BİDAT MEFHUMU

Abdullah İmamoğlu

Dergimiz, geçtiğimiz haftalarda Hicret’in başka bir deyimle İslâm’ın hayat sahasında etkin olmaya başladığı İslâm Devleti’nin ikamesinin 1435. seneyi devriyesi münasebetiyle, bu kutlu olayı hatırlamak ve sevinci paylaşmak adına bir dizi etkinlik düzenledi. Ve elhamdülillah düzenlediğimiz bu etkinlikler Müslümanların teveccühünü kazandı. Etkinliklerimiz Hicret Konulu Şiir Yarışması, Kur’an-ı Kerim’i Güzel Okuma Yarışması,  Bayrak Asma Kampanyası ve Havai Fişek Gösterilerinden oluşmakta idi. Havai fişek etkinliği hakkında ise (sosyal medya ağlarına düşen bazı yorumlardan hareketle söylüyorum) bidat değerlendirilmesi yapıldı. Tabii ki yapılan bu yorumlar üzerine dergimiz tarafından gerekli ve doyurucu açıklama ivedi bir şekilde geldi. Gerek bize itham edilmesinden gerekse sık sık tartışılır olmasından dolayı olsun, bidat konusunun doğru bakış açısıyla açıklanmasını zorunlu hale getirdi.

Buradan hareketle doğruya en yakın olduğuna inandığım “bidat” konusunu siz kıymetli okurlarımla paylaşmayı uygun gördüm. Hiç kuşku yok ki Allah en iyisini bilendir.

Derinlemesine bir araştırmaya muhtaç olan İslâmî mustalahlardan birisidir bidat kavramı… Tabii ki bu, öncelikle mustalahlardan ve tariflerden hareketle konuyu takdim etmeyi iktiza etmektedir. 

Mustalah: “Muayyen bir şey için konulan/verilen muayyen bir isimdir.” İsimler/ıstılahlar malum olduğu üzere lügavi (aslan kelimesinin manasında olduğu gibi), örfi (fıkıh kelimesinin manasında olduğu gibi) ve de şerî (namaz kelimesinin manasında olduğu gibi) olmak üzere üçe ayrılmaktadır. Bilinmelidir ki eğer Şeriat bir kavrama mana yükledi ise lügat ve örf manalarına mukaddemdir.

Tarifler üzerine;


Tarif: “Bir şeyin mahiyeti hakkındaki beyan ve vakıasının vasfıdır.” Ki tarif aklî ve naklî olmak üzere iki kısmın dışına çıkmaz. Aklî tarif şu şekilde formüle edilebilir; “Zihinsel olarak gerçeği açıklamak için vakıanın vasfedilmesidir.” Toplumun ve aklın tariflerinde olduğu gibi...

Şerî tarif iki kısma ayrılmaktadır. Birinci kısım; Şârî’nin sarahaten tayin ettiği/beyan ettiği tariftir. İkinci kısım; sarahaten olmayıp istikra (derinlemesine araştırmanın) sonucunda âlimlerin nasslardan istinbat ettikleri tariftir.

Bunların detayı şu şekildedir:

1-Şârî’nin sarahaten tayin ettiği/beyan ettiği tarif

Nasslar üzerinden Şârî’nin beyan ettiği tariflerdir. İslâm’ın, İman’ın ve İhsan’ın tariflerinde olduğu gibi... Buhârî Ebû Hureyre’den şunu rivayet etmiştir:

كان النبي صلى الله عليه وسلم بارزا يوما للناس فأتاه جبريل فقال: ما الإيمان؟ قال: الإيمان أن تؤمن بالله وملائكته وبلقائه ورسله وتؤمن بالبعث. قال: ما الإسلام؟ قال: الإسلام أن تعبد الله ولا تشرك به وتقيم الصلاة وتؤدي الزكاة المفروضة وتصوم رمضان. قال: ما الإحسان؟ قال: أن تعبد الله كأنك تراه فإن لم تكن تراه فإنه يراك

Ebû Hureyre Radiyallahu Anh şöyle anlattı:

Hz. Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bir gün insanların arasında oturuyordu. O sırada ona Cibril geldi ve: “İman nedir?" dedi. "Allah'a, meleklerine, kitaplarına, Allah'a kavuşmaya, peygamberlerine inanman ve keza son dirilmeye iman etmendir" buyurdu. “İslâm nedir?” dedi. "İslâm, Allah'a kulluk etmen ve O’na hiç bir şeyi ortak yapmaman, farz namazı dosdoğru kılman, farz kılınmış olan zekâtı vermen ve Ramazanda oruç tutmandır" buyurdu. “İhsan nedir?” dedi. "Allah'a onu görürcesine ibadet etmendir. Her ne kadar onu görmüyorsan da o seni muhakkak görür" buyurdu...

Yine Ruveybida’nın tarifinde de olduğu gibi...

Ebu Hureyre Radıyallahu anh, Allah Rasulü Sallallahu Aleyhi ve Sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder:

سيأتي على الناس سنوات خداعات، يصدق فيها الكاذب، ويكذب فيها الصادق، ويؤتمن فيها الخائن، ويخون فيها الأمين، وينطق فيها الرويبضة، قيل: وما الرويبضة؟ قال: الرجل التافه يتكلم في أمر العامة

“İnsanlara öyle aldatıcı seneler gelecek ki o zaman yalancılar doğrulanacak, doğru sözlüler de yalanlanacaklardır. O zaman hainlere itimat edilecek, emin olanlar da ihanetle suçlanacaklardır. İşte o zaman Ruveybida konuşacaktır.” Denildi ki: “Ruveybida da nedir?” Buyurdu ki: “Kamunun işleri hakkında (söz sahibi olan) değersiz adamdır!”

Bunlar sarahaten Şârî’nin tayin ettiği tariflere örnektir.

2-İstikra sonucunda âlimlerin nasslardan istinbat ettikleri tarif

Talak’ın, Dârul İslâm’ın manalarında/tariflerinde olduğu gibi... Bilinmelidir ki bu tariflerde âlimler arası icitihad farklılığından dolayı ihtilaf mümkündür. “İtikâf” örneğinde olduğu gibi. Hanefîler ve Mâlikîler itikâfı şöyle tarif etmişlerdir; “Niyet ve oruçla birlikte mescitte (bir süre) bulunmaktır.” Şâfîler ve Hanbelîler ise şu şekilde tarif etmişlerdir; “Özel kalma niyetiyle mescidde bir süre bulunmaktır.” Görüldüğü üzere tariflerde ihtilaf mevcuttur. Bu ise nasstaki ictihad farklılığından kaynaklanmaktadır. İhtilaf halinde ise itibar, istinbatın sıhhati ve delilin kuvvetli olanınadır.

Bidatın Tarifi

Bidatın lüğavî manası;


 ‘Tacil Ârus’ta şöyle geçmektedir: denir ki; yeni bir olay/iş/mesele ile geldin, yani, bundan önce bilinmeyen yeni/acayip bir işle/olayla geldin denmektedir....

Ebu Hilal Askerî ‘Mucem el Furukil Luğaviyye’de der ki; “Kişi yeni/tuhaf bir şeyle geldiği vakit o kişi yenilik getirdi denir.


‘Kulliyat’ isimli kitabında Ebu al Beka Kufevî şöyle der: “Daha önce olmayan şekliyle amel edilen her türlü amele bidat denir.”


Halil bin Ahmed Ferâhîdî ‘Ayn’ isimli kitabında şöyle der: “Öncesinde olmayan bir şeyin icâdına bidat denir”

Bidatın ıstılahı manası;

Bidatın ıstılahı manası âlimlerce çok farklılıklar arz etmektedir. Buraya bazılarını örnek teşkil etmesi bakımından alıyoruz. Bunlardan bazıları şöyledir;

-Curcânî ‘Tarifaat’ isimli kitabında bidata şu manayı vermiştir; “Bidat: Sünnete muhalif olan fiile denir.”

-İbn Recep al Hanbeli ‘Camîul ulûm vel Hukm’ de der ki: “Bidattan murad Şeriatta aslı olmayan her yeniliktir.”

-Iz bin Abdusselam ‘Kavâidul Ahkâm’ adlı kitabında der ki: “Bidat: Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem asrında bilinmeyen/tanınmayan fiil türlerine denir.”

Görüldüğü üzere âlimler ıstılah tarifinde ihtilaf etmişlerdir. Kimileri çok sınırlı tutarak ibadetlere has kılmıştır. Kimileri de âdetleri de içerisine alacak şekilde genel tutmuştur.  Ama bilmemiz gereken çok elzem bir husus vardır ki o da bidat kavramanın Şârî tarafından tarif edilip edilmediğidir. Yani öncelikle tevcih edilmesi gereken soru şudur; Şeriat bidatı tarif etmiş midir etmemiş midir?

İşte araştırılması gereken yön burasıdır. Üzerine araştırma yapmak istediğimiz kelime/kavram Şerî nasslarda geçen bidat kavramı gibi bir kelime ise evvelen yapılması gereken o kelime hakkında ‘Hakikatuş Şeriyye’ yani ‘Şerî Hakîkat’ın daha doğrusu şeriatın yaptığı bir tarifin var olup olmadığının araştırılmasıdır.

Eğer Şerî tarifi varsa o alınır ve bütün tartışmalarda sonlandırılmış olur. İman’ın, ihsan’ın tarifinde olduğu gibi. Yok, eğer yoksa o zaman kelimenin lügavî ve örfî hakikatine müracaat edilmelidir. Nassların istikra yoluyla incelenmesinden sonra bidat kavramının şeriatça bir tarifi olmadığı görülmektedir. Bunun için manayı lügat ya da örf kapsamında araştırmak zorunlu olmaktadır.

Ama öncelikle ileri sürülen iki argümanı konunun anlaşılmasına katkı sağlayacağına inandığım için paylaşmak istiyorum.

Birinci Argüman: Bidat dinde yapılan her yeniliktir

Rasûl Sallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:


“Şüphesiz sözlerin en doğrusu, Allah'ın kitabıdır. Yolların en güzeli, Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem’'in yoludur. İşlerin en şerlisi, sonradan çıkarılan yeniliklerdir. (Dinde) sonradan çıkarılan her yenilik, bidattir. Her bidat, dalâlettir (sapıklıktır). Her dalâlet (sahibi) de, ateştedir.” (Nese-i)

Başka bir hadiste şöyle buyrulmaktadır:

أوصيكم بتقوى الله والسمع والطاعة، وإن عبدا حبشيا، فإنه من يعش منكم بعدي فسيرى اختلافا كثيرا، فعليكم بسنتي وسنة الخلفاء المهديين الراشدين، تمسكوا بها وعضوا عليها بالنواجذ، وإياكم ومحدثات الأمور، فإن كل محدثة بدعة، وكل بدعة ضلالة"   

“Allah’a karşı takvada bulunmanızı, başınızda Habeşli bir köle olsa bile emirlerini dinleyip itaat etmenizi tavsiye ederim. Zira sizden hayatta kalanlar benden sonra nice ihtilaflar görecek. Öyle ise size sünnetimi ve hidayet üzere olan Hülefâ-i Râşidîn'in sünnetini hatırlatırım, bunlara uyun ve dört elle sarılın. Sonradan çıkarılan şeylere karşı da son derece dikkatli ve uyanık olun. Zira her yeni çıkarılan şey bir bidattir, her bidat de dalâlettir, sapıklıktır.” (Ebû Dâvud)

Bu hadislerden de hareketle Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem’in, bidatı, her yapılan yenilikler olarak tarif ettiği söylenmektedir.

Buna şu şekilde cevap vermek mümkün; Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem’in emretmediği, yapmadığı bazı (yeni) fiillerin, duaların\yeniliklerin Sahabelerden sadır olduğu sabittir. Ve buna ilaveten Hz Peygamber bunları onaylamış ve inkâr etmemiştir. Buna verilebilecek bazı örnekler şunlardır; Hz Peygamber Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurur:


Rasullah’ın arkasında namaz kılan bir adam, Resulullah Sallahu Aleyhi ve Sellem rükûdan başını kaldırıp “Semiallahu...” dedikten sonra şu sözlerle Allah’ı zikretti. “Rabbimiz! Çok, temiz ve mübarek bir hamdle sana hamdolsun.” Rasûlullah Sallahu Aleyhi ve Sellem namazı bitirince: “Biraz önce zikreden kimdi?” diye sordu. Adam: “Ey Allah’ın Rasûlü, o bendim.” dedi. Bunun üzerine Rasûlullah şöyle buyurdu:

“Otuz küsur meleğin, bunun sevabını yazmak için yarıştıklarını gördüm.” (Buhârî)

Ibn Hacer “Fethul Bârî” kitabında şöyle der: “Nakledilegelenin dışında, nakledilenlere muhalif olmaması halinde namazda zikrin cevazlığına bu hadisle delil getirilebilir.”

Rasûl Sallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:


İbn’i Ömer Radiyallahu anh'dan: Biz Peygamber Sallahu Aleyhi ve Sellem ile namaz kılarken, cemaatten bir adam şöyle dedi: “Allahu ekberu kebîrâ, vel-hamdü lillâhi kesîra ve sübhanallahi ve-bi-hamdihî bükre-ten ve asîlâ.” Bunun üzerine Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem: 'Bunları kim söyledi?' diye sorunca, bir adam: 'Ey Allah'ın Resulü! Ben söyledim' dedi. Bunun üzerine şöyle buyurdu: 'Buna çok hayret ettim, çünkü ona gök kapıları açıldı.'

İbn Ömer dedi ki: “Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem bunu söylediği günden beri o duayı asla bırakmadım." (Müslim)

Bu ve buna benzer rivayetler güzel olup zemmedilmemiş yeniliklerin mevcudiyetine delâlet etmektedir. Yani bu demek oluyor ki her yenilik bidat değildir. Öyleyse Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem’in bütün yenilikler bidattir sözü çok genel bir ifade olup izaha ve araştırmaya muhtaçtır.

İkinci Argüman: Rasululah’ın Sünnetinden yüz çevirmek bidattir

Buna yönelik çokça rivayet mevcuttur. Sünnetten yüz çevirmeye dair hadis şöyledir,


“Kim bana tabi olursa o bendendir. Kim de benim sünnetimden yüz çevirirse benden değildir...”

Bu hadisler bidatla ilişkilendirilmiş ve Sünnetle amel edilmemesi bidat olarak addedilmiştir. Yani kısaca ileri sürülen argüman Rasullah’ın, bidatı Sünnete muhalefet edilmesi olarak tarif etmesidir.

Bu iddialara şu şekilde cevap verilebilir; Bu hadislerde zikredilen Sünnetten murad edilen nedir? Hangi Sünnettir? Kastedilen Kavli, ya da Fiili ya da Takriri Sünnet midir? Buradaki kastedilen Sünnet farz mıdır, ya da mendup mudur yoksa mubah olan mıdır?

Rasûl Sallahu Aleyhi ve Sellem bir hadisinde şöyle buyurmaktadır:


“Ey insanlar! Selamı yayın, yemek yedirin, insanlar uykuda iken namaz kılın ki selametle cennete giresiniz.” (Tirmizi 2603, İbni Mace 1334)

Şimdi bu hadisi yani Sünneti yerine getirmeyen yani icra etmeyen kişi bidat mi işlemiş olmaktadır? Bu hadisle amel etmeyen dalâlet bidati mi işlemiş oluyor?

Başka bir hadiste Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:


“Sizden biriniz bir kadınla evlenir veya bir hizmetçi satın alırsa şöyle desin: ‘Allah’ım! Ben bunun hayrını ve bunu yarattığın durumun hayrını senden isterim. Bunun kötülüğünden ve bunu yarattığın durumun kötülüğünden sana sığınırım.’ Eğer bir deve satın alırsa onun hörgücünün tepesini tutarak aynı sözleri söylesin.” (Ebu Davud 2/248 İbni Mace 1/61 sahih senedle)

Yine aynı şekilde Hz Peygamberin bu Sünnet-i Seniyyesini yerine getirmeyen kişi bidat mi işlemiş olmaktadır? Bu hadisle amel etmeyen dalâlet bidati mi işlemiş oluyor?

Sünnete muhalif olmanın bidat olduğu zikredilen hadisler mücmel hadislerdir. Yani mücmeldir mübeyyen değil. Bu mücmelin açıklanmaya ihtiyacı vardır. Çünkü hadislerde geçen bu bidat tarifini şeri hakikat manasında kabul edemeyiz.

Soru; Şeriatın her emrine muhalefet bidat midir?

Cevap; Şeriatın emirlerine/taleplerine muhalif olmaya bidat denmez. Şeriatın her emrine muhalif olan bidat değildir.

Örnek olması bakımından bir kaç rivayet şöyledir. Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:"

“Hangi kadın velisinin izni olmaksızın nikâhlanırsa onun nikâhı batıldır!”  (Ebu Davud)

Başka bir hadiste Rasul Sallahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:


    “Allahu Teâlâ, ana babayı üzmeyi, kız çocuklarını diri diri gömmeyi, dilenmeyi haram kıldı. Dedikoduyu, çok sual sormayı ve malı israf etmeyi çirkin buldu.” (Buhari, Müslim, Ebu Davud)

Görüldüğü üzere Şeriatın bazı taleplerine muhalefet etmek yeri geldiğinde batıl/butlan yeri geldiğinde haram ve mekruh vasfedilmişlerdir. Yani şeriatın her emrine muhalefet yukarıda da ifade ettiğim gibi bidat değildir. Öyle ki biz babasından izinsiz evlenen/nikâhlanan bir kadının nikâhını bidat diye vasfetmiyoruz. Ya da içki ve domuz eti satışını da bidat diye vasfetmiyoruz. Şeriat onların vasıflarını tayin etmiştir. Kimisine butlan demiş, kimisine de haram demiştir. Ama kesin olan bir şey var ki o da şeriata muhalif her emir bidat değildir. Öyleyse bidat muayyen bir muhalefetle alakalı muayyen bir vasıftır.

Bidat Mefhumu

Şu ana kadar anlatılanlardan çıkan sonuç şudur;

-Şeriat bidat lafzı için özel bir tarif getirmemiştir. Yani bidat hakkında şeri hakikat (şeriatın getirdiği tarif) mevcut değildir.

-Her yenilik (dalâlet manasındaki) bidat değildir. Bilakis güzel yeniliklerde/bidatler de mevcuttur.

-Sünnete muhalif olan her şey dalâlet bidati olarak itibar edilmez.

-Muhakkak ki bidat muayyen bir muhalefetlik için muayyen bir vasıftır.

Bu izahlardan sonra sorulması gereken soru şudur; Öyleyse nedir şeran bidat vasfedilen muayyen muhalefetlik? Yani muayyen muhalefetle iştigal edilmeli ki şeriatın vasfettiği bidat işlenmiş olsun. Öyleyse nedir bu muayyen muhalefetlik?

Bu şeriatın emirlerini ya da emir türlerini araştırmayı iktiza etmektedir.  Bu şeriatın emirleri, öyle olmalı ve delilleriyle beyan edilmeli ki ona muhalefet edildiği vakit – bidatin tarifinden de hareketle- şeriatın emrine muhalefet edilsin, şeriatça mevcut olmayana eklensin.   Bidatin tarifini hatırlayacak olursak;


“Daha önce olmayan şekliyle amel edilen her türlü amele bidat denir.” Buradan hareketle amelin keyfiyeti/yapılış örneği sınırlandırılmış şeriatın emirlerinin beyanına/izahına ihtiyaç vardır. Öyle ki bu emirlere muhalefet haram ve vasfı bidat olsun...

Şeriatın emirlerini istikra etmenin neticesine iki yönlü olduğu açıklık kazanmaktadır. Şöyle ki;

1-Amelî yönünün keyfiyeti beyan edilmemiş şeriatın emir türleri.

Yani şeriat tarafından mutlak ya da genel olarak gelen ve amelin yapılışının detayları beyan edilmemiş emir türleri...

Buna şu Ayet-i Kerîme örnek gösterilebilir:

 يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آَمَنُوا إِذَا تَدَايَنْتُمْ بِدَيْنٍ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى فَاكْتُبُوهُ

“Ey iman edenler belli bir süreliğine bir birinizle borç alış-verişinde bulunursanız bunu yazınız.”

  Bu emir yazmakla ilgili olarak mutlak manada gelmiştir. Şeriat bunun tafsilatını beyan etmemiştir. Yani yazma emrinin keyfiyeti şeriat tarafından beyan edilmemiştir. İster tükenmez kalemle ister kurşun kalemle yazılsın... Burada önemli olan şeriatın bu emrinin yerine getirilmesidir.


“Sizlere karşı savaşanlarla Allah yolunda savaşın...” 

Teferruatı ve amel keyfiyeti beyan edilmemiş emir türüdür. Yani kışın mı yazın mı savaşılması yoksa kılıçla mı yoksa silahla mı ya da mızrakla mı savaşılması (yani amel keyfiyeti sınırlandırılmamış) beyan edilmemiştir. Buna benzer örnekleri şeriatın bu tür emirlerine örnek vermek mümkün.

2-Ameli yönü tafsilatlandırılmış emir türleri.

Ameli keyfiyeti şeriat tarafından tayin edilmiş amel türleri. En ince ayrıntısına kadar Şeriat tarafından beyan edilmiş emir türleridir. Şeriat bizlere namaz kılmayı emrediyor. Lakin şeriat diğer örneklerde olduğu gibi bizleri bu emriyle başıboş bırakmıyor. Yani şeriat bu emrin ifa keyfiyetini en ince ayrıntısına kadar beyan etmiştir. Buna namazla ilgili şu örnek yerinde ve yeterli olsa gerek:

عن أبي هريرة أن رجلا دخل المسجد ورسول الله صلى الله عليه وسلم جالس في ناحية المسجد فصلى، ثم جاء فسلم عليه، فقال له رسول الله صلى الله عليه وسلم: وعليك السلام، ارجع فصل فإنك لم تصل. فرجع فصلى ثم جاء فسلم، فقال: وعليك السلام، فارجع فصل فإنك لم تصل. فقال في الثانية أو في التي بعدها: علمني يا رسول الله، فقال: إذا قمت إلى الصلاة، فأسبغ الوضوء، ثم استقبل القبلة، فكبر ثم اقرأ بما تيسر معك من القرآن، ثم اركع حتى تطمئن راكعا، ثم ارفع حتى تستوي قائما، ثم اسجد حتى تطمئن ساجدا، ثم ارفع حتى تطمئن جالسا، ثم اسجد حتى تطمئن ساجدا، ثم ارفع حتى تطمئن جالسا، ثم افعل ذلك في صلاتك كلها" رواه البخاري

“Ebu Hureyre’den nakledilmiştir. Bir adam camiye girdi. Resulullah da mescidin bir kenarında oturuyordu. (O adam) namaz kıldı, selam verdi. Resulullah ona “selam sana olsun, dön, namazını kıl, zira sen namazını kılmadın” dedi. Adam döndü, namazını kıldı. Sonra geldi, selam verdi. Resulullah da “selam sana olsun, dön namaz kıl, zira sen namaz kılmadın” dedi. Üçüncüsünde yahut daha sonra geldiğinde, “namazı bana öğret ya Resulallah” dedi. Resulullah dedi ki: “Namaza kalkmak istediğin zaman, abdestini tam yap; sonra kıbleye dön, tekbir al; sonra Kur’an’dan kolayına gelen yerlerden oku; sonra rükû yap, ta ki azaların sükûnete ersin; sonra başını kaldır, dimdik dur, sonra secde yap, ta ki uzuvların secdede sakin olsun. Sonra başını kaldır, otur, uzuvların yine sakin olsun; sonra secde yap, secdede uzuvların sakin olsun sonra diğer bütün namazlarında da böyle yap.”  (Buhari)

İşte bu şeriatın tafsilatlandırdığı, yapılış keyfiyetini en ince ayrıntısına kadar beyan ettiği emir türleridir. Ve bunlar yapılışının en ince detayına kadar örneğiyle sabitlenmiş amel türleridir. Yani öyle ki öncesinde yapılış keyfiyeti beyan edilmiş amele muhalefet etmek haram olmaktadır. Çünkü amelin detayı ve tafsilatı malumdur.

Madem ki;


Daha önce olmayan şekliyle amel edilen her türlü amele bidat denmektedir, öyleyse şeriatın önceden amelin yapılış keyfiyetini beyan ettiği amellere/emirlere muhalefet etmek bidat olmaktadır. Çünkü amelin yapılış tafsilatı en ince ayrıntısına kadar beyan edilmiştir. Mesela kim eğer ameli keyfiyeti tafsilatlandırılmış öğlen namazını 4 rekât yerine 5 rekât kılarsa bidat işlemiş olmaktadır. İki yerine üç kere secde yapan kişi de bidat işlemiş olmaktadır. Kim ki şeytan taşlamakla ilgili belli olan emirlere muhalefet ederse bidat işlemiş olmaktadır. Yani 7 yerine 8 taş atması halinde bidat işlemiş olmaktadır.

Lakin bu şeriatın tafsilatını beyan etmediği emir türleri için geçerli değildir. Yani bu tür emirlere muhalefet edilmesi halinde bu ya haramdır  ya da mekruhtur... Ya batıldır ya fasittir vs. Onun için kim riba/faizle iştigal ederse bu kişinin bidat işlediği söylenemez, aynı şekilde içki satana, teberruc yapana, velisinin izni olmadan evlenene, namazını ihmal edene, yalan söyleyene, dolandırıcılık yapana selamı terk edene bidat işledi denemez. Bu konusuna göre hüküm değişikliği arz eder ama kesinlikle bidat denmez. Genel ve mutlak kabilinden olan şeriatın emirlerine muhalefete bidat denmez.

Bidat konusunun bu vesileyle açıklığa kavuşmasını ümit ediyorum.


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz