GENÇLİĞİN VE GELECEĞİN TEK REÇETESİ

Musa Bayoğlu

Maalesef biz İslâm’a sahip çıkamadığımız için gençlerimize de sahip çıkamadık! Kalplerimiz katılaştı, düşünemez, idrak edemez hâle geldik. Öyle olduk ki hayata gönderiliş gayesini, bakış açısını öğrenememiş/öğretilmemiş bir nesil yetiştirdik! İlk emri “Yaradan Rabbinin adıyla oku!” olan bir dinin mensubu olan bu ümmetin evlatlarının Allah’ın adı ile okuyamaması, hayatı anlayamaması geldiğimiz vahim durumun göstergesidir. Birçok konuda olduğu gibi gençlik ile ilgili hazırlanan raporlar, istatistikler ve makalelerde sürekli kötüye doğru bir gidişe artık alıştık! Öyle oldu ki artık sadece yazılanlardan değil bulunduğumuz bölgelerden de bu gidişin ne kadar sıkıntılı olduğuna hepimiz şahit olduk. Her geçen artarak gün elimizden kaybettiğimiz milyonlarca hayatı kararan genç artık herkesin malumu maalesef! En fazla genç nüfusa sahip olan İslâm ümmeti bu potansiyelin farkında bile değil, gençliği yetiştiremiyor, kontrol edemiyor. Osmanlı’nın son dönemlerinde başlayan Batıya, batıla hayran gençlik bugün artık Batı gibi batıl düşünüyor, yaşıyor ve günden güne eriyor. Geleceğimiz gençliğimiz büyük bir tehdit, tehlike altında! Bir çözüm, bir çare aranıyor!

Bunu daha da barizleştirmek adına Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütünün (OECD) “Bir Bakışta Toplum” raporundan bazı verileri paylaşmak istiyorum.  Bu rapora göre Türkiye’de hem çalışmayan hem de okumayan gençlerin oranı %35, yani her on gençten 3-4 kişi çalışmıyor, okumuyor, hayata, geleceğe dair planı ve hedefi bulunmuyor. Okuyanların durumu ise maalesef pek de iç açıcı değil. 2016 Yüksek Öğretime Geçiş Sınavında 32.983 öğrenci 160 sorudan 1 tane bile doğru yapamayarak 0 puan alıyor. Yine 160 sorudan 26 net yapamayan öğrenci sayısı 484.000 öğrenci ki bu sınava giren öğrencilerin %25’i kadar. İşi olanların işinden memnun olmadığı, işi olmayanların gelecekten ümidini kestiği bir toplum olduk. Sorun bununla da bitmiyor. Stres, bunalım, kriz, psikolojik hastalıklar ve benzeri rahatsızlıkların %60 oranına ulaştığı gençlik, büyük bir çıkmazın içerisinde bulunuyor. Bunu aşmak için ise Sağlık Bakanlığı verilerine göre ilaç tüketimi 10 yılda %100 artarak ortama yıllık 25 kutu olarak tespit edildi.

OECD raporunun “Gençlik Üzerine Projektör” bölümünde Türkiye’de kişilerin birbirine güvenleri %12 olarak tespit edilirken, bu oranın OECD ortalaması %33 olarak çıkıyor. Türkiye bu alanda 35 üye ülke arasında 34’üncü sırada. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in “Müslüman elinden ve dilinden emin olunan kişidir.” hadisi gençlerimize anlatabilmiş, ailemize, topluma ve devlete hâkim kılabilmiş olsaydık gençlik böyle bir sorun yaşar mıydı? Annesine, babasına dahi güvenemeyen, hayatı tek başına, özgürlük hayali ile yaşamaya çalışan bir toplum doğal olarak başarısız, güvensiz ve mutsuz oluyor.

Gençliğimizin ve geleceğimizin yegâne çözümü elbette ki İslâm’dır. Bugün gençlerimize hayata gönderiliş gayelerini, nereden gelip nereye gittiklerini, amaçlarını, kime kulluk etmeleri gerektiğini, dünya ve ahretin esaslarını, nasıl bir nizama uymaları gerektiğini hakkıyla öğretebilirsek işte bugün de gençliğimiz geleceğine, aslında kendine, dinine sahip çıkacak ve kurtulacaktır. Aksi hâlde ideali, iddiası, hedefi, bir davası, amacı olmayan gençlik kapitalizmin çarkı içinde yok olmaya terk edilmiş bir gençlik olacaktır.

Allahu Teâlâ’nın insanlara rahmet olarak indirdiği İslâm ve daha önce indirmiş olduğu tüm risaletler gençlerin omuzlarında taşındı. İlk önce gençler iman ettiler ve dinleri için bedel ödediler. Bu yüzden Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem kendi zamanına ve aslında tüm zamanlardaki insanlara gençleri tavsiye etti. Onların kalplerinin daha ince olduğu için söylenenleri daha iyi anlayabildiklerini, önyargılı olmadıklarını, Allah’ın dini kendilerine hatırlatıldığında en fazla icabet edenlerin gençler olduğunu ve Allah’tan hakkıyla korkmaya çalıştıklarını bizlere aktardı. Onlar yaşları ilerlemiş, hayata ön yargılar ile bakan, umudunu yitirmiş, kalpleri katılaşmış, hedefleri kaybolmuş, heyecan ve canlılığı olmayan yaşlılar gibi değiller. Bu yüzden gençler bize tavsiye edildi…

Allah Resulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem gençler ile ilgili bir hadisinde şöyle buyurdular: “Size hayırlı gençleri tavsiye ederim. Çünkü onların kalbi daha incedir. Allah beni doğrulukla ve müsamahayla gönderdi. Bana gençler yanaştı, ihtiyarlar bana muhalefet etti.” Sonra Allah Resulü SallAllahu Aleyhi ve Sellemİman edenlerin kalplerinin Allah’ın zikri ile haşyet içinde kalması ve Allah’tan korkarak Allah’a yönelmesinin zamanı gelmedi mi? Kendilerine önceden kitap verilenler gibi uzun zamanın geçmesi ve yaşlarının ilerlemiş olması onların kalplerini katılaştırmasın. Çoğu fasıklar gibi hakka ve hakikate karşı kalpleriniz katılaşmasın.”[1] ayetini okudular.

Gençler, Allah Rasulü’nün Sahabesi, İslâm’ın belkemiğiydiler. İslâm ile hem onlar izzetlenmiş hem de toplumlarının kalkınmasına vesile olmuşlardı. Cafer ibni Ebu Talip, Abdullah ibni Mesud, Musab ibni Ümeyr, Zübeyr ibni el-Avvam, Halid ibni Velid, Esma binti Ebu Bekir, Zeyd ibni Haris, Usame ibni Zeyd, Muhammed el Fatih ve Tarık bin Ziyad genç yaşta İslâm ile neler yapılabileceğini göstermişlerdi.

Allah Resulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e ilk iman eden genç Ali ibni Ebu Talip babası İslâm’a girmediği hâlde İslâm’ı kabul etmeden evvel “Babanın iznini almayacak mısın?” diye sorulduğunda o şöyle cevap vermiştir: “Allah beni yaratırken babamdan izin istememiştir. O zaman ben Allah’a itaat etmek için neden babamdan izin alayım?” Bir seferinde toplum arasında sözü geçen Kureyş liderlerinin toplantısında Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem onları İslâm’a davet ettiği hâlde kabul etmemişler bunu gören Ali RadiyAllahu Anh ayağa kalktı ve gözlerinin içine baka baka: “Ben ona inanıyorum ve her zaman arkasındayım.” dedi.

Kur’an’ı toplayan Zeyd bin Sabit RadiyAllahu Anh İbranice ve Süryaniceyi çok kısa zamanda öğrendiğinde, vahiy kâtibi aynı zamanda savaşta ganimet taksimi yaptığında 23-24 yaşlarındaydı. Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Usame ibni Zeyd’i 17 yaşında en tecrübeli Sahabelerin olduğu İslâm ordusunun komutanı yapmış ve onu beldelerin fethi için görevlendirmişti. Cafer ibni Ebu Talib henüz 20 yaşlarında Habeş Kralı’nın karşısına çıkıp İslâm’ı anlatmış, taviz vermemiş ve İslâm’ı korumuştur.

Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem, Muaz bin Cebel RadiyAllahu Anh için “Kuran’ı Muaz’dan öğrenin, o kıyamet günü âlimlerin önderi olacak.” dediğinde ve Yemen’e kadı ve vali olarak gönderdiğinde 26-27 yaşlarındaydı. İmam Şafi Rahmetullahu Aleyh 7 yaşında Kur’an’ı ezberlemiş, 14 yaşında müçtehit olmuş ümmetin en büyük âlimlerindendi. İspanya’yı fetheden Tarık bin Ziyad ve İstanbul’u fetheden Sultan Fatih 20 yaşlarında gençlerdi.

Bütün devrimlerin, inkılâpların arkasında hep gençler vardı. İslâm davasının taşınması ve İslâm Devleti’nin kurulmasında Allah Rasulüne yardım edenlerin büyük çoğunluğu gençlerdi. Fransız Devrimi, Bolşevik Devrimi, gezi olayları ve bütün isyanların arkasında gençler vardı.

Medine’de Evs ve Hazreç kabilelerinin uzun süren savaşlarının ardından Buas Savaşı’nda yaşlı liderlerinin hepsi ölmüş ve geride kalan genç liderler Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’e iman etmiş ve Medine’de İslâm Devleti’nin kurulmasına yardım etmişlerdi. İkinci Akabe Beyatına gelen Medineli heyetin yüzlerine bakan Allah Rasulü’nün amcası Abbas RadiyAllahu Anh, onların tanımadığı insanlar olduğunu görmüş ve şöyle demiştir: “Ey kardeşimin oğlu! Sana gelen şu insanlar kimdir bilmiyorum! Hâlbuki ben Yesrib ehlini tanırım… Bunlar benim tanımadığım insanlar, bunlar hep genç!”[2]

Bugün işgal edilmiş İslâm beldelerindeki mücadelenin arkasında gençler var. Arap Baharı’nın arkasında, Tunus, Mısır rejimlere karşı gelenlerin büyük çoğunluğu gençlerdi. Filistin’de intifadaları başlatan, Aksa’yı bekleyen, nöbet tutanların çoğu gençlerdi. Yahudi varlığı gençleri Aksa’ya almayarak kendini koruduğunu düşünmekteydi. Suriye kıyamının tüm olumsuzluklara rağmen bugüne kadar gelmesinde en büyük etken gençlerin kıyamın içinde olmalarıdır. Hatta gençlik çağına bile daha erişmemiş çocukların kendi mezarlarını kazarak şehit olma istekleri bize Allah Rasulü’nün ordusuna katılmak için ayaklarının ucuna basarak kendini büyük göstermeye çalışan asr-ı saadetteki örnekleri hatırlatıyor.

Gençlik ancak İslâm akidesine ve onun ortaya koyduğu İslâm nizamına uyarak aslına, özüne dönebilir ve bugün yaşadığı kapitalizmin zifiri karanlığından kurtulabilir. Aksi takdirde gençliğin yaşadığı bu buhran maalesef devam edecektir. Bu yüzden gençliğimizin yeniden Daru’l Erkam’lara çağrılmalı ve İslâm davasını omuzlarında taşıyarak yeniden İslâmi bir hayat başlatılmalıdır. Bu bir toplumun sahip olabileceği en büyük servettir ve bu geleceğimizdir.

Bir gün Ömer RadiyAllahu Anh arkadaşlarıyla birlikte otururken “Siz bu dünyada Cenab-ı Hak’dan ne arzu ediyorsunuz?” diye sordu. Birisi “Ya Ömer!... Ben Rabbimden bir oda dolusu altın istiyorum. Bu altınları son dirhemine kadar Allah yolunda dağıtmak istiyorum.” dedi. Ömer RadiyAllahu Anh onu tebrik etti. Aynı soruyu bir diğer arkadaşına sordu. Diğeri “Ya Ömer!.. Ben Allah yolunda şehit olmak istiyorum. Kanımın son damlasına kadar, vücudum lokma lokma, lime lime oluncaya kadar çarpışmak ve böylece şehit olmak istiyorum. Allah’ın huzuruna çıkıp Rabbim bana ‘Ey kulum!. Niçin bunu istedin?’ diye sorduğunda ‘Ya Rabbi!.. Sadece senin rızan için istedim, demek istiyorum.” dedi. Ömer RadiyAllahu Anh ona da tebrik ve takdirlerini ifade etti. Orada bulunan diğer kişiler de güzel temenni ve dileklerini arz ettiler. İçlerinden biri dayanamadı. “Ya Ömer!.. Peki!. Siz, bu dünyada Cenab-ı Hak’dan ne arzu ediyorsunuz?” diye sordu. Hz. Ömer RadiyAllahu AnhBir oda dolusu Ebu Ubeyde b. Cerrah, Muaz b. Cebel ve Huzeyfe b. Yeman (Rıdvanullahi Aleyh) gibi genç adam istiyorum. Bu gençleri en güzel şekilde yetiştirmek ve bunları dünyanın değişik bölgelerine dağıtmak istiyorum. Dünyanın her karışının İslâm’la şereflenmesini istiyorum.” dedi. 

Değişen insan değil sistemlerdir. Bugün gençliğin İslâm algısı değiştiğinde tekrar bugünkü gençliğin de aynı değişimi yaşayacağı ve başarılar elde edeceği gün gibi ortadadır. Bu ise İslâm’ın hem akide hem de nizam olarak tatbik edilmesi ile gerçekleşecektir.



[1] Hadid Suresi 16

[2] Ahmed, III, 339


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz