Tunus’ta seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin kıvılcım ateşini
yakmasıyla İslam ümmetinin gasp edilmiş otoritesini geri almak için başlattığı
kitlesel halk devrimleri kısa bir süre sonra Mısır’a sıçradı. 25 Ocak 2011’de “Öfke
Cuması” sloganı altında meydanlara çıkan Mısırlı Müslümanlar, 30 yıldır ülkeyi
demir yumrukla yöneten Amerika kuklası Hüsnü Mübarek rejiminin yıkılmasını
istediler. Protestoların hızla büyüyerek yayılması neticesinde Tahrir Meydanı,
Kahire’de devrimin merkezi haline geldi.
Dünya basını her ne kadar gösterilerde özgürlük, insan hakları, adalet ve
demokrasi gibi taleplerin dile getirildiğini öne sürse de, İslam ümmetinin
genelinde olduğu gibi Mısırlı Müslümanların akliyetini ve nefsiyetini oluşturan
İslam’ın, bu devrimci harekette büyük bir etkisi olmuştur. Nitekim bu,
camilerden yürüyüşlerin başlamasında, milyonlarca kişinin kelime-i Tevhid
râyelerini kaldırmalarında, anayasa referandumunda ve zalim Mübarek’in
devrilmesinin ardından yapılan seçimlerde ortaya çıkmıştır.
Bu yönüyle Mısır devrimi, İslam coğrafyasında
büyük umutların yeşermesine yol açmıştır. Zira ümmet, onlarca yıldır bağrına
çöreklenmiş baskı, zülüm ve zorbalığa karşı harekete geçmiş, bu devrimler,
ümmeti bağlayan ve hareket etmesini engelleyen korku zincirini kırmayı başarmış
ve öldüğünü sandıkları ümmetteki bu devrimci hareket özellikle de Amerika için
şaşırtıcı bir sürpriz olmuştur. Cemal Abdünnâsır döneminden beri Mısır’da
nüfuz sahibi olan Amerika, Mübarek ve çevresindekilere karşı meydana gelen
sokak hareketinin gücünden dolayı şaşkına dönmüştür.
Bu şaşkınlık Amerika’yı Mısır devriminin ateşini
söndürmek, devrimin yönünü saptırmak ve rüzgârına binmek için çareler aramaya
sevk etmiştir. Amerika’nın daha önceki on yıllar boyunca Mısır üzerindeki
hegemonyasının varlığından ve bu hegemonyanın devrik Mübarek döneminde daha
güçlü olmasından dolayı, Amerika’nın Mısır’ın kendi tabiiyetinden kurtulmasına
kolayca izin vereceğini düşünmek saflık olur. Özellikle de Mısır, bölgede
siyasi, coğrafi, insani ve ekonomik bir ağırlığa sahipken. Gerçek şu ki; devrim
Mısır’da bırakılsaydı, dahası “Arap Baharı” olarak adlandırılan devrimler,
-fikrî liderliğini ve açık İslami projesini kaybetmesine rağmen- başıboş
bırakılsaydı, ümmetin kendisine dayandığı temel İslam anlayışının İslam’ı
iktidara taşımaya yönlendirmesi kaçınılmaz olurdu.
Bu nedenle Amerika, Mısır halkını İslam Devleti’nden
ve Allah’ın şeriatının uygulanmasından uzaklaştırmada başarılı olmak için
devrimi -sözde- modern sivil devlete yönlendirmek amacıyla harekete
geçti.
Amerika, önce Hüsnü Mübarek’i harcayarak
yönetimin Askeri Konsey’e devredilmesini sağladı. Mübarek, Yahudi varlığının
bekçiliğini yapan sadık bir Amerikan ajanı olmasına rağmen Amerika hiç umursamadan
onu terk etti. Zira Amerika, Mısır’da rejimin dizginlerini elinde tuttuğu gibi
aynı şekilde ordu ve laik muhalefeti de elinde tutmaktadır. Aynı zamanda Mısır
devrimine büyük ölçüde liderlik eden ılımlı İslam liderleriyle de yakın temas
halindeydi. Dolayısıyla Mübarek’in düşüşüyle işlerin kontrolden çıkmasından
korkmuyordu. Amerika, işler çığırından çıkmadan önce sokağın öfkesini kontrol
altına almak amacıyla öfkeyi dindirmek için acele etti.
Müslüman Kardeşler İktidarı
Üzerinden Mübarek Rejiminin Dönüştürülmesi
Mısır devriminin başarıya ulaşmamasının en temel nedeni;
Allah’ın şeriatıyla yönetilmek istediğini haykıran ve bunun için ölmeyi göze
alan Müslümanların aksine projesiz ve siyasi tecrübenden yoksun bir şekilde
eski rejim kalıntılarıyla iktidarı paylaşma düşüncesidir. Bu (tedrici) düşünce,
Mısır’da köklü bir tabana sahip olan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin)
tarafından benimsendi ve Mübarek’in devrilmesinden sonra demokratik seçimlere
katılma kararı alınmasında etkin rol oynadı. Böylece tarihî bir hata yapılarak Müslüman
Kardeşler ve Mısır devrimi, büyük bir tuzağa düşmüş oldu. Zira meydanları
dizginlemekte başarısız olan Amerika ve Mısır rejiminin istediği tam da buydu.
Rejimin değil de Mübarek’in değişmesini yeterli gören, projesiz, hedefsiz
yumuşak bir geçiş! Nitekim Amerika, seçim öncesi ve sonrasında Mursi’ye destek
verdi. Dahası bununla da yetinmedi. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki
demokratik -sözde- İslam modelini Mısır’a örnek gösterdi. İkna edici olması
için bizzat R. T. Erdoğan Mısır’a giderek kendisini tekbirlerle karşılayan Mısırlı
Müslümanlara laikliği tavsiye etti. 15 Eylül 2011 tarihinde Ortadoğu’da “Arap
Baharı” turuna çıkan ve o zaman başbakanlık görevinde bulunan Erdoğan, “Mısır’da
yeni anayasanın laik esaslara mı yoksa şeriat ilkelerine mi dayanması gerektiği”
konusunda özel bir televizyon kanalına verdiği röportajında şu ifadeleri
kullandı:
“Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip
olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik, din düşmanlığı değildir. Laiklikten
korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu
açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.”[1]
Amerika ve Erdoğan’ın bu aldatıcı desteğine
inanan Müslüman Kardeşler devrim taleplerini demokratik sandığa kanalize ederek
“Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP)” adı altında seçimlere katıldı ve 2012’de
Muhammed Mursi’yi Mısır’ın ilk demokratik “seçilmiş cumhurbaşkanı” olarak
göreve getirdi. Seçim süresi boyunca başta Yahudi varlığı “İsrail”in
güvenliğini temin eden “Camp David Sözleşmesi” olmak üzere tüm uluslararası
anlaşmalara bağlı kalacağını söyleyerek Amerika’nın güvenini kazanan Muhammed
Mursi, seçimleri kazanmasından sonra yaptığı teşekkür konuşmasında; “Bize
demokrasiyi ve özgürlüğü bağışlayan Allah’a hamd olsun”[2]
ifadelerini kullanarak aynı gafletini ne yazık ki devam ettirdi.
Nitekim dönemin Amerikan Büyükelçisi Anne W.
Patterson, 30.11.2012 tarihinde Kuveyt El-Ra’y Gazetesi’ne şöyle bir açıklama
yapmıştır: “Amerika, Mısır ve ‘İsrail’ arasındaki barış anlaşmasına bağlı
kalacak olup bunun, bölgedeki barış, istikrar ve Mısır ile ‘İsrail’ halkının
ilk etaptaki refahı açısından çok önemli olduğunu düşünüyor. Tabii ki Mısır
hükümetinin, Mısır’ın uluslararası tüm yükümlülüklerine saygı duyacağını
defalarca ifade etmesi bizleri mutlu etmektedir.”
Bu ve benzeri açıklamalar, Amerika’nın desteğini
kazanmak için demokratik siyaseti benimseyen Müslüman Kardeşler’in büyük bir
tuzağa çekildiğini göstermektedir. Muhammed Mursi’nin kazandığı seçimlerde
dikkat çeken diğer bir husus ise; %48.27 oranında yaklaşık 12 milyon oya sahip
olan Ahmed Şefik’e karşılık Mursi % 51.73 oranında yaklaşık 13 milyonluk oya
alarak kazanması olmuştur. Bu da oy kullananların yaklaşık yarısının, Mursi’yi
kendileri için başkan olarak istemedikleri ve kendisine karşı ayaklanılan bir
önceki rejimin adamlarından birini tercih ettikleri anlamına gelmektedir.
Amerika bu ayrışmayı, ileride Mursi’yi Mısır ordusu ile devirmek için bir
fırsat olarak kullanacaktı…
Eğer ki Müslüman Kardeşler, İslami bir siyaset
izlese ve bu konuda kendisine yapılan nasihatlere kulak verseydi, Mısır
devriminin başarıya ulaşma ihtimali kuvvetli olurdu. Zira İslami siyasi parti
Hizb-ut Tahrir, Dr. Muhammed Mursi’ye Amerika’dan sakınması için ilki
25.06.2012 tarihinde ve ikincisi de 13.08.2012 tarihinde iki kez nasihatte
bulunmuştu.
Birincisinde şöyle demişti:
“Sadece Allahu Subhanehu için Mısır’ın yeni
Cumhurbaşkanı Mursi’ye şu nasihati yönlendiririz: Allah’tan kork ve fikir,
metot ve meyil olarak laik demokratik sivil bir devlete yönelik çağrılardan
vazgeç. Zira hakka dönmek, bir fazilettir. Bu da; Askerî Konsey’in kanatlarını
koparıp yetkilerini daraltması yoluyla bir kısmını kaybetmenin ardından tüm
dünyanı kaybetmemen... ve demokratik sivil devlet açıklamalarıyla Amerika’yı
hoşnut edip Amerika ile Batı’nın Rabbini öfkelendirmemen ve Hilâfet’in kurulmasını
ve Allah’ın şeriatının tatbik edilmesini ihmal etmen yoluyla da ahiretini
kaybetmemen içindir... Şüphesiz sen, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in,
şu hadisini okumuşsundur:
[من أرضى
الناس بسخط الله وكله الله إلى الناس ومن أسخط الناس برضا الله كفاه الله مؤنة
الناس] “Her kim Allah’ı
öfkelendirmek pahasına insanları hoşnut ederse, Allah onu insanlara havale
eder. Her kim de insanları öfkelendirmek pahasına Allah’ı hoşnut ederse,
insanların eziyetleri için Allah ona yeter.”[3]
Bu nasihat, sadece Allah için olup buna karşı
sizden ne bir ödül ne de bir teşekkür bekliyoruz. Ancak demokratik sivil devlet
projelerinin, İhvan-ı Müslimin’in olduğu, Müslümanlar tarafından çağrılır bir
hale geldiğini işittikleri zaman avurtlarını şişirerek güldüklerinde sinsi kâfirlerden,
ajanlarından ve bütün İslam düşmanlarından sakınmanızı istiyoruz.”[4]
İkincisinde ise şöyle demişti:
“Beyanı, -her ne kadar ilk nasihatimizi
dinlememiş olsa da- Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi’ye dönük bir nasihatle
kapatıyoruz... Bizler, her bir Müslümana, özellikle de yönetimi teslim almış
olan birine nasihat etme hususunda asla ümitsizliğe düşmeyiz. Dolayısıyla diğer
konuşanlarla ilgili olarak ilk nasihatimizi takip ediyoruz: Her ne kadar
Amerika’nın kolları eski ve yeni siyasî ortamlara uzanmış olsa da bu kolları
kesmek kolay ve mümkündür. Zira karşılaşmış olduğun hatayı bir kez düzeltmen, karşılaşmış olduğun
birçok hatalarda ısrarcı olmandan daha hayırlıdır. Çünkü Amerika’nın kollarının hiçbir faydası ve
yararı olmadığı gibi... bilakis o, bu kolların bir parçası ve bir uzvundan
ibarettir. Aksi takdirde son pişmanlık asla fayda vermeyecektir! Allah’ın arzı
Kenane, güç ve kuvvet sahibi olup onun geçmişi buna birçok kez tanık olmuştur.
Dolayısıyla her kim gerçekten Allah ile birlikte olursa kesinlikle galip
gelecektir. Zira ez-Zikr-ul Hakîm bunu söylemektedir. Mısır Devlet Başkanı son
konuşmasında şunu tekrarlamıştır: [وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ
أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ] “Şüphesiz ki Allah,
emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!”[5] Evet, Allah doğru söylemiştir: [وَمَنْ
أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا] “Allah’tan daha doğru (sözlü) kim vardır!”[6]
Dikkat edin! Biz tebliğ ettik mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol... Dikkat edin!
Biz tebliğ ettik mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol... Dikkat edin! Biz tebliğ ettik
mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol.”[7]
Sisi Darbesi
Müslüman Kardeşler ve Dr. Muhammed Mursi,
yönetimdeki ortaklarını hoşnut etmek ve İslam’ın hoşgörüsünü ve ılımlılığını
göstermek için İslami olmayan hususları kabul etmede esnek davranmaya çok hırs
gösterdiler! Öyle ki Batı, ılımlı İslamcılar hakkında kötü bir fikre sahip
olmasın ve onlara sırt çevirmesin! Müslüman Kardeşler’in zaaflarla örülü
bu tecrübesiz siyaseti neticesinde devrimin başlangıcında ortaya atılan tüm
parlak İslami sloganlara rağmen Mısır’daki durum değişmedi. Zira Cumhuriyet
rejimi aynı kaldı, küçük bir revizyon yapılsa da anayasa tamamen laik olarak
kaldı, Batılı kredilere ipotekli faizli ekonomi kaldığı gibi Amerika’nın
hegemonyası ve rejime yönelik mali finansmanı da aynı kaldı, uluslararası
ilişkiler aynı kaldığı gibi Yahudiler ile olan ekonomik ve siyasi ilişkiler de
aynı kaldı ve Yahudiler için doğalgaz akışı devam etti… Kısacası hiçbir şey
değişmedi. “İslamcılar” iktidara geldi ama İslam gelemedi!
Nihayetinde Müslüman Kardeşler’in başta ordu
olmak üzere medya ve devlet bürokrasisinden hiçbir güç elde etmeden sadece
demokratik seçim meşruiyetine dayanarak yürütmeye çalıştığı iktidar, Mısır’da
istikrarı sağlayamadı. Bununla birlikte medya, gün aşırı İslam’a saldırmaya ve
Mursi iktidarıyla alay eden yayınlar yapmaya devam etti. Mursi, bunlara hiçbir
şekilde engel olmadı. Sonra kendisine oy vermeyen seçmenlerin büyük bir bölümü
Mursi’yi devlet kurumlarına ihanet etmekle suçlayarak, sokaklarda aylarca
gösteriler düzenleyerek ciddi bir muhalefet oluşturdular. Tam da Amerika ve
ordunun planladığı gibi Mursi yönetimi durumu sakinleştirmekte başarılı olamadı.
Böylece askeri darbe için Mısır ordusuna fırsat doğdu ve Genelkurmay Başkanı
Abdulfettah Sisi liderliğinde yapılan bir darbe ile Mursi yönetimi iktidardan
indirildi.
Yönetimde kaldığı süre boyunca Mursi yönetimine
destek veren Amerika, tıpkı kendisine 30 yıl hizmet eden Mübarek’i sattığı gibi
Muhammed Mursi’yi de hemen sattı.
Mısır Sivil Hareketi sitesi, 22.04.2013 tarihinde
“Amerika’nın Ordunun
Müdahalesini Askeri Bir Darbe Gibi Görünmeyecek Şekilde Onaylama Koşulları” başlığı altında, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in,
insanlar sokağa indiği zaman olayları kontrol etmek ve farklı akımlar arasında
bir iç savaşın patlak vermesini engellemek için Mısır ordusunun önemli bir rol
oynadığından bahsettiğini, sonra Kerry’in konuşmasına, “Müslüman Kardeşler’in
zayıf yetenekleri ve konuşmalarındaki karışıklık karşısında şok olduğu ve uygun
zamanda ordunun üzerine düşeni yapacağına güvendiği” şeklinde devam
ettiğini aktardı.
Normalde Mısır’d,a Müslüman Kardeşler
tecrübesinin denenmesi ABD açısından bir tehdit oluşturmuyordu; Türkiye’de AK Parti’nin
iktidardaki varlığının bir tehdit oluşturmuyor olması gibi... Lakin hem Mısır’da
istikrarı sağlamakta başarısız olması hem de Suriye devriminin seyrinin nereye
evrileceği konusunda fotoğrafı net göremeyen ABD, Mısır’da Müslüman Kardeşler
yerine darbeci General Sisi ile çalışmayı tercih etti. Daha acı olanı ise Sisi’nin
karanlık Mübarek rejiminin Askeri İstihbarat Şefi olmasına rağmen bizzat
Muhammed Mursi tarafından Genelkurmay Başkanlığına atanmasıdır. Amerika adeta
Mursi’ye kendi mezarını kendi eliyle kazdırmıştır.
Zira Sisi, 2006 yılında ABD Savaş Koleji’nde
burslu olarak okuyan, Mısır ordusundaki Amerika’nın önemli ve sadık
adamlarındandır. Müslüman Kardeşler yetkilileri darbeden sonra yaptıkları bir
açıklamada, “Demokrasi Müslümanlar için değildir, en büyük hatamız Amerika’ya
güvenerek Sisi’yi genelkurmay başkanı yapmamızdır.” deseler de iş işten
geçmişti.
Darbe gerçekleştikten sonra Müslüman Kardeşler,
destekçilerini darbeyi protesto etmek için sokağa çıkmaya ve Mursi’yi ülkenin
cumhurbaşkanı olarak önceki konumuna geri dönme çağrısında bulunmaya davet
etti. Ancak ordu, acımasız bir şekilde onları öldürdü. Onları ve liderlerini
takip etti ve orduya karşı koymalarının bir cezası olarak da paralarına el
koydu. Bunun üzerine Mursi, gözaltına alındı. Komik suçlamalarla yargılandı. Sonra
rejimin demokratik meşruiyetinden kalıcı olarak kurtulmak için Mursi’yi
sistematik bir şekilde yavaş yavaş öldürdü. Allah Azze ve Celle
Muhammed Mursi’ye ve zalim sultana karşı çıktıkları için katledilen
Müslümanlara rahmet etsin.
Selefi Nur Partisi’nin Sisi’yi
Desteklemesi
Amerikan destekli Sisi darbesini destekleyen
birçok muhalif hareket olmakla birlikte Selefi Nur Partisi, bunlar arasında en
çok dikkat çeken isim oldu. Bu kendisini İslam’a nispet eden partinin, binlerce
Müslümanın kanına giren zalim Sisi’ye açıktan destek vermesi hem Mısır’da hem
de İslam dünyasında büyük bir öfkeye yol açtı. Normalde Nur Partisi, 25 Ocak Devrimi’nden
hemen sonra kurulmuş olmasına rağmen o dönem Halk Meclisi seçimlerinde oyların
%22’sini almayı başardı. Bu da onun, %44 oy alan Müslüman Kardeşler destekli
Özgürlük ve Adalet Partisi’nin ardından ikinci parti olmasını sağladı. Nur
Partisi, bu oranla kendisini güçlü hissetti. Fakat onun bu gücü, sadece
şekilsel olarak İslami özellikler gösterdiği için onu “İslami bir parti” olarak
gören -çoğunlukla selefi yaklaşıma sahip- dindar bir kesimin desteğine dayanmış
olsa da siyasi ferasetten yoksun gerçek dışı bir güçtür. Zira zaman geçtikçe bu
parti, Müslüman Kardeşler’in pragmatizmini bile aşan bir pragmatizmle laikleri
memnun etmek ve Müslüman Kardeşler’e uygun bir alternatif olabilmek adına,
Amerika’ya kendisini pazarlamayı seçen rezil bir yola girmiştir. Bu nedenle Nur
Partisi, askerî darbeden sonraki aşamada, kendisini destekleyen ve şeriatı
uygulamaya çalışan İslami bir parti olarak gören taraftarlardan birçoğunu
kaybetmiştir.
Selefi Nur Partisi’nin Sisi’ye verdiği destekten
çıkarılacak çok önemli ders şudur: İslam akidesinden doğan siyasi ferasete,
hayatın her alanını kuşatan İslami projeye, bu projeyi uygulayacak sarih/açık
bir metoda ve muteber tüm âlimlerin kurulmasının farz olduğu konusunda ittifak
ettikleri Hilâfet hedefine sahip olunmadan yürütülen kitlesel mücadeleler
başarısız olmaya mahkûmdur. Zira bu özelliklerden yoksun hareketler ya kâfir
düşmanın tuzağına düşerler ya da -Selefi Nur Partisi örneğinde olduğu gibi-
şeytanın kışkırtmasıyla ihanet yolunu seçerler.
Siyasal İslam Mısır’da Daha
Başlamadan Bitti!
Amerika’nın “favori diktatör” olarak nitelediği
Sisi’nin gerçekleştirdiği askerî darbeden 9 yıl sonra Dr. Muhammed Mursi’nin
zalimlerin mahkemelerinde vefat etmesinden ise yaklaşık 3 yıl sonra
29.07.2022 tarihinde Müslüman Kardeşler siyasetten çekildiğini açıkladı. Müslüman
Kardeşler’in Rehberlik Konseyi Başkanlığı Vekili İbrahim Münir, yaptığı
açıklamada; “Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından organize
edilse bile biz güç mücadelesini reddediyoruz. Bu tamamen bizim tarafımızdan
reddedilmektedir.”[8]
ifadelerini kullandı.
Bu açıklama, demokratik seçimlerin sömürgeci kâfirlerin
yöneticileri atama üslubu olduğunun Müslüman Kardeşler tarafından anlaşılması
açısından önem arz etmektedir. Lakin Müslüman Kardeşler, Mısırlı Müslümanların
kanları ve onurlarıyla ödedikleri büyük bedellerden sonra bu gerçeği ancak
anlayabildi. Oysa hem şer’i deliller, hem İslam coğrafyasında yaşanan başarısız
demokrasi tecrübeleri hem de kendisine Allah için yapılan nasihatler bunu
anlamak için açık ve yeterliydi. Yine açık olan şudur ki; umutsuzluk ve siyasi
mücadeleyi terk etmek, düşmanı pervasızlaştırmaya hizmet ettiği gibi caiz de
değildir. Yapılması gereken başarısızlıklardan ders alarak daha güçlü ve diri
bir şekilde İslam davasını yeniden sahiplenmektir.
Hülasa; yaşanan tüm bu acı tecrübelerden sonra
Siyasal İslam Mısır’da daha başlamadan bitmiş oldu. Zira siyaset; belirli bir
fikre göre insanların işlerini dâhili ve harici olarak gütmektir. İslami
siyaset ise ümmetin işlerini İslam ile gözetmek ve ümmeti, dini hayattan
ayırmaya dayalı Batılı hadaratın siyasi ve fikrî bağımlılığından kurtarmak için
ciddi bir şekilde çalışmak demektir.
Yani Batılı kâfirlerin ve onların borazanlığını
yapan yerli işbirlikçilerinin kirli propagandalarında geçtiği gibi aslında
siyasal İslam kaybetmiş olmadı. Çünkü yönetime gelmeyen bir projesinin
kaybetmesi söz konusu olamaz. Mısır’da da siyasal İslam yönetime gelmedi.
Kaybeden şey aslında laik demokratik sistemler ile yönetimi paylaşan İslam
anlayışıdır ki bu İslam’ın değil Batı’nın projesidir.
Dolayısıyla bu yönüyle kaybeden Amerika ve kâfir Batı’dır.
Dahası Müslümanların tedricilik düşüncesiyle girdikleri yanlış yollardaki her
siyasi kaybedişi, inkılabi temele dayanan sahih İslami projeyi günden güne
alternatifsiz hale getirecektir. O doğru proje ise özelde Müslümanların genelde
insanlığın tek kurtuluşunun İslam’ın fikir ve hükümlerinde olduğunu idrak eden
uyanık bir kitlenin liderliğinde, İslam’ı tavizsiz ve eksiksiz bir şekilde
uygulayacak hazırlığa sahip olan ve bu konuda hem İslami kamuoyunu etkileyip
sevk ve idare edecek hem de kuvveti elinde bulunduran İslam ordularının
desteğini alarak İslami hayatı başlatacak olan Râşidî Hilâfet projesidir. İslam
ümmetinin hayırlı evlatlarına düşen, bu projeyi başarıya ulaştırmak için var güçle
çalışmaktır.
[وَاَنِ
احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ
وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ] “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların
arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği (hükümlerin) bir kısmından seni
saptırmalarında sakın.”[9]
[3]
Tirmizi, Ebu Naîm Hılye’de Aişe’den rivayet etti
[4]
Alemlerin
Rabbi Olan Allah'ın Farz Kıldığı Yönetim Nizamı Sadece Hilafet'tir Ve Özellikle
Müslümanların Ağızlarıyla Demokratik Sivil Devlete Yönelik Çağrılar İse Büyük
Bir Günahtır!; hizb-uttahrir.info
[5]
Yusuf Suresi 21
[6]
Nisa Suresi 87
[7]
Trajedilerin
Devam Etmesi Pahasına... Kenane'de Koltuklar Yer Değiştirmektedir;
hizb-uttahrir.info
[9]
Maide Suresi 49


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış