SİYASAL İSLAM MISIR’DA DAHA BAŞLAMADAN YOK EDİLDİ!

Muhammed Emin Yıldırım

Tunus’ta seyyar satıcılık yapan Muhammed Buazizi’nin kıvılcım ateşini yakmasıyla İslam ümmetinin gasp edilmiş otoritesini geri almak için başlattığı kitlesel halk devrimleri kısa bir süre sonra Mısır’a sıçradı. 25 Ocak 2011’de “Öfke Cuması” sloganı altında meydanlara çıkan Mısırlı Müslümanlar, 30 yıldır ülkeyi demir yumrukla yöneten Amerika kuklası Hüsnü Mübarek rejiminin yıkılmasını istediler. Protestoların hızla büyüyerek yayılması neticesinde Tahrir Meydanı, Kahire’de devrimin merkezi haline geldi.

Dünya basını her ne kadar gösterilerde özgürlük, insan hakları, adalet ve demokrasi gibi taleplerin dile getirildiğini öne sürse de, İslam ümmetinin genelinde olduğu gibi Mısırlı Müslümanların akliyetini ve nefsiyetini oluşturan İslam’ın, bu devrimci harekette büyük bir etkisi olmuştur. Nitekim bu, camilerden yürüyüşlerin başlamasında, milyonlarca kişinin kelime-i Tevhid râyelerini kaldırmalarında, anayasa referandumunda ve zalim Mübarek’in devrilmesinin ardından yapılan seçimlerde ortaya çıkmıştır.

Bu yönüyle Mısır devrimi, İslam coğrafyasında büyük umutların yeşermesine yol açmıştır. Zira ümmet, onlarca yıldır bağrına çöreklenmiş baskı, zülüm ve zorbalığa karşı harekete geçmiş, bu devrimler, ümmeti bağlayan ve hareket etmesini engelleyen korku zincirini kırmayı başarmış ve öldüğünü sandıkları ümmetteki bu devrimci hareket özellikle de Amerika için şaşırtıcı bir sürpriz olmuştur. Cemal Abdünnâsır döneminden beri Mısır’da nüfuz sahibi olan Amerika, Mübarek ve çevresindekilere karşı meydana gelen sokak hareketinin gücünden dolayı şaşkına dönmüştür.

Bu şaşkınlık Amerika’yı Mısır devriminin ateşini söndürmek, devrimin yönünü saptırmak ve rüzgârına binmek için çareler aramaya sevk etmiştir. Amerika’nın daha önceki on yıllar boyunca Mısır üzerindeki hegemonyasının varlığından ve bu hegemonyanın devrik Mübarek döneminde daha güçlü olmasından dolayı, Amerika’nın Mısır’ın kendi tabiiyetinden kurtulmasına kolayca izin vereceğini düşünmek saflık olur. Özellikle de Mısır, bölgede siyasi, coğrafi, insani ve ekonomik bir ağırlığa sahipken. Gerçek şu ki; devrim Mısır’da bırakılsaydı, dahası “Arap Baharı” olarak adlandırılan devrimler, -fikrî liderliğini ve açık İslami projesini kaybetmesine rağmen- başıboş bırakılsaydı, ümmetin kendisine dayandığı temel İslam anlayışının İslam’ı iktidara taşımaya yönlendirmesi kaçınılmaz olurdu.

Bu nedenle Amerika, Mısır halkını İslam Devleti’nden ve Allah’ın şeriatının uygulanmasından uzaklaştırmada başarılı olmak için devrimi -sözde- modern sivil devlete yönlendirmek amacıyla harekete geçti. 

Amerika, önce Hüsnü Mübarek’i harcayarak yönetimin Askeri Konsey’e devredilmesini sağladı. Mübarek, Yahudi varlığının bekçiliğini yapan sadık bir Amerikan ajanı olmasına rağmen Amerika hiç umursamadan onu terk etti. Zira Amerika, Mısır’da rejimin dizginlerini elinde tuttuğu gibi aynı şekilde ordu ve laik muhalefeti de elinde tutmaktadır. Aynı zamanda Mısır devrimine büyük ölçüde liderlik eden ılımlı İslam liderleriyle de yakın temas halindeydi. Dolayısıyla Mübarek’in düşüşüyle işlerin kontrolden çıkmasından korkmuyordu. Amerika, işler çığırından çıkmadan önce sokağın öfkesini kontrol altına almak amacıyla öfkeyi dindirmek için acele etti. 

Müslüman Kardeşler İktidarı Üzerinden Mübarek Rejiminin Dönüştürülmesi

Mısır devriminin başarıya ulaşmamasının en temel nedeni; Allah’ın şeriatıyla yönetilmek istediğini haykıran ve bunun için ölmeyi göze alan Müslümanların aksine projesiz ve siyasi tecrübenden yoksun bir şekilde eski rejim kalıntılarıyla iktidarı paylaşma düşüncesidir. Bu (tedrici) düşünce, Mısır’da köklü bir tabana sahip olan Müslüman Kardeşler (İhvan-ı Müslimin) tarafından benimsendi ve Mübarek’in devrilmesinden sonra demokratik seçimlere katılma kararı alınmasında etkin rol oynadı. Böylece tarihî bir hata yapılarak Müslüman Kardeşler ve Mısır devrimi, büyük bir tuzağa düşmüş oldu. Zira meydanları dizginlemekte başarısız olan Amerika ve Mısır rejiminin istediği tam da buydu. Rejimin değil de Mübarek’in değişmesini yeterli gören, projesiz, hedefsiz yumuşak bir geçiş! Nitekim Amerika, seçim öncesi ve sonrasında Mursi’ye destek verdi. Dahası bununla da yetinmedi. Recep Tayyip Erdoğan liderliğindeki demokratik -sözde- İslam modelini Mısır’a örnek gösterdi. İkna edici olması için bizzat R. T. Erdoğan Mısır’a giderek kendisini tekbirlerle karşılayan Mısırlı Müslümanlara laikliği tavsiye etti. 15 Eylül 2011 tarihinde Ortadoğu’da “Arap Baharı” turuna çıkan ve o zaman başbakanlık görevinde bulunan Erdoğan, “Mısır’da yeni anayasanın laik esaslara mı yoksa şeriat ilkelerine mi dayanması gerektiği” konusunda özel bir televizyon kanalına verdiği röportajında şu ifadeleri kullandı:

“Ben Mısır’ın da laik bir anayasaya sahip olmasını tavsiye ediyorum. Çünkü laiklik, din düşmanlığı değildir. Laiklikten korkmayın. Umarım ki Mısır’da yeni rejim laik olacaktır. Umuyorum ki benim bu açıklamalarımdan sonra Mısır halkının laikliğe bakışı değişecektir.”[1]

Amerika ve Erdoğan’ın bu aldatıcı desteğine inanan Müslüman Kardeşler devrim taleplerini demokratik sandığa kanalize ederek “Hürriyet ve Adalet Partisi (HAP)” adı altında seçimlere katıldı ve 2012’de Muhammed Mursi’yi Mısır’ın ilk demokratik “seçilmiş cumhurbaşkanı” olarak göreve getirdi. Seçim süresi boyunca başta Yahudi varlığı “İsrail”in güvenliğini temin eden “Camp David Sözleşmesi” olmak üzere tüm uluslararası anlaşmalara bağlı kalacağını söyleyerek Amerika’nın güvenini kazanan Muhammed Mursi, seçimleri kazanmasından sonra yaptığı teşekkür konuşmasında; “Bize demokrasiyi ve özgürlüğü bağışlayan Allah’a hamd olsun”[2] ifadelerini kullanarak aynı gafletini ne yazık ki devam ettirdi.

Nitekim dönemin Amerikan Büyükelçisi Anne W. Patterson, 30.11.2012 tarihinde Kuveyt El-Ra’y Gazetesi’ne şöyle bir açıklama yapmıştır: “Amerika, Mısır ve ‘İsrail’ arasındaki barış anlaşmasına bağlı kalacak olup bunun, bölgedeki barış, istikrar ve Mısır ile ‘İsrail’ halkının ilk etaptaki refahı açısından çok önemli olduğunu düşünüyor. Tabii ki Mısır hükümetinin, Mısır’ın uluslararası tüm yükümlülüklerine saygı duyacağını defalarca ifade etmesi bizleri mutlu etmektedir.”

Bu ve benzeri açıklamalar, Amerika’nın desteğini kazanmak için demokratik siyaseti benimseyen Müslüman Kardeşler’in büyük bir tuzağa çekildiğini göstermektedir. Muhammed Mursi’nin kazandığı seçimlerde dikkat çeken diğer bir husus ise; %48.27 oranında yaklaşık 12 milyon oya sahip olan Ahmed Şefik’e karşılık Mursi % 51.73 oranında yaklaşık 13 milyonluk oya alarak kazanması olmuştur. Bu da oy kullananların yaklaşık yarısının, Mursi’yi kendileri için başkan olarak istemedikleri ve kendisine karşı ayaklanılan bir önceki rejimin adamlarından birini tercih ettikleri anlamına gelmektedir. Amerika bu ayrışmayı, ileride Mursi’yi Mısır ordusu ile devirmek için bir fırsat olarak kullanacaktı…

Eğer ki Müslüman Kardeşler, İslami bir siyaset izlese ve bu konuda kendisine yapılan nasihatlere kulak verseydi, Mısır devriminin başarıya ulaşma ihtimali kuvvetli olurdu. Zira İslami siyasi parti Hizb-ut Tahrir, Dr. Muhammed Mursi’ye Amerika’dan sakınması için ilki 25.06.2012 tarihinde ve ikincisi de 13.08.2012 tarihinde iki kez nasihatte bulunmuştu.

Birincisinde şöyle demişti:

“Sadece Allahu Subhanehu için Mısır’ın yeni Cumhurbaşkanı Mursi’ye şu nasihati yönlendiririz: Allah’tan kork ve fikir, metot ve meyil olarak laik demokratik sivil bir devlete yönelik çağrılardan vazgeç. Zira hakka dönmek, bir fazilettir. Bu da; Askerî Konsey’in kanatlarını koparıp yetkilerini daraltması yoluyla bir kısmını kaybetmenin ardından tüm dünyanı kaybetmemen... ve demokratik sivil devlet açıklamalarıyla Amerika’yı hoşnut edip Amerika ile Batı’nın Rabbini öfkelendirmemen ve Hilâfet’in kurulmasını ve Allah’ın şeriatının tatbik edilmesini ihmal etmen yoluyla da ahiretini kaybetmemen içindir... Şüphesiz sen, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in, şu hadisini okumuşsundur:

[من أرضى الناس بسخط الله وكله الله إلى الناس ومن أسخط الناس برضا الله كفاه الله مؤنة الناس] “Her kim Allah’ı öfkelendirmek pahasına insanları hoşnut ederse, Allah onu insanlara havale eder. Her kim de insanları öfkelendirmek pahasına Allah’ı hoşnut ederse, insanların eziyetleri için Allah ona yeter.”[3]

Bu nasihat, sadece Allah için olup buna karşı sizden ne bir ödül ne de bir teşekkür bekliyoruz. Ancak demokratik sivil devlet projelerinin, İhvan-ı Müslimin’in olduğu, Müslümanlar tarafından çağrılır bir hale geldiğini işittikleri zaman avurtlarını şişirerek güldüklerinde sinsi kâfirlerden, ajanlarından ve bütün İslam düşmanlarından sakınmanızı istiyoruz.”[4]

İkincisinde ise şöyle demişti:

“Beyanı, -her ne kadar ilk nasihatimizi dinlememiş olsa da- Mısır Devlet Başkanı Muhammed Mursi’ye dönük bir nasihatle kapatıyoruz... Bizler, her bir Müslümana, özellikle de yönetimi teslim almış olan birine nasihat etme hususunda asla ümitsizliğe düşmeyiz. Dolayısıyla diğer konuşanlarla ilgili olarak ilk nasihatimizi takip ediyoruz: Her ne kadar Amerika’nın kolları eski ve yeni siyasî ortamlara uzanmış olsa da bu kolları kesmek kolay ve mümkündür. Zira karşılaşmış olduğun hatayı bir kez düzeltmen, karşılaşmış olduğun birçok hatalarda ısrarcı olmandan daha hayırlıdır. Çünkü Amerika’nın kollarının hiçbir faydası ve yararı olmadığı gibi... bilakis o, bu kolların bir parçası ve bir uzvundan ibarettir. Aksi takdirde son pişmanlık asla fayda vermeyecektir! Allah’ın arzı Kenane, güç ve kuvvet sahibi olup onun geçmişi buna birçok kez tanık olmuştur. Dolayısıyla her kim gerçekten Allah ile birlikte olursa kesinlikle galip gelecektir. Zira ez-Zikr-ul Hakîm bunu söylemektedir. Mısır Devlet Başkanı son konuşmasında şunu tekrarlamıştır: [وَاللّهُ غَالِبٌ عَلَى أَمْرِهِ وَلَـكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لاَ يَعْلَمُونَ] “Şüphesiz ki Allah, emrine galiptir, muktedirdir. Velakin insanların çoğu bunu bilmezler!”[5] Evet, Allah doğru söylemiştir: [وَمَنْ أَصْدَقُ مِنَ اللّهِ حَدِيثًا] “Allah’tan daha doğru (sözlü) kim vardır![6] 

Dikkat edin! Biz tebliğ ettik mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol... Dikkat edin! Biz tebliğ ettik mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol... Dikkat edin! Biz tebliğ ettik mi? Ey Allah’ım, Sen şahit ol.”[7]

Sisi Darbesi

Müslüman Kardeşler ve Dr. Muhammed Mursi, yönetimdeki ortaklarını hoşnut etmek ve İslam’ın hoşgörüsünü ve ılımlılığını göstermek için İslami olmayan hususları kabul etmede esnek davranmaya çok hırs gösterdiler! Öyle ki Batı, ılımlı İslamcılar hakkında kötü bir fikre sahip olmasın ve onlara sırt çevirmesin! Müslüman Kardeşler’in zaaflarla örülü bu tecrübesiz siyaseti neticesinde devrimin başlangıcında ortaya atılan tüm parlak İslami sloganlara rağmen Mısır’daki durum değişmedi. Zira Cumhuriyet rejimi aynı kaldı, küçük bir revizyon yapılsa da anayasa tamamen laik olarak kaldı, Batılı kredilere ipotekli faizli ekonomi kaldığı gibi Amerika’nın hegemonyası ve rejime yönelik mali finansmanı da aynı kaldı, uluslararası ilişkiler aynı kaldığı gibi Yahudiler ile olan ekonomik ve siyasi ilişkiler de aynı kaldı ve Yahudiler için doğalgaz akışı devam etti… Kısacası hiçbir şey değişmedi. “İslamcılar” iktidara geldi ama İslam gelemedi!

Nihayetinde Müslüman Kardeşler’in başta ordu olmak üzere medya ve devlet bürokrasisinden hiçbir güç elde etmeden sadece demokratik seçim meşruiyetine dayanarak yürütmeye çalıştığı iktidar, Mısır’da istikrarı sağlayamadı. Bununla birlikte medya, gün aşırı İslam’a saldırmaya ve Mursi iktidarıyla alay eden yayınlar yapmaya devam etti. Mursi, bunlara hiçbir şekilde engel olmadı. Sonra kendisine oy vermeyen seçmenlerin büyük bir bölümü Mursi’yi devlet kurumlarına ihanet etmekle suçlayarak, sokaklarda aylarca gösteriler düzenleyerek ciddi bir muhalefet oluşturdular. Tam da Amerika ve ordunun planladığı gibi Mursi yönetimi durumu sakinleştirmekte başarılı olamadı. Böylece askeri darbe için Mısır ordusuna fırsat doğdu ve Genelkurmay Başkanı Abdulfettah Sisi liderliğinde yapılan bir darbe ile Mursi yönetimi iktidardan indirildi.

Yönetimde kaldığı süre boyunca Mursi yönetimine destek veren Amerika, tıpkı kendisine 30 yıl hizmet eden Mübarek’i sattığı gibi Muhammed Mursi’yi de hemen sattı.

Mısır Sivil Hareketi sitesi, 22.04.2013 tarihinde “Amerika’nın Ordunun Müdahalesini Askeri Bir Darbe Gibi Görünmeyecek Şekilde Onaylama Koşulları” başlığı altında, ABD Dışişleri Bakanı John Kerry’in, insanlar sokağa indiği zaman olayları kontrol etmek ve farklı akımlar arasında bir iç savaşın patlak vermesini engellemek için Mısır ordusunun önemli bir rol oynadığından bahsettiğini, sonra Kerry’in konuşmasına, “Müslüman Kardeşler’in zayıf yetenekleri ve konuşmalarındaki karışıklık karşısında şok olduğu ve uygun zamanda ordunun üzerine düşeni yapacağına güvendiği” şeklinde devam ettiğini aktardı.

Normalde Mısır’d,a Müslüman Kardeşler tecrübesinin denenmesi ABD açısından bir tehdit oluşturmuyordu; Türkiye’de AK Parti’nin iktidardaki varlığının bir tehdit oluşturmuyor olması gibi... Lakin hem Mısır’da istikrarı sağlamakta başarısız olması hem de Suriye devriminin seyrinin nereye evrileceği konusunda fotoğrafı net göremeyen ABD, Mısır’da Müslüman Kardeşler yerine darbeci General Sisi ile çalışmayı tercih etti. Daha acı olanı ise Sisi’nin karanlık Mübarek rejiminin Askeri İstihbarat Şefi olmasına rağmen bizzat Muhammed Mursi tarafından Genelkurmay Başkanlığına atanmasıdır. Amerika adeta Mursi’ye kendi mezarını kendi eliyle kazdırmıştır.

Zira Sisi, 2006 yılında ABD Savaş Koleji’nde burslu olarak okuyan, Mısır ordusundaki Amerika’nın önemli ve sadık adamlarındandır. Müslüman Kardeşler yetkilileri darbeden sonra yaptıkları bir açıklamada, “Demokrasi Müslümanlar için değildir, en büyük hatamız Amerika’ya güvenerek Sisi’yi genelkurmay başkanı yapmamızdır.” deseler de iş işten geçmişti.

Darbe gerçekleştikten sonra Müslüman Kardeşler, destekçilerini darbeyi protesto etmek için sokağa çıkmaya ve Mursi’yi ülkenin cumhurbaşkanı olarak önceki konumuna geri dönme çağrısında bulunmaya davet etti. Ancak ordu, acımasız bir şekilde onları öldürdü. Onları ve liderlerini takip etti ve orduya karşı koymalarının bir cezası olarak da paralarına el koydu. Bunun üzerine Mursi, gözaltına alındı. Komik suçlamalarla yargılandı. Sonra rejimin demokratik meşruiyetinden kalıcı olarak kurtulmak için Mursi’yi sistematik bir şekilde yavaş yavaş öldürdü. Allah Azze ve Celle Muhammed Mursi’ye ve zalim sultana karşı çıktıkları için katledilen Müslümanlara rahmet etsin.

Selefi Nur Partisi’nin Sisi’yi Desteklemesi

Amerikan destekli Sisi darbesini destekleyen birçok muhalif hareket olmakla birlikte Selefi Nur Partisi, bunlar arasında en çok dikkat çeken isim oldu. Bu kendisini İslam’a nispet eden partinin, binlerce Müslümanın kanına giren zalim Sisi’ye açıktan destek vermesi hem Mısır’da hem de İslam dünyasında büyük bir öfkeye yol açtı. Normalde Nur Partisi, 25 Ocak Devrimi’nden hemen sonra kurulmuş olmasına rağmen o dönem Halk Meclisi seçimlerinde oyların %22’sini almayı başardı. Bu da onun, %44 oy alan Müslüman Kardeşler destekli Özgürlük ve Adalet Partisi’nin ardından ikinci parti olmasını sağladı. Nur Partisi, bu oranla kendisini güçlü hissetti. Fakat onun bu gücü, sadece şekilsel olarak İslami özellikler gösterdiği için onu “İslami bir parti” olarak gören -çoğunlukla selefi yaklaşıma sahip- dindar bir kesimin desteğine dayanmış olsa da siyasi ferasetten yoksun gerçek dışı bir güçtür. Zira zaman geçtikçe bu parti, Müslüman Kardeşler’in pragmatizmini bile aşan bir pragmatizmle laikleri memnun etmek ve Müslüman Kardeşler’e uygun bir alternatif olabilmek adına, Amerika’ya kendisini pazarlamayı seçen rezil bir yola girmiştir. Bu nedenle Nur Partisi, askerî darbeden sonraki aşamada, kendisini destekleyen ve şeriatı uygulamaya çalışan İslami bir parti olarak gören taraftarlardan birçoğunu kaybetmiştir.

Selefi Nur Partisi’nin Sisi’ye verdiği destekten çıkarılacak çok önemli ders şudur: İslam akidesinden doğan siyasi ferasete, hayatın her alanını kuşatan İslami projeye, bu projeyi uygulayacak sarih/açık bir metoda ve muteber tüm âlimlerin kurulmasının farz olduğu konusunda ittifak ettikleri Hilâfet hedefine sahip olunmadan yürütülen kitlesel mücadeleler başarısız olmaya mahkûmdur. Zira bu özelliklerden yoksun hareketler ya kâfir düşmanın tuzağına düşerler ya da -Selefi Nur Partisi örneğinde olduğu gibi- şeytanın kışkırtmasıyla ihanet yolunu seçerler.

Siyasal İslam Mısır’da Daha Başlamadan Bitti!

Amerika’nın “favori diktatör” olarak nitelediği Sisi’nin gerçekleştirdiği askerî darbeden 9 yıl sonra Dr. Muhammed Mursi’nin zalimlerin mahkemelerinde vefat etmesinden ise yaklaşık 3 yıl sonra 29.07.2022 tarihinde Müslüman Kardeşler siyasetten çekildiğini açıkladı. Müslüman Kardeşler’in Rehberlik Konseyi Başkanlığı Vekili İbrahim Münir, yaptığı açıklamada; “Siyasi partiler arasındaki seçimler devlet tarafından organize edilse bile biz güç mücadelesini reddediyoruz. Bu tamamen bizim tarafımızdan reddedilmektedir.”[8] ifadelerini kullandı.

Bu açıklama, demokratik seçimlerin sömürgeci kâfirlerin yöneticileri atama üslubu olduğunun Müslüman Kardeşler tarafından anlaşılması açısından önem arz etmektedir. Lakin Müslüman Kardeşler, Mısırlı Müslümanların kanları ve onurlarıyla ödedikleri büyük bedellerden sonra bu gerçeği ancak anlayabildi. Oysa hem şer’i deliller, hem İslam coğrafyasında yaşanan başarısız demokrasi tecrübeleri hem de kendisine Allah için yapılan nasihatler bunu anlamak için açık ve yeterliydi. Yine açık olan şudur ki; umutsuzluk ve siyasi mücadeleyi terk etmek, düşmanı pervasızlaştırmaya hizmet ettiği gibi caiz de değildir. Yapılması gereken başarısızlıklardan ders alarak daha güçlü ve diri bir şekilde İslam davasını yeniden sahiplenmektir.

Hülasa; yaşanan tüm bu acı tecrübelerden sonra Siyasal İslam Mısır’da daha başlamadan bitmiş oldu. Zira siyaset; belirli bir fikre göre insanların işlerini dâhili ve harici olarak gütmektir. İslami siyaset ise ümmetin işlerini İslam ile gözetmek ve ümmeti, dini hayattan ayırmaya dayalı Batılı hadaratın siyasi ve fikrî bağımlılığından kurtarmak için ciddi bir şekilde çalışmak demektir.

Yani Batılı kâfirlerin ve onların borazanlığını yapan yerli işbirlikçilerinin kirli propagandalarında geçtiği gibi aslında siyasal İslam kaybetmiş olmadı. Çünkü yönetime gelmeyen bir projesinin kaybetmesi söz konusu olamaz. Mısır’da da siyasal İslam yönetime gelmedi. Kaybeden şey aslında laik demokratik sistemler ile yönetimi paylaşan İslam anlayışıdır ki bu İslam’ın değil Batı’nın projesidir.

Dolayısıyla bu yönüyle kaybeden Amerika ve kâfir Batı’dır. Dahası Müslümanların tedricilik düşüncesiyle girdikleri yanlış yollardaki her siyasi kaybedişi, inkılabi temele dayanan sahih İslami projeyi günden güne alternatifsiz hale getirecektir. O doğru proje ise özelde Müslümanların genelde insanlığın tek kurtuluşunun İslam’ın fikir ve hükümlerinde olduğunu idrak eden uyanık bir kitlenin liderliğinde, İslam’ı tavizsiz ve eksiksiz bir şekilde uygulayacak hazırlığa sahip olan ve bu konuda hem İslami kamuoyunu etkileyip sevk ve idare edecek hem de kuvveti elinde bulunduran İslam ordularının desteğini alarak İslami hayatı başlatacak olan Râşidî Hilâfet projesidir. İslam ümmetinin hayırlı evlatlarına düşen, bu projeyi başarıya ulaştırmak için var güçle çalışmaktır.

[وَاَنِ احْكُمْ بَيْنَهُمْ بِمَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ وَلَا تَتَّبِعْ اَهْوَٓاءَهُمْ وَاحْذَرْهُمْ اَنْ يَفْتِنُوكَ عَنْ بَعْضِ مَٓا اَنْزَلَ اللّٰهُ اِلَيْكَۜ] “Aralarında, Allah’ın indirdiği ile hükmet. Onların arzularına uyma ve Allah’ın sana indirdiği (hükümlerin) bir kısmından seni saptırmalarında sakın.”[9]


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz