizi tasvir edecek ve bu şekilde Rasulullah’a hakaret edeceklerdi. Abdülhamid Han’ın bu rezaleti haber alır almaz, henüz oyun prova halindeyken Fransa’ya ültimatom verip; derhal bu rezillikten vazgeçilmezse Fransa ile askerî, siyasi, ekonomik bütün ilişkilerini keseceğini bildirmesi Fransa’ya yetti. Fransız’lar derhal bu rezilliğe son verdiler ve oyunu yasaklamak zorunda kaldılar. Sultan Abdülhamid’in Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e duyduğu sevgi o kadar büyüktü ki, bu olayın yankıları oyunun yasaklandığını haber veren bir İtalyan gazetesinde şöyle yer alıyordu; “Bu oyunun sahneleneceği haberi Sultan’a ulaştığında, sanki kendisine bir Rus filosunun Boğaziçi’ne doğru hareket ettiği bildirilmiş gibi heyecana kapıldı!..” deniliyordu.

Bu menfur olayın üstünden 5 yıl geçtikten sonra, bu kez de bu rezil oyununu İngiltere oynatma hevesine kapılıp Londra’daki "Lyceum Tiyatrosu" ile anlaşma cüretkârlığında bulundu. Rasulullah’a ve O’nu savunan Abdülhamid Han’a karşı amansız bir kara propaganda yapmaya başlamışlardı. Yine bu soytarılığı haber alan Abdülhamid Han ikinci girişimi de ilkinde olduğu gibi bir ültimatomla durdurmuştur.

Bu pervasız oyunu sahnelemekten bir türlü vazgeçmeyen Fransız Bornier şeytanca bir plan yaparak “oyunun gazetelerde neşredildiği” ve “biletlerin satıldığı” bahanesiyle piyesi Fransa’da yeniden sahnelemek istedi. Bu defa Abdülhamid Han’ın Fransız Büyükelçiliği’ne gönderdiği, aleni tehditler içeren ihtar mektubunda bu rezalete derhal son verilmemesi halinde Osmanlı Hilâfeti’nin bunu siyasi bir mesele olarak gördüğünü ve gerektiğinde bütün İslâm âlemini ayağa kaldırıp üzerlerine salmaktan çekinmeyeceğini bildirerek tehdit etmiştir.(4) Bu tehdit sonucunda adeta Fransa’nın aklı başından gitmiş olacak ki, bir daha hiçbir Fransa şehrinde gösterilmemek üzere yasak edildi. Buna mukabil Osmanlı halifesi Sultan Abdülhamid Han buyruğuna harfiyen uyan o dönemin Fransız devlet başkanı Sadi Carnot’a, taltif etmek için verilen “İmtiyaz nişanı” da Fransızlar üzerinde halifenin gücünü ve otoritesini net bir biçimde göstermektedir.

Osmanlı halifesi Abdülhamid Han’ın Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimize dil uzatılması noktasında asla taviz vermeyeceğini bilmelerine rağmen, kin ve küfürlerinde ısrarcı olan Fransız senarist Bornier gibi bu sefer İngiliz Voltaire oyunu ikinci kez İngiltere’de oynatmaya teşebbüs etmekten çekinmedi. Fakat Sultan Abdülhamid Han onların yüreğinde yatan “tarihi korku” ve kuyruk acısını çok iyi bildiği için, İngiltere’ye gönderdiği ültimatomda açıkça;

“Eğer bu oyuna derhal son vermezseniz, Halife-i Müslimin olarak; ‘İngilizler Peygamber’imizi tezyif ediyorlar!’ diye âlem-i İslâm’a beyanname neşreder, derhâl Cihâd-ı Ekber ilan ederim!...” diyerek, düşmanlarını bir daha harekete geçemeyecekleri bir tehditle sindirmiştir.

 Sultan Abdülhamid Han’ın tehdidiyle bu rezil oyun, artık hiçbir Avrupa Devleti’nin oynatmaya cesaret edemeyeceği bir tarzda iptal edilmişti. Böylece Osmanlı Hilâfeti o buhranlı son döneminde dahi Rasulullah’a hakaret ettirmemiştir. Osmanlı’nın Batı’nın gönlüne saldığı korkunun ne denli büyük olduğunun göstergesi işte böylesine kesin bir sonuç veriyordu.

Nitekim Batılı kâfirlere karşı diplomatik kesin bir zafer elde eden Sultan Abdülhamid’e İslâm âleminden tebrik mektupları yağmıştır. Batılıların İslâm’a ve onun Peygamber’ine yönelttiği iftira, hakaret içeren saldırıları karşısında, yeryüzündeki Müslümanların halifesi olan İkinci Abdülhamid Han’ın sergilediği sert ve taviz vermez tutum bütün Müslümanlar tarafından sevinç ve memnuniyetle karşılanmıştır. Dünyanın dört bir yanındaki İslâm beldelerinden dönemin Osmanlı Hariciye Nezareti’ne yüzlerce tebrik mektubu yağmıştır.

Bugün 55 parçaya bölünmüş İslâm Ümmeti’nin başındaki liderlerin hiç birisinden bırakın Osmanlı halifesi Abdülhamid Han’ın vakarlı duruşunu, Hristiyanların dini lideri Papa Francis kadar net bir tavır dahi ortaya koyamamışlardır. Papa Francis’e Charlie Hebdo saldırısıyla ilgili, Daily News’da yer alan habere göre; ziyaretlerinde kendisine eşlik eden Alberto Gasparri üzerinden bir örnek verdi ve “Eğer iyi arkadaşım Dr. Gasparri anneme küfrederse bir yumruk yemeyi bekleyebilir. Bu çok normaldir. Kimseyi provoke edemezsiniz. Kimsenin inançlarına hakaret edemezsiniz. Kimsenin inançlarını dalga konusu yapamazsınız.” dedi. Papanın bu açıklamalarının bizim için her ne kadar bağlayıcılığı olmasa da İslâm dünyasının içinde bulunduğu içler acısı vahim durumu anlatmak için sanırım yeterli olacaktır.

Son tahlilde Batılılar bugün yeniden hortlattıkları karikatür krizinin temelinde Batılıların İslâm’a olan kin ve düşmanlığı yatmaktadır. Batı’nın kendi bekasını tehdit eden Allah’ın son dini İslâm’ı, değerlerini ve Rasulü Hz. Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizi kendine düşman seçmesinin siyasi, ekonomik alanda hayati önem taşıyan birçok sebepleri vardır.

Sömürgeci kâfir Batı şu an Müslümanların içerisinde bulunduğu bölünmüşlük ve ayrılıkların getirisi olan mevcut kaos ortamının devamını sağlamak istemektedir. İşte bu yüzden Batı’nın olanca gücüyle İslâm’a saldırmaktaki bütün gayesi; İslâm Ümmeti içerisinden çıkacak Abdülhamid Han gibi basiretli bir halifenin nübüvvet metodu üzere kurulacak ikinci Raşidi Hilâfet Devleti’yle, Müslümanların yeniden geçmişte olduğu gibi izzetli ve şerefli günlerine dönmelerini engellemektir.

“Heyhat zalimler yakında ne acı bir akıbetle yıkılacaklarını göreceklerdir.” (Şuara 227)


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz