LAİK DÜZENİN ANAYASA GARABETİ: "DEĞİŞTİRİLMESİ TEKLİF DAHİ EDİLEMECEK MADDELER"

Yılmaz Çelik

Türkiye’de son günlerde anayasa değişikliği tartışmaları çerçevesinde anayasanın değiştirilemez maddeleri hakkında tartışmalar yeniden hız kazandı.

Türkiye’de son yüzyıldır anayasa değişikliği tartışmaları gündemden hiç düşmedi. Bu anayasaların içerisinden en dikkat çekeni ise hiç kuşkusuz 1980 askerî darbesi sonrasında oluşturulan 1982 darbe anayasasıdır. 1982 Türkiye Cumhuriyeti Anayasası'nın 4. maddesi, Anayasa'nın ilk üç maddesinin değiştirilmesini yasaklar. Bu maddeler, Türkiye Cumhuriyeti'nin nitelikleri (demokratik, laik, sosyal hukuk devleti, devletin dili, bayrağı, millî marşı, başkenti) ve devletin bütünlüğü ile ilgili düzenlemeleri içerir. İşte bu hükümler değiştirilememekte ve değiştirilmesi teklif dahi edilememektedir.

Bu durum, sadece Türkiye’ye özgün değildir. Bazı Avrupa ülkelerinin anayasalarında, belirli anayasal maddelerin değiştirilmesi veya kaldırılması yasaklanmıştır. Onlardan bazıları şunlardır:

Almanya: Almanya Federal Cumhuriyeti Temel Yasası'nda (Grundgesetz) 79. madde, anayasanın bazı temel hükümlerinin, özellikle de federal yapıyı, insan onurunu ve demokratik hukuk devletini güvence altına alan maddelerin değiştirilmesini yasaklar.

İtalya: İtalya Anayasası, cumhuriyet rejiminin değiştirilmesini yasaklar. Bu, İtalya'nın cumhuriyet formunu güvence altına almak amacıyla 1948 Anayasası'nda düzenlenmiştir.

Fransa: Fransa Anayasası'nda, cumhuriyetin niteliği olan "laik, demokratik, bölünmez cumhuriyet" ilkesinin değiştirilmesi yasaklanmıştır.

Yunanistan: Yunanistan Anayasası'nın 110. maddesi, bazı temel anayasal düzenlemelerin değiştirilemeyeceğini belirtir, özellikle de insan hakları ve devletin demokratik yapısı gibi konular.

Bununla birlikte Amerika ülkelerinden sadece Brezilya’da, Asya-Ortadoğu ülkelerinden; Azerbaycan, Kazakistan, Rusya, Türkmenistan, Ermenistan, İran ve Afganistan’da, Afrika ülkelerinden ise; Ruanda, Zimbabwe, Tunus ve Mali’de değiştirilemeyen maddeler bulunmaktadır.  

Biz bu makalemizde bu ülkelerden daha ziyade 1982 darbe anayasasının ilk üç maddesinin neden değiştirilemediği konusunu ele alacağız.

Değiştirilmesi Teklif Dahi Edilemeyen Maddeler Nelerdir?

“Türkiye Devleti bir cumhuriyettir” şeklindeki hüküm, kurucu iradenin ideolojisinin temelini oluşturmaktadır. Bunun yanı sıra, cumhuriyetin nitelikleri, üniter devlet yapısı, bayrak, istiklal marşı ve resmî dil ile ilgili hükümler bu bağlamdadır. Bunlardan herhangi birinin anayasadan çıkarılması, anayasanın ilkeler bütününü ortadan kaldıracağından, bu asli kurucu iktidar ile ilgili bir boyut olarak belirir.

1982 Anayasası'nın ilk üç maddesinin değiştirilemez olması, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel niteliklerini koruma ve bu nitelikleri anayasal güvence altına alma amacını taşır. Anayasa'nın 4. maddesi, ilk üç maddenin değiştirilemez ve değiştirilmesinin teklif dahi edilemez olduğunu hükme bağlamaktadır. Bu düzenleme, devletin temel yapısını ve kurucu felsefesini güvence altına almayı hedefler.

İlk Üç Maddenin İçeriği:

Birinci Madde: Türkiye Devleti’nin bir Cumhuriyet olduğunu belirtir.

İkinci Madde: Türkiye Cumhuriyeti’nin, demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olduğu vurgulanır.

Üçüncü Madde: Türkiye Devleti’nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütün olduğu ve resmî dilinin Türkçe, bayrağının şekli, millî marşı ve başkentinin Ankara olduğu ifade edilir.

Peki, Bu Maddeler Neden Değiştirilememektedir? Değiştirilemezlik Gerekçeleri Nelerdir?

1. Kurucu Felsefenin Korunması: İlk üç madde, Mustafa Kemal’in kurucu ilkeleri olan cumhuriyetçilik, milliyetçilik, laiklik, devletin bölünmezliği ve hukuk devleti anlayışını yansıtır. Bu ilkeler, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapıtaşlarıdır. Anayasa'nın kurucu iradesi, bu niteliklerin zamana ve siyasi koşullara bağlı olarak değiştirilemeyecek derecede önemli olduğunu vurgular.

2. Devletin Kimliğini Güvence Altına Alma: Değiştirilemezlik, devletin temel kimliğini koruyarak, siyasi veya ideolojik dalgalanmalara karşı kendini korumayı amaçlar. Türkiye’nin birlik ve bütünlüğünü tehdit edebilecek girişimlerin önüne geçilmesi hedeflenir. Özellikle de bu topraklarda yeniden İslâm’ın hâkim olmasının ve Müslümanların vahdetini sağlayacak olan Hilâfet’in yeniden ikame edilmesinin önüne geçilir. Buna bağlı olarak milliyetçilik ve ulus devlet anlayışının panzehri olan ümmetçilik fikrinin toplumda neşv- ü nema bulması engellenir.

Değiştirilemezlik hükmü, demokratik bir toplumda anayasanın esnekliğini kısıtladığı gerekçesiyle zaman zaman eleştirilir. Anayasa hukukçuları arasında, anayasanın bir kısmının değiştirilemez olmasının, halkın egemenlik hakkını sınırladığına dair tartışmalar mevcuttur. Buna karşın, devletin temel niteliklerinin korunmasının anayasal sistemin istikrarı için gerekli olduğunu savunanlar da bulunmaktadır. Teorik olarak, anayasanın tamamı yeniden yazılabilir. Ancak, mevcut anayasa kurallarına göre değiştirilemez maddelerin değiştirilmesi teklif dahi edilemez. Bu maddelerde değişiklik yapılabilmesi için anayasal bir devrim gerekmektedir. Bu maddelerin değiştirilmesi, anayasal düzende/rejimde çok köklü değişiklikler anlamına geleceğinden bu mümkün görünmemektedir.  

Sonuç olarak, 1982 Anayasası’nın ilk üç maddesi, Türkiye Cumhuriyeti’nin temel ve vazgeçilmez niteliklerini korumak için değiştirilemez kılınmıştır. Bu hüküm, devletin kurucu değerlerine bağlı kalmayı ve bunları anayasal güvence altında tutmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle, 1982 Anayasası devlet elitlerinin ve kurucu ideolojinin görüşlerini yansıtan bir metindir. Diğer yandan ise 1961 ve 1982 vesayet anayasalarında, anayasa mantığına tam karşıt şekilde, egemen olanı yani “rejimi ve kurucu iktidarı halktan korumak” birinci öncelik olarak düşünülmüştür. Başka bir ifadeyle yapacakları anayasada ve kuracakları sistemde kim seçilirse seçilsin kendi iktidar alanları zarar görmemeliydi. Kısaca, anayasa yapıcıları, seçilmişlere ve topluma karşı iktidar alanını korumaya çalışan müesses nizamın devamından yana olan “devlet iktidarına sahip olan azınlıkları” koruma saiki ile hareket etmişlerdir.

Toplumsal Mutabakat Bu Maddeleri Değiştirebilir mi?

ABD anayasasının kurucu babalarından Madison’un “çoğunluğun ortak bir menfaat veya tutku etrafında birleştiği bütün durumlarda/azınlığın hakları tehlikededir” görüşü, darbe anayasalarının yapıcılarına ilham vermiştir. Yani anayasa yapıcıları çoğunluğun değil azınlığın çıkarlarını esas almıştır. Genel olarak anayasalar bu esas üzere temellendirilmiştir. Bu paradigma ise cumhuriyetin, “çoğunluğun rejimi” olduğu fikrinin temelden ne kadar aldatıcı olduğunun bir göstergesidir.

Toplumsal mutabakatın anayasa maddelerini değiştirme konusundaki tartışmalar, hukukçular arasında derin fikir ayrılıklarına yol açmıştır. Bir grup hukukçu, devletin üniter yapısını ve bölünmez bütünlüğünü koruma adına "değiştirilemez" hükümlerin anayasal bir zorunluluk olduğunu savunmaktadır. Onlara göre, bu kurallar, devletin bekası açısından temel dayanaklar olarak görülmeli ve tartışmaya kapalı tutulmalıdır.

Diğer bir görüş ise, anayasalarda "değiştirilemez" olarak belirlenen hükümlerin hukuki bir değeri bulunmadığını ifade etmektedir. Bu görüşü savunan hukukçulara göre, herhangi bir dönemin kurucu iktidarının getirdiği sabit kurallar, geleceğin kurucu iktidarlarını bağlayamaz. Bir kuşağın diğer kuşaklara değişmez ilkeler dayatması hukuken geçerli olamaz. Bu tür değiştirilemez kurallar, aslında yalnızca anayasayı yapan dönemin siyasi ve ideolojik temennilerini yansıtan ifadeler olup hukuki bağlayıcılık taşımamaktadır.

Bu bakış açısına göre, değiştirilemezlik, hukuki müeyyideden ziyade tarihî ve siyasi bir anlam taşımakta, gelecekteki yasama organları üzerinde yalnızca manevi bir baskı oluşturmaktadır. Sonuç olarak, bu yasakların "kâğıttan kurallar" olmaktan öteye geçemeyeceği iddia edilmektedir.

Anayasa değişikliği için hukuki yolların kapatılması, hukukun dışına çıkmayı kaçınılmaz hale getirebilir ve bu durum, ihtilalci ya da darbeci girişimlere zemin hazırlayabilir. Türkiye’nin siyasi tarihinde, Cumhuriyetten bu yana gerçekleşen anayasa değişikliklerinde darbelerin kilit bir rol oynaması, bu tezi destekleyen somut bir örnektir. Egemen güçlerin, anayasaya değiştirilemez maddeler ekleyerek kendi ideolojilerini halkın iradesine rağmen dayatması, anayasal sistemin demokratik temellerini zayıflatmıştır. Bu maddeler, sadece yerel yönetimlerin değil, aynı zamanda Amerika ve Avrupa gibi dış güçlerin çıkarlarını koruma amacıyla tasarlanmış, iktidarların bekasını garanti altına almak için dokunulmazlık zırhı olarak kullanılmıştır.

Hukuki değişim yollarının kapalı olması, bu tür değişikliklerin zorunlu olarak hukukun dışına çıkılarak yapılmasını gerektirir. Değiştirilemez hükümlerin değiştirilmesine dair bir yolun açık olması, yalnızca bir hukuki imkân sağlar ve bu imkânın kullanımı esas itibariyle siyasi güç dengelerine bağlıdır. Örneğin, Türkiye Anayasası’nda “Türkiye Devleti bir Cumhuriyettir” hükmü, anayasanın ideolojik temelini oluşturur. Buna ek olarak, üniter devlet yapısı, resmî dil, bayrak ve İstiklal Marşı gibi değiştirilemez nitelikteki maddeler, anayasanın ilkeler bütününü meydana getirir. Bu maddelerin herhangi birinin kaldırılması, anayasanın tüm yapısını değiştirecek asli bir kurucu iktidar girişimini gerektirir. Bu nedenle, halkın talep etmesi halinde bile bu maddelerin değiştirilmesi mümkün görünmemektedir.

Türkiye’de darbe anayasalarını hazırlayanların bakış açısı, “azınlık” ve “çoğunluk” kavramlarına alışılmış demokratik literatürden farklı bir anlam yüklemektedir. Bu anlayışa göre, toplumun geniş kesimleri “çoğunluk” olarak görülürken, “azınlık”, devlet iktidarını elinde bulunduran ve gelecekte de bu yetkiyi kullanması gerektiği varsayılan “imtiyazlı” sınıfı temsil eder. Oysa demokratik sistemlerde asli unsur, egemenliğin ve otoritenin kaynağı olan halktır. Ancak günümüzde bu sözün gerçekte hiçbir karşılığı ve ağırlığı kalmamıştır.

Eğer devletin hukuki yapısında, değiştirilemez maddelerin demokratik yollarla değiştirilebilmesi engellenir ve halkın anayasa yapma yetkisi elinden alınırsa, bu durum halkın iradesine ipotek koymak anlamına gelir. Böyle bir sistemde, bu maddelerin değişimi hukuki yollardan mümkün olamayacağından, değişiklik ancak hukukun dışına çıkılarak ve darbeler yoluyla yapılabilecektir. Bu da halkı, iradesini yansıtabilmek için anayasal suç işlemeye teşvik eden bir garabeti ortaya koyar. Bu şartlar altında, halk iradesine dayanan bir yönetim iddiası tamamen anlamını yitirir ve demokrasi adı altında halkın iradesi sembolik bir hale getirilir.

Bu bağlamda sorulması gereken şudur: Halkın iradesi yasamanın kaynağı olması gerekirken, halkın anayasa yapma yetkisini elinden almak nasıl bir demokrasi anlayışıdır? Halkın iradesine ipotek koymak, onun temsil gücünü elinden almak hangi “cumhur” iradesine işaret eder? Böyle bir sistemde halkın sadece adından bahsedilirken, gerçek bir irade sergilemesi imkânsız hale gelmektedir. İşte bu durum, sözde demokrasi söyleminin en büyük çelişkisini oluşturmaktadır.

Bu Maddelerin Varlığı Halka Olan Güvensizliğin İşaretidir!

Hilâfet’in ilgasıyla birlikte, 1400 yıllık şer’i ahkâmı ve İslâm hukuku yerine, Batı’dan ithal edilen kanunlar bu topraklarda tatbik edilmeye başlandı. Şehitlerin kanıyla sulanan bu topraklarda halkın inancına, medeniyet kodlarına ve İslâm’a muhalif kanunlar, bir dizi askerî darbeyle halkın iradesine rağmen dayatıldı. Cumhuriyet rejimini koruma bahanesiyle, bu gayri İslâmi ve gayri ahlaki sistem değiştirilemez maddelerle güçlendirildi. Ancak bu maddeler, darbeci zihniyetin halkına duyduğu güvensizliğin açık bir emaresidir.

Cumhuriyeti kuran kadro, bu rejimi cebren ve hileyle halka dayatırken, muhalif sesleri susturmak için İstiklal Mahkemeleri gibi araçları kullandı. Zulüm ve baskıya rağmen, bu halk 100 yıl boyunca İslâm’dan kopmadı, İslâm’ın kazınması üzerine kurulan bu rejimi hiçbir zaman tam anlamıyla benimsemedi.

Hilâfet’i yıkan sömürgeci kâfirler, kurdukları sistemi koruma altına alarak, çıkarlarını toplumun maslahatının önüne koydu. Yapılan anayasa değişiklikleri, laik Kemalist rejimin ömrünü uzatmayı, Batı’nın çıkarlarını korumayı ve İslâm’ın yeniden hayata hâkim olmasını engellemeyi amaçladı. Anayasa ve kanunlar bu temelde inşa edildi.

Tüm bu gerçekler, mevcut anayasanın halkın refah ve huzuru için değil, laik Kemalist rejimin bekası için var olduğunu açıkça ortaya koymaktadır. Böyle bir zihniyetle hazırlanmış bir anayasa, bu necip millete ne verebilir?

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz