Sosyal bir varlık olan insan kendisinde var olan fizyolojik ve içgüdüsel
ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insanlarla ilişki kurmak zorundadır. Bu
zorunluluk, bir toplum içinde ekonomik, siyasi, sosyal, hukuki vb. alanlarda
insanların birbirleri ile sürekli ilişkiler kurmasına yol açar. Bu ilişkilerin
toplumsal bir anarşi ve kaosa dönüşmesini önlemek, toplum adına bu ilişkileri
düzenleyecek siyasi bir otoritenin varlığına ihtiyaç duyar. “Devlet” adını
verdiğimiz siyasi otorite, devletin yönetim organları ya da “anayasa” adı
verilen temel kanun, işte bu ilişkiler ağını düzenlemek amacıyla bir zorunluluk
olarak ortaya çıkmıştır.
Nitekim insan aklı tarafından üretilen kapitalist ve komünist ideolojilerin
bu ilişkiler ağını düzenleme ihtiyacından doğması gibi, âlemlerin Rabbinin
gönderdiği evrensel bir fikrî ve siyasi önderlik olan İslâm dini de esasen bu
ilişkileri düzenleyen bir hükümler bütünüdür.
Yönetim ve idari organlarında tamamıyla Allah’ın hükümlerine dayanan İslâm
devleti Hilâfet, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizden
sonra 13 asır boyunca yönettiği coğrafyada halkının arasındaki ilişkileri İslâm’ın
hükümlerine göre düzenlemiştir.
İletişim imkanlarının sınırlı olduğu dönemlerde 23 milyon km2’lik
büyüklükte bir coğrafyayı yönetmek gibi muazzam bir başarı ortaya koyan Hilâfet
Devleti, nev’i şahsına münhasır bir devlet olmuştur.
İslâm’ın yönetimin nizamı olan Hilâfet, dayandığı temel esaslar, yönetmede
gözettiği fikirler, mefhumlar, ölçüler ve hükümler, tatbik ettiği anayasa ve
kanunlar açısından ya da yönetim ve idari organları bakımından geçmişte ve
günümüzde mevcut olan yönetim biçimlerinden tamamıyla farklı ve onlardan çok
üstün bir yönetim biçimidir.
Günümüz dünyasındaki mevcut yönetim biçimleri, şekil ve içerik bakımından
İslâm’daki yönetim biçiminden tümüyle uzaktır. Bu yönetim biçimlerinin hiçbiri,
Allah’ın Kitabı’ndan, Rasulü’nün Sünneti’nden alınmamıştır. Bunlar, İslâm nizamı
ile açıkça çelişen yönetim şekilleridir.
İslâmi yönetim nizamı 4 temel esas üzerine bina edilmiştir.
1- Egemenlik, şeriata aittir.
2- Otorite, ümmete aittir (Seçme, yönetme konusunda
halifeyi yetkilendirme ve uygulamalarından dolayı muhasebe etme hakkı/yetkisi, ümmete
aittir. Otorite konusunda halife, ümmetin vekilidir).
3- Hilâfet, vahdet esasına dayalı dünyadaki Müslümanların
genel başkanlığıdır. Tek bir Halife olmalıdır. Ve bütün Müslümanlar için bir
halife naspetmek farzdır.
4- Uygulamadaki ihtilafları ortadan kaldırma ve
yönetmek için gerekli olan kanunları, şer’i hükümlerden benimseme yetkisi
halifeye aittir.
Bu çerçevede;
İslâm Nizamında Yönetim Şekli, Krallık Değildir!
Krallık; babadan oğula geçen bir şekilde egemenliğin
krala ait olduğu, halktan hiç kimsenin sahip olmadığı özel imtiyazların krala tanındığı,
kralın sözünün kanun ve konumunun da kanunlar üstü, dokunulamaz olduğu bir
yönetim biçimidir.
İslâm’da ise egemenlik, şeriata aittir;
halifeyi halk seçer. Halife, halk karşısında ya da hukuk önünde özel
imtiyazlara sahip değildir. Yine halife, yönetimle ilgili bütün tasarruflarında
şer’i hükümlere bağlı olarak hareket etmek zorundadır.
Dolayısıyla krallık nizamı ile İslâm nizamı
arasında bir benzerlik kurulamaz.
İslâm Nizamında
Yönetim Şekli, İmparatorluk Değildir!
İmparatorluk sistemi, imparatorluğun farklı coğrafyalarında yaşayan
çeşitli ırklar arasında yönetimde eşitlik gözetmez. İmparatorluğun merkezine
yönetimde, maliyede ve iktisatta ayrıcalık tanır.
İslâm’ın yönetim metodu ise devletin her parçasındaki yönetilenler
arasında eşitlik gözetir ve her tür fanatik ırkçılığı, milliyetçiliği reddeder.
Yönettiği bölgeleri sömürgesi hâline getirmediği gibi servet ve kaynakları da
kötüye kullanmaz.
Otoritesi altındaki tüm bölgeleri, -aralarındaki mesafe ne kadar uzak
olursa olsun ve halklarının ırkları ne kadar çeşitli olursa olsun- tek bir
bütün olarak görür ve bu bölgelere devletin varlığının asli parçaları olarak
itibar eder, halklarına da merkezdeki veya bir başka bölgedeki halkın sahip
olduğu hakların aynısını verir. Yine yönetim otoritesi, nizamı ve yasaması tüm
bölgelerde aynıdır; bölgelere göre farklılık göstermez.
İslâm Nizamında
Yönetim Şekli, Federalizm Değildir!
Federal sistem, genel bir yönetim altında özerkliğe sahip eyaletlerden
oluşur. Oysa İslâm’da yönetim nizamı, vahdet nizamıdır. Hiçbir bölge ya da
vilayet, Hilâfet otoritesinden özerk olamaz.
İslâm Nizamının Yönetim
Şekli, Cumhuriyet Değildir!
Cumhuriyet, bir çoğunluk rejimidir. Halkın çoğunluğunun iradesi esasına
dayanır. Halk, egemenliğin ve yasamanın kaynağıdır. Neyin helal, neyin haram
olduğuna ya da neyin meşru, neyin gayri meşru olduğuna, halkın çoğunluğu karar
verir. Cumhuriyet rejiminde yönetim, kolektiftir. Yönetim, cumhuriyetçi
başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı ile bakanlara, parlamenter cumhuriyet sisteminde
ise bakanlar kuruluna verilmiştir.
İslâm nizamında ise yasama yetkisi, halka değil yalnızca Allah’a aittir.
Yönetim kolektif değildir; yönetme yetkisi sadece halifeye aittir.
İslâm’ın Yönetim
Nizamı, Demokratik Değildir!
Demokraside egemenlik/yasama yetkisi, halka ait iken İslâm’da egemenlik/yasama
yetkisi sadece Allah’a aittir. Demokrasi, özgürlükler fikrine dayanırken İslâm,
şer’i hükümlere bağlılığı esas almaktadır. Diğer yandan demokrasiyi, “halkın
yöneticisini seçmesi” olarak tanımlamak da doğru değildir. Seçim, yöneticinin
tayininde sadece bir üsluptur. Demokrasi ise bir hayat ve yönetim nizamıdır.
Bu nedenlerden dolayı İslâm’da yönetim nizamı ne krallık ne imparatorluk ne
federalizm ne cumhuriyet ne de demokrasidir!
Her toplumun, her devletin bir anayasası vardır. Anayasa, toplumsal
ilişkileri düzenleyen, devletin şeklini, devletteki yönetim ve idari organları,
bu organların yetki ve sınırlarını açıklayan, devlet ve toplumun tabi olup
uygulayacağı nizamı belirleyen, temel yasadır; devletin kimliğidir.
Müslümanlar, 13 asır İslâm nizamı olan Hilâfet ile yönetildiler. Ancak
100 yıl önce Hilâfet’in ilgası ile birlikte onun bakiyesi üzerinde kurulan
devletler, anayasa ve yönetim organlarını sömürgeci kafir Batı’dan aldılar. Bu
devletleri, Müslümanların en büyük düşmanı olan sömürgeci kafir Batı
kimliklendirdi.
Müslümanlar, Hilâfet’in kaldırılmasından bu yana İslâm dışı nizamlarla
yönetildiler ve bu süre zarfında Batı’nın fikrî ve siyasi manipülasyonunun etkisi
altında ciddi operasyonlara maruz kaldılar. Bu manipülasyonlardan -konumuzla
alakalı olanlarından- biri de; “İslâm’da yönetim nizamı yoktur” propagandasıdır.
Bu nedenle Müslümanlara, kendilerinin iman ettikleri dinin yönetim
nizamını açıklamak ve Hilâfet’in kuruluşundan önce onları zihnen hazırlamak
amacıyla İslâm devleti Hilâfet’in anayasası ile bu anayasanın bir parçası olan
yönetim ve idari organları ortaya koymak kaçınılmaz olmuştur.
Buna göre; Hilâfet Devleti’nin anayasası ve bu anayasanın içinde yer alan
yönetim nizamı, yönetim ve idari organları şu
şekildedir:
Anayasa; Genel Hükümler, Yönetim Nizamı, İçtimai
Nizam, İktisadi Nizam, Öğretim Siyaseti ve Dış Siyaset olmak üzere 6 bölümden oluşmaktadır.
Genel Hükümler
bölümünde;
-Hilâfet Devleti’nin dayanacağı temel esasi kaidenin İslâm akidesi olduğu,
-Halifenin şer’i hükümlerden neleri benimseyip neleri benimseyemeyeceği,
-Devletin tabiiyeti altındaki Müslüman ya da Müslüman olmayanlara İslâm
şeriatının nasıl tatbik edileceği,
-Devletin dilinin Arapça olduğu,
-İslâm Devleti’nin asli görevinin İslâm davetini taşımak olduğu,
-Beraatızimmetin asıl olduğu, işkencenin yasak olduğu, bir kimsenin ancak
mahkeme kararı ile cezalandırılabileceği,
-Davranışlarda esas olanın şer’i hükümlere bağlanmak olduğu, eşyalarda
ise asıl olanın haramlığına dair delil olmadıkça mübahlık olduğu,
-Harama götüren vesilenin de haram olduğu gibi hükümler yer alır.
Yönetim Nizamı
bölümünde:
Yönetim nizamının vahdet nizamı olduğu, yönetimin merkezî, idarenin
merkezî olmadığı, yöneticilerin kimler olduğu ve yöneticide aranan şartların
neler olduğu, yöneticileri muhasebe ve şikâyet konusu, siyasi partilerin
kurulabileceği, yönetimin temel esasi kaidelerinin neler olduğu ve aşağıda
belirtilen; devletin yönetim ve idari organlarının neler olduğu ve bunlarla
ilgili tafsilatlı hükümler yer alır.
İslâm Devleti 13 yönetim ve idari organ üzerine kuruludur:
1. Halife
2. Muavinler (Tefvîz Vezirleri)
3. Tenfîz Vezirleri
4. Valiler
5. Cihad Emiri
6. İç Güvenlik
7. Haricîye (Dışişleri)
8. Sanayi
9. Kadâ/Yargı
10. İnsanların Maslahatları
11. Beyt-ul Mâl (Hazine)
12. Medya
13. Ümmet Meclisi (Şûra ve
Muhasebe)
İçtimai Nizam
bölümünde:
Kadınların asli görevi ve hakları, kadınlar ile erkekler arasındaki
sosyal hayat, kadınların devlet görevine tayinleri, kadınların bağlı olması
gereken şer’i hükümler, evlilik, nafaka, çocukların bakımı gibi hükümler yer
alır.
İktisadi Nizam
bölümünde:
İktisat siyaseti ve iktisadi problemin ne olduğu, temel ihtiyaçların
garanti edilmesi, mülkiyet konusu ve mülkiyet çeşitleri, mülk edinme sebepleri,
kapitalist şirketler, kooperatifler, faiz, fahiş fiyat,
ihtikar, kumar vb. konular, arazilerle, fabrikalarla ilgili hükümler, malın
biriktirilmesi, zekatın hangi mallardan alınacağı ve nerelere harcanabileceği
konusu, gayri Müslimlerden alınan cizye, haraci araziden alınan haraç, öşri
araziden alınan zekat, devletin hangi durumlarda kimlere vergi koyabileceği, devlet
bütçesinin bölümleri, Beytülmalin daimi gelirlerinin neler olduğu, Beytülmalin
harcamaları, çalışma hayatı ve ücret konusu, dış ticaret konusu, devletin para
sitemi ve para basmada esas alınması gereken kriterler, bankacılık faaliyetleri
ve faizle ilgili hükümler yer alır.
Öğretim Siyaseti
bölümünde:
Öğretimde izlenecek programın esasının İslâm akidesi olduğu, öğretim
siyasetinin İslâmi akliyet ve nefsiyetin oluşturulması üzerine kurulması
gerektiği, öğretimin gayesinin İslâmi şahsiyeti oluşturmak ve insanları hayatın
işlerine ilişkin ilim ve bilgilerle donatmak olduğu, tecrübi ilimler ve
bunların uzantısı olan matematik gibi ilimlerle kültürel bilgilerin birbirinden
ayırt edilmesi gerektiği, İslâmi kültürün öğretimin bütün merhalelerinde
verilmesi gerektiği, heykeltıraşlık gibi kültürel konuların İslâmi bakış
açısına aykırı olması halinde alınamayacağı, öğretim müfredatının tek olduğu, öğretimin
kız-erkek karışık verilmemesi gerektiği, herhangi bir gruba, mezhebe, ırka,
renge has olmadıkları sürece özel okulların açılabileceği, devletin okul ve
üniversitelerin dışında da kütüphaneler, laboratuvarlar ve diğer bilimsel
araçları kullanıma açması gerektiği, öğretimin bütün aşamalarında telif
haklarının yasak olduğu gibi hükümler yer alır.
Dış Siyaset bölümünde:
Siyasetin ümmetin iç ve dış işleri ile ilgilenmek olduğu, bunu devletin
bilfiil yaptığı, ümmetin de devleti muhasebe etmesi şeklinde olduğu, herhangi
bir fert, kitle, cemaat ya da partinin yabancı devletlerle ilişkisinin yasak
olduğu, yabancı devletlerle ilişkilerin ancak İslâm Devleti tarafından
kurulabileceği, siyasi vesilelerin siyasi metoda aykırı olamayacağı, dış
siyasette siyasi manevralar ve üslupların kullanılması gerektiği, ümmetin
siyasi meselesinin İslâm, İslâmi fikirlerin üstünlüğünü göstermenin ise siyasi
metot olduğu, dış siyasetin esasının İslâm davetini yüklenmek olduğu, diğer
devletlerle ilişkilerin İslâm davetini yüklenmeyi esas alması gerektiği, İslâm
Devleti’nin kendi dışındaki devletleri dört hususla kategorize etmesi gerektiği:
1- İslâm dünyasındaki halkı Müslüman olan devletlerle ilişkilerin “dış
ilişkiler” kapsamına girmediği ve dış siyasetten sayılmadığı, hepsinin tek bir
devlet olacak şekilde birleştirilmeye çalışılması gerektiği. 2- Kendileriyle
aramızda iktisâdi, ticari, iyi komşuluk veya kültürel anlaşmalar bulunan
devletler ile ilişkilerin anlaşmalar çerçevesinde olduğu, bu devletlerle olan
iktisâdi ve ticari ilişkilerin, -İslâm Devleti’ne zararı olması ya da bu
devletleri güçlendiren şeylerden olmaması şartıyla- belirli şeylerle ve belirli
sıfatlarla sınırlandırılması gerektiği. 3-Kendileriyle aramızda anlaşma
bulunmayan ve İngiltere, Amerika ve Fransa gibi bilfiil sömürgeci devletler ile
Rusya gibi beldelerimize göz diken devletlerin, hükmen harbî devletler sayılması,
onlara karşı her türlü ihtiyati tedbirin alınması, onlarla herhangi bir
diplomatik ilişkinin kurulmaması gerektiği; bu devletlerin tebaasından olanların
beldelerimize ancak pasaportla ve her kişinin her girişi için özel bir vize
almak suretiyle girebileceği, fakat fiilî harbî devlet hâline gelirlerse bunun da
geçerli olmayacağı. 4- “İsrail” gibi fiilî harbî devletlere karşı bütün
ilişkilerde savaş hâlinin esas tutulması, aramızda ateşkes olsun veya olmasın,
onlarla fiilî savaş içindeymişiz gibi davranılması ve onların tüm tebaalarının
beldelerimize girmesinin yasaklanması. Askerî ve onun cinsinden veya onunla
bağlantılı olan -siyasi anlaşmalar ile üs ve liman kiralama sözleşmeleri gibi-
tüm anlaşmaların kesin bir yasaklama ile yasaklanacağı, iyi komşuluk, iktisâdi,
ticari, malî ve kültürel anlaşmalar ile ateşkes anlaşmalarının ise imzalanabileceği,
devletin, İslâm esası dışında veya İslâm hükümlerinden başka hükümleri tatbik
etmeye dayanan örgütlere iştirak edemeyeceği, Birleşmiş Milletler (UN),
Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası
gibi uluslararası örgütlerle Arap Birliği gibi bölgesel örgütlere katılamayacağı
gibi hükümler yer alır.
Bu anayasa, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem dönemi ile raşid
halifeler dönemi dikkate alınarak hazırlanmıştır.
Anayasanın hazırlanmasında, İslâm’ın temel kaynakları olan ve şer’i delil
olarak kabul edilen, kendilerinden şer’i hükümlerin istinbat edildiği Kur’an,
Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin Sünneti, sahabe
icması ve şer’i kıyas esas alınmıştır.
Dolayısıyla bu anayasada yer alan hükümler, Allah’ın bağlanmamızı ve
uygulamamızı emrettiği şer’i hükümlerdir.
[فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا
فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ
ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ] “Hakka yönelen bir
kimse olarak yüzünü dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir.
Allah’ın yaratmasında hiçbir değişiklik yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat
insanların çoğu bilmezler.”[1]
Bu ayette, Allah’ın insanları kıyamete kadar aynı fıtrat üzere yani
fizyolojik ve içgüdüsel ihtiyaçları değişmeyecek şekilde yaratacağı beyan
edilmektedir. İslâm da insandaki bu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları karşılamak
için kurduğu ilişkileri düzenlemiştir. Bu ihtiyaçlar ve ilişkiler değişmeyeceği
için İslâm, kıyamete kadar hep evrensel bir fikrî önderlik olarak kalmaya ve
insanlığın sorunlarına çözümler üretmeye devam edecektir.
İslâm; insan, toplum, devlet bazında ve yenilenen hayat şartlarında, insanın
ihtiyaçlarını karşılamada kullandığı değişen araçlar ve daha önce mevcut
olmayan konularda da (tüp bebek, organ nakli, medya, nükleer silahlar vb.) bu
araçlar ve konuların vakaları ile şer’i delilleri birleştirerek istinbat
edilecek şer’i hükümler ile çözümler ortaya koyacak içerik ve keyfiyette bir
din ve hayat nizamıdır.
Hilâfet yeniden tesis edildiğinde; ülke içindeki şartlara ve
devletlerarası duruma bakılmaksızın anayasada yer aldığı şekliyle yönetim ve
idari organlar oluşturularak devlet, Hilâfet Devleti kurumsal kimlik ve
yapısına kavuşturulacak ve hayatın her alanında şer’i hükümler esas alınacaktır.
Örneğin;
-Dış siyasette işgalci Yahudi varlığı “İsrail” ile savaş durumuna
geçilecek, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi hükmen harbi devletlerle
diplomatik ilişkiler kesilerek onlarla yapılmış askerî ve üs antlaşmaları iptal
edilecektir. Birleşmiş Milletler, IMF, Dünya Bankası, Uluslararası Adalet
Divanı, Arap Birliği, NATO gibi uluslararası örgütlerle ilişkiler sona erdirilecektir.
-İçtimai hayatta; kadın erkek ilişkileri, kadın hakları, evlilik,
boşanma, nafaka, çocukların bakımı ve velayeti vb. konular, İslâm’ın
hükümlerine göre düzenlenecektir.
-İktisatta; altına dayalı para sistemine geçilecek, kapitalist şirketler,
borsa ve kooperatifler, faiz ve faize dayalı bankacılık sistemi ile sigorta
yasaklanacak, yeme-içme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçlar garanti altına
alınacak, öğretim ve sağlık hizmetleri ücretsiz olacaktır.
-Öğretimde; laikliği esas alan Batılı müfredata tamamen son verilecek, İslâmi
bakış açısıyla oluşturulan müfredat esas alınacak ve öğretimin her aşaması,
devlet tarafından ücretsiz olarak verilecektir.
13 asır boyunca Müslümanları yöneten ve dünyaya liderlik eden İslâm devleti
Hilâfet’in ilgası üzerinden geçen 100 yıla ve bu 100 yıl içinde sömürgeci
Batı’nın ve Müslüman ülkelerdeki yönetimlerin Müslümanları İslâm’dan
uzaklaştırma çaba ve baskılarına rağmen bugün İslâm, Müslümanların kalplerinde
yeniden doğuyor; Endonezya’dan Fas’a kadar bütün İslâm coğrafyasında Hilâfet
çağrıları yükseliyor.
Âlemlerin rabbi Allah Azze ve Celle’den; en yakın zamanda Râşidî Hilâfet’i
İslâm ümmetine yeniden nasip etmesini, İslâm risaletinin evrensel bir fikrî
liderlik ve önderlik olarak Hilâfet Devleti eliyle bütün dünyaya taşınmasını ve
insanlığı, sömürgeci Batı’nın küfrünün karanlığından İslâm’ın aydınlığına
çıkarmasını niyaz ediyoruz.


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış