HİLÂFET DEVLETİ'NİN ANAYASASI VE YÖNETİM ORGANLARI

Remzi Özer

Sosyal bir varlık olan insan kendisinde var olan fizyolojik ve içgüdüsel ihtiyaçlarını karşılamak için diğer insanlarla ilişki kurmak zorundadır. Bu zorunluluk, bir toplum içinde ekonomik, siyasi, sosyal, hukuki vb. alanlarda insanların birbirleri ile sürekli ilişkiler kurmasına yol açar. Bu ilişkilerin toplumsal bir anarşi ve kaosa dönüşmesini önlemek, toplum adına bu ilişkileri düzenleyecek siyasi bir otoritenin varlığına ihtiyaç duyar. “Devlet” adını verdiğimiz siyasi otorite, devletin yönetim organları ya da “anayasa” adı verilen temel kanun, işte bu ilişkiler ağını düzenlemek amacıyla bir zorunluluk olarak ortaya çıkmıştır.

Nitekim insan aklı tarafından üretilen kapitalist ve komünist ideolojilerin bu ilişkiler ağını düzenleme ihtiyacından doğması gibi, âlemlerin Rabbinin gönderdiği evrensel bir fikrî ve siyasi önderlik olan İslâm dini de esasen bu ilişkileri düzenleyen bir hükümler bütünüdür.

Yönetim ve idari organlarında tamamıyla Allah’ın hükümlerine dayanan İslâm devleti Hilâfet, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizden sonra 13 asır boyunca yönettiği coğrafyada halkının arasındaki ilişkileri İslâm’ın hükümlerine göre düzenlemiştir.

İletişim imkanlarının sınırlı olduğu dönemlerde 23 milyon km2’lik büyüklükte bir coğrafyayı yönetmek gibi muazzam bir başarı ortaya koyan Hilâfet Devleti, nev’i şahsına münhasır bir devlet olmuştur.

İslâm’ın yönetimin nizamı olan Hilâfet, dayandığı temel esaslar, yönetmede gözettiği fikirler, mefhumlar, ölçüler ve hükümler, tatbik ettiği anayasa ve kanunlar açısından ya da yönetim ve idari organları bakımından geçmişte ve günümüzde mevcut olan yönetim biçimlerinden tamamıyla farklı ve onlardan çok üstün bir yönetim biçimidir.

Günümüz dünyasındaki mevcut yönetim biçimleri, şekil ve içerik bakımından İslâm’daki yönetim biçiminden tümüyle uzaktır. Bu yönetim biçimlerinin hiçbiri, Allah’ın Kitabı’ndan, Rasulü’nün Sünneti’nden alınmamıştır. Bunlar, İslâm nizamı ile açıkça çelişen yönetim şekilleridir.

İslâmi yönetim nizamı 4 temel esas üzerine bina edilmiştir.

1-     Egemenlik, şeriata aittir.

2-     Otorite, ümmete aittir (Seçme, yönetme konusunda halifeyi yetkilendirme ve uygulamalarından dolayı muhasebe etme hakkı/yetkisi, ümmete aittir. Otorite konusunda halife, ümmetin vekilidir).

3-     Hilâfet, vahdet esasına dayalı dünyadaki Müslümanların genel başkanlığıdır. Tek bir Halife olmalıdır. Ve bütün Müslümanlar için bir halife naspetmek farzdır.

4-     Uygulamadaki ihtilafları ortadan kaldırma ve yönetmek için gerekli olan kanunları, şer’i hükümlerden benimseme yetkisi halifeye aittir.

Bu çerçevede;

İslâm Nizamında Yönetim Şekli, Krallık Değildir!

Krallık; babadan oğula geçen bir şekilde egemenliğin krala ait olduğu, halktan hiç kimsenin sahip olmadığı özel imtiyazların krala tanındığı, kralın sözünün kanun ve konumunun da kanunlar üstü, dokunulamaz olduğu bir yönetim biçimidir.

İslâm’da ise egemenlik, şeriata aittir; halifeyi halk seçer. Halife, halk karşısında ya da hukuk önünde özel imtiyazlara sahip değildir. Yine halife, yönetimle ilgili bütün tasarruflarında şer’i hükümlere bağlı olarak hareket etmek zorundadır.

Dolayısıyla krallık nizamı ile İslâm nizamı arasında bir benzerlik kurulamaz.

İslâm Nizamında Yönetim Şekli, İmparatorluk Değildir!

İmparatorluk sistemi, imparatorluğun farklı coğrafyalarında yaşayan çeşitli ırklar arasında yönetimde eşitlik gözetmez. İmparatorluğun merkezine yönetimde, maliyede ve iktisatta ayrıcalık tanır.

İslâm’ın yönetim metodu ise devletin her parçasındaki yönetilenler arasında eşitlik gözetir ve her tür fanatik ırkçılığı, milliyetçiliği reddeder. Yönettiği bölgeleri sömürgesi hâline getirmediği gibi servet ve kaynakları da kötüye kullanmaz.

Otoritesi altındaki tüm bölgeleri, -aralarındaki mesafe ne kadar uzak olursa olsun ve halklarının ırkları ne kadar çeşitli olursa olsun- tek bir bütün olarak görür ve bu bölgelere devletin varlığının asli parçaları olarak itibar eder, halklarına da merkezdeki veya bir başka bölgedeki halkın sahip olduğu hakların aynısını verir. Yine yönetim otoritesi, nizamı ve yasaması tüm bölgelerde aynıdır; bölgelere göre farklılık göstermez.

İslâm Nizamında Yönetim Şekli, Federalizm Değildir!

Federal sistem, genel bir yönetim altında özerkliğe sahip eyaletlerden oluşur. Oysa İslâm’da yönetim nizamı, vahdet nizamıdır. Hiçbir bölge ya da vilayet, Hilâfet otoritesinden özerk olamaz.

İslâm Nizamının Yönetim Şekli, Cumhuriyet Değildir!

Cumhuriyet, bir çoğunluk rejimidir. Halkın çoğunluğunun iradesi esasına dayanır. Halk, egemenliğin ve yasamanın kaynağıdır. Neyin helal, neyin haram olduğuna ya da neyin meşru, neyin gayri meşru olduğuna, halkın çoğunluğu karar verir. Cumhuriyet rejiminde yönetim, kolektiftir. Yönetim, cumhuriyetçi başkanlık sisteminde cumhurbaşkanı ile bakanlara, parlamenter cumhuriyet sisteminde ise bakanlar kuruluna verilmiştir.

İslâm nizamında ise yasama yetkisi, halka değil yalnızca Allah’a aittir.

Yönetim kolektif değildir; yönetme yetkisi sadece halifeye aittir.

İslâm’ın Yönetim Nizamı, Demokratik Değildir!

Demokraside egemenlik/yasama yetkisi, halka ait iken İslâm’da egemenlik/yasama yetkisi sadece Allah’a aittir. Demokrasi, özgürlükler fikrine dayanırken İslâm, şer’i hükümlere bağlılığı esas almaktadır. Diğer yandan demokrasiyi, “halkın yöneticisini seçmesi” olarak tanımlamak da doğru değildir. Seçim, yöneticinin tayininde sadece bir üsluptur. Demokrasi ise bir hayat ve yönetim nizamıdır.

Bu nedenlerden dolayı İslâm’da yönetim nizamı ne krallık ne imparatorluk ne federalizm ne cumhuriyet ne de demokrasidir!

Her toplumun, her devletin bir anayasası vardır. Anayasa, toplumsal ilişkileri düzenleyen, devletin şeklini, devletteki yönetim ve idari organları, bu organların yetki ve sınırlarını açıklayan, devlet ve toplumun tabi olup uygulayacağı nizamı belirleyen, temel yasadır; devletin kimliğidir.

Müslümanlar, 13 asır İslâm nizamı olan Hilâfet ile yönetildiler. Ancak 100 yıl önce Hilâfet’in ilgası ile birlikte onun bakiyesi üzerinde kurulan devletler, anayasa ve yönetim organlarını sömürgeci kafir Batı’dan aldılar. Bu devletleri, Müslümanların en büyük düşmanı olan sömürgeci kafir Batı kimliklendirdi.

Müslümanlar, Hilâfet’in kaldırılmasından bu yana İslâm dışı nizamlarla yönetildiler ve bu süre zarfında Batı’nın fikrî ve siyasi manipülasyonunun etkisi altında ciddi operasyonlara maruz kaldılar. Bu manipülasyonlardan -konumuzla alakalı olanlarından- biri de; “İslâm’da yönetim nizamı yoktur” propagandasıdır.

Bu nedenle Müslümanlara, kendilerinin iman ettikleri dinin yönetim nizamını açıklamak ve Hilâfet’in kuruluşundan önce onları zihnen hazırlamak amacıyla İslâm devleti Hilâfet’in anayasası ile bu anayasanın bir parçası olan yönetim ve idari organları ortaya koymak kaçınılmaz olmuştur.

Buna göre; Hilâfet Devleti’nin anayasası ve bu anayasanın içinde yer alan yönetim nizamı, yönetim ve idari organları şu şekildedir:

Anayasa; Genel Hükümler, Yönetim Nizamı, İçtimai Nizam, İktisadi Nizam, Öğretim Siyaseti ve Dış Siyaset olmak üzere 6 bölümden oluşmaktadır.

Genel Hükümler bölümünde;

-Hilâfet Devleti’nin dayanacağı temel esasi kaidenin İslâm akidesi olduğu,

-Halifenin şer’i hükümlerden neleri benimseyip neleri benimseyemeyeceği,

-Devletin tabiiyeti altındaki Müslüman ya da Müslüman olmayanlara İslâm şeriatının nasıl tatbik edileceği,

-Devletin dilinin Arapça olduğu,

-İslâm Devleti’nin asli görevinin İslâm davetini taşımak olduğu,

-Beraatızimmetin asıl olduğu, işkencenin yasak olduğu, bir kimsenin ancak mahkeme kararı ile cezalandırılabileceği,

-Davranışlarda esas olanın şer’i hükümlere bağlanmak olduğu, eşyalarda ise asıl olanın haramlığına dair delil olmadıkça mübahlık olduğu,

-Harama götüren vesilenin de haram olduğu gibi hükümler yer alır.

Yönetim Nizamı bölümünde:

Yönetim nizamının vahdet nizamı olduğu, yönetimin merkezî, idarenin merkezî olmadığı, yöneticilerin kimler olduğu ve yöneticide aranan şartların neler olduğu, yöneticileri muhasebe ve şikâyet konusu, siyasi partilerin kurulabileceği, yönetimin temel esasi kaidelerinin neler olduğu ve aşağıda belirtilen; devletin yönetim ve idari organlarının neler olduğu ve bunlarla ilgili tafsilatlı hükümler yer alır.

İslâm Devleti 13 yönetim ve idari organ üzerine kuruludur:

1.    Halife

2.    Muavinler (Tefvîz Vezirleri)

3.    Tenfîz Vezirleri

4.    Valiler

5.    Cihad Emiri

6.    İç Güvenlik

7.    Haricîye (Dışişleri)

8.    Sanayi

9.    Kadâ/Yargı

10.  İnsanların Maslahatları

11.  Beyt-ul Mâl (Hazine)

12.  Medya

13.  Ümmet Meclisi (Şûra ve Muhasebe)

İçtimai Nizam bölümünde:

Kadınların asli görevi ve hakları, kadınlar ile erkekler arasındaki sosyal hayat, kadınların devlet görevine tayinleri, kadınların bağlı olması gereken şer’i hükümler, evlilik, nafaka, çocukların bakımı gibi hükümler yer alır.

İktisadi Nizam bölümünde:

İktisat siyaseti ve iktisadi problemin ne olduğu, temel ihtiyaçların garanti edilmesi, mülkiyet konusu ve mülkiyet çeşitleri, mülk edinme sebepleri, kapitalist şirketler, kooperatifler, faiz, fahiş fiyat, ihtikar, kumar vb. konular, arazilerle, fabrikalarla ilgili hükümler, malın biriktirilmesi, zekatın hangi mallardan alınacağı ve nerelere harcanabileceği konusu, gayri Müslimlerden alınan cizye, haraci araziden alınan haraç, öşri araziden alınan zekat, devletin hangi durumlarda kimlere vergi koyabileceği, devlet bütçesinin bölümleri, Beytülmalin daimi gelirlerinin neler olduğu, Beytülmalin harcamaları, çalışma hayatı ve ücret konusu, dış ticaret konusu, devletin para sitemi ve para basmada esas alınması gereken kriterler, bankacılık faaliyetleri ve faizle ilgili hükümler yer alır.

Öğretim Siyaseti bölümünde:

Öğretimde izlenecek programın esasının İslâm akidesi olduğu, öğretim siyasetinin İslâmi akliyet ve nefsiyetin oluşturulması üzerine kurulması gerektiği, öğretimin gayesinin İslâmi şahsiyeti oluşturmak ve insanları hayatın işlerine ilişkin ilim ve bilgilerle donatmak olduğu, tecrübi ilimler ve bunların uzantısı olan matematik gibi ilimlerle kültürel bilgilerin birbirinden ayırt edilmesi gerektiği, İslâmi kültürün öğretimin bütün merhalelerinde verilmesi gerektiği, heykeltıraşlık gibi kültürel konuların İslâmi bakış açısına aykırı olması halinde alınamayacağı, öğretim müfredatının tek olduğu, öğretimin kız-erkek karışık verilmemesi gerektiği, herhangi bir gruba, mezhebe, ırka, renge has olmadıkları sürece özel okulların açılabileceği, devletin okul ve üniversitelerin dışında da kütüphaneler, laboratuvarlar ve diğer bilimsel araçları kullanıma açması gerektiği, öğretimin bütün aşamalarında telif haklarının yasak olduğu gibi hükümler yer alır.

Dış Siyaset bölümünde:

Siyasetin ümmetin iç ve dış işleri ile ilgilenmek olduğu, bunu devletin bilfiil yaptığı, ümmetin de devleti muhasebe etmesi şeklinde olduğu, herhangi bir fert, kitle, cemaat ya da partinin yabancı devletlerle ilişkisinin yasak olduğu, yabancı devletlerle ilişkilerin ancak İslâm Devleti tarafından kurulabileceği, siyasi vesilelerin siyasi metoda aykırı olamayacağı, dış siyasette siyasi manevralar ve üslupların kullanılması gerektiği, ümmetin siyasi meselesinin İslâm, İslâmi fikirlerin üstünlüğünü göstermenin ise siyasi metot olduğu, dış siyasetin esasının İslâm davetini yüklenmek olduğu, diğer devletlerle ilişkilerin İslâm davetini yüklenmeyi esas alması gerektiği, İslâm Devleti’nin kendi dışındaki devletleri dört hususla kategorize etmesi gerektiği: 1- İslâm dünyasındaki halkı Müslüman olan devletlerle ilişkilerin “dış ilişkiler” kapsamına girmediği ve dış siyasetten sayılmadığı, hepsinin tek bir devlet olacak şekilde birleştirilmeye çalışılması gerektiği. 2- Kendileriyle aramızda iktisâdi, ticari, iyi komşuluk veya kültürel anlaşmalar bulunan devletler ile ilişkilerin anlaşmalar çerçevesinde olduğu, bu devletlerle olan iktisâdi ve ticari ilişkilerin, -İslâm Devleti’ne zararı olması ya da bu devletleri güçlendiren şeylerden olmaması şartıyla- belirli şeylerle ve belirli sıfatlarla sınırlandırılması gerektiği. 3-Kendileriyle aramızda anlaşma bulunmayan ve İngiltere, Amerika ve Fransa gibi bilfiil sömürgeci devletler ile Rusya gibi beldelerimize göz diken devletlerin, hükmen harbî devletler sayılması, onlara karşı her türlü ihtiyati tedbirin alınması, onlarla herhangi bir diplomatik ilişkinin kurulmaması gerektiği; bu devletlerin tebaasından olanların beldelerimize ancak pasaportla ve her kişinin her girişi için özel bir vize almak suretiyle girebileceği, fakat fiilî harbî devlet hâline gelirlerse bunun da geçerli olmayacağı. 4- “İsrail” gibi fiilî harbî devletlere karşı bütün ilişkilerde savaş hâlinin esas tutulması, aramızda ateşkes olsun veya olmasın, onlarla fiilî savaş içindeymişiz gibi davranılması ve onların tüm tebaalarının beldelerimize girmesinin yasaklanması. Askerî ve onun cinsinden veya onunla bağlantılı olan -siyasi anlaşmalar ile üs ve liman kiralama sözleşmeleri gibi- tüm anlaşmaların kesin bir yasaklama ile yasaklanacağı, iyi komşuluk, iktisâdi, ticari, malî ve kültürel anlaşmalar ile ateşkes anlaşmalarının ise imzalanabileceği, devletin, İslâm esası dışında veya İslâm hükümlerinden başka hükümleri tatbik etmeye dayanan örgütlere iştirak edemeyeceği, Birleşmiş Milletler (UN), Uluslararası Adalet Divanı (ICJ), Uluslararası Para Fonu (IMF), Dünya Bankası gibi uluslararası örgütlerle Arap Birliği gibi bölgesel örgütlere katılamayacağı gibi hükümler yer alır.

Bu anayasa, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem dönemi ile raşid halifeler dönemi dikkate alınarak hazırlanmıştır.

Anayasanın hazırlanmasında, İslâm’ın temel kaynakları olan ve şer’i delil olarak kabul edilen, kendilerinden şer’i hükümlerin istinbat edildiği Kur’an, Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem efendimizin Sünneti, sahabe icması ve şer’i kıyas esas alınmıştır.

Dolayısıyla bu anayasada yer alan hükümler, Allah’ın bağlanmamızı ve uygulamamızı emrettiği şer’i hükümlerdir.

[فَأَقِمْ وَجْهَكَ لِلدِّينِ حَنِيفًا فِطْرَةَ اللَّهِ الَّتِي فَطَرَ النَّاسَ عَلَيْهَا لَا تَبْدِيلَ لِخَلْقِ اللَّهِ ذَلِكَ الدِّينُ الْقَيِّمُ وَلَكِنَّ أَكْثَرَ النَّاسِ لَا يَعْلَمُونَ] “Hakka yönelen bir kimse olarak yüzünü dine, Allah’ın insanları üzerinde yarattığı fıtrata çevir. Allah’ın yaratmasında hiçbir değişiklik yoktur. İşte bu dosdoğru dindir. Fakat insanların çoğu bilmezler.”[1]

Bu ayette, Allah’ın insanları kıyamete kadar aynı fıtrat üzere yani fizyolojik ve içgüdüsel ihtiyaçları değişmeyecek şekilde yaratacağı beyan edilmektedir. İslâm da insandaki bu ihtiyaçlar ve bu ihtiyaçları karşılamak için kurduğu ilişkileri düzenlemiştir. Bu ihtiyaçlar ve ilişkiler değişmeyeceği için İslâm, kıyamete kadar hep evrensel bir fikrî önderlik olarak kalmaya ve insanlığın sorunlarına çözümler üretmeye devam edecektir.

İslâm; insan, toplum, devlet bazında ve yenilenen hayat şartlarında, insanın ihtiyaçlarını karşılamada kullandığı değişen araçlar ve daha önce mevcut olmayan konularda da (tüp bebek, organ nakli, medya, nükleer silahlar vb.) bu araçlar ve konuların vakaları ile şer’i delilleri birleştirerek istinbat edilecek şer’i hükümler ile çözümler ortaya koyacak içerik ve keyfiyette bir din ve hayat nizamıdır.

Hilâfet yeniden tesis edildiğinde; ülke içindeki şartlara ve devletlerarası duruma bakılmaksızın anayasada yer aldığı şekliyle yönetim ve idari organlar oluşturularak devlet, Hilâfet Devleti kurumsal kimlik ve yapısına kavuşturulacak ve hayatın her alanında şer’i hükümler esas alınacaktır.

Örneğin;

-Dış siyasette işgalci Yahudi varlığı “İsrail” ile savaş durumuna geçilecek, Amerika, İngiltere, Fransa ve Rusya gibi hükmen harbi devletlerle diplomatik ilişkiler kesilerek onlarla yapılmış askerî ve üs antlaşmaları iptal edilecektir. Birleşmiş Milletler, IMF, Dünya Bankası, Uluslararası Adalet Divanı, Arap Birliği, NATO gibi uluslararası örgütlerle ilişkiler sona erdirilecektir.

-İçtimai hayatta; kadın erkek ilişkileri, kadın hakları, evlilik, boşanma, nafaka, çocukların bakımı ve velayeti vb. konular, İslâm’ın hükümlerine göre düzenlenecektir.

-İktisatta; altına dayalı para sistemine geçilecek, kapitalist şirketler, borsa ve kooperatifler, faiz ve faize dayalı bankacılık sistemi ile sigorta yasaklanacak, yeme-içme, giyinme, barınma gibi temel ihtiyaçlar garanti altına alınacak, öğretim ve sağlık hizmetleri ücretsiz olacaktır.

-Öğretimde; laikliği esas alan Batılı müfredata tamamen son verilecek, İslâmi bakış açısıyla oluşturulan müfredat esas alınacak ve öğretimin her aşaması, devlet tarafından ücretsiz olarak verilecektir.

13 asır boyunca Müslümanları yöneten ve dünyaya liderlik eden İslâm devleti Hilâfet’in ilgası üzerinden geçen 100 yıla ve bu 100 yıl içinde sömürgeci Batı’nın ve Müslüman ülkelerdeki yönetimlerin Müslümanları İslâm’dan uzaklaştırma çaba ve baskılarına rağmen bugün İslâm, Müslümanların kalplerinde yeniden doğuyor; Endonezya’dan Fas’a kadar bütün İslâm coğrafyasında Hilâfet çağrıları yükseliyor.

Âlemlerin rabbi Allah Azze ve Celle’den; en yakın zamanda Râşidî Hilâfet’i İslâm ümmetine yeniden nasip etmesini, İslâm risaletinin evrensel bir fikrî liderlik ve önderlik olarak Hilâfet Devleti eliyle bütün dünyaya taşınmasını ve insanlığı, sömürgeci Batı’nın küfrünün karanlığından İslâm’ın aydınlığına çıkarmasını niyaz ediyoruz.

 

 

 

 

 

 

 



[1] Rum Suresi 30


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz