İSLÂM’IN EKONOMİYE BAKIŞI

Prof. Dr. Muhammed Malkawi

  1. İslâm'ın bakış açısına göre ekonomik sorun nedir?
  2. Kapitalist ve sosyalist düşünceden farkı nedir?
  3. Fakirlik, ferdin ya da toplumun fakirliği mi yoksa her ikisinin de fakirliği midir?
  4. Yoksulluk sorununu (bireylerin yoksulluğu ve toplumların yoksulluğu) en iyi kim tedavi edebilir?
  5. Servetin dağıtımı: İslâm, kapitalizm ve sosyalizm

 

İslam'da ekonomik ve mali sistemin gerçekliği

Ekonomik ve mali konulara atıflar içeren metinler yirmi üç yıllık bir süre içinde nazil olmuş ve İslam'daki ekonomik sistemin gerekli bileşenleri olarak kabul edilen dört ana kuralı ele almıştır: geçim, kaynakların mevcudiyeti, yoksulluk ve değer.

İslâm Ekonomisinde Rızık (Servet) Kavramının Rolü

Rızık, mala sahip olmaktır ve servet insanın otoritesi ve tasarrufu altındadır. Bu anlamıyla rızık, Allahu Teâlâ katındandır ve Kur’an’da 100’den daha fazla ayette yer almıştır. Şu ayette olduğu gibi:

[اللَّهُ الَّذِي خَلَقَكُمْ ثُمَّ رَزَقَكُمْ ثُمَّ يُمِيتُكُمْ ثُمَّ يُحْيِيكُمْ ۖ هَلْ مِن شُرَكَائِكُم مَّن يَفْعَلُ مِن ذَٰلِكُم مِّن شَيْءٍ ۚ سُبْحَانَهُ وَتَعَالَىٰ عَمَّا يُشْرِكُونَ] “Sizi yaratan, sonra rızıklandıran, sonra öldüren, daha sonra da dirilten Allah'tır. O'na koştuğunuz ortaklarınızdan böyle bir şey yapan var mıdır? Allah, onların ortak koştukları şeylerden münezzehtir, yücedir.”[1] Ve şu ayet: [يَا أَيُّهَا النَّاسُ اذْكُرُوا نِعْمَتَ اللَّهِ عَلَيْكُمْ ۚ هَلْ مِنْ خَالِقٍ غَيْرُ اللَّهِ يَرْزُقُكُم مِّنَ السَّمَاءِ وَالْأَرْضِ ۚ لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ ۖ فَأَنَّىٰ تُؤْفَكُونَ] “Ey insanlar! Allah'ın size olan nimetini anın; sizi gökten ve yerden rızıklandıran Allah'tan başka bir yaratan var mıdır? O'ndan başka ilah yoktur. Nasıl aldatılıp da döndürülürsünüz?”[2] Bu dünya hayatında insan, Allah’ın kendisi için takdir ettiği rızkı elde etmek için çalışıp çabalar. [خُذْ مِنْ أَمْوَالِهِمْ صَدَقَةً تُطَهِّرُهُمْ وَتُزَكِّيهِم بِهَا وَصَلِّ عَلَيْهِمْ ۖ إِنَّ صَلَاتَكَ سَكَنٌ لَّهُمْ ۗ وَاللَّهُ سَمِيعٌ عَلِيمٌ] “Mallarının bir kısmını, kendilerini temizleyip arıtacak sadaka olarak al, onlara dua et; senin duan, onlar için bir güvendir. Allah işitir ve bilir.”[3] Allah’ın insan için ne kadar rızık belirlediğini ise hiçbir kimse bilemez.

Birkaç nedenden dolayı bu mefhumun Müslümanların zihnine iyice yerleştirilmesi gerekir. Birincisi: İslâm insanların mütevazı bir hayat yaşamalarını özellikle de zengin ve varlıklı kimselerin bunu yapmalarını irade buyurmuştur. Allah, her kime bolca mal-mülk, rızık vermişse bunun için Allah’a şükretmesi her kimin de rızkını daraltmışsa onun da hem hamd etmesi hem de sabretmesi gerekir. İkincisi: İslâm, sadaka, infak ve cimrilikten uzak durma esasına dayanan cömert bir toplum inşa etmiştir. Müslüman bir kimse Allah için infak ettiği malı hesap günü Allah katında yanında bulacağını, bundan dolayı ecir ve sevap ile ödüllendirileceğini bilir. [وَلَا يَحْسَبَنَّ الَّذِينَ يَبْخَلُونَ بِمَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ هُوَ خَيْرًا لَّهُم بَلْ هُوَ شَرٌّ لَّهُمْ] “Allah’ın lütfundan verdikleri hakkında cimrilik yapanlar, bunun kendileri için iyi bir şey olduğunu sanmasınlar bilakis bu, onlar için bir şerdir.”[4] Yine şöyle buyuruyor: [الَّذِينَ يَبْخَلُونَ وَيَأْمُرُونَ النَّاسَ بِالْبُخْلِ وَيَكْتُمُونَ مَا آتَاهُمُ اللَّهُ مِن فَضْلِهِ ۗ وَأَعْتَدْنَا لِلْكَافِرِينَ عَذَابًا مُّهِينًا] “Onlar cimrilik ederler, insanlara cimrilik tavsiyesinde bulunurlar, Allah'ın bol nimetinden kendilerine verdiğini gizlerler. Kafirlere aşağılık bir azap hazırlamışızdır.” Üçüncüsü: İnsan hesap günü, devlet tarafından şer’i hükümlere göre kendisinden yasal olarak alınanlardan daha ziyade gönüllü olarak infak ettiklerine muhtaç olacaktır. Dördüncüsü: İslâm Devleti, savaşlarla karşı karşıya kalacak ve onlarla savaşmak için maddi desteğe ihtiyaç duyacaktır.

İnsanın sahip olduğu malın yalnızca Allah'ın dilemesiyle ve O'ndan gelen bir rızık olduğu inancı, İslâm ekonomik sisteminin köşe taşını oluşturur. Böylece büyük miktarda servete sahip olan kimse bununla büyüklenmez ve kibre kapılmaz. Sahip olduğu bu servetten hakkıyla infakta bulunur; böylece yoksul kimselerin zenginlere karşı olumsuz düşüncelere kapılması engellenir. Bu, İslâm toplumunda; zengin ve varlıklı kimselerin bir sınıf, yoksulların ise ayrı bir sınıf olarak ortaya çıkmaması için bir zorunluluktur. Ayrıca rızkın Allah’a ait olduğu mefhumunun iyice yerleşmesi, ferdin sahip olduğu mülkün sürekli bir durum olmadığını, yoksulun da yoksul olarak kalacağı anlamına gelmediğini kavramasını sağlar. Bu nedenle yoksul kimse, servet sahibi olmak için daima çaba içerisinde bulunacağı gibi zengin kimse de sürekli olarak zengin kalacağı kanaati içerisinde olmayıp mevcut durumunu korumayı düşünmekten asla vazgeçmez. Bu tür bir düşünce, üretkenliğin devamı ve arttırılması için gerekli ve önemlidir. Böylelikle toplum, daima yüksek bir seviyede bulunur.

Kaynakların Yeterliliği:

Adam Smith'e ve kapitalist prensibe göre “kaynakların kıtlığı” veya göreceli kıtlık olarak bilinen kuralın aksine, İslami sistem, çeşitli türdeki mali ve ekonomik kaynakların mevcut olduğunu ve her zamanda ve her koşulda insanların ihtiyaçlarını karşıladığını ifade eder. Bir devlette kaynakların kullanılabilirliği, toplumda hiçbir şekilde ekonomik soruna neden olmaz. Allah'ın kaynakları bolca yarattığı ve bunlarda faydalar yarattığı fikri Kur'an-ı Kerim'de birçok yerde tekrarlanmıştır. Yüce Allah şöyle buyuruyor: [وَالأَنْعَامَ خَلَقَهَا لَكُمْ فِيهَا دِفْءٌ وَمَنَافِعُ وَمِنْهَا تَأْكُلُونَ. وَلَكُمْ فِيهَا جَمَالٌ حِينَ تُرِيحُونَ وَحِينَ تَسْرَحُونَ. وَتَحْمِلُ أَثْقَالَكُمْ إلى بَلَدٍ لَّمْ تَكُونُواْ بَالِغِيهِ إِلاَّ بِشِقِّ الأَنفُسِ إِنَّ رَبَّكُمْ لَرَؤُوفٌ رَّحِيمٌ. وَالْخَيْلَ وَالْبِغَالَ وَالْحَمِيرَ لِتَرْكَبُوهَا وَزِينَةً وَيَخْلُقُ مَا لاَ تَعْلَمُونَ] “Ve hayvanlar; onları da O, yarattı. Sizin için onda, (soğuktan) koruyan şeyler ve menfaatler (faydalar) vardır. Ve de ondan (hayvanlardan) yersiniz. (Onları), akşamları otlaktan döndürdüğünüz zaman ve sabahları otlatmaya çıkardığınız zaman sizin için onda bir güzellik vardır. Ve kendinizin yorulmadan ulaşamayacağınız (ancak çok meşakkatle gidebileceğiniz) beldeye, ağır eşyalarınızı (onlarla) taşırsınız. Muhakkak ki sizin Rabbiniz, gerçekten Rauf’tur ve Rahîm’dir. Onlara binmeniz için ve de ziynet olarak (süs hayvanı olarak), atlar, katırlar ve merkepler ve daha bilmediğiniz şeyler yaratır.”[5] [هُوَ الَّذِي أَنزَلَ مِنَ السَّمَاء مَاء لَّكُم مِّنْهُ شَرَابٌ وَمِنْهُ شَجَرٌ فِيهِ تُسِيمُونَ. يُنبِتُ لَكُم بِهِ الزَّرْعَ وَالزَّيْتُونَ وَالنَّخِيلَ وَالأَعْنَابَ وَمِن كُلِّ الثَّمَرَاتِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ. وَسَخَّرَ لَكُمُ اللَّيْلَ وَالنَّهَارَ وَالشَّمْسَ وَالْقَمَرَ وَالنُّجُومُ مُسَخَّرَاتٌ بِأَمْرِهِ إِنَّ فِي ذَلِكَ لَآيَاتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ. وَمَا ذَرَأَ لَكُمْ فِي الأَرْضِ مُخْتَلِفًا أَلْوَانُهُ إِنَّ فِي ذَلِكَ لآيَةً لِّقَوْمٍ يَذَّكَّرُونَ. وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْمًا طَرِيًّا وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ. وَأَلْقَى فِي الأَرْضِ رَوَاسِيَ أَن تَمِيدَ بِكُمْ وَأَنْهَارًا وَسُبُلاً لَّعَلَّكُمْ تَهْتَدُونَ] “O, gökten sizin için su indirendir. İçilecek su ondandır. Hayvanlarınızı otlattığınız bitkiler de onunla meydana gelir. Allah o su ile size; ekin, zeytin, hurma ağaçları, üzümler ve her türlü meyvelerden bitirir. Elbette bunda düşünen bir kavim için bir ibret vardır. O, geceyi, gündüzü, güneşi ve ayı sizin hizmetinize verdi. Bütün yıldızlar da O'nun emri ile sizin hizmetinize verilmiştir. Şüphesiz bunlarda aklını kullanan bir millet için ibretler vardır. Sizin için yeryüzünde çeşitli renk ve biçimlerle yarattığı şeyleri de sizin hizmetinize verdi. Öğüt alan bir toplum için bunda ibretler vardır. O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O'nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsmaması için yeryüzünde sağlam dağlar; yolunuzu bulmanız için de nehirler, yollar ve nice işaretler meydana getirdi. İnsanlar yıldızlarla da yollarını bulurlar.[6]

İslam, insanlara dünyadaki temel kaynakların kıt olmadığını, Cenab-ı Hakk'ın bu kaynaklardan yeteri kadar ve daha fazlasını, tüm insanların her zaman yararlanabilme ihtiyacını karşılayacak şekilde yarattığını göstermekte ve evrendeki kaynakların bolluğunu insanların zihinlerine kazımak ve bu kaynakların Allah tarafından yeryüzüne bırakıldığını, onlar için kolay bir rızık haline getirildiğini her zaman hatırlamalarını istemektedir. [وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللَّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ] Allah’ın nimetlerini saymak isteseler sayamazlar. Elbette Allah bağışlayandır, merhamet edendir.”[7] Bu nedenle İslâm, kapitalist sistem tarafından yerleştirilen ve komünizmin de sınıfların kıt kaynakları elde etme mücadelesi üzerine kurduğu ilkesiyle varlık bulan sınıf çatışmasının aksine, kaynakların yeterli olduğu insanlar için kullanılabilir ve doyurucu olduğu düşüncesini yerleştirmek için gelmiştir.

Buna göre; kaynak bolluğu kavramı ve bu evrensel kaynakların insanın kullanımına sunulması kuralı, İslam ekonomik sisteminin ikinci temel taşını oluşturur ve bu kavram, üretimi artırıp verimliliği artırırken tüketimi azaltır. Yani toplumu daha fazla üretmeye (Cenab-ı Hakk'ın kullanıma sunduğu şeylerden faydalanmaya) teşvik ederken servetin azlığı ve yok olma korkusundan kaynaklanan doyumsuz tüketimi azaltır. Kaynakların daha fazla olduğu yerlerde yoksulların ve ihtiyaç sahiplerinin ihtiyaçlarını karşılama fırsatları daha kolay olur. Zenginlerin açgözlülüğü azdır. Bu üç kötülük: fakirlerin ihtiyaçları, servetlerinin tükenme korkusu ve zenginlerin açgözlülüğü; Allah'ın nimetlerine inanmayan kapitalist toplumlarda hâlâ en öldürücü unsurlardır.

Yoksulluk Sorunu:

İslam nazarında yoksulluk sorunu; yeme, içme, giyim, barınma, sağlık, aile kurma, çalışma, eğitim ve diğer acil temel ihtiyaçlarını karşılayamayan kişi için söz konusudur. İslam, yoksulluğu, doğal kaynaklardan yoksun veya milli hasılası zayıf olan bir toplumun sorunu olarak görmediği gibi, aynı şekilde milli hasılanın ve kişi başına düşen ortalama gelirin yüksek olduğu bir toplumu da -içinde günlük temel ihtiyaçlarını karşılayamayan yoksul bireyler olduğu sürece- zengin bir toplum olarak görmez. Bir kişi bile insanca yaşamak için temel ihtiyaçlarını karşılayamadığı sürece İslam, yoksulluk sorununun var olduğunu kabul eder. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem'den şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: [أيُّما أهلِ امْرؤٌ مُسلِمٌ جائِعًا، فقدْ بَرِئَتْ منهم ذِمَّةُ اللهِ] Bir mahallede bir kişi bile aç kalsa o mahalle halkı Allah’ın zimmetinden uzak olur." Yine şöyle buyuruyor: [ليس المُؤمِنُ الذي يَشبَعُ وجاره جائعٌ إلى جنبِهِ] Komşusu aç iken kendisi tok olarak sabahlayan kimse mümin değildir.Bu, toplumdaki diğer insanlar varlıklı olsa bile, İslam'da bireysel yoksulluğun önemli bir konu olduğunu göstermektedir. Ekonomik sistem, bireylerin yoksulluğu ve temel ihtiyaçlara olan gereksinimleri konusunu; eşler, kız kardeşler, anneler ve kız çocukları için nafaka hakkını da içeren ve böylece yarısını kadınların oluşturduğu toplum nüfusunun ihtiyaçlarının karşılanmasını sağlayan bir hükümler sistemi aracılığıyla ele almıştır. Ayrıca babaya çocuğu için, fakire de zengin kardeşi için nafaka yükümlülüğü getirdiği gibi servetin aile üyelerine ve mirasçılara dağıtılmasını sağlayan miras hükümlerini de getirdi. Daha sonra farz olan zekât hükümlerini getirip fakirlere, muhtaçlara, borçlulara ve diğerlerine farzlardan ve genel olarak hayır işlerinden belirli bir pay verdi. Toplum içerisinde, ihtiyaçlarını karşılayabileceği bir kapısı bulunmayan tek kişi bırakmadı.

Bu çözümlere rağmen eğer toplumda fakir ve muhtaç bir kişi kalırsa Allah; doğrudan maddi destek, iş imkânı veya eğitim ve sağlık hizmetleri sağlama yoluyla fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için kamu mülkiyet fonlarından onlara bir pay ayırmıştır. Doğal kaynakların toplum üyelerinin her birinin temel ihtiyaçlarının karşılanmasını ve kaynaklardan faydalanmalarını sağlayacak şekilde adil dağıtım sistemini koymuştur. Petrol, gaz, denizlerden, limanlardan ve nehirlerden gelen su, tekelleştirilemeyen veya bireylere ve şirketlere ayrıcalık tanınamayan kamu malıdır, çünkü bunlar toplumun tüm üyelerinin hakkıdır ve devlet, herkesin bunlardan yararlanmasını garanti eder. İslâm ayrıca tüm insanları bilim, çalışma ve üretkenlikle lüks ihtiyaçlarını karşılamak için çalışmaya ve emek harcamaya teşvik etmiştir. İslâm'ın ekonomik sistemi, toplumun her bir parçasına hakkını vermiş ve olumlu bir rol oynamasını zorunlu kılmıştır. Bireylerin ve kurumların işlerini görüp gözetici olma sıfatına sahip olmasıyla devlete; bireysel olmayan kamu ihtiyaçlarının karşılanması amacıyla kamuya ve özellikle aç-tok, susuz kalan-susuzluğunu gideren, hastalanan-tedavi olan, evlenen, çocuk sahibi olan taraf olarak ferde, mülk edinme hakkı vermiştir.

Ayrıca İslâm, ekonomik sistem başta olmak üzere tüm nizamları tatbik etmek üzere ümmetten biat alan halifeye, ekonomik sistemi uygulama görevini vermiştir. Tarih kitaplarında ve halifelerin siretlerinde yer aldığı üzere ilk İslâm Devleti’nin işleri istikrar bulduğunda Halife Ömer b. Abdülaziz, bırakın fakirlerin ihtiyaçlarını karşılamak için para bulmakta zorlanmayı, zekât verecek kimse bulamadı da “Müslümanların topraklarında aç hayvanlar bulunduğu” söylenmesin diye dağlara taşlara buğday saçtı.

İslâm, fakirlikle mücadele ve ortadan kaldırılması görevini sadece devlet başkanının boynuna yüklemedi. Allah’a iman eden tüm müminleri de bununla görevlendirmiş, Allah’a imanın bir tezahürü ve yüce Allah’ın rızasına mazhar olmanın ve naim cennetlere girmenin şartlarından birisi kılmıştır. Allahu Teâlâ şöyle buyurdu: [فَلَا اقْتَحَمَ الْعَقَبَةَ وَمَا أَدْرَاكَ مَا الْعَقَبَةُ فَكُّ رَقَبَةٍ أو إِطْعَامٌ فِي يَوْمٍ ذِي مَسْغَبَةٍ يَتِيماً ذَا مَقْرَبَةٍ أو مِسْكِيناً ذَا مَتْرَبَةٍ ثُمَّ كَانَ مِنَ الَّذِينَ آمَنُوا وَتَوَاصَوْا بِالصَّبْرِ وَتَوَاصَوْا بِالْمَرْحَمَةِ أُولَٰئِكَ أَصْحَابُ الْمَيْمَنَة] “Fakat insan, sarp yokuşu aşmak için bir gayrete soyunmadı. Sen o sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? Bir köleyi veya esiri hürriyetine kavuşturmaktır. Yahut bir salgın açlık gününde yemek yedirmektir; ya bir akraba olan yetime veya toprağa uzanıp kalmış, hiçbir şeyi olmayan yoksula. Bir de iman etmek ve birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. Böyle yapanlar, amel defterleri sağlarından verilecek olan uğurlu ve mutlu kimselerdir.”[8] [وَالَّذِينَ فِي أَمْوَالِهِمْ حَقٌّ مَّعْلُومٌ لِّلسَّائِلِ وَالْمَحْرُومِ] Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.[9] Ve şöyle buyurdu: [وَيُطْعِمُونَ الطَّعَامَ عَلَىٰ حُبِّهِ مِسْكِيناً وَيَتِيماً وَأَسِيراً إِنَّمَا نُطْعِمُكُمْ لِوَجْهِ اللَّهِ لَا نُرِيدُ مِنكُمْ جَزَاءً وَلَا شُكُوراً] “Onlar, içleri çektiği halde, yiyeceği yoksula, öksüze ve esire yedirirler. ‘Biz sizi ancak Allah rızası için doyuruyoruz, bir karşılık ve teşekkür beklemiyoruz. Doğrusu biz, çok asık suratların bulunacağı bir günde Rabbimizden korkarız.’ derler.”[10] Ve daha başka ayetler…

İslâm'ın Ekonomik Sistemindeki Temel Disiplinler:

1-     Para Saklamak Haramdır: Para sürekli dolaşımda kalmalı ve ekonomiyi hareketli tutmalıdır. Bir bireyin, ihtiyacının üzerindeki sakladığı fazlalığın ortalama 5 bin dinar olduğu tahmin edilirse kenzin (para biriktirmenin) yasaklanması, üretim ekonomisine yılda toplam 10 trilyon dinar kazandıracaktır.

2-     Faiz Haramdır: İslâm'da faiz ya da tefecilik adı altında paradan para kazanılamaz. Çalışmak, yeryüzünün altında veya üstünde ya da denizlerde Allah’ın yarattığı servetleri, kaynakları çıkarmak ve çalışmak gibi para için bir sebebin bulunması gerekir.

3-     Miras Farzdır: Servet, mal sahibinin vefatının ardında varisleri arasında dağıtılmalıdır. Sayıları 2 milyarı bulan İslâm ümmetinde her yıl 500 milyar dinar tutarında bir servet, miras yoluyla sayıları 50 milyonu bulan mirasçılara dağıtılmaktadır.

4-     Altın ve Gümüş Nakit Paranın Esasıdır: Altının nakit para için esas alınması; bireyin ve devletin parasını değer kaybına karşı korur, enflasyonu önler, ticaret ve sanayideki mali kazancın sürekliliğini sağlar. Bu da ekonomik hareketin istikrarına ve üretimin sürdürülebilirliğine yol açar.

Böylece İslâm’daki ekonomik sistem, -kapitalist ve komünist sistemin kötülüğünden dolayı- insanoğlunun maruz kaldığı tüm sıkıntılara köklü çözümler sunar. İnsan olması vasfıyla insanın temel ihtiyaçlarından kaynaklı sorunlara çözümler getirir ve insana, bundan daha fazlasını elde etmesine imkân tanır. Her türlü kişisel arzu ve isteklerden uzak, insanın, hayatın ve kâinatın yaratıcısından gelen, Müslümanın akidesiyle irtibatlı şer’î hükümler olması niteliğiyle, istikrarlı ekonomik mekanizmalar ve araçlar kullanılmasını mümkün kılar ve Allah’ın şeriatıyla hükmeden adil bir yönetici eliyle uygulanmasını temin eder.

[أَفَحُكْمَ الْجَاهِلِيَّةِ يَبْغُونَ ۚ وَمَنْ أَحْسَنُ مِنَ اللَّهِ حُكْمًا لِّقَوْمٍ يُوقِنُونَ] “Cahiliye hükmünü mü istiyorlar. İman eden bir topluluk için Allah’tan daha güzel kim hüküm verebilir.”

 



[1] Rum Suresi 40

[2] Fatır Suresi 3

[3] Tevbe Suresi 103

[4] Âl-i İmran Suresi 180

[5] Nahl Suresi 5-8

[6] Nisa Suresi 10-15

[7] İbrahim Suresi 34

[8] Beled Suresi 11-18

[9] Mearic Suresi 24-25

[10] İnsan Suresi 8-10


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz