Batılılaşma, Batılılaşmaya
giden yolun kapısını İslâm ümmetine sonuna dek açan kilit bir kavram! Bu gidiş
hayırdan şerre doğru karanlık bir yolculuk… İman limanından ayrılıp küfrün
anaforlarına düşmeye yol açan ölümcül bir hata…
İslâm’ın hayat
sahnesinden kaldırılıp küfrün yönetmen olduğu bir toplumda hayatın her alanında
olduğu gibi içtimai alanda da Batılılaşma başrolde yerini aldı. İsviçre’den
alınan Medeni Kanun’la birlikte artık İslâm’ın ortaya koyduğu kurallar değil
kadına ulaşmanınözgürlüğünü elde etmek isteyen Batı’nın ve onların yerli
uşaklarının yoğun çabaları neticesinde heva ve hevese dayalı kurallar, kanunlar
hayata egemen oldu. Allah ve Rasulü’nün İslâmi toplumun temel taşı olarak inşa
ettiği aile kurumu, artık her türlü saldırıya açık hâle getirildi. İslâm ile
tahkim edilen aileler, küfrün savurduğu Batılılaşma balyozu ile yıkılmaya yüz
tuttu. Buna direnç gösteren her yapı irtica söylemi ile ilericilik maskesi
ardına sığınılarak yok edilip bypass edilmeye çalışıldı. Batı’nın zerk ettiği
zehre karşı İslâm’ın özünden sunulan panzehir muasır medeniyetlere ulaşma
gayesi ile reddedildi. Neticede haktan esirgenen imkânlar, batılın tasallutuna
maruz kaldı. Onlarca yıldır uygulanan Batılı kanunlar ve egemen olan Batılı
zihniyet sebebiyle çürümüşlük, ifsat had safhaya ulaştı. Mahremiyetini,
iffetini, izzetini Batı’nın karanlık dehlizlerinde arayanlar, toplumu büyük bir
uçurumun kenarına getirdi. Evet, ciddi ciddi bir uçurumun kenarındayız. Aile
için, toplum için alarm zilleri çalıyor. Batı dünyasının çürüttüğü neredeyse
yok olma aşamasına getirdiği aile kurumu, ne tuhaftır ki yine çözüm merci
olarak görülüp onlardan alınan kanunlar, sözleşmeler ile aile ve toplum hayatı
dizayn edilmeye, kurtarılmaya çalışılıyor. Pek tabii bu anlayış bizleri
kalkındırmayıp içinde bulunduğumuz kötü gidişattan da kurtaramayacaktır. Batı
dünyası saplandığı bataklığa hızlı bir şekilde bizi de çekmektedir. Bu
hususların somut bir şekilde anlaşılması için evlenme-boşanma oranları ve
yıllara göre istatistiklerine, uyuşturucu ve fuhuş, kadınlara ve çocuklara
karşı şiddet ve taciz, intihar istatistiklerine vb. bakmak yeterli olacaktır.
Evlenme-Boşanma Oranları
Türkiye’de
2002-2017 yılları arasında 1 milyon 789 bin çift boşanmış, buna mukabil 9
milyon 620 bin çift de evlenmiş. Yani ortalama her 5 evlilikten biri boşanmayla
sonuçlanıyor. Dahası boşanma hızının evlilik hızından daha yüksek olduğunu
biliyoruz. 2018 yılında ise evlenen çift sayısı 553 bin 202 iken boşanan çift
sayısı 142 bin 448 oldu. Bu oranlara bakıldığında evliliklerin azaldığı
boşanmaların arttığı açık bir şekilde görülebiliyor.
Bu istatistiksel
değerlerin ardında yaşanan birçok acı, dram ve parçalanmışlık olduğunu göz ardı
etmeyelim. Bununla birlikte evlenmelerin azalıp boşanmaların çoğalma
sebeplerini irdelemek gerekir. Bu sebepleri sıralamak için bir kitap hacmi
gerekir ancak yine de sadece birkaç hususu aktarmak faydalı olacaktır.
Toplumda Allah’ın
indirdiği hükümler yok sayılıp uygulanmamakta, kadın erkek arasındaki ilişkiyi
doğru ve sağlam bir temele oturtamayan insan fıtratına muhalif laik demokratik
sistemin nizamları toplumda uygulanmaktadır. Şahsi özgürlükler fikri ve
feminist naralar eşliğinde güçlü kadın var etmeye çalışan kapitalist sistem,
pozitif ayrımcılık ile kadını evden çıkararak ucuz iş gücü elde etmeye
çalışmaktadır. İslâm kadına, bir anne, evin mürebbisi ve korunması geren bir
namus olarak bakarken laik demokratik nizam ise kadınlar için en tehlikeli
ortam olarak aileyi görmektedir. Çünkü kapitalist sistemin, özgür bireyler var
etmesinin ve kadını cinsel bir obje statüsüne indirgemesinin önünde en büyük
engel olarak aile yer almaktadır. Bundan dolayı kapitalist rejim, medyada,
televizyonda ve kamuoyunda türlü algı operasyonlarıyla çizdiği “özgür kadın”
portresiyle ve kadını güçlendirme argümanıyla aileyi yıkmayı hedeflemektedir.
Kapitalist rejimin uygulamaları sonucu bireyselcilik girdabında savrulan kadın,
yaratılışına muhalif olarak erkeğe karşı “cinsiyet savaşı” vererek artık
eşitliği de değil üstünlüğü elde etme mücadelesi veriyor. Erkeği rakip ve
düşman olarak kodlayan bu zihniyet, kişilik yerine dişiliği yüceltme sapmasına
sebep olarak en büyük zararı yine kadına veriyor.
Şahsi özgürlükler
fikri, kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de birçok tahribata sebep olmaktadır.
Evine, ailesine karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen erkek, şahsi özgürlükler
fikri ile her türlü gayrimeşru ilişkiyi kendisi için meşru kılarken eşinin
emanet olduğunu da yok sayılarak her türlü zulmü yapma hakkını kendinde
görebiliyor. Laik demokratik kanunların tanzim ettiği ailelerde imanın değil de
nefsani arzuların ve özgürlüklerin esas alınması, helal ve haramın değil de
menfaatin ölçü olarak kabul edilmesiyle evlilikler, çürük bir temelde
kuruluyor. Bu da daha fazla yuvanın dağılmasına yol açmaktadır.
Fuhuş İstatistikleri
26 Eylül 2004’te
Meclis’te kabul edilen, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza
Kanunu’nun 227. maddesine göre Türkiye’de “fuhuş” yasal hâle getirilerek Allah’ın
haram kıldığı ve çirkin bir fiil olarak nitelediği zina meşru hâle getirildi.
Devlet tarafından vergilendirilerek bir gelir kaynağı hâline getirilen fuhuş
hakkında ortaya konmuş, ciddi bir istatistiki çalışma mevcut değil. Fuhuş
konusu tam bir kara delik… Bu konuda aktarılan malumatların birçoğu tahmine
dayalı. Fuhuş, kapitalist rejimde bir “sektör” fahişeler ise “seks çalışanı”
olarak ifade edilmektedir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı
Anabilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Akbay, Türkiye’de güncel “seks çalışanı”
sayısının 150 bini aşmış olabileceğini belirtiyor. Fuhşa itilen kızlar
neredeyse 13-14 yaş alt sınırında. Genelevlerin, fuhuş piyasasının %2’sinden
bile az bir oranını temsil ettiğini iddia etmektedir.
Bu konuda en ciddi
çalışma 2004 yılında Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından yapılıyor.
Hazırlanan “Hayatsız Kadınlar Dosyası”na göre Türkiye’nin sosyal bir çöküntü
eşiğine geldiği belirtiliyor.
ATO raporunda, 18
yaşından küçük hayat kadınlarının “çocuk hayat kadını” sınıfına girdiği
belirtiliyor. 2000 yılında Türkiye’de yapılan 1. Çocuk Kurultayı’nda çocuk fahişe
olayının korkutucu boyutlara ulaştığı vurgulanıyor ve Türkiye’de hayat
kadınlığı yaşının 15’e kadar düştüğüne dikkat çekiliyor. Bazı araştırmacılara
göre, bu yaş 12’ye kadar düştü. Raporda, 2000 yılında yalnızca İstanbul’da 500
çocuk hayat kadını olduğu belirtilirken, resmi olmayan rakamların bu sayının
çok üstünde olduğu tahmin ediliyor.
“Hayatsız Kadınlar
Dosyası”na göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 56 genelevde kayıtlı yaklaşık 3
bin hayat kadını çalışıyor. Genelevlerde ayrıca “hukuksal açıdan sorun çıkması”
kaygısıyla çok sayıda vesikasız kadın çalışıyor, çalışacak genelev
bulamadıklarında çoğu da gizli fuhuş yapıyor. Türkiye’de tescilli hayat kadını
sayısı da 15 binin üstünde yer alıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de, yaklaşık
30 bin kadın genelevde çalışmak için vesika bekliyor. Rapora göre 35 milyon
kadın nüfusa sahip Türkiye’de, her 350 kadından biri fuhuş batağına düşmüş
durumda. Tüm bu oranlara cinsel sapıklar olan travestiler, transseksüeller gibi
eşcinsel fuhuş dahil değil.
2004 yılında aktarılan
bu bilgilerin üzerinden 15 seneden fazla bir süre geçmesi ve sanal alemin
yaygınlaşıp fuhşun etkin bir kanalı olarak kullanılmasıyla bunun hangi noktaya
ulaştığını tahmin etmek ise gerçekten zor.
Rapora göre, fuhuş
sektöründe bir yılda en az üç-dört milyar dolar para dönüyor. Rakamlar
büyüyünce, devreye fuhuş mafyası giriyor. Fuhuş mafyası, küçük kız çocuklarını
kaçırmaktan, zorla fuhuş yaptırmaya kadar her yola başvuruyor.
Raporda 2001
yılında ölen genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın 1944 yılından itibaren
birçok kez vergi rekortmeni olduğu, bu örneğin bile fuhuş sektörünün, parasal
açıdan dev bir sektör olduğunu ortaya koymaya yettiği belirtiliyor.
Fuhuş mafyasının
kullandığı en etkili silahlardan biri de uyuşturucu. Uyuşturucuya alıştırılan
kişiler, bu maddeyi satın alabilmek için fuhuş yapmak zorunda bırakılıyor.
Uyuşturucu İstatistikleri
2019 Haziran ayında
Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi tarafından (EMCDDA)
yayımlanan 2019 Avrupa Uyuşturucu Raporu’nda Türkiye’de bir yıl içerisinde ele
geçirilen uyuşturucu miktarının, tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ele
geçirilen miktarın çok üzerinde olduğu aktarılıyor.
Raporda paylaşılan
verilere göre yasadışı uyuşturucu madde kullanımı erkekler arasında daha yüksek
ve Türkiye’de en çok 15-34 yaş arası erkekler uyuşturucu kullanıyor.
Raporda Türkiye’deki
aşırı doz ölüm oranlarının son 10 yılda ciddi arttığına dikkat çekildi. Adalet
Bakanlığı verilerine göre ise 2011 yılında 105 kişi uyuşturucudan hayatını
kaybederken 2016 yılında bu sayı 920’ye yükseldi. Son resmi istatistiklere göre
Türkiye’de 2017 yılında uyuşturucudan ölenlerin sayısı 941 oldu. Ölenlerin
büyük çoğunluğu erkek, yaş ortalaması ise 32. 2017 yılında Türkiye’deki
uyuşturucu madde suçlarında bir önceki yıla kıyasla %45 oranında artış olduğu
da ifade edildi.
İçişleri Bakanlığı
Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın 2019
yılında yayınladığı 116 sayfalık Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre ise Türkiye
genelinde 2017 yılında toplam 118.482 uyuşturucu olayı görülmüşken, 2018
yılında %22,23 artış göstererek 144.819 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda
bir önceki yıla göre %21,13 artışla 206.134 şüpheli yakalanmıştır.
İçişleri Bakanlığı’nın
bu raporuna göre 2018 yılında 8.909.892 adet ecstasy, 18.531 kg eroin maddesi,
80.707 kg esrar, 1.509 kg kokain, 22.738.579 adet captagon, 566 kg met
amfetamin, 1.248 kg sentetik kannabinoid (bonzai) ele geçirilmiş, tüm
zamanların rekoru kırılmıştır. Bu devasa rakamlar emniyet mensuplarının ele
geçirmeyi başardığı miktar, ele geçiremediği miktarı varın siz düşünün.
Adalet Bakanlığı
verilerine göre Türkiye genelinde 2018 yılı itibarıyla 389 ceza infaz kurumu
bulunmaktadır. Bu kurumlarda bulunan toplam hükümlü-tutuklu sayısı 264.842’dir.
Ceza infaz kurumlarında 2018 yılı itibarıyla uyuşturucu madde bağlantılı
suçlardan dolayı 57.674 hükümlü-tutuklu bulunmaktadır.
Aklı ve iradeyi
işlemez hâle getiren, kişiyi normal yaşam ve davranışlarından uzaklaştıran
uyuşturucu maddelerin kullanımının ortaokul seviyesine kadar inmesi de durumun
vahametini gözler önüne sermektedir.
Cinsel İstismar
İstatistikleri
Türkiye’de çocuk
istismarı ile ilgili kapsamlı ve ülkeyi kapsayan araştırmalar yapılmamakta ve
bulunmamaktadır. Aile baskısı, korku ve güvenlik gibi kaygılar toplumlarda
cinsel istismarın büyük oranda gizli kalmasına, yargıya taşınmamasına neden
oluyor. Dolayısıyla uzmanlar birçok verinin yanıltıcı olduğu, gerçeği
yansıtmadığı kanısında.
Ancak Adalet
Bakanlığı çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarına ilişkin açılan davaların
istatistiklerini tutuyor.
Bakanlığın 2017
Adli Sicil İstatistikleri, Çocukların Cinsel İstismarı Suç ve Karar Sayıları
tablosuna göre 2010-2017 yılları arasında çocukların cinsel istismarı suçundan
açılan davalardaki suç sayıları toplam 134 bin 960.
TÜİK verilerine
göre çocuk mağdur sayısı 2014’te 74.064 iken 2016’da 83.552’ye yükselmiştir.
Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne göre; Çocuk cinsel istismar
hükümlülerinin yüzdesi %42,5 iken (2006 yılında) %58,8’e (2016’da)
yükselmiştir. Cinsel suç mağduru olan çocukların yüzdesi 2014’ten 2016’ya %33
artmıştır.
2012’de cezaevinde
529 tecavüz hükümlüsü bulunurken bu sayı 2014’te 4 bin 293’e, 2015’te de 12 bin
253’e çıktı. Tecavüz hükümlülerinin sayısı ise 3 yılda 23 katına çıktı.
Kadınlara Yönelik Şiddet
İçişleri Bakanı
Süleyman Soylu, 2019’da öldürülen kadın sayısının 299 olarak kaydedildiğini
belirtti.
Adalet Bakan Gül
ise mahkemelerin kadına yönelik şiddet vakalarına yönelik koruyucu ve önleyici
tedbir kararları aldığını aktararak 2019’da mahkemelerin 174 bin 958 kişi
hakkında, 509 bin 172 farklı tedbire hükmettiğini belirtti.
11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” bilinen adıyla “İstanbul Sözleşmesi” esas alınarak oluşturulan ve 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ile yüz binlerce kişi alınan tedbir kararları ile evinden atılmış durumdadır. Alınan bu tedbir kararlarıyla evinden atılan yüz binlerce erkek bulunmaktadır. Tüm bu yapılanlara karşın kadınlara yönelik şiddet olayları azalmazken bilakis her yıl büyük bir artış gerçekleşmektedir.
İntihar Oranları
Türkiye’deki
intiharlarla ilgili en son yayımlanan istatistik 2018 yılını kapsıyor. Buna
göre geçen yıl 3 bin 161 kişi hayatını intiharda kaybetti. Bu, günde ortalama
sekiz kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor. Ülkede 2017’de 3 bin 168,
2016’da 3 bin 193, 2015’te 3 bin 246, 2014’te 3169 kişi intihar sonucu yaşamını
yitirdi.
Üsküdar
Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurul Başkanı, psikiyatri uzmanı Prof.
Dr. Kemal Arıkan, kendi terapi deneyiminden yola çıkarak, hastaları arasında
intiharı düşünenlerin hatırı sayılır derece olduğunu hem fiile dönüşmüş hem de
dönüşmemiş intihar fikrinin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu
belirtiyor. Arıkan, bununla birlikte Türkiye’nin dünyada intihar oranları
açısından üst sıralarda yer almadığını söylüyor ve mesleki deneyimlerinden yola
çıkarak bunun nedeninin Türkiye’deki bazı koruyucu etkenler olduğunu
düşündüğünü savunuyor. Türkiye’de insanları intihar girişiminden caydıran
konularında başında dini faktörler geldiğini belirten Arıkan “Allah korkusu,
sonsuz cehennem kaygısı, bizim ülkemizde intihardan vazgeçmek için ciddi bir
gerekçe.” diyor. Arıkan ikinci nedeni ise “yakınlarıma ne olacak kaygısı”
olarak tarif ediyor. Türkiye’de aile bağlarının hâlâ güçlü olduğu, bu kaygının
da caydırıcı etkisi olduğunu söylüyor. Bu iki nedenin birçok ülkede olmadığını
söyleyen Arıkan, ancak bunun Türkiye’de intihar girişimlerinin az olduğu
anlamına gelmediğini, intiharın ülkede önemli bir sorun olduğunun altını
çiziyor.
Tüm bu bilgiler her
ne kadar karanlık bir tabloyu ortaya koysa da İslâm’ın hayata hâkim olmasıyla
bu karanlıklar dağılacak, İslâm’ın nuruyla toplum aydınlığa kavuşacaktır. Ümmet
zillet çukurundan çıkacak, eskiden olduğu gibi yine izzetine kavuşacaktır.
Kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi tanzim edecek olan en üstün olan Allah’ın
hükümleri hayat sahasında uygulanacaktır. İslâm Devleti, kadınlara karşı her
türlü şiddeti, istismarı veya değerini düşüren eylemleri yasaklayacak,
kadınları aşağılayan ya da onlardan İslâmi haklarını söküp alan tüm
uygulamaları lağvedecektir. Aynı zamanda zorla evlendirme ve namus cinayetleri
gibi gelenek ve göreneklerden kaynaklanan zulmü de ortadan
kaldıracaktır. Devlet, topluma sızan ve kadınların değerini düşüren,
şehveti uyandıran, kadınlara karşı şiddet ve baskıyı daha da artıran bütün
unsurları yasaklayacaktır. Başta şiddet ve tecavüz olmak üzere kadınlara karşı
işlenen tüm suçları da şiddetle cezalandıracaktır.
Pek tabii bunlar İslâm’ın
fiiliyatta uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Fakat yukarıda saydığımız ve
oranlarını verdiğimiz tüm münkerler, laik kapitalist sistemin neticesidir. Kimi
kesimler, asıl faili gizleme kastıyla İslâm beldelerinde yaşanılan bu
olumsuzlukları ve kötü durumu İslâm’a ve Müslümanlara mal etmeye çalışsa da bu
beyhude bir çabadır. Çok iyi biliyoruz ki bu sistemde Allah’ın hükümleri değil
insan aklından neşet eden sefih ve kabih demokratik nizamın kanunları
uygulanmaktadır. Tüm bu kötülüklerin müessiri ortada iken bunu görmemek bir
akıl ve iman tutulmasıdır.
Son olarak şunu da
vurgulamak gerekir ki elinde Kur’an, dilinde İslâm ile meydanlarda varlık
gösteren yöneticiler dahi gelinen süreçten, var olan durumdan şikâyetçiler.
Fakat elinde yetki bulunduranların İslâmi bir aile yapısı isteyip öte yandan Batılı
kanunları uygulaması, Avrupa Birliği’nden intikal ettirilen sözleşmeleri,
projeleri topluma dayatması asla kabul edilemez. Amellerin sözleri yalanladığı,
yapılan amellerin de hak ile batılı karıştırıp bir çözümsüzlük iklimi
oluşturduğu bu süreçte muhakkak ki tüm bu karanlık, puslu havayı dağıtacak olan
Nübüvvet minhacı üzere Râşidî Hilâfet Devleti olacaktır. Kilisedeki vaftiz
suyuyla abdest alıp, Vatikan’ı kıble ittihaz edenler de buna engel
olamayacaktır biiznillah.
وَمَنْ يَتَوَلَّ
اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ۟
“Kim Allah’ı, peygamberini ve iman edenleri dost edinirse
şüphesiz ki galip gelecek olanlar, ancak Allah’ın taraftarlarıdır.”[1]


Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış