Oryantalist tarihçilerin
yeniden kaleme alarak baştan yazdıkları Türkiye tarihinin önemli kilometre taşlarından
olan, Malazgirt’in fethi de bu dezenformasyondan nasibini fazlasıyla almıştır.
Zira oryantalist zihniyetin ürünü olan bugün ki modern tarihin Türk milletine
sunduğu, adeta lütuf niteliğindeki Malazgirt kronolojisinin kısaca özeti
şöyledir; Alparslan komutasındaki 50.000 kişilik mütevazi Türk ordusunun, 200.000
kişilik o dönemin en güçlü silahlarına sahip Bizans ordusunu turan taktiğiyle
yenilgiye uğrattığı büyük zaferdir Malazgirt. Bu büyük destansı zaferin
sonrasında Anadolu’nun kapıları ardına kadar Türklere açılmıştır.
Nitekim T.C. resmî tarihi
Malazgirt fethini bu şekilde yorumlamaktadır. M.E.B. ilk öğretimden başlayıp
yüksek öğretime kadar değişmeyen müfredatının ana teması katıksız Türk milliyetçiliği
algısı üzerine kuruludur. Dahası hayatın her alanında uygulanan bu ketum
milliyetçiliğin tek sebebi ise Müslümanları köklerinden koparmak maksatlıdır.
İşte böylece ecdadın güzide fetihleri Müslümanların zihninde samimiyetten uzak
ve son derece basit birkaç bilgi kırıntısı olarak kalsın, aksi halde İslam
ümmetinin hafızasında yeniden büyük, tek ve güçlü ümmet olma algısı zuhur
edecektir.
Ancak İslam ümmeti
üzerinde uygulanan bunca saptırma uğraşı ve sansüre rağmen gizlenen tüm bu
gerçekler elbet bir gün bir yol bulup birer birer gün yüzüne mutlaka çıkacaktır.
Filhakika mevcut resmî tarih Malazgirt zaferini Türklerin Anadolu’daki miladı ve
Türklerin Anadolu’da var olma sebebi olarak kabul eder. Malazgirt’e bu
zaviyeden bakıldığında bile Türk tarihi için son derece önemli olan bu büyük
destansı zaferin, böylesine sığ basit tanımlamalardan ibaret olması çok garip
bir durum değil midir? Şayet gerçekler bu anlatılanlar gibi sığ değilse, koskoca
Malazgirt zaferi neden bu kadar küçültülüp, kısırlaştırılmıştır olabilir ki?
Yoksa bütün bu yozlaştırma çabaları ve izolasyonun sebebi, gizlenmek istenen
gerçekler İslam’ın cihat ve fetih ruhu mudur?
Malazgirt zaferiyle
alakalı zihinleri meşgul eden bu suallerden daha ziyade Malazgirt’e nasıl
gelinmişti, sorusuna cevap aramanın daha elzem olacağı kanaatindeyim. Çünkü
buna mukabil yapılacak olan araştırmalar karşımıza sadece Türkleri değil, başta
Arap ve Kürtler olmak üzere koskoca bir İslam ümmetini ve bir İslam Devleti’ni
çıkaracaktır. Velhasıl İslam orduları Anadolu’ya Hz. Osman döneminden itibaren
mütemadiyen İstanbul’un fethine kadar, bizzat sahabe efendilerimizin de
katıldığı birçok seferler düzenlemiştir. Kısacası Anadolu Türklerin de içinde
bulunduğu İslam tebaasının 72 milletiyle 1071 Malazgirt’ten asırlar önce hem hal
olmuştur.
Bu minvalde Malazgirt
zaferinin sebep ve sonuçlarını daha iyi anlayabilmek için Selçuklu döneminin
kısa bir kronolojisinin yapılması gerekmektedir. Alparslan Abbasi Hilafeti’nin
uç beyliği Horasan valisi Çağrı Bey’in oğludur. Çağrı beyden sonra Alparslan’a horasan
meliki unvanı Abbasi halifesi el-Kaim tarafından verilmiştir. 1071’de
Fatımilerin Mısır’da İslam Devleti ve Abbasi Hilafeti için tehlike arz etmesi
üzerine, Halife’nin emri ile Mısır seferi için Alparslan komutasında İslam
ordusu Halep’te toplandı. Müslümanların Suriye topraklarındaki harekâtını haber
alan Bizans İmparatoru Diogenes Müslümanlar içerisindeki bu karışıklıktan
yararlanmak ve İslam’ı ebediyen yok etmek için büyük bir ordu hazırlattı.
Diogenes bu harekâtın sebebini Hıristiyan âlemine şöyle açıklıyordu: “Doğu
hudutlarımızda büyük bir İslâm tehlikesi belirmiştir. Bu tehlikeyi büyümeden
ortadan kaldırmalıyız. Ordunun başında; bu tehlikeyi kesin olarak kaldırmaya
gidiyorum.” Bizans imparatoru İstanbul’dan yola çıkan büyük haçlı ordusuna,
Abbasi Hilafeti’nin merkezi Bağdat’ı hedef gösteriyordu.
Bu durumu tehlikeli gören
İslam halifesi el-Kaim batıya Mısır üzerine gönderdiği Alparslan ve ordusunu
kuzeye Bizans’a karşı koymak üzere geri çağırdı ve nihayet iki ordu 26 ağustos
1071 Cuma günü Malazgirt Ovası’nda karşılaştı. O gün başta halife olmak üzere
bütün İslâm âlemi, camilerde cuma namazını kılıyor, Kur’an’ı Kerim okuyarak
Müslüman ordusunun zaferi için dua ediyordu. Halife, bütün İslâm beldelerindeki
hutbelerde şu duanın okunmasını emretti: “Allah'ım İslam sancağını yücelt,
Müslümanlara yardım et! Başını ezmek ve kökünü kazımak üzere müşrikliği
hezimete uğrat. Sana itaatte canlarını feda edip, kanlarını akıtan yolunun
mücahitlerini kuvvetlendir. Zafer ile yardım et. Sultan Alparslan'ın senden
dilediği yardımı esirgeme ki, o bu sayede hükmünü yürütsün. Senin dinini
şerefli ve yüce tutabilmesi için ordusunu meleklerinle destekle. Çünkü o, malı
ve canıyla emirlerine uymak için rahatını terk etti. Çünkü sen yüce kitabında: Ey
iman edenler! Can yakıcı bir azaptan sizi kurtaracak kazançlı bir yolu
göstereyim mi? Allah'a ve Peygamberine inanırsınız, mallarınızla ve
canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız, buyuruyorsun. Ey Muhammedî, onlara
dualarınız olmasa Rabbim size niçin değer versin. Onun güçlü ve kuvvetli olarak
düşmanlarını mahvetmesi, sancağı yükseltip zaferlerin en ulvisine eriştirmesi
için Allah'a dua ve niyazda bulununuz.” Halifenin bu hutbesi bütün İslam âleminin
derin bir inanç ve sarsılmaz bir iman gücüyle birbirlerine kenetlenmesini sağlamıştır.
Ayrıca bu hutbe askerler üzerinde moral açısından oldukça müspet tesir
uyandırarak ordunun şaha kalkmasına vesile olmuştur.
Bütün İslam âleminin
duasıyla birlikte Malazgirt Ovası’nda ordusuna cuma namazı kıldıran şanlı
komutan, baştan ayağa beyaz elbiseler içinde orduya inanç ve azminin yüceliğini
gösteren şu hitapta bulundu;
“Askerlerim yiğitlerim
bugün burada ne emreden bir sultan, ne de emir alan bir asker vardır. Bugün ben
sizlerden biriyim ve sizlerle birlikte savaşacağım. Bugün burada Allah'tan
başka bir sultan yoktur. Biz ne kadar az olursak olalım, düşman ne kadar çok
olursa olsun, bütün Müslümanların zaferimiz için dua ettikleri şu anda kendimi
düşman üzerine atacağım. Ya zafer kazanırız ya şehit olarak Cennet’e gideriz.
İsteyen benimle gelsin, isteyen geri dönsün. Ben İslâm için ölüme koşuyorum.
Beni takip edenler ve kendilerini yüce Allah'a adayanlardan şehit olanlar
Cennet’e, sağ kalanlar ise ganimete kavuşacaklardır. Ayrılanları ahrette ateş
dünyada da alçaklık beklemektedir. Ey askerlerim eğer şehit olursam bu beyaz
elbise kefenim olsun.” Zimamdarlarının bu kararlılığını gören askerler hep bir
ağızdan: “Asla emrinden ayrılmayacağız” cevabını verdiler.
Allah yolunda düşmanla savaşmak
için sadece Allah’tan yardım dileyen ve özellikle ğaza için mübarek cuma
vaktini tercih eden İslam ordusu Allah’ın izni ve yardımıyla Bizans’ın kibirli
büyük ordusuna karşı şanlı bir fetih ve büyük bir zaferle mükâfatlandırılmıştır.
Bu büyük zafer sonrası İslam halifesi tarafından Ebu’l Fetih unvanı verilen muzaffer
lakin mütevazi komutan Alparslan, esir aldığı Bizans imparatoruna şu manidar
hitapta bulunuyordu: “Ben Allah’ın halifesinin tabiiyetinde olan
hükümdarların en hakiriyim, bütün Hıristiyan âlemine karşı küçük bir orduyla
çıktığım halde seni yendim. Eğer Halife bütün İslâm âleminin hükümdarlarına
senin için bir emir verirse ne olacak.” Şanlı komutan bu söylemiyle adeta
İslam’ın azametini bütün dünyaya ilan ederek düşmanlarına meydan okuyordu.
Alparslan Gazi’nin
kazandığı Malazgirt muharebesinin o gün ki Müslümanlar için önem ve ehemmiyeti tabii
ki ölçüsüzdür. Ya bugün bizim için Malazgirt zaferi ne anlam ifade ediyor? Ey
İslam ümmeti şunu iyi bilmeliyiz ki İslam tarihinin bu kutlu fethi Malazgirt,
tarih kitaplarında Türk tarihine altın harflerle kazınan kahramanlık destanı
olarak kalmasın.
Dikkat edin ey
Alparslan’ın torunları zira bugün Anadolu yeniden fetih beklemektedir. Bu da
ancak Alparslan ve askerlerinin imanına sahip fetih ruhunu taşıyan, gönlünü
Allah ve Rasulüne, İslam’a adamış hakikat erlerinin elleriyle gerçekleşecektir.
Âlemlerin Rabbi olan yüce Allah’tan niyazımız, İslam tarihine kararlılığın
timsali olan “Kefeni giymek” sözünü nakşeden Alparslan gibi yiğitlerin bizi
daha fazla bekletmemesidir.
مِنَ الْمُؤْمِنِينَ رِجَالٌ صَدَقُوا مَا عَاهَدُوا اللَّهَ عَلَيْهِ
فَمِنْهُم مَّن قَضَى نَحْبَهُ وَمِنْهُم مَّن يَنتَظِرُ وَمَا بَدَّلُوا
تَبْدِيلًا
“Mü’minler arasında
öyleleri var ki Allah’a verdikleri sözde dururlar. Kimileri sözünü yerine
getirip o yolda canını vermiştir. Kimileri de şehitlik beklemektedir. Onlar hiç
sözlerini değiştirmediler.” Ahzap Suresi 23


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış