HİLÂFET’İN GÖLGESİNDE GÜZİDE BİR YÜKSEKÖĞRETİMİN İNŞAASI

Yusuf Yavuzkan

Binlerce yıl önce Cündişapur, Bağdat, Kufe, Kurtuba, İskenderiye, Kahire, Şam ve İslâm coğrafyasının büyük şehirlerinde seçkin üniversiteler vardı. İslâm Devleti dışında yüksek eğitim sadece Konstantinapol, Kaifeng (Çin) ve Nalanda (Hindistan)’da vardı. O zaman bile Konstantinapol Üniversitesi Bağdat ve Kurtuba’daki üniversiteleri taklit ediyordu. İtalya’daki en eski üniversite 1088 yılında kurulmuştu. Paris ve Oxford üniversiteleri 11. ve 12. yüzyıllar arasında kurulmuştu ve 16. asrın sonuna kadar referans kitapların tamamı İslâm dünyasından ithal ediliyordu.

İslâmi Hilâfet Devleti’nde birçok farklı konunun yükseköğretim için seçilmiş olması İslâm medeniyetinin yükselmesine katkıda bulundu. Wright kardeşlerden binlerce yıl önce Abbas ibn Firnas uçan bir makine tasarlayabilmek için bir takım deneyler yapmıştı. 852 yılında Cordoba’nın en büyük camisinin minaresinden ahşap dikmeler ile sertleştirilmiş gevşek bir pelerinle atlamıştı. İbn İsmail İbn al Razzaz Al-Jazari 12. yüzyılda dünyadaki ilk robotu üretmeyi başarmış bir bilim adamı ve mühendisti. Mezopotamya’da yaşadı ve 25 yıl boyunca Sultan Nasir Al-Din Mahmud’un sarayında çalıştı. Robot teknolojisini geliştirmenin yanı sıra insan hayatını kolaylaştıran otomatik cihazlar da geliştirdi. Bunların dışında Hilâfet çağında birçok araştırma ve icatlar dünyanın çehresini değiştirmişti.

Hilâfet Devleti’nin kaybı günümüzde eğitimin de portresini belirsizleştirmiştir. Eğitim bir sömürge aracı olarak manipüle edilmiş, altın bir nesil ve medeniyet oluşturmaktan ziyade Batı’nın dış politikasının bir aracı hâline gelmiştir. Bu durum İslâm dünyasındaki rejimler tarafından da kolaylaştırılmıştır.

Aşağıda belirtilen hususlar eğitim sisteminin güncel sorunlarını açıklamakta, Hilâfet Devleti’nde yükseköğretimin nasıl destekleneceği, organize edileceği ve devletin önceliklerinden biri olacağını açıklamaktadır. Ayrıca Hilâfet Devleti’nin insanların eğitim ihtiyaçlarını karşılamak, bilge ve üretken bir nesil yetiştirmek, halkın menfaatlerini ve ihtiyaçlarını sağlamak üzere gerekli araştırma ve geliştirmeleri yapmak için yüksek eğitimi somut olarak nasıl düzenleyeceğine değinmektedir.

A-Yükseköğretimdeki Problemler

Bugün, Müslümanların beldelerindeki yüksek eğitim yabancı devletlerin amaçları doğrultusunda manipüle edilmektedir. İslâm dünyasındaki yükseköğretim, akademik emperyalizm ve seküler propaganda için bir giriş kapısı hâline gelmiştir. Hilâfet’in yokluğunda yükseköğretim artık altın bir nesil ve medeniyet yetiştirme hedefinde değildir. İslâm dünyasındaki rejimler tüm bu sömürgeci seküler ajandaları kolaylaştırmaktadırlar.

Endonezya’da 2017 yılında hükümetin yükseköğretim enstitüsü kurmak için izinleri ve mesleki yükseköğretimi desteklemeyi durduracağı söyleniyor.[1] Endüstri sektörü ile uyumlu olmak ve gelişmiş ülkelerdeki yükseköğretim sistemini taklit etmek esas düşünce hâline geldi. Bu durum, Endonezya’daki yükseköğretimin pragmatik kaygılardan öte bir şeye göre dizayn edilmediği, Batı uygarlığı kaynaklı olduğu ve ülkeyi geliştirecek, kalkınmaya önderlik edecek insan kaynağını üretmek için yeterli vizyona sahip olmadığının en önemli delilidir. Yükseköğretim; ümmetin ihtiyaçlarını giderecek kapasitede insan kaynağını, ümmetin kendisinden geniş bir şekilde istifade edeceği buluşlar ve eserleri üretmek yerine endüstri dünyasının ve piyasanın ihtiyaçlarını karşılamaya yönlendirilmiştir. Bu, aynı zamanda pragmatik eğitim dizaynının, eğitim sisteminin salt profesyonel yeteneğe sahip bireyler değil yüksek bir medeniyet inşa edecek mükemmel nesil yetiştirme amacı taşıyor olması gerekirken sadece devlete işçiler üretme sınırında olduğunu da göstermektedir.

Yükseköğretimde araştırma ve geliştirme yabancı kuruluşlar tarafından yönlendirilmektedir. Bu Kültür ve Eğitim Bakanlığı’nın 2014 yılında profesör olabilmek için gerekli hususların belirtildiği yönetmeliğinin 92. maddesinde belirtilmiştir. Bunlardan biri şudur; yükseköğretim müdürlüğüne göre Web of Science, Scopus veya Microsoft Akademik Araştırmalar indekslerinden birinde yer alan uluslararası saygın bir dergiye makale yazmak bir zorunluluktur. Bilim kapitalizmi Endonezya’daki akademik çalışmaları kontrol eden küresel ticari bir güç hâline gelmiştir. Bilimin değerlendirilme ölçüsü kendi insanlarının hayatlarını kolaylaştırmak olması gerekirken prestij sahibi dergilerde yayınlanması ölçü hâline gelmiştir. Bu arada akademik camianın büyük bir çoğunluğu da dil problemi, aşırı spesifik konular, yüksek derecede soyut-teorik hususlar gibi engellerden dolayı bu yayınlara erişememektedir. Özellikle yazanın tüm haklarının yayınlayan tarafından gasp edildiği telif hakları konusu göz önüne alındığında kapitalist mantık için bu durum kaçınılmazdır. Bu adaletsiz görünmektedir fakat makale yazan kişi ve yayınlayan dergi arasında bir anlaşma imzalanmadan yayınlanmamaktadır. Bu durumda yazarın nasıl bir yetkisi olabilir ki?[2]

Endonezya Araştırma Teknolojisi ve Yüksek Öğretim Bakanı M. Nasir 2017 yılının başlarında ünlü yabancı bilim adamlarını Endonezya’ya getirmeyi planlamaktadır. Bu bilim adamları Amerika, Almanya, Hollanda, İngiltere, Avustralya, Japonya ve Güney Kore kökenli bilim adamlarıdırlar. Hatta rektörlerin bile deniz aşırı ülkelerden ithal edilmesi tartışılmaktadır. Kararlaştırılan bu politika Endonezya yükseköğretiminin; doktora programlarını, uluslararası yayınları ve araştırma ortaklıklarını artırarak The World Class University kategorisine girebilmesi için gerçekleştirmesi gereken hedeflere ulaşması amacını taşımaktadır. Şunu açıkça itiraf etmeliyiz ki bu politika diğer ülkelerin eğitim kurumlarından önce Endonezya’nın itibarsızlaştırıldığının delilidir. Diğer taraftan Batılı seküler kapitalist devletlerin İslâm dünyasındaki yükseköğretim üzerindeki hâkimiyetini vurgulamaktadır.[3]

Bu World Class University (WCU) kendi kendine ortaya çıkmış değildir. 1998 yılında Paris’te 21. Yüzyıl’da YüksekÖğretim için Evrensel Deklerasyon: Vizyon ve Aksiyon [World Declaration on Higher Education for the Twenty first Century: Vision and Action] programı adı altında bu girişimi ilk başlatan UNESCO’dur. Tartışma; global çağa girilirken yükseköğretimin ulusları rekabete hazırlamasının aciliyeti üzerine bina edilmiştir. Endonezya’da yükseköğretim genel yönetimi Uzun Vadede Yüksek Öğretim Stratejisi [Higher Education Long Term Strategy – HELTS] adı altında bunu onaylamıştır. Airlangga Üniversitesi’nden araştırmacı Dr. Nikmah; WCU’nun göstergelerinden birinin yükseköğretimde derslerin İngilizce olarak gerçekleştirilmesi olduğunu ifade etmiştir. Uluslararasılaştırma gerekçesiyle İngilizce anlama zorunlu sayılmıştır. Bu yükseköğretimin geliştirilmesi için belirleyici faktör olarak görünmektedir. Yerel öğrencileri için sağlanan olanaklar bile yetersizken Dr. Nikmah’a göre WCU içerisinde kuruluşlar yabancı öğrenciler için yeterli tesisleri sağlamalıdırlar. Öğretim üyeleri daha yüksek bir seviye peşinde koşmalı, doktorlardan profesör olmaları talep edilmelidir. Akademik istihdam için standartlar Batı kapitalizmi tarafından dikte edilmektedir. Dolayısıyla bu durum, pozisyon ve rütbelerde terfi etmeyi hedef olarak göstererek zaman ve enerji israfına yol açmıştır. Bunun dışında şu anda üniversitelerde insanların faydasına olan hususları öncelemek yerine araştırmalara daha fazla odaklanan yeni bir “Tridarma” (3 adanılacak husus) benimsenmektedir. Bu sırada temel araştırma ve kaynak sağlanması fikrî mülkiyet haklarına göre kıyaslandığında da daha az kolaylaştırılmıştır.

İslâm dünyasında yüksek eğitimle alakalı göze çarpan hususlardan biri de devlet hazinesinden yetersiz kaynak ayrılması ve organizasyonda eksiklikler bulunmasıdır. Bu durum araştırma ve konularda uzmanlaşma şansının azalmasıyla kendini göstermektedir. Sonuç olarak da beldelerimizden büyük bir beyin göçü yaşanmakta, ümmetin yetenekli ve kabiliyetli beyinleri İslâm dünyasından ziyade Batılı ülkelerin istifadesine koşmaktadır. Devlet hazinesinden tahsis edilen yetersiz kaynaklar yükseköğretimin pahalı hâle gelmesine sebep olmaktadır. Örnek olarak Endonzeya’da en iyi üniversitelerde tıp okumak için dönem başına ücret 100 milyon Rupi (7520 Amerikan Doları) civarındadır.

Beyin göçü ve beşerî sermayenin kaybedilmesi uzmanların, bilim adamlarının ve entelektüel potansiyele sahip kimselerin kendi ülkelerinden görece daha fazla gelişmiş ülkelere gitmeleri anlamına gelmektedir. Bu durumun sebebi üretici bir çalışma ortaya koyabilmek için imkânların eksikliği, bu kişilere ve sahip oldukları bilgiye daha fazla imkânlar sağlamak adına onlara başka ülkelere göç etmeleri için telkinlerde bulunulmasıdır. UNDP’den bir rapora[4] göre Amerika’da Etiyopya orijinli bir doktor bulmak Etiyopya’da bulmaktan daha kolaydır.

Genel olarak beyin göçü yüksek potansiyele, ortalamanın üzerinde kabiliyete sahip gençliğin ülkeden ayrılması şeklinde görülmektedir. Bunlardan bazıları akademisyenler, mühendisler, bilgisayar uzmanları, bilişim teknolojileri uzmanları,  havacılık ve astronomi uzmanları, doktorlar ve diğer alanlardaki uzmanlardan oluşmaktadır. Bu kişiler yabancı ülkelerce fonlanan birçok araştırmalar yapmakta ve sonuç olarak da bu araştırmalarla elde edilen sonuçlar deniz aşırı ülkelerde patentlenmektedir. Sonuç olarak Endonezya kendi öz evlatlarının ortaya koyduğu bu buluşlara erişebilmek için yabancı ülkelere telif ücreti vermek durumunda kalmaktadır.  Endonezya’da araştırmalara tahsis edilen bütçe 1,73 trilyon Rupi’den fazla değildir ve araştırma konuları birbirini tekrar etmektedir. Araştırmalar için devlet tarafından yapılan ciddi bir yönlendirme yoktur, tüm dikkat uluslararası dergi yayınlarına yöneltilmiştir. Konu ile ilgili ampirik veriler olmamasına rağmen beyin göçünün %5’i Endonezya’dan gerçekleştiği tahmin edilmektedir. Bu durum devlet tarafından eğitim için tahsis edilen bütçenin düşüklüğünden dolayı Endonezya’nın insan kaynaklarının azalması göz önüne alındığında çok önemlidir. Beyin göçü nedeniyle ortaya çıkan bir başka problem de; bu entelektüel kimselerin gittikleri ülkelerdeki Batılı seküler kapitalist kültür tarafından büyülenmeleri ve İslâm dünyasına geri döndüklerinde nitelikleri sebebiyle kazandıkları pozisyonlardan dolayı Batı kültürünün gönüllü elçiliğini yapmalarıdır. Dolayısıyla bugün İslâm ülkelerindeki yükseköğretim Müslüman ülkeler ve halkları için ilerleme ve fayda sağlamamaktadır. Konular bu ülkelerin insanlarının önemli meselelerine, menfaatlerine ve ihtiyaçlarına yardımcı olmak hedefi gütmemekte, daha ziyade bireysel ve bu hedeflerden uzak düşünülmektedir.

Günümüz uygulamalarının tersine, yükseköğretime kaynak ayrılması ve düzenleme Hilâfet için bir öncelik olacaktır. Hilâfet insanların eğitim ihtiyaçlarını karşılamak, üretken ve bilge bir nesil yetiştirmek hedefiyle pratik olarak yükseköğretimi organize edecektir. Ayrıca Müslüman coğrafyasında doğru kalkınma için araştırmaları destekleyecek, insanların faydaları ve ihtiyaçlarına entelektüel güç ile hizmet edilecektir. Hilâfet Devleti’nde yükseköğretim sistem, hedefleri, çeşitler ve kuruluşları Hilâfet Devleti’nde Eğitim Sistemini Esasları isimli Hizb-ut Tahrir yayınında bulunmaktadır.

B-Hilâfet’in Gölgesinde Yüksek Öğretim Sistemi

Hilâfet Devleti’nde yükseköğretimin üç hedefi bulunmaktadır: Birincisi İslâmi şahsiyetler, İslâmi kültürün her dalında özelleşmiş İslâm âlimleri yetiştirebilmek için yükseköğretim öğrencilerini İslâm şahsiyetine odaklanmak ve bunda derinleşmek. İkincisi ümmetin hayati menfaatlerine hizmet edecek bir görev gücü oluşturmak, aynı zamanda uzun ve kısa vadeli stratejik planlar yapabilecek bir görev gücü oluşturmak. Son olarak da nitelikli doktorlar, öğretmenler, mühendisler; devletin ve toplumun önemli ihtiyaçlarını karşılayacak diğer alanlarda uzman kimseler yetiştirmek suretiyle ümmetin meselelerine bakacak gerekli görev gücünü hazırlamak.

Hilâfet Devleti’nde yükseköğretim iki ana aşamadan oluşur:

Birincisi Kavratıcı Öğretim: Bu, üniversiteler ve fakültelerde yapılan müfredat programları, seminerler, konferanslar ve çalışma masaları dâhilindeki düzenli öğretimdir. Bu öğretimde, öğrenimi ister teknik alanda isterse hizmet alanında olsun öğrenciyi, üniversitenin bir fakültesinde Birinci İcazet Diploması’na ulaştırır veya İkinci İcâzet Diploması’na ulaştırır ki bugün buna “Lisans” veya “Bakalorya” derecesi denilmektedir.

İkincisi; Araştırmacı Öğretim: Bu, kavratıcı öğretimden sonra gelen öğretimdir. Burada kavratmaktan ziyade araştırmaya yer verilir. Bu öğretimde öğrenci bilimsel araştırmada icat ediciliği öğrenir. Belirli bir bilimsel veya kültürel branşta uzmanlaşır. Bünyesinde dakik ve profesyonel araştırmalar yapar. Böylece daha önce ortaya konmamış yeni bir fikre ya da önermeye ulaşılır. Bu öğretim türünde öğrenci Birinci Uzmanlık İcazeti Diploması ya da bugünkü isimlendirmeyle “Master” derecesine ulaşır. Sonra da bilimsel veya kültürel araştırmalardan bir araştırmada İkinci Uzmanlık İcâzeti Diploması’na ya da bugünkü isimlendirmeyle “Doktora” derecesine ulaşır.

Yüksek Öğretim Kuruluşları

Yükseköğretimin hedeflerini gerçekleştirmek için devlet, bu hedeflerin gerçekleşmesini üstlenen bir takım müesseseler kurar. Bu müesseseler şunlardır:

1-Teknik Akademiler

2-Hizmet Akademileri

3-Üniversiteler

4-AR-GE Merkezleri

5-Askerî Akademi ve Kuruluşlar

1-Teknik Akademiler

Bu akademilerin görevi, gelişen teknolojilerde uzman teknik elemanları yetiştirmektir. Buralarda bilgisayar, telekomünikasyon araçları ve diğer elektronik cihazları geliştirmek gibi, basit mesleklerin gereksinimlerinden daha derin bilimler ve bilgiler gerektiren mesleklerde elemanlar yetiştirilir. Bu akademilerden bir tür de devletteki Öğretim Dairesi ile organize bir şekilde Ziraat Dairesi’ne tâbi olan ziraat akademileridir. Bu ziraat akademileri, üniversite düzeyinde öğrenime gereksinim duymayan zirai hususlarda uzmanlaşırlar. Bu akademiler, ziraatta bizzat çalışması için ehil elemanlar yetiştirirler. Sulama teknikleri, tohumlu ve ağaçlı ziraatın düzenlenmesi, sonra da gübreleme, budama, aşılama ve benzer işlemleri gerçekleştirmek, büyükbaş ve kümes hayvanları gibi hayvancılığı geliştirmek, hayvansal ve bitkisel ürünlerin seri üretimini sağlamak gibi. 

2-Hizmet Akademileri

Bu akademilerin görevi, öğrencinin üniversiteye girmesini gerektirmeyen bazı hizmet sektörüne ait işleri yapacak elemanları yetiştirmektir. Bu akademilere girmek isteyen de, -en azından- Okul Merhaleleri Genel İmtihanı’nı kazanmış olması şartı aranır.

Bu akademilerden bir tür de; hemşireler, röntgen uzmanları, laborant ve diş teknisyenleri gibi yardımcı tıbbî mesleklerde elemanlar yetiştiren akademilerdir. Yine defter tutmak, malî fonlar ve zekât hesapları gibi öğrenimi üniversiteye girmeyi gerektirmeyen, küçük şirketlerin idaresi için gerekli olup onlara has muhasebe işlerini üstlenen basit mali ve idari mesleklerde elemanlar yetiştiren akademiler vardır.

Bu akademilerden biri de çeşitli okul merhalelerinde çalışmaya ehil öğretmenler yetiştiren akademilerdir. Bunlar, üniversiteler haricinde öğretim alanında çalışmak isteyenlere has devreler hazırlanması için kurulurlar.

Akademiler devletin vilayetlerine yayılırlar ve vilayetlerin ihtiyacına göre de çeşitlenirler. Mesela deniz kenarındaki vilayetler; balıkçılık, gemi yapımı ve tamirciliği, liman idareciliği gibi denizcilikle ilgili mesleklere ait akademileri hazırlar. Ziraatla meşhur vilayetler ise ziraat akademilerini hazırlarlar. İşte böylece devam eder.

3-Üniversiteler

Okul Merhaleleri Genel İmtihanı’nı kazanan öğrenci devlet üniversitelerine girmek için başvuru yapmak hakkına sahiptir. Üniversiteler senede iki defa genel imtihanı başarı ile geçen öğrencileri kabul ederler. Belirli bir uzmanlık alanına kabul edilmek aşağıdaki hususlara dayanır:

1-Öğrencinin, Okul Merhaleleri Genel İmtihanı’ndaki genel not ortalaması,

2-Öğrencinin, üçüncü okul merhalesinde seçtiği branş türü; kültürel, ilmî veya ticari gibi.

3-Öğrencinin üzerinde uzmanlaşmaya niyetlendiği branşa ilişkin genel imtihandaki belirli konularda aldığı notlar. Mesela fıkıh fakültesi ve şer’î ilimler fakültesi öğrencisi, İslâmi kültür konularında ve Arap dili konularında yüksek notlar almış olmalıdır. Mühendislik öğrenimi yapmak isteyen öğrenci ise matematik ve fizik konularında çok başarılı olmalıdır. Tıp bilimleri öğrencisi ise biyoloji ve kimya bilimlerinde çok başarılı olmalıdır. İşte böyle devam eder. Üniversitenin uzmanlık alanlarından her biri ile bağlantılı konuları ve bunlara girmek için gereken not ortalamalarını uzmanlar belirlerler.

Üniversiteler bir takım fakülteler içerirler. Mesela:

1-İslâmî kültür ve ilimleri fakültesi: Tefsir, fıkıh, içtihat, yargı ve şer’î ilimler bölümü gibi.

2-Arap dili ve İlimleri Fakültesi

3-Mühendislik bilimleri fakültesi: Şehircilik mühendisliği, maden mühendisliği, makina mühendisliği, elektrik mühendisliği, elektronik mühendisliği, telekomünikasyon mühendisliği, havacılık mühendisliği, bilgisayar (donanım) mühendisliği bölümü gibi.

4-Bilgisayar bilimleri fakültesi: Programlama, bilgi-işlem ve bilgisayar (yazılım) mühendisliği bölümü gibi.

5-Bilimler fakültesi: Matematik, kimya, fizik, bilgisayar (eğitim), astronomi, coğrafya, jeoloji bölümü gibi.

6-Tıbbi bilimler fakültesi: Tıp, hemşirelik, tıbbi tahlil, diş tabipliği ve eczacılık bölümü gibi.

7-Zirai bilimler fakültesi: Bitkisel ziraat bilimleri, hayvansal ziraat bilimleri, hayvancılık (yetiştirme), gıda muhafaza, hayvani ve zirai hastalıklar bölümü gibi.

8-İdari ve mali bilimler fakültesi: Muhasebe, iktisadi ve ticari bilimler bölümü gibi.

İhtiyaca göre başka yeni fakülteler ortaya konulabilir veya ilave edilebilir.

4-Araştırma ve Geliştirme Merkezleri

Bu merkezlerin görevi, çeşitli kültürel ve bilimsel alanlarda dakik ve profesyonel araştırmalar yapmaktır. Kültürel alanlarda derin fikirlere ulaşmaya çalışırlar. Bunlar ister; elçilikler ve görüşmeler yoluyla davetin taşınması hakkında uzun vadeli stratejik planlar ve üsluplar belirlemek hakkında olsun isterse fıkıh, içtihat, Arap dili ilimleri ve benzerleri hakkında olsun fark etmez. Bilimsel alanlarda ise araştırmada derinleşmeyi ve uzmanlaşmayı gerektiren sanayi dalları, atom ve uzay bilimleri ve benzeri gibi uygulama alanlarında yeni üsluplar ve araçlar icat etmeye çalışırlar.

Bu merkezlerin bir kısmı üniversitelere bağlıdırlar. Bir kısmı ise üniversitelerden bağımsızdırlar, doğrudan Öğretim İdaresi’ne tâbi olurlar. Bu merkezlerde bilim adamları, üniversite üstatları ve üniversite öğrenimleri esnasında araştırmaya, icat etmeye ve geliştirmeye kudretli oldukları açığa çıkmış bazı seçkin öğrenciler çalışırlar.

5-Askerî Araştırma Akademi ve Merkezleri

Bunların görevi askerî komutanlar yetiştirmek, Allah’ın düşmanlarını ve Müslümanların düşmanlarını korkutmayı gerçekleştirmek için askerî üslupları ve araçları geliştirmektir. Bu akademiler ve merkezler Cihad Emîri’ne bağlıdırlar.

Allah’ın izniyle Hilâfet; yeniden bilge ve üretken bir nesil canlandırmak, araştırma ve geliştirmede atılımlar yapabilmek adına dünya standartlarında bir yükseköğretim sistemi inşa edecektir. Dolayısıyla Batı uygarlığının İslâm beldelerinde yükseköğretimde yaptığı manipülasyonlar durdurulmalıdır. Zaman dünyayı daha iyi bir yer hâline getirmek için Hilâfet’i geri getirme zamanıdır. O devlet ki, arzı ve üzerindeki her şeyi faydalandırması gibi tek başına ilmi insanlık için tekrar doğru amaçların istifadesine sunacaktır. Efendimiz SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:

مَثَلُ مَا بَعَثَنِي اللَّهُ بِهِ مِنَ الْهُدَى وَالْعِلْمِ كَمَثَلِ الْغَيْثِ الْكَثِيرِ أَصَابَ أَرْضًا، فَكَانَ مِنْهَا نَقِيَّةٌ قَبِلَتِ الْمَاءَ، فَأَنْبَتَتِ الْكَلأَ وَالْعُشْبَ الْكَثِيرَ، وَكَانَتْ مِنْهَا أَجَادِبُ أَمْسَكَتِ الْمَاءَ، فَنَفَعَ اللَّهُ بِهَا النَّاسَ، فَشَرِبُوا وَسَقَوْا وَزَرَعُوا، وَأَصَابَتْ مِنْهَا طَائِفَةً أُخْرَى، إِنَّمَا هِيَ قِيعَانٌ لاَ تُمْسِكُ مَاءً، وَلاَ تُنْبِتُ كَلأً، فَذَلِكَ مَثَلُ مَنْ فَقِهَ فِي دِينِ اللَّهِ وَنَفَعَهُ مَا بَعَثَنِي اللَّهُ بِهِ، فَعَلِمَ وَعَلَّمَ، وَمَثَلُ مَنْ لَمْ يَرْفَعْ بِذَلِكَ رَأْسًا، وَلَمْ يَقْبَلْ هُدَى اللَّهِ الَّذِي أُرْسِلْتُ بِهِ

 “Allah’ın beni hidayet ve ilim ile göndermesi, yeryüzüne yağan bol bir yağmura benzer. Bu yağmurun yağdığı yeryüzü toprağı iki kısma ayrılır: Birinci kısım: Güzel bir topraktır. Yağmuru kabul eder (özümseyerek içine çeker). Böylece birçok yeşil otlar, ekinler ve mahsuller üretir. Bu toprağın bir kısmında da suyu emmeyen, ancak suyu üzerinde tutan bir bölüm vardır. Böylece Allah, üzerinde su biriken bu bölüm ile insanları faydalandırır. İnsanlar bu bölümden hem kendileri içerler, hem hayvanlarına içirirler, hem de bağlarını bahçelerini sularlar. İkinci kısım: Kaygan bir kildir. Suyu ne emip kabul eder, ne de üzerinde tutar. Böylece hiçbir mahsul ve ürün yetiştirmez. İşte bu, Allah’ın dinini anlayan, Allah’ın benimle beraber gönderdiği şeyin kendisine fayda verdiği, öğrenen ve öğrendiğini başkalarına öğreten bir kimse ile Allah’ın dinine hiç dönüp bakmayan, Allah’ın benimle beraber gönderdiği hidayetini kabul etmeyen bir kimsenin misali gibidir.”[5]



[1] Kompas, 29 Aralık 2016

[2]  Tirta, 2016

[3] Indira, 2016

[4] Amich Al Hamami, 2007

[5] Buhari ve Müslim


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz