BATILILAŞMA EĞİLİMİNİN SONUCU: İŞTE VAHİM KARNEMİZ

Burhan Ercan

Batılılaşma, Batılılaşmaya giden yolun kapısını İslâm ümmetine sonuna dek açan kilit bir kavram! Bu gidiş hayırdan şerre doğru karanlık bir yolculuk… İman limanından ayrılıp küfrün anaforlarına düşmeye yol açan ölümcül bir hata…

İslâm’ın hayat sahnesinden kaldırılıp küfrün yönetmen olduğu bir toplumda hayatın her alanında olduğu gibi içtimai alanda da Batılılaşma başrolde yerini aldı. İsviçre’den alınan Medeni Kanun’la birlikte artık İslâm’ın ortaya koyduğu kurallar değil kadına ulaşmanınözgürlüğünü elde etmek isteyen Batı’nın ve onların yerli uşaklarının yoğun çabaları neticesinde heva ve hevese dayalı kurallar, kanunlar hayata egemen oldu. Allah ve Rasulü’nün İslâmi toplumun temel taşı olarak inşa ettiği aile kurumu, artık her türlü saldırıya açık hâle getirildi. İslâm ile tahkim edilen aileler, küfrün savurduğu Batılılaşma balyozu ile yıkılmaya yüz tuttu. Buna direnç gösteren her yapı irtica söylemi ile ilericilik maskesi ardına sığınılarak yok edilip bypass edilmeye çalışıldı. Batı’nın zerk ettiği zehre karşı İslâm’ın özünden sunulan panzehir muasır medeniyetlere ulaşma gayesi ile reddedildi. Neticede haktan esirgenen imkânlar, batılın tasallutuna maruz kaldı. Onlarca yıldır uygulanan Batılı kanunlar ve egemen olan Batılı zihniyet sebebiyle çürümüşlük, ifsat had safhaya ulaştı. Mahremiyetini, iffetini, izzetini Batı’nın karanlık dehlizlerinde arayanlar, toplumu büyük bir uçurumun kenarına getirdi. Evet, ciddi ciddi bir uçurumun kenarındayız. Aile için, toplum için alarm zilleri çalıyor. Batı dünyasının çürüttüğü neredeyse yok olma aşamasına getirdiği aile kurumu, ne tuhaftır ki yine çözüm merci olarak görülüp onlardan alınan kanunlar, sözleşmeler ile aile ve toplum hayatı dizayn edilmeye, kurtarılmaya çalışılıyor. Pek tabii bu anlayış bizleri kalkındırmayıp içinde bulunduğumuz kötü gidişattan da kurtaramayacaktır. Batı dünyası saplandığı bataklığa hızlı bir şekilde bizi de çekmektedir. Bu hususların somut bir şekilde anlaşılması için evlenme-boşanma oranları ve yıllara göre istatistiklerine, uyuşturucu ve fuhuş, kadınlara ve çocuklara karşı şiddet ve taciz, intihar istatistiklerine vb. bakmak yeterli olacaktır.

Evlenme-Boşanma Oranları

Türkiye’de 2002-2017 yılları arasında 1 milyon 789 bin çift boşanmış, buna mukabil 9 milyon 620 bin çift de evlenmiş. Yani ortalama her 5 evlilikten biri boşanmayla sonuçlanıyor. Dahası boşanma hızının evlilik hızından daha yüksek olduğunu biliyoruz. 2018 yılında ise evlenen çift sayısı 553 bin 202 iken boşanan çift sayısı 142 bin 448 oldu. Bu oranlara bakıldığında evliliklerin azaldığı boşanmaların arttığı açık bir şekilde görülebiliyor.

Bu istatistiksel değerlerin ardında yaşanan birçok acı, dram ve parçalanmışlık olduğunu göz ardı etmeyelim. Bununla birlikte evlenmelerin azalıp boşanmaların çoğalma sebeplerini irdelemek gerekir. Bu sebepleri sıralamak için bir kitap hacmi gerekir ancak yine de sadece birkaç hususu aktarmak faydalı olacaktır.

Toplumda Allah’ın indirdiği hükümler yok sayılıp uygulanmamakta, kadın erkek arasındaki ilişkiyi doğru ve sağlam bir temele oturtamayan insan fıtratına muhalif laik demokratik sistemin nizamları toplumda uygulanmaktadır. Şahsi özgürlükler fikri ve feminist naralar eşliğinde güçlü kadın var etmeye çalışan kapitalist sistem, pozitif ayrımcılık ile kadını evden çıkararak ucuz iş gücü elde etmeye çalışmaktadır. İslâm kadına, bir anne, evin mürebbisi ve korunması geren bir namus olarak bakarken laik demokratik nizam ise kadınlar için en tehlikeli ortam olarak aileyi görmektedir. Çünkü kapitalist sistemin, özgür bireyler var etmesinin ve kadını cinsel bir obje statüsüne indirgemesinin önünde en büyük engel olarak aile yer almaktadır. Bundan dolayı kapitalist rejim, medyada, televizyonda ve kamuoyunda türlü algı operasyonlarıyla çizdiği “özgür kadın” portresiyle ve kadını güçlendirme argümanıyla aileyi yıkmayı hedeflemektedir. Kapitalist rejimin uygulamaları sonucu bireyselcilik girdabında savrulan kadın, yaratılışına muhalif olarak erkeğe karşı “cinsiyet savaşı” vererek artık eşitliği de değil üstünlüğü elde etme mücadelesi veriyor. Erkeği rakip ve düşman olarak kodlayan bu zihniyet, kişilik yerine dişiliği yüceltme sapmasına sebep olarak en büyük zararı yine kadına veriyor.

Şahsi özgürlükler fikri, kadınlarda olduğu gibi erkeklerde de birçok tahribata sebep olmaktadır. Evine, ailesine karşı sorumluluğunu yerine getirmeyen erkek, şahsi özgürlükler fikri ile her türlü gayrimeşru ilişkiyi kendisi için meşru kılarken eşinin emanet olduğunu da yok sayılarak her türlü zulmü yapma hakkını kendinde görebiliyor. Laik demokratik kanunların tanzim ettiği ailelerde imanın değil de nefsani arzuların ve özgürlüklerin esas alınması, helal ve haramın değil de menfaatin ölçü olarak kabul edilmesiyle evlilikler, çürük bir temelde kuruluyor. Bu da daha fazla yuvanın dağılmasına yol açmaktadır.



Fuhuş İstatistikleri

26 Eylül 2004’te Meclis’te kabul edilen, 1 Haziran 2005’te yürürlüğe giren 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 227. maddesine göre Türkiye’de “fuhuş” yasal hâle getirilerek Allah’ın haram kıldığı ve çirkin bir fiil olarak nitelediği zina meşru hâle getirildi. Devlet tarafından vergilendirilerek bir gelir kaynağı hâline getirilen fuhuş hakkında ortaya konmuş, ciddi bir istatistiki çalışma mevcut değil. Fuhuş konusu tam bir kara delik… Bu konuda aktarılan malumatların birçoğu tahmine dayalı. Fuhuş, kapitalist rejimde bir “sektör” fahişeler ise “seks çalışanı” olarak ifade edilmektedir. Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı Üyesi Prof. Dr. Ayşegül Akbay, Türkiye’de güncel “seks çalışanı” sayısının 150 bini aşmış olabileceğini belirtiyor. Fuhşa itilen kızlar neredeyse 13-14 yaş alt sınırında. Genelevlerin, fuhuş piyasasının %2’sinden bile az bir oranını temsil ettiğini iddia etmektedir.

Bu konuda en ciddi çalışma 2004 yılında Ankara Ticaret Odası (ATO) tarafından yapılıyor. Hazırlanan “Hayatsız Kadınlar Dosyası”na göre Türkiye’nin sosyal bir çöküntü eşiğine geldiği belirtiliyor.

ATO raporunda, 18 yaşından küçük hayat kadınlarının “çocuk hayat kadını” sınıfına girdiği belirtiliyor. 2000 yılında Türkiye’de yapılan 1. Çocuk Kurultayı’nda çocuk fahişe olayının korkutucu boyutlara ulaştığı vurgulanıyor ve Türkiye’de hayat kadınlığı yaşının 15’e kadar düştüğüne dikkat çekiliyor. Bazı araştırmacılara göre, bu yaş 12’ye kadar düştü. Raporda, 2000 yılında yalnızca İstanbul’da 500 çocuk hayat kadını olduğu belirtilirken, resmi olmayan rakamların bu sayının çok üstünde olduğu tahmin ediliyor.

“Hayatsız Kadınlar Dosyası”na göre, Türkiye’de faaliyet gösteren 56 genelevde kayıtlı yaklaşık 3 bin hayat kadını çalışıyor. Genelevlerde ayrıca “hukuksal açıdan sorun çıkması” kaygısıyla çok sayıda vesikasız kadın çalışıyor, çalışacak genelev bulamadıklarında çoğu da gizli fuhuş yapıyor. Türkiye’de tescilli hayat kadını sayısı da 15 binin üstünde yer alıyor. İstanbul, Ankara ve İzmir’de, yaklaşık 30 bin kadın genelevde çalışmak için vesika bekliyor. Rapora göre 35 milyon kadın nüfusa sahip Türkiye’de, her 350 kadından biri fuhuş batağına düşmüş durumda. Tüm bu oranlara cinsel sapıklar olan travestiler, transseksüeller gibi eşcinsel fuhuş dahil değil.

2004 yılında aktarılan bu bilgilerin üzerinden 15 seneden fazla bir süre geçmesi ve sanal alemin yaygınlaşıp fuhşun etkin bir kanalı olarak kullanılmasıyla bunun hangi noktaya ulaştığını tahmin etmek ise gerçekten zor.

Rapora göre, fuhuş sektöründe bir yılda en az üç-dört milyar dolar para dönüyor. Rakamlar büyüyünce, devreye fuhuş mafyası giriyor. Fuhuş mafyası, küçük kız çocuklarını kaçırmaktan, zorla fuhuş yaptırmaya kadar her yola başvuruyor.

Raporda 2001 yılında ölen genelev patroniçesi Matild Manukyan’ın 1944 yılından itibaren birçok kez vergi rekortmeni olduğu, bu örneğin bile fuhuş sektörünün, parasal açıdan dev bir sektör olduğunu ortaya koymaya yettiği belirtiliyor.

Fuhuş mafyasının kullandığı en etkili silahlardan biri de uyuşturucu. Uyuşturucuya alıştırılan kişiler, bu maddeyi satın alabilmek için fuhuş yapmak zorunda bırakılıyor.

Uyuşturucu İstatistikleri

2019 Haziran ayında Avrupa Uyuşturucu ve Uyuşturucu Bağımlılığı İzleme Merkezi tarafından (EMCDDA) yayımlanan 2019 Avrupa Uyuşturucu Raporu’nda Türkiye’de bir yıl içerisinde ele geçirilen uyuşturucu miktarının, tüm Avrupa Birliği (AB) ülkelerinde ele geçirilen miktarın çok üzerinde olduğu aktarılıyor.

Raporda paylaşılan verilere göre yasadışı uyuşturucu madde kullanımı erkekler arasında daha yüksek ve Türkiye’de en çok 15-34 yaş arası erkekler uyuşturucu kullanıyor.


Raporda Türkiye’deki aşırı doz ölüm oranlarının son 10 yılda ciddi arttığına dikkat çekildi. Adalet Bakanlığı verilerine göre ise 2011 yılında 105 kişi uyuşturucudan hayatını kaybederken 2016 yılında bu sayı 920’ye yükseldi. Son resmi istatistiklere göre Türkiye’de 2017 yılında uyuşturucudan ölenlerin sayısı 941 oldu. Ölenlerin büyük çoğunluğu erkek, yaş ortalaması ise 32. 2017 yılında Türkiye’deki uyuşturucu madde suçlarında bir önceki yıla kıyasla %45 oranında artış olduğu da ifade edildi.

İçişleri Bakanlığı Emniyet Genel Müdürlüğü Narkotik Suçlarla Mücadele Daire Başkanlığı’nın 2019 yılında yayınladığı 116 sayfalık Türkiye Uyuşturucu Raporu’na göre ise Türkiye genelinde 2017 yılında toplam 118.482 uyuşturucu olayı görülmüşken, 2018 yılında %22,23 artış göstererek 144.819 olay meydana gelmiştir. Bu olaylarda bir önceki yıla göre %21,13 artışla 206.134 şüpheli yakalanmıştır.

İçişleri Bakanlığı’nın bu raporuna göre 2018 yılında 8.909.892 adet ecstasy, 18.531 kg eroin maddesi, 80.707 kg esrar, 1.509 kg kokain, 22.738.579 adet captagon, 566 kg met amfetamin, 1.248 kg sentetik kannabinoid (bonzai) ele geçirilmiş, tüm zamanların rekoru kırılmıştır. Bu devasa rakamlar emniyet mensuplarının ele geçirmeyi başardığı miktar, ele geçiremediği miktarı varın siz düşünün.

Adalet Bakanlığı verilerine göre Türkiye genelinde 2018 yılı itibarıyla 389 ceza infaz kurumu bulunmaktadır. Bu kurumlarda bulunan toplam hükümlü-tutuklu sayısı 264.842’dir. Ceza infaz kurumlarında 2018 yılı itibarıyla uyuşturucu madde bağlantılı suçlardan dolayı 57.674 hükümlü-tutuklu bulunmaktadır.

Aklı ve iradeyi işlemez hâle getiren, kişiyi normal yaşam ve davranışlarından uzaklaştıran uyuşturucu maddelerin kullanımının ortaokul seviyesine kadar inmesi de durumun vahametini gözler önüne sermektedir.

Cinsel İstismar İstatistikleri

Türkiye’de çocuk istismarı ile ilgili kapsamlı ve ülkeyi kapsayan araştırmalar yapılmamakta ve bulunmamaktadır. Aile baskısı, korku ve güvenlik gibi kaygılar toplumlarda cinsel istismarın büyük oranda gizli kalmasına, yargıya taşınmamasına neden oluyor. Dolayısıyla uzmanlar birçok verinin yanıltıcı olduğu, gerçeği yansıtmadığı kanısında.

Ancak Adalet Bakanlığı çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarına ilişkin açılan davaların istatistiklerini tutuyor.

Bakanlığın 2017 Adli Sicil İstatistikleri, Çocukların Cinsel İstismarı Suç ve Karar Sayıları tablosuna göre 2010-2017 yılları arasında çocukların cinsel istismarı suçundan açılan davalardaki suç sayıları toplam 134 bin 960.

TÜİK verilerine göre çocuk mağdur sayısı 2014’te 74.064 iken 2016’da 83.552’ye yükselmiştir. Adli Sicil ve İstatistik Genel Müdürlüğüne göre; Çocuk cinsel istismar hükümlülerinin yüzdesi %42,5 iken (2006 yılında) %58,8’e (2016’da) yükselmiştir. Cinsel suç mağduru olan çocukların yüzdesi 2014’ten 2016’ya %33 artmıştır.

2012’de cezaevinde 529 tecavüz hükümlüsü bulunurken bu sayı 2014’te 4 bin 293’e, 2015’te de 12 bin 253’e çıktı. Tecavüz hükümlülerinin sayısı ise 3 yılda 23 katına çıktı.

Kadınlara Yönelik Şiddet

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, 2019’da öldürülen kadın sayısının 299 olarak kaydedildiğini belirtti.

Adalet Bakan Gül ise mahkemelerin kadına yönelik şiddet vakalarına yönelik koruyucu ve önleyici tedbir kararları aldığını aktararak 2019’da mahkemelerin 174 bin 958 kişi hakkında, 509 bin 172 farklı tedbire hükmettiğini belirtti.

11 Mayıs 2011 tarihinde İstanbul’da imzaya açılan ve 1 Ağustos 2014 tarihinde yürürlüğe giren “Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi” bilinen adıyla “İstanbul Sözleşmesi” esas alınarak oluşturulan ve 8 Mart 2012 tarihinde kabul edilen “6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun” ile yüz binlerce kişi alınan tedbir kararları ile evinden atılmış durumdadır. Alınan bu tedbir kararlarıyla evinden atılan yüz binlerce erkek bulunmaktadır. Tüm bu yapılanlara karşın kadınlara yönelik şiddet olayları azalmazken bilakis her yıl büyük bir artış gerçekleşmektedir.



İntihar Oranları

Türkiye’deki intiharlarla ilgili en son yayımlanan istatistik 2018 yılını kapsıyor. Buna göre geçen yıl 3 bin 161 kişi hayatını intiharda kaybetti. Bu, günde ortalama sekiz kişinin yaşamına son verdiği anlamına geliyor. Ülkede 2017’de 3 bin 168, 2016’da 3 bin 193, 2015’te 3 bin 246, 2014’te 3169 kişi intihar sonucu yaşamını yitirdi.

Üsküdar Üniversitesi Klinik Araştırmalar Etik Kurul Başkanı, psikiyatri uzmanı Prof. Dr. Kemal Arıkan, kendi terapi deneyiminden yola çıkarak, hastaları arasında intiharı düşünenlerin hatırı sayılır derece olduğunu hem fiile dönüşmüş hem de dönüşmemiş intihar fikrinin Türkiye’de ciddi bir sorun olduğunu belirtiyor. Arıkan, bununla birlikte Türkiye’nin dünyada intihar oranları açısından üst sıralarda yer almadığını söylüyor ve mesleki deneyimlerinden yola çıkarak bunun nedeninin Türkiye’deki bazı koruyucu etkenler olduğunu düşündüğünü savunuyor. Türkiye’de insanları intihar girişiminden caydıran konularında başında dini faktörler geldiğini belirten Arıkan “Allah korkusu, sonsuz cehennem kaygısı, bizim ülkemizde intihardan vazgeçmek için ciddi bir gerekçe.” diyor. Arıkan ikinci nedeni ise “yakınlarıma ne olacak kaygısı” olarak tarif ediyor. Türkiye’de aile bağlarının hâlâ güçlü olduğu, bu kaygının da caydırıcı etkisi olduğunu söylüyor. Bu iki nedenin birçok ülkede olmadığını söyleyen Arıkan, ancak bunun Türkiye’de intihar girişimlerinin az olduğu anlamına gelmediğini, intiharın ülkede önemli bir sorun olduğunun altını çiziyor.

Tüm bu bilgiler her ne kadar karanlık bir tabloyu ortaya koysa da İslâm’ın hayata hâkim olmasıyla bu karanlıklar dağılacak, İslâm’ın nuruyla toplum aydınlığa kavuşacaktır. Ümmet zillet çukurundan çıkacak, eskiden olduğu gibi yine izzetine kavuşacaktır. Kadın ve erkek arasındaki ilişkiyi tanzim edecek olan en üstün olan Allah’ın hükümleri hayat sahasında uygulanacaktır. İslâm Devleti, kadınlara karşı her türlü şiddeti, istismarı veya değerini düşüren eylemleri yasaklayacak, kadınları aşağılayan ya da onlardan İslâmi haklarını söküp alan tüm uygulamaları lağvedecektir. Aynı zamanda zorla evlendirme ve namus cinayetleri gibi gelenek ve göreneklerden kaynaklanan zulmü de ortadan kaldıracaktır. Devlet, topluma sızan ve kadınların değerini düşüren, şehveti uyandıran, kadınlara karşı şiddet ve baskıyı daha da artıran bütün unsurları yasaklayacaktır. Başta şiddet ve tecavüz olmak üzere kadınlara karşı işlenen tüm suçları da şiddetle cezalandıracaktır.  

Pek tabii bunlar İslâm’ın fiiliyatta uygulanmasıyla mümkün olacaktır. Fakat yukarıda saydığımız ve oranlarını verdiğimiz tüm münkerler, laik kapitalist sistemin neticesidir. Kimi kesimler, asıl faili gizleme kastıyla İslâm beldelerinde yaşanılan bu olumsuzlukları ve kötü durumu İslâm’a ve Müslümanlara mal etmeye çalışsa da bu beyhude bir çabadır. Çok iyi biliyoruz ki bu sistemde Allah’ın hükümleri değil insan aklından neşet eden sefih ve kabih demokratik nizamın kanunları uygulanmaktadır. Tüm bu kötülüklerin müessiri ortada iken bunu görmemek bir akıl ve iman tutulmasıdır.

Son olarak şunu da vurgulamak gerekir ki elinde Kur’an, dilinde İslâm ile meydanlarda varlık gösteren yöneticiler dahi gelinen süreçten, var olan durumdan şikâyetçiler. Fakat elinde yetki bulunduranların İslâmi bir aile yapısı isteyip öte yandan Batılı kanunları uygulaması, Avrupa Birliği’nden intikal ettirilen sözleşmeleri, projeleri topluma dayatması asla kabul edilemez. Amellerin sözleri yalanladığı, yapılan amellerin de hak ile batılı karıştırıp bir çözümsüzlük iklimi oluşturduğu bu süreçte muhakkak ki tüm bu karanlık, puslu havayı dağıtacak olan Nübüvvet minhacı üzere Râşidî Hilâfet Devleti olacaktır. Kilisedeki vaftiz suyuyla abdest alıp, Vatikan’ı kıble ittihaz edenler de buna engel olamayacaktır biiznillah.

وَمَنْ يَتَوَلَّ اللّٰهَ وَرَسُولَهُ وَالَّذ۪ينَ اٰمَنُوا فَاِنَّ حِزْبَ اللّٰهِ هُمُ الْغَالِبُونَ۟

“Kim Allah’ı, peygamberini ve iman edenleri dost edinirse şüphesiz ki galip gelecek olanlar, ancak Allah’ın taraftarlarıdır.”[1]



[1] Maide Suresi 56


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz