1071 MALAZGİRT ANADOLU’NUN KAPILARINI TÜRKLERE AÇMAKTAN İBARET DEĞİLDİR.

Murat Altın

Oryantalist tarihçilerin yeniden kaleme alarak baştan yazdıkları Türkiye tarihinin önemli kilometre taşlarından olan, Malazgirt’in fethi de bu dezenformasyondan nasibini fazlasıyla almıştır. Zira oryantalist zihniyetin ürünü olan bugün ki modern tarihin Türk milletine sunduğu, adeta lütuf niteliğindeki Malazgirt kronolojisinin kısaca özeti şöyledir; Alparslan komutasındaki 50.000 kişilik mütevazi Türk ordusunun, 200.000 kişilik o dönemin en güçlü silahlarına sahip Bizans ordusunu turan taktiğiyle yenilgiye uğrattığı büyük zaferdir Malazgirt. Bu büyük destansı zaferin sonrasında Anadolu’nun kapıları ardına kadar Türklere açılmıştır.

Nitekim T.C. resmî tarihi Malazgirt fethini bu şekilde yorumlamaktadır. M.E.B. ilk öğretimden başlayıp yüksek öğretime kadar değişmeyen müfredatının ana teması katıksız Türk milliyetçiliği algısı üzerine kuruludur. Dahası hayatın her alanında uygulanan bu ketum milliyetçiliğin tek sebebi ise Müslümanları köklerinden koparmak maksatlıdır. İşte böylece ecdadın güzide fetihleri Müslümanların zihninde samimiyetten uzak ve son derece basit birkaç bilgi kırıntısı olarak kalsın, aksi halde İslam ümmetinin hafızasında yeniden büyük, tek ve güçlü ümmet olma algısı zuhur edecektir.

Ancak İslam ümmeti üzerinde uygulanan bunca saptırma uğraşı ve sansüre rağmen gizlenen tüm bu gerçekler elbet bir gün bir yol bulup birer birer gün yüzüne mutlaka çıkacaktır. Filhakika mevcut resmî tarih Malazgirt zaferini Türklerin Anadolu’daki miladı ve Türklerin Anadolu’da var olma sebebi olarak kabul eder. Malazgirt’e bu zaviyeden bakıldığında bile Türk tarihi için son derece önemli olan bu büyük destansı zaferin, böylesine sığ basit tanımlamalardan ibaret olması çok garip bir durum değil midir? Şayet gerçekler bu anlatılanlar gibi sığ değilse, koskoca Malazgirt zaferi neden bu kadar küçültülüp, kısırlaştırılmıştır olabilir ki? Yoksa bütün bu yozlaştırma çabaları ve izolasyonun sebebi, gizlenmek istenen gerçekler İslam’ın cihat ve fetih ruhu mudur? 

Malazgirt zaferiyle alakalı zihinleri meşgul eden bu suallerden daha ziyade Malazgirt’e nasıl gelinmişti, sorusuna cevap aramanın daha elzem olacağı kanaatindeyim. Çünkü buna mukabil yapılacak olan araştırmalar karşımıza sadece Türkleri değil, başta Arap ve Kürtler olmak üzere koskoca bir İslam ümmetini ve bir İslam Devleti’ni çıkaracaktır. Velhasıl İslam orduları Anadolu’ya Hz. Osman döneminden itibaren mütemadiyen İstanbul’un fethine kadar, bizzat sahabe efendilerimizin de katıldığı birçok seferler düzenlemiştir. Kısacası Anadolu Türklerin de içinde bulunduğu İslam tebaasının 72 milletiyle 1071 Malazgirt’ten asırlar önce hem hal olmuştur.

Bu minvalde Malazgirt zaferinin sebep ve sonuçlarını daha iyi anlayabilmek için Selçuklu döneminin kısa bir kronolojisinin yapılması gerekmektedir. Alparslan Abbasi Hilafeti’nin uç beyliği Horasan valisi Çağrı Bey’in oğludur. Çağrı beyden sonra Alparslan’a horasan meliki unvanı Abbasi halifesi el-Kaim tarafından verilmiştir. 1071’de Fatımilerin Mısır’da İslam Devleti ve Abbasi Hilafeti için tehlike arz etmesi üzerine, Halife’nin emri ile Mısır seferi için Alparslan komutasında İslam ordusu Halep’te toplandı. Müslümanların Suriye topraklarındaki harekâtını haber alan Bizans İmparatoru Diogenes Müslümanlar içerisindeki bu karışıklıktan yararlanmak ve İslam’ı ebediyen yok etmek için büyük bir ordu hazırlattı. Diogenes bu harekâtın sebebini Hıristiyan âlemine şöyle açıklıyordu: “Doğu hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden ortadan kaldırmalıyız. Ordunun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya gidiyorum.” Bizans imparatoru İstanbul’dan yola çıkan büyük haçlı ordusuna, Abbasi Hilafeti’nin merkezi Bağdat’ı hedef gösteriyordu.

Bu durumu tehlikeli gören İslam halifesi el-Kaim batıya Mısır üzerine gönderdiği Alparslan ve ordusunu kuzeye Bizans’a karşı koymak üzere geri çağırdı ve nihayet iki ordu 26 ağustos 1071 Cuma günü Malazgirt Ovası’nda karşılaştı. O gün başta halife olmak üzere bütün İslâm âlemi, camilerde cuma namazını kılıyor, Kur’an’ı Kerim okuyarak Müslüman ordusunun zaferi için dua ediyordu. Halife, bütün İslâm beldelerindeki hutbelerde şu duanın okunmasını emretti: “Allah'ım İslam sancağını yücelt, Müslümanlara yardım et! Başını ezmek ve kökünü kazımak üzere müşrikliği hezimete uğrat. Sana itaatte canlarını feda edip, kanlarını akıtan yolunun mücahitlerini kuvvetlendir. Zafer ile yardım et. Sultan Alparslan'ın senden dilediği yardımı esirgeme ki, o bu sayede hükmünü yürütsün. Senin dinini şerefli ve yüce tutabilmesi için ordusunu meleklerinle destekle. Çünkü o, malı ve canıyla emirlerine uymak için rahatını terk etti. Çünkü sen yüce kitabında: Ey iman edenler! Can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak kazançlı bir yolu göstereyim mi? Allah'a ve Peygamberine inanırsınız, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız, buyuruyorsun. Ey Muhammedî, onlara dualarınız olmasa Rabbim size niçin değer versin. Onun güçlü ve kuvvetli olarak düşmanlarını mahvetmesi, sancağı yükseltip zaferlerin en ulvisine eriştirmesi için Allah'a dua ve niyazda bulununuz.” Halifenin bu hutbesi bütün İslam âleminin derin bir inanç ve sarsılmaz bir iman gücüyle birbirlerine kenetlenmesini sağlamıştır. Ayrıca bu hutbe askerler üzerinde moral açısından oldukça müspet tesir uyandırarak ordunun şaha kalkmasına vesile olmuştur.

Bütün İslam âleminin duasıyla birlikte Malazgirt Ovası’nda ordusuna cuma namazı kıldıran şanlı komutan, baştan ayağa beyaz elbiseler içinde orduya inanç ve azminin yüceliğini gösteren şu hitapta bulundu;

“Askerlerim yiğitlerim bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah'tan başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok olursa olsun, bütün Müslümanların zaferimiz için dua ettikleri şu anda kendimi düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız ya şehit olarak Cennet’e gideriz. İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben İslâm için ölüme koşuyorum. Beni takip edenler ve kendilerini yüce Allah'a adayanlardan şehit olanlar Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahrette ateş dünyada da alçaklık beklemektedir. Ey askerlerim eğer şehit olursam bu beyaz elbise kefenim olsun.” Zimamdarlarının bu kararlılığını gören askerler hep bir ağızdan: “Asla emrinden ayrılmayacağız” cevabını verdiler.

Allah yolunda düşmanla savaşmak için sadece Allah’tan yardım dileyen ve özellikle ğaza için mübarek cuma vaktini tercih eden İslam ordusu Allah’ın izni ve yardımıyla Bizans’ın kibirli büyük ordusuna karşı şanlı bir fetih ve büyük bir zaferle mükâfatlandırılmıştır. Bu büyük zafer sonrası İslam halifesi tarafından Ebu’l Fetih unvanı verilen muzaffer lakin mütevazi komutan Alparslan, esir aldığı Bizans imparatoruna şu manidar hitapta bulunuyordu: “Ben Allah’ın halifesinin tabiiyetinde olan hükümdarların en hakiriyim, bütün Hıristiyan âlemine karşı küçük bir orduyla çıktığım halde seni yendim. Eğer Halife bütün İslâm âleminin hükümdarlarına senin için bir emir verirse ne olacak.” Şanlı komutan bu söylemiyle adeta İslam’ın azametini bütün dünyaya ilan ederek düşmanlarına meydan okuyordu.   

Alparslan Gazi’nin kazandığı Malazgirt muharebesinin o gün ki Müslümanlar için önem ve ehemmiyeti tabii ki ölçüsüzdür. Ya bugün bizim için Malazgirt zaferi ne anlam ifade ediyor? Ey İslam ümmeti şunu iyi bilmeliyiz ki İslam tarihinin bu kutlu fethi Malazgirt, tarih kitaplarında Türk tarihine altın harflerle kazınan kahramanlık destanı olarak kalmasın.

Dikkat edin ey Alparslan’ın torunları zira bugün Anadolu yeniden fetih beklemektedir. Bu da ancak Alparslan ve askerlerinin imanına sahip fetih ruhunu taşıyan, gönlünü Allah ve Rasulüne, İslam’a adamış hakikat erlerinin elleriyle gerçekleşecektir. Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’tan niyazımız, İslam tarihine kararlılığın timsali olan “Kefeni giymek” sözünü nakşeden Alparslan gibi yiğitlerin bizi daha fazla bekletmemesidir.

مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا تَبْدِيلًا

“Mü’minler arasında öyleleri var ki Allah’a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine getirip o yolda canını vermiştir. Kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç sözlerini değiştirmediler.” Ahzap Suresi 23

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz