Mustafa Özcan İle Mülakat

Mustafa Özcan

KÖKLÜ DEĞİŞİM: İslam dünyasında yaşanan çatışmaları demokrasi ile İslam, Batı ile Müslümanlar arasında yaşanan bir savaş olarak görebilir miyiz?  

MUSTAFA ÖZCAN: Suriye ve daha ötesinde Arap Baharı ülkelerinde yaşanan çatışmaları dünya düzeni ile Müslümanlar arasında bir çekişme ve çatışma olarak görmek mümkün. Bu düzen içinde Batılılar olduğu gibi Batılı olmayanlar da yer alıyor. Sözgelimi, araç olarak İran olduğu gibi onun ötesinde Rusya da sahaya inmiştir. Putin kah Saddam Hüseyin’in kah Kaddafi’nin devrilmesini ve sonrasında yaşanan olayları, çalkantıları gerekçe göstererek krizlerin çözümünü kilitlemiştir. Suriye’de bütün dünyanın olması ve bunların Suriye halkına karşı rejimin yanında yer alması da İslam ile ötekiler arasında bir kavganın varlığını somut hale getirmekte ve doğrulamaktadır. Rusya bölgeye sarkmasını ideolojik olarak İslami gelişmelere ve kendince aşırı İslamcılara bağlamaktadır. Elbette kimse ayranım ekşi demez. Kaldı ki Amerikalılar gibi IŞİD’i bahane eden Ruslar da Batılı kaynaklara göre IŞİD’den ziyade Esat’ın gerçek düşmanlarını hedef alıyorlar. John McCain bunu Amerikan sortileri için de söylemişti. Amerikan uçaklarının yüklü yüksüz olarak kalktıklarını ama bunları IŞİD mevzilerine bırakmadıklarını yani bombalamadıklarını söylemişti.  Ardından sözlerini tashih eder mahiyette konuşsa bile meram anlaşılmıştır. Şimdi Ruslar da IŞİD’i bahane ederek Suriye’yi işgal ediyorlar. Dünya düzenini temsil eden küresel güçler bölgeyi tüketerek yeniden sömürge haline getirmenin peşindeler.

KÖKLÜ DEĞİŞİM: Ortadoğu’da meydana gelen halk hareketlerinin demokrasi arayışı için olduğu iddiası doğru mudur?

MUSTAFA ÖZCAN: Münhasıran halk hareketlerinin demokrasi için olduğunu söylemek zor. Bunun için önce demokrasinin tarifini doğru yapmak gerekir. Ama meselenin zımninde insani talepler oluğu gibi İslami talepler de vardır. Altında siyasi, iktisadi nedenler vardır. Hadislerde buna ‘esre’ modeli denmektedir. Dar iktidar dairesinin geniş siyasi ve iktisadi alanı paylaştıkları bir sistem. Bu sisteme günümüzde ‘kazanan her şeyi alır’ sistemi deniliyor. Emevilerden itibaren siyasi ve iktisadi alanda daralan bir İslami uygulama bulunuyor.  Sistem, dar çerçeveli iktidar elitlerine sağlanan imtiyaz rejimine dönüşmüştür. Bunu Ömer bin Abdulaziz bozmuş, düzeltmiş lakin daha sonra aynı uygulama ve sistem büyük çapta devam etmiştir. Siyasi ve iktisadi çarklar bir avuç zümrenin ve oligarkların elindedir.  Halk hareketi, kaim ve mevcut olan şartlara bir başkaldırıdır. Bu şartlar hem gayri insani, hem gayri İslami hem de gayri iktisadidir.

KÖKLÜ DEĞİŞİM: İhvan-ı Müslimin ve Nahda'nın demokrasiyle imtihanını nasıl değerlendiriyorsunuz?  (Devrimden hemen sonraki pozisyonları ve gelinen nokta itibariyle)

MUSTAFA ÖZCAN: Hazırlıksız yakalandıklarını söyleyebiliriz.  Gelinen noktada iktidarın dışına yuvarlandıkları görülmektedir.  Zihni berraklıktan da uzak bir yapıları olduğunu kayda geçirmek lazım. Sözgelimi,  Hammadi Cibali  başbakanlık dönemi veya Yasemin Devrimi’nden sonra beşinci halifeden bahsederken Gannuşi  Burgiba ve Bin Ali rejimlerinin ortak bir varisi ve devamı olan Kaid Sibsi ile şahsi ilişkiler geliştirmiştir. Buteflika ve Sibsi ile ilişkileri idealpolitikten ziyade realpolitik tutumu sergilemekte, temsil etmektedir. Bunun maslahat olduğu söylenebilir.  Bunun maslahat olması tek seçenek olduğu anlamına da gelmez. Bu ülkelerde çalkantı devam etse de henüz sürecin başındayız ve nihai bir değerlendirme için vakit henüz erken. 

KÖKLÜ DEĞİŞİM: Türkiye hala Ortadoğu için demokrasi konusunda model midir?  

MUSTAFA ÖZCAN: Türkiye mevcut yapısıyla model olmaktan çıkmıştır. Bu konuyu bir yazımda işlemiştim. Meselenin daha iyi anlaşılması için okuru ‘El Bahi el Edgam/Tayyip Erdoğan’ başlıklı yazıya yönlendirmekte fayda var:  

Tunuslu bir rüya yorumcusu içinden geçtiğimiz dönemle alakalı ilginç bir rüyayı naklediyor ve yorumluyor. Yolun ortasında Zeynelabidin Bin Ali’yi görüyorlar. Onu kenara çekiyorlar. Ardından Mübarek’i yolun ortasında görüyorlar ve ‘çekil’ diyorlar çekilmiyor. ‘Çekil’ diyorlar çekilmiyor sonra da çekilmek zorunda kalıyor. Bu kareden sonra rüyada hatıftan/gaipten bir ses ‘El Bahi el Edgam gelecek ardından da peygamberlik metodu üzerine hilafet zuhur edecek’ diyor. Tabirci burada el Bahi el Edgam üzerinde duruyor. El Bahi el Edgam, Burgiba döneminde Tunus başbakanlığı yapmış bir isim. Gelecekte değil geçmişte yaşayan bir adam. Lakin bugün peygamberlik metodu üzerine hilafete mukaddime olacak bir adama benzetiliyor. El Bahi el Edgam Tunus’ta cumhuriyet sistemini kurmuş ve milli orduyu teşkil etmiştir. Kara Eylül sonrasında Arafat ve Filistinlilerle Ürdün Kralı Hüseyin arasında arabuluculuk yaparken, barıştırmaya çalışırken Burgiba tarafından merhum Muhammed Mzali gibi azledilmiştir.

Bu rüyayı tabir edenler bunu şöyle yorumluyorlar: Gelmekte ve yaklaşmakta olan hilafetten önce ara bir devreden geçilecek. Bu devrenin aktörü de el Bahi el Edgam suretindeki adam ve sistemi olacak. Arap yorumcular rüyada Mübarek ve sair tağutların devrilmesinden sonra el Bahi el Edgam gelecek ve ardından da Peygamberlik metodu üzerine hilafet zuhur edecek ifadesini şöyle yorumluyorlar: Arap Baharıyla birlikte despot liderler yıkılacak ve eseren bade ayn olacaklar. Yani bir varmış bir yokmuş haline gelecekler. Gümbür gümbür gidecek ve tepetaklak olacaklar. Bunların yerini ise El Bahi el Edgam tarzı bir idare alacaktır. Yine bu yorumculara göre El Bahi el Edgam elbette ölen Tunus başbakanının yeniden dirilmesi değil; Tayyip Erdoğan modelinin Arap dünyasında hâkim olmasıdır. Hemen bunun ardından da hilafet-i raşidenin yeniden doğmasıdır. Zeynelabidin Bin Ali’nin devrilmesinden sonra başbakan olan Hammadi Cibali ilk konuşmalarından birisinde raşit hilafeti müjdelemiştir!

Tunus eski başbakanlarından el Bahi el Edgam’ın isminin tahliline geldiğimizde Tayyip Erdoğan’a tekabül eden işaretler görülüyor. En azından yorumcu böyle düşünüyor. ‘El Bahi’ övülen demektir. Nitekim, “Fetenaselu feinni übahi bikümü’l ümeme yevme’l kiyameti” mealindeki hadiste Peygamberimiz Müslümanların çoğalmasını emrediyor ve diğer ümmetler nezdinde bununla övüneceğini bildiriyor. ‘El Bahi’ övülen demektir ve rüya tabircisi ve yorumcusu bundan kastın Tayyip Erdoğan olduğunu söylüyor. Gerçekten de şarkta veya garpta insanlar Başbakan Erdoğan’a meftun bulunuyorlar. Edgam ise Arapça’da karaya çalan ve burnundan konuşan kimse demektir. ‘Bahi’ övünmeyi ve şöhreti çağrıştırsa da ikincisi olumsuz bir mana ifade etmektedir. Daha doğrusu kemali değil noksanlığı akla getirmektedir. Herhalde bu ara devre hilafetin kemaline göre noksan ve kısmen karanlık bir devre olmalıdır. Rüyanın Arap yorumcusu bunu şöyle yorumlamaktadır: Niyeti temiz olsa da iktidarı tam safi ve katıksız ve şaibesiz olamayacaktır. Tabirci Tunus ve Mısır’da kurulan yeni rejimlerin de doğru sikkeye veya raya girmekle birlikte kemal mertebesinde olmadıklarını söylüyor. Bu ülkelerde kemal mertebesi hilafetin doğuşuyla yakalanacaktır. Ve tabirciye göre, Arap Baharının getirdiği yeni rejimler geçici bir rejim olacak ve hilafete mukaddime teşkil edecektir (http://www.youtube.com/ watch?v=zxtnn4iOoo8&feature=related).

Bu dönemden sonra insanlar yeniden dinde derinleşecek ve gri alanlar kaybolacak ve hızla beyaza dönüşecektir. Nebil Ivadi adlı davetçi de hilafetin Şam’ın fethinden sonra teşekkül edeceğini ve ümmetin burada yeniden birleşeceğini söylemektedir. Ağırlık yönüyle bütün Arap devrimleri bir kefede Suriye ise karşı kefededir. Ahir zamanda fitneler çoğaldığında iman Şam’dadır. Arap Sünniler Recep Tayyip Erdoğan ve onun modelini alan Arap Baharını hilafetin hazırlayıcısı olarak görürken Şii yorumcular ise başka telden çalmaktadır. Bunlardan birisi olan Ebu Ali Şeybani, Recep Tayyip Erdoğan’ı Süfyani’nin adamı olarak nitelendirmektedir. Karşı kamptan baktığı için öyle görüyor. Ahmedi Nejad da Mehdi’nin Beşşar’ın saflarında savaştığını söylemiştir. Mehdi elbetteki zulme ve zalime değil adalete tâbidir. Safı da şüphe götürmeyecek bir biçimde mazlumların yanıdır.

Bediüzzaman Mektubat adlı eserinde (29’uncu mektup) bu beklenen bu dönemi Allahu a’lem şöyle ele alıyor ve yorumluyor: “Böyle bir cemaat-i azîme içindeki mukaddes kuvveti tehyiç edecek ve uyandıracak hâdisât-ı azîme vücuda geliyor. Elbette o kuvvet-i azîmedeki bir hamiyet-i Âliye feveran edecek ve Hazret-i Mehdî başına geçip tarik-i hak ve hakikate sevk edecek. Böyle olmak ve böyle olmasını, bu kıştan sonra baharın gelmesi gibi, âdetullahtan ve rahmet-i İlâhiyeden bekleriz ve beklemekte haklıyız...” Hamiyet-i aliyenin feveran etmesi Arap Baharı olmalıdır.

KÖKLÜ DEĞİŞİM: Batılı devletler açısından raşid, tek bir İslami devletin dönüşü ne ifade eder?

MUSTAFA ÖZCAN: Müslüman ayaklı belki de gövdeli küresel yeni bir sistemin kurulması anlamına gelir. Dünyanın kayık ve çarpık dengesi yeniden düzelir; İslam yüzyılının takvimi ve ruznamesi başlar.

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz