- İslâm'ın bakış
açısına göre ekonomik sorun nedir?
- Kapitalist ve sosyalist düşünceden farkı
nedir?
- Fakirlik, ferdin ya da toplumun
fakirliği mi yoksa her ikisinin de fakirliği midir?
- Yoksulluk sorununu (bireylerin yoksulluğu
ve toplumların yoksulluğu) en iyi kim tedavi edebilir?
- Servetin dağıtımı: İslâm, kapitalizm ve
sosyalizm
İslam'da ekonomik ve
mali sistemin gerçekliği
Ekonomik ve mali konulara
atıflar içeren metinler yirmi üç yıllık bir süre içinde nazil olmuş ve
İslam'daki ekonomik sistemin gerekli bileşenleri olarak kabul edilen dört ana
kuralı ele almıştır: geçim, kaynakların mevcudiyeti,
yoksulluk ve değer.
İslâm Ekonomisinde Rızık (Servet) Kavramının Rolü
Rızık, mala sahip olmaktır ve
servet insanın otoritesi ve tasarrufu altındadır. Bu anlamıyla rızık, Allahu Teâlâ
katındandır ve Kur’an’da 100’den daha fazla ayette yer almıştır. Şu ayette
olduğu gibi:
[اللَّهُ الَّذِي
خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِن
شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَٰلِكُم مِّن شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ
عَمَّا يُشْرِكُونَ] “Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha
sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey
yapan var mıdır? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.”[1] Ve şu ayet: [يَا أَيُّهَا
النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ
اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ
فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ] “Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten
ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka ilah
yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?”[2] Bu dünya hayatında insan,
Allah’ın kendisi için takdir ettiği rızkı elde etmek için çalışıp çabalar. [خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً
تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ
لَّهُمْ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ] “Mallarının bir kısmını, kendilerini
temizleyip arıtacak sadaka olarak al, onlara dua et; senin duan, onlar için bir
güvendir. Allah işitir ve bilir.”[3] Allah’ın insan için ne kadar
rızık belirlediğini ise hiçbir kimse bilemez.
Birkaç nedenden dolayı bu
mefhumun Müslümanların zihnine iyice yerleştirilmesi gerekir. Birincisi:
İslâm insanların mütevazı bir hayat yaşamalarını özellikle de zengin ve
varlıklı kimselerin bunu yapmalarını irade buyurmuştur. Allah, her kime bolca
mal-mülk, rızık vermişse bunun için Allah’a şükretmesi her kimin de rızkını
daraltmışsa onun da hem hamd etmesi hem de sabretmesi gerekir. İkincisi:
İslâm, sadaka, infak ve cimrilikten uzak durma esasına dayanan cömert bir
toplum inşa etmiştir. Müslüman bir kimse Allah için infak ettiği malı hesap
günü Allah katında yanında bulacağını, bundan dolayı ecir ve sevap ile
ödüllendirileceğini bilir. [وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن
فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُم بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ] “Allah’ın lütfundan verdikleri hakkında
cimrilik yapanlar, bunun kendileri için iyi bir şey olduğunu sanmasınlar
bilakis bu, onlar için bir şerdir.”[4] Yine şöyle buyuruyor: [الَّذِينَ
يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ
اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا] “Onlar cimrilik
ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol nimetinden
kendilerine verdiğini gizlerler. Kafirlere aşağılık bir azap hazırlamışızdır.” Üçüncüsü: İnsan hesap günü, devlet
tarafından şer’i hükümlere göre kendisinden yasal olarak alınanlardan daha
ziyade gönüllü olarak infak ettiklerine muhtaç olacaktır. Dördüncüsü: İslâm Devleti, savaşlarla
karşı karşıya kalacak ve onlarla savaşmak için maddi desteğe ihtiyaç duyacaktır.
İnsanın sahip olduğu malın
yalnızca Allah'ın dilemesiyle ve O'ndan gelen bir rızık olduğu inancı, İslâm
ekonomik sisteminin köşe taşını oluşturur. Böylece büyük miktarda servete sahip
olan kimse bununla büyüklenmez ve kibre kapılmaz. Sahip olduğu bu servetten
hakkıyla infakta bulunur; böylece yoksul kimselerin zenginlere karşı olumsuz
düşüncelere kapılması engellenir. Bu, İslâm toplumunda; zengin ve varlıklı
kimselerin bir sınıf, yoksulların ise ayrı bir sınıf olarak ortaya çıkmaması
için bir zorunluluktur. Ayrıca rızkın Allah’a ait olduğu mefhumunun iyice
yerleşmesi, ferdin sahip olduğu mülkün sürekli bir durum olmadığını, yoksulun
da yoksul olarak kalacağı anlamına gelmediğini kavramasını sağlar. Bu nedenle
yoksul kimse, servet sahibi olmak için daima çaba içerisinde bulunacağı gibi
zengin kimse de sürekli olarak zengin kalacağı kanaati içerisinde olmayıp
mevcut durumunu korumayı düşünmekten asla vazgeçmez. Bu tür bir düşünce,
üretkenliğin devamı ve arttırılması için gerekli ve önemlidir. Böylelikle
toplum, daima yüksek bir seviyede bulunur.
Kaynakların Yeterliliği:
Adam Smith'e ve kapitalist
prensibe göre “kaynakların kıtlığı” veya göreceli kıtlık olarak bilinen kuralın
aksine, İslami sistem, çeşitli türdeki mali ve ekonomik kaynakların mevcut
olduğunu ve her zamanda ve her koşulda insanların ihtiyaçlarını karşıladığını
ifade eder. Bir devlette kaynakların kullanılabilirliği, toplumda hiçbir şekilde
ekonomik soruna neden olmaz. Allah'ın kaynakları bolca yarattığı ve bunlarda
faydalar yarattığı fikri Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde tekrarlanmıştır. Yüce
Allah şöyle buyuruyor: [وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ.
وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ. وَتَحْمِلُ
أَثْقَالَكُمْ إلى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ
إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ. وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ
لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ] “Ve hayvanlar; onları
da O, yarattı. Sizin için onda, (soğuktan) koruyan şeyler ve menfaatler
(faydalar) vardır. Ve de ondan (hayvanlardan) yersiniz. (Onları), akşamları
otlaktan döndürdüğünüz zaman ve sabahları otlatmaya çıkardığınız zaman sizin
için onda bir güzellik vardır. Ve kendinizin yorulmadan ulaşamayacağınız (ancak
çok meşakkatle gidebileceğiniz) beldeye, ağır eşyalarınızı (onlarla)
taşırsınız. Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gerçekten Rauf’tur ve Rahîm’dir. Onlara
binmeniz için ve de ziynet olarak (süs hayvanı olarak), atlar, katırlar ve
merkepler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır.”[5] [هُوَ الَّذِي أَنزَلَ
مِنَ السَّمَاء مَاء لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ.
يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن
كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ. وَسَخَّرَ
لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ
بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ. وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ
فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ
يَذَّكَّرُونَ. وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا
طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ
مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ.
وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً
لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ] “O, gökten sizin
için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler
de onunla meydana gelir. Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları,
üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için
bir ibret vardır. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi.
Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz
bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. Sizin için
yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize
verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır. O, taze et yemeniz
ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir.
Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O'nun
lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsmaması için
yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice
işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.”[6]
İslam, insanlara dünyadaki
temel kaynakların kıt olmadığını, Cenab-ı Hakk'ın bu kaynaklardan yeteri kadar
ve daha fazlasını, tüm insanların her zaman yararlanabilme ihtiyacını
karşılayacak şekilde yarattığını göstermekte ve evrendeki kaynakların bolluğunu
insanların zihinlerine kazımak ve bu kaynakların Allah tarafından yeryüzüne
bırakıldığını, onlar için kolay bir rızık haline getirildiğini her zaman
hatırlamalarını istemektedir. [وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللَّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ
رَّحِيمٌ] “Allah’ın nimetlerini saymak
isteseler sayamazlar. Elbette Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”[7] Bu nedenle İslâm, kapitalist
sistem tarafından yerleştirilen ve komünizmin de sınıfların kıt kaynakları elde
etme mücadelesi üzerine kurduğu ilkesiyle varlık bulan sınıf çatışmasının
aksine, kaynakların yeterli olduğu insanlar için kullanılabilir ve doyurucu olduğu
düşüncesini yerleştirmek için gelmiştir.
Buna göre; kaynak bolluğu
kavramı ve bu evrensel kaynakların insanın kullanımına sunulması kuralı, İslam ekonomik
sisteminin ikinci temel taşını oluşturur ve bu kavram, üretimi artırıp verimliliği artırırken tüketimi
azaltır. Yani toplumu daha fazla üretmeye (Cenab-ı Hakk'ın kullanıma sunduğu
şeylerden faydalanmaya) teşvik ederken servetin azlığı ve yok olma korkusundan
kaynaklanan doyumsuz tüketimi azaltır. Kaynakların daha fazla olduğu yerlerde
yoksulların ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılama fırsatları daha
kolay olur. Zenginlerin açgözlülüğü azdır. Bu üç kötülük: fakirlerin
ihtiyaçları, servetlerinin tükenme korkusu ve zenginlerin açgözlülüğü; Allah'ın
nimetlerine inanmayan kapitalist toplumlarda hâlâ en öldürücü unsurlardır.
Yoksulluk Sorunu:
İslam nazarında yoksulluk
sorunu; yeme, içme, giyim, barınma, sağlık, aile kurma, çalışma, eğitim ve
diğer acil temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kişi için söz konusudur. İslam,
yoksulluğu, doğal kaynaklardan yoksun veya milli hasılası zayıf olan bir
toplumun sorunu olarak görmediği gibi, aynı şekilde milli hasılanın ve kişi
başına düşen ortalama gelirin yüksek olduğu bir toplumu da -içinde günlük temel
ihtiyaçlarını karşılayamayan yoksul bireyler olduğu sürece- zengin bir toplum
olarak görmez. Bir kişi bile insanca yaşamak için temel ihtiyaçlarını
karşılayamadığı sürece İslam, yoksulluk sorununun var olduğunu kabul eder. Rasulullah
SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: [أيُّما أهلِ امْرؤٌ
مُسلِمٌ جائِعًا، فقدْ بَرِئَتْ منهم ذِمَّةُ اللهِ] “Bir mahallede bir kişi bile aç kalsa o
mahalle halkı Allah’ın zimmetinden uzak olur." Yine şöyle buyuruyor: [ليس المُؤمِنُ الذي يَشبَعُ وجاره جائعٌ إلى
جنبِهِ] “Komşusu
aç iken kendisi tok olarak sabahlayan kimse mümin değildir.” Bu, toplumdaki diğer insanlar varlıklı olsa bile, İslam'da bireysel
yoksulluğun önemli bir konu olduğunu göstermektedir. Ekonomik sistem,
bireylerin yoksulluğu ve temel ihtiyaçlara olan gereksinimleri konusunu; eşler,
kız kardeşler, anneler ve kız çocukları için nafaka hakkını da içeren ve
böylece yarısını kadınların oluşturduğu toplum nüfusunun ihtiyaçlarının
karşılanmasını sağlayan bir hükümler sistemi aracılığıyla ele almıştır. Ayrıca
babaya çocuğu için, fakire de zengin kardeşi için nafaka yükümlülüğü getirdiği
gibi servetin aile üyelerine ve mirasçılara dağıtılmasını sağlayan miras
hükümlerini de getirdi. Daha sonra farz olan zekât hükümlerini getirip
fakirlere, muhtaçlara, borçlulara ve diğerlerine farzlardan ve genel olarak
hayır işlerinden belirli bir pay verdi. Toplum içerisinde, ihtiyaçlarını
karşılayabileceği bir kapısı bulunmayan tek kişi bırakmadı.
Bu çözümlere rağmen eğer
toplumda fakir ve muhtaç bir kişi kalırsa Allah; doğrudan maddi destek, iş imkânı
veya eğitim ve sağlık hizmetleri sağlama yoluyla fakirlerin ihtiyaçlarını
karşılamak için kamu mülkiyet fonlarından onlara bir pay ayırmıştır. Doğal
kaynakların toplum üyelerinin her birinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını
ve kaynaklardan faydalanmalarını sağlayacak şekilde adil dağıtım sistemini
koymuştur. Petrol, gaz, denizlerden, limanlardan ve nehirlerden gelen su,
tekelleştirilemeyen veya bireylere ve şirketlere ayrıcalık tanınamayan kamu
malıdır, çünkü bunlar toplumun tüm üyelerinin hakkıdır ve devlet, herkesin
bunlardan yararlanmasını garanti eder. İslâm ayrıca tüm insanları bilim,
çalışma ve üretkenlikle lüks ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya ve emek
harcamaya teşvik etmiştir. İslâm'ın ekonomik sistemi, toplumun her bir
parçasına hakkını vermiş ve olumlu bir rol oynamasını zorunlu kılmıştır.
Bireylerin ve kurumların işlerini görüp gözetici olma sıfatına sahip olmasıyla
devlete; bireysel olmayan kamu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kamuya ve özellikle
aç-tok, susuz kalan-susuzluğunu gideren, hastalanan-tedavi olan, evlenen, çocuk
sahibi olan taraf olarak ferde, mülk edinme hakkı vermiştir.
Ayrıca İslâm, ekonomik sistem
başta olmak üzere tüm nizamları tatbik etmek üzere ümmetten biat alan halifeye,
ekonomik sistemi uygulama görevini vermiştir. Tarih kitaplarında ve halifelerin
siretlerinde yer aldığı üzere ilk İslâm Devleti’nin işleri istikrar bulduğunda Halife
Ömer b. Abdülaziz, bırakın fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için para
bulmakta zorlanmayı, zekât verecek kimse bulamadı da “Müslümanların topraklarında
aç hayvanlar bulunduğu” söylenmesin diye dağlara taşlara buğday saçtı.
İslâm, fakirlikle mücadele ve ortadan
kaldırılması görevini sadece devlet başkanının boynuna yüklemedi. Allah’a iman
eden tüm müminleri de bununla görevlendirmiş, Allah’a imanın bir tezahürü ve
yüce Allah’ın rızasına mazhar olmanın ve naim cennetlere girmenin şartlarından
birisi kılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: [فَلَا اقْتَحَمَ
الْعَقَبَةَ وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ فَكُّ رَقَبَةٍ أو إِطْعَامٌ فِي
يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ يَتِيماً ذَا مَقْرَبَةٍ أو مِسْكِيناً ذَا مَتْرَبَةٍ ثُمَّ
كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا
بِالْمَرْحَمَةِ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَة] “Fakat insan, sarp yokuşu aşmak için bir
gayrete soyunmadı. Sen o sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? Bir
köleyi veya esiri hürriyetine kavuşturmaktır. Yahut bir salgın
açlık gününde yemek yedirmektir; ya bir akraba olan yetime veya
toprağa uzanıp kalmış, hiçbir şeyi olmayan yoksula. Bir de iman
etmek ve birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. Böyle
yapanlar, amel defterleri sağlarından verilecek olan uğurlu ve mutlu
kimselerdir.”[8] [وَالَّذِينَ فِي
أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ] “Onlar, mallarında;
isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan
kimselerdir.”[9] Ve şöyle buyurdu: [وَيُطْعِمُونَ
الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِيناً وَيَتِيماً وَأَسِيراً إِنَّمَا
نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُوراً] “Onlar, içleri çektiği halde, yiyeceği
yoksula, öksüze ve esire yedirirler. ‘Biz sizi ancak Allah rızası için
doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok asık
suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız.’ derler.”[10] Ve daha başka ayetler…
İslâm'ın Ekonomik Sistemindeki Temel Disiplinler:
1- Para
Saklamak Haramdır: Para sürekli dolaşımda kalmalı ve ekonomiyi hareketli tutmalıdır. Bir
bireyin, ihtiyacının üzerindeki sakladığı fazlalığın ortalama 5 bin dinar
olduğu tahmin edilirse kenzin (para biriktirmenin) yasaklanması, üretim
ekonomisine yılda toplam 10 trilyon dinar kazandıracaktır.
2- Faiz
Haramdır: İslâm'da faiz ya da tefecilik adı altında paradan para kazanılamaz.
Çalışmak, yeryüzünün altında veya üstünde ya da denizlerde Allah’ın yarattığı
servetleri, kaynakları çıkarmak ve çalışmak gibi para için bir sebebin
bulunması gerekir.
3- Miras
Farzdır: Servet, mal sahibinin vefatının ardında varisleri arasında dağıtılmalıdır.
Sayıları 2 milyarı bulan İslâm ümmetinde her yıl 500 milyar dinar tutarında bir
servet, miras yoluyla sayıları 50 milyonu bulan mirasçılara dağıtılmaktadır.
4- Altın
ve Gümüş Nakit Paranın Esasıdır: Altının nakit para için esas
alınması; bireyin ve devletin parasını değer kaybına karşı korur, enflasyonu
önler, ticaret ve sanayideki mali kazancın sürekliliğini sağlar. Bu da ekonomik
hareketin istikrarına ve üretimin sürdürülebilirliğine yol açar.
Böylece İslâm’daki ekonomik
sistem, -kapitalist ve komünist sistemin kötülüğünden dolayı- insanoğlunun
maruz kaldığı tüm sıkıntılara köklü çözümler sunar. İnsan olması vasfıyla
insanın temel ihtiyaçlarından kaynaklı sorunlara çözümler getirir ve insana,
bundan daha fazlasını elde etmesine imkân tanır. Her türlü kişisel arzu ve
isteklerden uzak, insanın, hayatın ve kâinatın yaratıcısından gelen, Müslümanın
akidesiyle irtibatlı şer’î hükümler olması niteliğiyle, istikrarlı ekonomik
mekanizmalar ve araçlar kullanılmasını mümkün kılar ve Allah’ın şeriatıyla
hükmeden adil bir yönetici eliyle uygulanmasını temin eder.
[أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ
ۚ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ] “Cahiliye
hükmünü mü istiyorlar. İman eden bir topluluk için Allah’tan daha güzel kim hüküm
verebilir.”
[1]
Rum Suresi 40
[2]
Fatır Suresi 3
[3]
Tevbe Suresi 103
[4]
Âl-i İmran Suresi 180
[5]
Nahl Suresi 5-8
[6]
Nisa Suresi 10-15
[7]
İbrahim Suresi 34
[8]
Beled Suresi 11-18
[9]
Mearic Suresi 24-25
[10]
İnsan Suresi 8-10
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış