Enerjide Dışa Bağımlılığın Siyasete Etkileri

Ahmet Sapa

Devletlerarası siyasette bir ülkenin gücü, etkinliği, esasi bir fikre sahip olmakla birlikte mevcut kapasitesini en verimli şekilde kullanmasıyla açığa çıkar. Yani bünyenizde bulunan askerî gücünüz, teknik teknolojik kabiliyetiniz, demografik yapınız, jeopolitik, jeo-stratejik konumunuz ideolojik bir fikirle örüntü içerisinde ise bu durum, kapasitenizi verimli hâle getirmekle birlikte güvenliğinizi en üst seviyeye çıkarabilir. Yine bu gücü etkin kullanma, devletlerarası siyasette etkili bir dış politika yürütmenize vesile olacaktır. Gücünüzün farkında olmak, bu gücü kontrol edecek, geliştirecek ufka ve hedefe matuf bir anlayış, birçok meseleyi halkınızın beklenti ve menfaatine uygun bir şekilde çözmenizi sağlar. Bu da devletlerarası arenada güçlü bir aktör olarak birçok meselede belirleyici olmanıza katkı sunar.

Tabi sahip olunan bu kapasite, doğru ve esasi fikrin kaynaklığında kendine has bir siyasetle hayat bulduğunda bağımlılıktan uzak bir politika izlenmesini sağlayacaktır. Aksi takdirde stratejik kaynaklar hususunda kendinize yetmekten ne kadar uzaklaşırsanız bir takım güçlere yaklaşmanız ve bağlılığınız, bağımlılığınız o derece artacaktır. Bağımlılıklarınız oranında hareket kabiliyetiniz sınırlandığı gibi, ilişki içinde olduğunuz güçlere birçok konuda boyun eğmeye mahkûm olursunuz. Bu bağımlılık, teknoloji, ekonomi, hammadde, güvenlik hususlarında olabildiği gibi 21. Yüzyılın manivelası, olmazsa olmazı olan enerjide çok daha bariz bir şekilde ortaya çıkmaktadır.

Enerji, gerçekte tüm dünya için hayati derecede önem arz etmekte olup tüm sektörlerin kendisiyle harekete geçtiği ilk kıvılcım, hayatın tüm faaliyetlerinde ihtiyacı zorunlu, vazgeçilmesi düşünülemeyen muazzam bir kaynaktır. Sanayi, tarım, hizmet sektörlerinin gelişimi, askerî gücün, güvenliğin etkinliğinin arttırılması, verimli, çeşitli ve de güçlü enerji kaynaklarına sahip olmayı gerektirmektedir. Devletlerarası arenada enerji politikalarının, enerji verimliliği, enerji bağımlılığı ve enerji güvenliği konularının tesiri altında olması bu sebeplerden ileri gelmektedir. 18. Yüzyılın ortalarına kadar enerjinin, devletler için önemi lokal düzeyde iken bu yüzyılın ortalarından sonra buhar enerjisinin açığa çıkarılması, enerjinin önemini küresel düzeye çıkarmıştır. Böylesi muazzam bir gücü elinde bulunduran devletler, sanayi, ulaşım, askerî kısaca her alanda güçlü bir üstünlük sağlayacaktır. Enerji kaynağı olan madenleri kontrol etme isteği, devletleri güçlü bir rekabete sürüklediği gibi birbirlerini yok edecek savaşlara dahi girmeye sevk etmişti. Ve bu savaşlar, hâlen devam etmekte. Dünya üzerinde fosil kaynakların asimetrik dağılımı özellikle küresel düzeyde etkinlik kurmuş ideolojik güçlerin, bu enerji kaynaklarına sahip olan daha zayıf ülkeleri adeta sömürmelerine sebep olmuştur.

Enerji meselesini halletmiş devletler, dış politikada daha kararlı ve güçlü bir duruş sergileyebilirken enerjide bağımlılığı yüksek olan devletlerin daha pasif hareket ettikleri ortada olan bir gerçekliktir. Tabi burada, sadece zengin enerji kaynaklarına sahip olmak, dış politikada güçlü duruş sergilemeye yetmiyor. Yine stratejik konumunuzun mükemmelliği, enerji koridorunda bulunmanız da tek başına yeterli olmayacaktır. Bu bileşenleri ideolojik bir fikirle sevk ve idare edenler, dış siyasette belirleyici aktör olabilmektedirler. Bugün İslâm coğrafyasında özellikle petrol, doğalgaz, uranyum gibi enerji kaynakları çok büyük kapasitede bulunmasına rağmen bunlar, burada yaşayan halkların refahına katkı sunmadığı gibi ABD, İngiltere, Fransa vb. Batılı güçlerin çıkarlarına hizmet etmektedir. Kaynaklara sahip olma, onları verimli kullanmak ve bu kaynakların güvenliği sağlanabildiğinde bir değer hâline gelmektedir. Gelişmiş ülkeler, sürekli ve güvenli enerji akışı için enerji güvenliği meselesini siyasetlerinin merkezine koyarlar. Bu alanda yaşanacak herhangi bir problem tüm sektörlere darbe vuracağı gibi ciddi bir ekonomik kayba sebep olacağından enerji güvenliği, bu devletler açısından stratejik önemi haizdir.

Enerjide dışa bağımlılığın siyaseti nasıl etkilediğine baktığımızda enerjinin endüstriyel düzeyde kullanımından bu yana hem çatışma hem de devletleri bir takım zorunlu ittifaklara yönlendirdiğini görmekteyiz. Bakın Winston Churchill, Birinci Dünya Savaşı öncesinde “İngiltere olarak ne bir kaynağa, ne bir devlete ne de bir bölgeye bağımlılığımız olabilir. Hangi yerde olmak gerekiyorsa o yer üzerinden bir politika üretip tek kaynağa bağımlılıktan kaçınmak gerekiyor. Bu, bizim en önemli enerji güvenliği meselemizdir. Enerjiyi kesintisiz bir şekilde sağlamak gerekir” diyerek enerji kaynaklarına hâkim olmak üzere bir dış politikayı siyasetlerinin merkezine koymuştu. Yine İngilizlerin özellikle Orta Doğu’yu hedef seçmeleri, enerji kaynaklarını sömürme siyasetlerinden ileri gelmektedir. Ve bu anlayış hâlen yaşadığımız coğrafyada hüküm sürmektedir.

 Enerjide bağımlılık, bazen ülkelerin yanı başında gerçekleşen işgallere sessiz kalmasına, çok büyük ekonomik tavizlere, zorunlu anlaşmalara sebep olabilmektedir. Geçmişten günümüze kadar Avrupa ülkelerinin yüksek düzeyde enerjide dışa bağımlı oluşları, Avrupa’nın “yumuşak karnı”dır. 1973 yılında Petrol ihraç Eden Ülkeler (OPEC)’in üretim kısıtlamasına gitmesi, en çok Avrupa ülkelerini zor durumda bıraktı. Bu süreçten sonra büyük Avrupa devletleri farklı enerji kaynaklarını -özellikle nükleer enerjiyi- ön plana alsalar da her geçen gün artan enerji ihtiyacı, bu bağımlılığı ortadan kaldıramadı.

Avrupa ülkeleri -Avrupa Birliği İstatistik Ofisi’nin (Eurostat) verilerine göre- 2020 yılında kullandıkları enerjinin %58’ini ithal etmiş. Türkiye’nin enerjide dışa bağımlığı %71 iken bu oran Almanya’da %64 oldu. AB ülkeleri doğalgaz ihtiyacının %38’ini Rusya’dan karşıladı. Avrupa ülkeleri bu düzeyde dışa bağımlı olması; 2006-2009 yılları arasında Rusya-Ukrayna geriliminde Rusya’nın Ukrayna üzerinden Avrupa’ya taşınan gaz akışını kesmesi karşısında AB’nin pasif kalması… 2014 yılında Rusya, daha cüretkâr bir tavırla Kırım’ı işgal etmesi… Rus enerji devlerinin bu dönemde Almanya, İtalya başta olmak üzere birçok AB ülkesiyle yaptıkları anlaşmalar… Kırım hususunda net bir tavır ortaya koymalarının önüne geçti. Enerjiye olan bağımlılık AB ülkelerinin yanı başlarında gerçekleşen işgale bile sessiz kalmalarına sebep oldu. Bu sessizlik ve bağımlılık Rusya’yı öylesine cesaretlendirdi ki Şubat 2022’de tüm Ukrayna’yı işgale sevk etti. Burada Rusya’nın siyasi ahmaklığına değinmeyeceğim. Bu, farklı yazılarımızda detaylıca değindiğimiz bir husustur.

 Gerçekte Rusya’nın Ukrayna işgal girişiminin çok çeşitli sebepleri olsa da enerji kaynakları ve güzergâhı bu işgal planından bağımsız değildir. Ukrayna işgal girişimiyle birlikte ABD’nin yönlendirmesiyle AB ülkeleri Rusya’ya karşı diplomatik, ekonomik, askerî yaptırımlar uygulasa da enerjiye olan ihtiyaç, farklı alternatifler oluşturamama, AB ülkelerini Rusya ile bir şekilde bu ticareti sürdürmeye zorlamakta. Aslında buna “enerjide bağımlılığın getirdiği yıkıcı sonuç” da diyebiliriz.

Enerji bağımlılığının getirdiği sonuçları biraz daha yakından müşahede etme adına ülkemizin durumuna baktığımızda, kastımız daha net olarak anlaşılacaktır. Türkiye’nin fosil yakıtlarda petrolde %92, doğalgazda %99, taş kömüründe %97 dışa bağımlılığı dış siyasette elini bir hayli zayıflatırken ekonomik olarak da yıllık 60 milyar doların üzerinde bir döviz kaybına sebep olmaktadır. Doğalgazda özellikle Rusya’ya olan bağımlılık, Türkiye’yi, 2015 yılında yaşanan uçak krizinde onurlu bir duruş sergilemekten uzak tutmuştur. Yine zaman zaman İran ile yaşanan siyasi gerginliklerde direk enerji kartının masaya sürülmesi, bir takım tavizleri beraberinde getirmektedir. Sahip olduğu enerji kaynaklarını doğru kullanan devletler, siyasetlerinde ellerini oldukça güçlendirip bunu diğer ülkelere karşı silah olarak kullanmakta siyasi, iktisadi ve askerî üstünlükler elde edebilmektedir. Türkiye, çok önemli enerji kaynaklarının güzergâhında yani üretici ve tüketici ülkelerin kavşak noktasında bir köprü durumunda. Önemli liman ve boğazlara ev sahipliği yapması, petrol ve doğalgaz boru hatlarının merkez üssü olmasına rağmen ideolojik bir fikirden yoksun olması, muazzam gücün hakkıyla kullanılmasının önüne geçmektedir. Öyle ki, böylesi eşsiz konuma rağmen enerjide %71 oranında dışa bağımlılık ve yılda on milyarlarca dolar heba edilmesi yönetimsel beceriksizliktir.

Bu durum, sadece belirli ülkelere has değil tabii ki tüketimi, üretimin çok çok üzerinde olan, sınırları geniş, ekonomileri büyük devletler için de geçerli. Her ne kadar bu ülkeler farklı güç kapasiteleriyle enerji arzında yaşanan olumsuzlukları devre dışı bırakabilse de bunun uzun vadede sürdürülebilme ihtimali yoktur. Çin, dünyanın en fazla enerji tüketen ülkelerin başında gelmekte fakat petrol ve doğalgazda net bağımlı bir ülke konumundadır. Enerji kaynaklarının başında ABD ve Batılı ülkelerin olması yine bu kaynakların güvenlik güzergâhını ABD’nin kontrol ediyor olması, Çin’i birçok konuda ABD ile anlaşmaya mecbur kılıyor. Yine bugün Avrupa ülkeleri Rusya ile yaşanan gerilimden dolayı ABD’nin enerji planlarına mecbur ve muhtaç hâlde. Şüphesiz bu örnekleri çoğaltmak mümkündür. Bu kadarının, kastımızın izahına yeterli olduğu kanaatindeyim.

Bugün dünya liderliğini eline geçirmek isteyen hiçbir devletin enerjideki yüksek bağımlılıkla bu hedeflerini gerçekleştirme ihtimali yoktur. Bu devletler; ya ABD, İngiltere, Fransa gibi haydut devletlerin yaptığı gibi enerji kaynaklarına sahip olan zayıf ülkeleri işgal ederek, yöneticilerini satın alarak, sömürerek bu planlarını gerçekleştirirler ya da var olan kaynaklarını çeşitlendirmek, verimlileştirmek suretiyle hedeflerine ulaşırlar. İkincisi biraz daha fazla zaman aldığı gibi maliyetlidir. Bu bakımdan bu haydut devletler için en kestirme çözüm, birinci yoldur.

Enerjinin, sömürgeci devletler tarafından aleyhinize bir silah olarak kullanılması istenmiyorsa enerjiyle alakalı köklü bir fikirle meseleye yaklaşım elzemdir. Yine Türkiye örnekliği üzerinde gidecek olursak; ithal kaynaklarla elektrik üretimi, ısınma ve ulaşım meseleleri var olan kaynaklar üzerinden temin edilmeli. Bu kaynakların işleme alınması zor ve ilk etapta maliyetli olsa da gelecek adına hayati önem taşır. Gerek yenilenebilir enerji kaynakları gerekse de mevcut olan fosil kaynakların sonuna kadar en verimli şekilde işleme alınması kaçınılmazdır. Yine sahip olduğumuz stratejik konumun hakkını verecek bir siyasetle enerji kaynaklarını alan ve satan ülkelerden hak edilen payı alacak bir duruş ortaya konulursa jeopolitik konumun hakkı bir nebze olsun verilmiş olur.

Özelde ülkemizin bu bağımlılıktan kurtulabilmesi için önce iman ettiğimiz akidemizden çıkan fikirler, hükümler doğrultusunda yani İslâm nizamının tatbik edilmesiyle işe başlanması gerekir. Başta da izah ettiğimiz gibi esasi bir fikirden yoksun hiçbir devlet bağımlılıktan kurtulamaz. Sonra İslâm’ın her meseleye çözümler sunduğu gerçeğinden hareketle enerji kaynaklarının asli hüviyetine kavuşturulması -ki tüm enerji kaynakları kamunun malıdır- hiçbir güç, hiçbir suretle bunu birilerinin menfaatine sunamaz. Devlet bunun koruyucusu ve geliştiricisi olmak durumundadır. Bu anlayış doğrultusunda devlet, var olan tüm kaynakları en doğru ve verimli şekilde üretime kazandırmakla memur olduğu gibi bunu dış siyasette tebaanın ve devletin en üst menfaatine uygun bir şekilde siyaset eder. İslâm ümmetinin ister fosil kaynaklar, isterse de yenilenebilir kaynaklar hususunda olsun hiçbir sıkıntısı söz konusu değildir. Rabbimiz bu nimetleri bu coğrafyaya bolca ikram etmiştir fakat ümmetin başındaki yöneticiler -bırakın bu gücü dış politikada adam akıllı kullanmayı- var olan kaynakları işletmekten bile acizdirler. Bu devasa kaynaklar, ancak adam gibi adamların yöneteceği bir nizam ve siyasetle gerçek bir güce ve potansiyele dönüşebilir. Öyle ki bugün İslâm coğrafyasındaki enerji kaynakları bile, -kurulacak Hilâfet Devleti bünyesinde siyaset edildiğinde- dünya siyasetini dizayn etmeye kâfidir. Bu konuda bütün şartlar hazırdır; sadece bu iradeyi ortaya koyacak nizam ve yöneticilere muhtacız.

___

Kaynaklar:

Hilâfet Devleti’nin Enerji Politikası (Araştırma Raporu)

Ekonomik Krizlere 10 Maddede İslâmi Çözümler

www.hizb-uttahrir.info

www.mfa.gov.tr, Türkiye’nin Uluslararası Enerji Stratejisi

www.emo.org.tr, Enerjide Bağımlılık Kader Değildir

www.aa.com.tr, Enerjide Dışa Bağımlılık Güvenlik ve Dış Politika Meselesidir


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz