Devletlerarası siyasette bir ülkenin gücü, etkinliği, esasi bir fikre sahip
olmakla birlikte mevcut kapasitesini en verimli şekilde kullanmasıyla açığa
çıkar. Yani bünyenizde bulunan askerî gücünüz, teknik teknolojik kabiliyetiniz,
demografik yapınız, jeopolitik, jeo-stratejik konumunuz ideolojik bir fikirle
örüntü içerisinde ise bu durum, kapasitenizi verimli hâle getirmekle birlikte
güvenliğinizi en üst seviyeye çıkarabilir. Yine bu gücü etkin kullanma,
devletlerarası siyasette etkili bir dış politika yürütmenize vesile olacaktır.
Gücünüzün farkında olmak, bu gücü kontrol edecek, geliştirecek ufka ve hedefe
matuf bir anlayış, birçok meseleyi halkınızın beklenti ve menfaatine uygun bir
şekilde çözmenizi sağlar. Bu da devletlerarası arenada güçlü bir aktör olarak
birçok meselede belirleyici olmanıza katkı sunar.
Tabi sahip olunan bu kapasite, doğru ve esasi fikrin kaynaklığında kendine
has bir siyasetle hayat bulduğunda bağımlılıktan uzak bir politika izlenmesini
sağlayacaktır. Aksi takdirde stratejik kaynaklar hususunda kendinize yetmekten
ne kadar uzaklaşırsanız bir takım güçlere yaklaşmanız ve bağlılığınız,
bağımlılığınız o derece artacaktır. Bağımlılıklarınız oranında hareket
kabiliyetiniz sınırlandığı gibi, ilişki içinde olduğunuz güçlere birçok konuda
boyun eğmeye mahkûm olursunuz. Bu bağımlılık, teknoloji, ekonomi, hammadde,
güvenlik hususlarında olabildiği gibi 21. Yüzyılın manivelası, olmazsa olmazı
olan enerjide çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.
Enerji, gerçekte tüm dünya için hayati derecede önem arz etmekte olup tüm
sektörlerin kendisiyle harekete geçtiği ilk kıvılcım, hayatın tüm
faaliyetlerinde ihtiyacı zorunlu, vazgeçilmesi düşünülemeyen muazzam bir
kaynaktır. Sanayi, tarım, hizmet sektörlerinin gelişimi, askerî gücün,
güvenliğin etkinliğinin arttırılması, verimli, çeşitli ve de güçlü enerji
kaynaklarına sahip olmayı gerektirmektedir. Devletlerarası arenada enerji
politikalarının, enerji verimliliği, enerji bağımlılığı ve enerji güvenliği
konularının tesiri altında olması bu sebeplerden ileri gelmektedir. 18.
Yüzyılın ortalarına kadar enerjinin, devletler için önemi lokal düzeyde iken bu
yüzyılın ortalarından sonra buhar enerjisinin açığa çıkarılması, enerjinin
önemini küresel düzeye çıkarmıştır. Böylesi muazzam bir gücü elinde bulunduran
devletler, sanayi, ulaşım, askerî kısaca her alanda güçlü bir üstünlük
sağlayacaktır. Enerji kaynağı olan madenleri kontrol etme isteği, devletleri
güçlü bir rekabete sürüklediği gibi birbirlerini yok edecek savaşlara dahi
girmeye sevk etmişti. Ve bu savaşlar, hâlen devam etmekte. Dünya üzerinde fosil
kaynakların asimetrik dağılımı özellikle küresel düzeyde etkinlik kurmuş
ideolojik güçlerin, bu enerji kaynaklarına sahip olan daha zayıf ülkeleri adeta
sömürmelerine sebep olmuştur.
Enerji meselesini halletmiş devletler, dış politikada daha kararlı ve güçlü
bir duruş sergileyebilirken enerjide bağımlılığı yüksek olan devletlerin daha
pasif hareket ettikleri ortada olan bir gerçekliktir. Tabi burada, sadece
zengin enerji kaynaklarına sahip olmak, dış politikada güçlü duruş sergilemeye
yetmiyor. Yine stratejik konumunuzun mükemmelliği, enerji koridorunda
bulunmanız da tek başına yeterli olmayacaktır. Bu bileşenleri ideolojik bir
fikirle sevk ve idare edenler, dış siyasette belirleyici aktör olabilmektedirler.
Bugün İslâm coğrafyasında özellikle petrol, doğalgaz, uranyum gibi enerji
kaynakları çok büyük kapasitede bulunmasına rağmen bunlar, burada yaşayan
halkların refahına katkı sunmadığı gibi ABD, İngiltere, Fransa vb. Batılı
güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Kaynaklara sahip olma, onları verimli
kullanmak ve bu kaynakların güvenliği sağlanabildiğinde bir değer hâline
gelmektedir. Gelişmiş ülkeler, sürekli ve güvenli enerji akışı için enerji
güvenliği meselesini siyasetlerinin merkezine koyarlar. Bu alanda yaşanacak
herhangi bir problem tüm sektörlere darbe vuracağı gibi ciddi bir ekonomik
kayba sebep olacağından enerji güvenliği, bu devletler açısından stratejik önemi
haizdir.
Enerjide dışa bağımlılığın siyaseti nasıl etkilediğine baktığımızda
enerjinin endüstriyel düzeyde kullanımından bu yana hem çatışma hem de
devletleri bir takım zorunlu ittifaklara yönlendirdiğini görmekteyiz. Bakın
Winston Churchill, Birinci Dünya Savaşı öncesinde “İngiltere olarak ne bir kaynağa, ne bir devlete ne de bir bölgeye bağımlılığımız
olabilir. Hangi yerde olmak gerekiyorsa o yer üzerinden bir politika üretip tek
kaynağa bağımlılıktan kaçınmak gerekiyor. Bu, bizim en önemli enerji güvenliği
meselemizdir. Enerjiyi kesintisiz bir şekilde sağlamak gerekir” diyerek
enerji kaynaklarına hâkim olmak üzere bir dış politikayı siyasetlerinin
merkezine koymuştu. Yine İngilizlerin özellikle Orta Doğu’yu hedef seçmeleri,
enerji kaynaklarını sömürme siyasetlerinden ileri gelmektedir. Ve bu anlayış hâlen
yaşadığımız coğrafyada hüküm sürmektedir.
Enerjide bağımlılık, bazen ülkelerin
yanı başında gerçekleşen işgallere sessiz kalmasına, çok büyük ekonomik
tavizlere, zorunlu anlaşmalara sebep olabilmektedir. Geçmişten günümüze kadar
Avrupa ülkelerinin yüksek düzeyde enerjide dışa bağımlı oluşları, Avrupa’nın “yumuşak
karnı”dır. 1973 yılında Petrol ihraç Eden Ülkeler (OPEC)’in üretim
kısıtlamasına gitmesi, en çok Avrupa ülkelerini zor durumda bıraktı. Bu
süreçten sonra büyük Avrupa devletleri farklı enerji kaynaklarını -özellikle
nükleer enerjiyi- ön plana alsalar da her geçen gün artan enerji ihtiyacı, bu
bağımlılığı ortadan kaldıramadı.
Avrupa ülkeleri -Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine
göre- 2020 yılında kullandıkları enerjinin %58’ini ithal etmiş. Türkiye’nin
enerjide dışa bağımlığı %71 iken bu oran Almanya’da %64 oldu. AB ülkeleri doğalgaz
ihtiyacının %38’ini Rusya’dan karşıladı. Avrupa ülkeleri bu düzeyde dışa bağımlı
olması; 2006-2009 yılları arasında Rusya-Ukrayna geriliminde Rusya’nın Ukrayna
üzerinden Avrupa’ya taşınan gaz akışını kesmesi karşısında AB’nin pasif
kalması… 2014 yılında Rusya, daha cüretkâr bir tavırla Kırım’ı işgal etmesi…
Rus enerji devlerinin bu dönemde Almanya, İtalya başta olmak üzere birçok AB
ülkesiyle yaptıkları anlaşmalar… Kırım hususunda net bir tavır ortaya
koymalarının önüne geçti. Enerjiye olan bağımlılık AB ülkelerinin yanı
başlarında gerçekleşen işgale bile sessiz kalmalarına sebep oldu. Bu sessizlik
ve bağımlılık Rusya’yı öylesine cesaretlendirdi ki Şubat 2022’de tüm Ukrayna’yı
işgale sevk etti. Burada Rusya’nın siyasi ahmaklığına değinmeyeceğim. Bu,
farklı yazılarımızda detaylıca değindiğimiz bir husustur.
Gerçekte Rusya’nın Ukrayna işgal
girişiminin çok çeşitli sebepleri olsa da enerji kaynakları ve güzergâhı bu
işgal planından bağımsız değildir. Ukrayna işgal girişimiyle birlikte ABD’nin
yönlendirmesiyle AB ülkeleri Rusya’ya karşı diplomatik, ekonomik, askerî
yaptırımlar uygulasa da enerjiye olan ihtiyaç, farklı alternatifler
oluşturamama, AB ülkelerini Rusya ile bir şekilde bu ticareti sürdürmeye
zorlamakta. Aslında buna “enerjide bağımlılığın getirdiği yıkıcı sonuç”
da diyebiliriz.
Enerji bağımlılığının getirdiği sonuçları biraz daha yakından müşahede etme
adına ülkemizin durumuna baktığımızda, kastımız daha net olarak anlaşılacaktır.
Türkiye’nin fosil yakıtlarda petrolde %92, doğalgazda %99, taş kömüründe %97
dışa bağımlılığı dış siyasette elini bir hayli zayıflatırken ekonomik olarak da
yıllık 60 milyar doların üzerinde bir döviz kaybına sebep olmaktadır.
Doğalgazda özellikle Rusya’ya olan bağımlılık, Türkiye’yi, 2015 yılında yaşanan
uçak krizinde onurlu bir duruş sergilemekten uzak tutmuştur. Yine zaman zaman
İran ile yaşanan siyasi gerginliklerde direk enerji kartının masaya sürülmesi,
bir takım tavizleri beraberinde getirmektedir. Sahip olduğu enerji kaynaklarını
doğru kullanan devletler, siyasetlerinde ellerini oldukça güçlendirip bunu
diğer ülkelere karşı silah olarak kullanmakta siyasi, iktisadi ve askerî
üstünlükler elde edebilmektedir. Türkiye, çok önemli enerji kaynaklarının güzergâhında
yani üretici ve tüketici ülkelerin kavşak noktasında bir köprü durumunda.
Önemli liman ve boğazlara ev sahipliği yapması, petrol ve doğalgaz boru
hatlarının merkez üssü olmasına rağmen ideolojik bir fikirden yoksun olması,
muazzam gücün hakkıyla kullanılmasının önüne geçmektedir. Öyle ki, böylesi
eşsiz konuma rağmen enerjide %71 oranında dışa bağımlılık ve yılda on
milyarlarca dolar heba edilmesi yönetimsel beceriksizliktir.
Bu durum, sadece belirli ülkelere has değil tabii ki tüketimi, üretimin çok
çok üzerinde olan, sınırları geniş, ekonomileri büyük devletler için de
geçerli. Her ne kadar bu ülkeler farklı güç kapasiteleriyle enerji arzında
yaşanan olumsuzlukları devre dışı bırakabilse de bunun uzun vadede
sürdürülebilme ihtimali yoktur. Çin, dünyanın en fazla enerji tüketen ülkelerin
başında gelmekte fakat petrol ve doğalgazda net bağımlı bir ülke konumundadır.
Enerji kaynaklarının başında ABD ve Batılı ülkelerin olması yine bu kaynakların
güvenlik güzergâhını ABD’nin kontrol ediyor olması, Çin’i birçok konuda ABD ile
anlaşmaya mecbur kılıyor. Yine bugün Avrupa ülkeleri Rusya ile yaşanan
gerilimden dolayı ABD’nin enerji planlarına mecbur ve muhtaç hâlde. Şüphesiz bu
örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu kadarının, kastımızın izahına yeterli olduğu
kanaatindeyim.
Bugün dünya liderliğini eline geçirmek isteyen hiçbir devletin enerjideki
yüksek bağımlılıkla bu hedeflerini gerçekleştirme ihtimali yoktur. Bu
devletler; ya ABD, İngiltere, Fransa gibi haydut devletlerin yaptığı gibi
enerji kaynaklarına sahip olan zayıf ülkeleri işgal ederek, yöneticilerini
satın alarak, sömürerek bu planlarını gerçekleştirirler ya da var olan
kaynaklarını çeşitlendirmek, verimlileştirmek suretiyle hedeflerine ulaşırlar.
İkincisi biraz daha fazla zaman aldığı gibi maliyetlidir. Bu bakımdan bu haydut
devletler için en kestirme çözüm, birinci yoldur.
Enerjinin, sömürgeci devletler tarafından aleyhinize bir silah olarak
kullanılması istenmiyorsa enerjiyle alakalı köklü bir fikirle meseleye yaklaşım
elzemdir. Yine Türkiye örnekliği üzerinde gidecek olursak; ithal kaynaklarla
elektrik üretimi, ısınma ve ulaşım meseleleri var olan kaynaklar üzerinden
temin edilmeli. Bu kaynakların işleme alınması zor ve ilk etapta maliyetli olsa
da gelecek adına hayati önem taşır. Gerek yenilenebilir enerji kaynakları
gerekse de mevcut olan fosil kaynakların sonuna kadar en verimli şekilde işleme
alınması kaçınılmazdır. Yine sahip olduğumuz stratejik konumun hakkını verecek
bir siyasetle enerji kaynaklarını alan ve satan ülkelerden hak edilen payı
alacak bir duruş ortaya konulursa jeopolitik konumun hakkı bir nebze olsun
verilmiş olur.
Özelde ülkemizin bu bağımlılıktan kurtulabilmesi için önce iman ettiğimiz
akidemizden çıkan fikirler, hükümler doğrultusunda yani İslâm nizamının tatbik
edilmesiyle işe başlanması gerekir. Başta da izah ettiğimiz gibi esasi bir
fikirden yoksun hiçbir devlet bağımlılıktan kurtulamaz. Sonra İslâm’ın her
meseleye çözümler sunduğu gerçeğinden hareketle enerji kaynaklarının asli
hüviyetine kavuşturulması -ki tüm enerji kaynakları kamunun malıdır- hiçbir güç,
hiçbir suretle bunu birilerinin menfaatine sunamaz. Devlet bunun koruyucusu ve
geliştiricisi olmak durumundadır. Bu anlayış doğrultusunda devlet, var olan tüm
kaynakları en doğru ve verimli şekilde üretime kazandırmakla memur olduğu gibi
bunu dış siyasette tebaanın ve devletin en üst menfaatine uygun bir şekilde
siyaset eder. İslâm ümmetinin ister fosil kaynaklar, isterse de yenilenebilir
kaynaklar hususunda olsun hiçbir sıkıntısı söz konusu değildir. Rabbimiz bu nimetleri
bu coğrafyaya bolca ikram etmiştir fakat ümmetin başındaki yöneticiler -bırakın
bu gücü dış politikada adam akıllı kullanmayı- var olan kaynakları işletmekten bile
acizdirler. Bu devasa kaynaklar, ancak adam gibi adamların yöneteceği bir nizam
ve siyasetle gerçek bir güce ve potansiyele dönüşebilir. Öyle ki bugün İslâm coğrafyasındaki
enerji kaynakları bile, -kurulacak Hilâfet Devleti bünyesinde siyaset
edildiğinde- dünya siyasetini dizayn etmeye kâfidir. Bu konuda bütün şartlar
hazırdır; sadece bu iradeyi ortaya koyacak nizam ve yöneticilere muhtacız.
___
Kaynaklar:
Hilâfet Devleti’nin Enerji Politikası (Araştırma Raporu)
Ekonomik Krizlere 10 Maddede İslâmi Çözümler
www.hizb-uttahrir.info
www.mfa.gov.tr,
Türkiye’nin Uluslararası Enerji Stratejisi
www.emo.org.tr, Enerjide Bağımlılık Kader Değildir
www.aa.com.tr, Enerjide Dışa Bağımlılık Güvenlik ve Dış Politika Meselesidir


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış