Allah’a hamd, Allah’ın Rasulü’ne,
ehline, ashâbına ve Kıyamet Günü’ne kadar onlara tâbi olanlara salâtu selâm
olsun.
İki ay sonra, Nisan ayında uğursuz
Sykes-Picot Anlaşması’nın 100. yıldönümü olacak. Sömürgeci Fransa, İngiltere,
İtalya ve Bolşevik devriminden sonra anlaşmadan çekilen Rusya arasındaki bu
anlaşma, aralarındaki ganimet paylaşımını belirlemişti. Böylelikle bu sömürgeci
güçler, Müslümanların arasından çıkan bazı hainlerle birlikte hareket ederek
Mustafa Kemal ve Arap Devrimi yandaşları eliyle Hilâfet Devleti’ni yıkmayı
başarmışlardı.
Bugün ise Lavrov ve Kerry
gibilerinin açıklamalarında, devletlerinin (Amerika ve Rusya) çıkarlarına
hizmet edecek şekilde bu sömürgecilik sistemini yenilemek istediklerini
işitmeye başladık. Laik rejimin korunması gerektiğinden dem vurarak Suriye’de
federal bir sistemden söz etmeye başladılar. Sykes-Picot sisteminin sona
erdiğini ve artık aynı yapıya geri dönülemeyeceğini açıklıyorlar. Bütün bunlar
Türkiye’yi de tehdit eden ciddi tehlikelere işaret ediyor. Güney Sudan’da neler
yaşandığını, Sudan’dan nasıl koparıldığını gördük. Keza Amerika şimdi de
Darfur’u koparmaya çalışıyor. Sudan’ın yöneticileri ise bu cürme ortak oluyor.
Tıpkı İran yöneticilerinin Şam Devrimi’ni yok etmek için tüm güçlerini seferber
etmelerinde olduğu gibi. İran, Batı sömürgeciliğinin Suriye üzerindeki
hegemonyasını kalıcılaştırmak ve Allah’ın şeriatı ile yönetim inşa edilmesinin
önünü kesmeye çalışıyor. Öte yandan Amerika, Suriye’ye tüm gücüyle müdahale
etmesi için Rusya ile anlaşıyor ki İran’ın ve türevlerinin beceremediğini
gerçekleştirsin. Öyle ki Rusya, tâ Hazar Denizi’nden ve Akdeniz’den füzelerini
Suriye’ye atıyor, savaş uçaklarıyla Suriyeli kardeşlerimizi bomba yağmuruna
tutuyor.
Bütün bunlar yaşanırken, Ankara
yönetimi Beşşar Esed’in ve Putin’in vahşetinden kaçan masum insanların yüzüne
sınırları kapatmaktan utanmıyor hatta daha da ötesi Türk sınır güçleri,
üzerlerine ateş açıp katlediyor.
O halde, insanlar için çıkarılmış
en hayırlı ümmet olan bu ümmet niçin bu hale düştü?
Bir hadis-i şerifte şöyle geçer:
إِنَّمَا الْإِمَامُ جُنَّةٌ يُقَاتَلُ مِنْ وَرَائِهِ وَيُتَّقَى بِهِ
“İmam (Halife) bir kalkandır,
onun arkasında savaşılır ve onunla korunulur.” Dolayısıyla Hilâfet Devleti
yıkıldıktan sonra Müslümanların beldelerinde ne yaşanmışsa, hepsi bir Halife
olmadığı içindir. Servetlerimiz yağmalanmış, sömürgeci devletler başımıza
üşüşmüş, topraklarımızı zayıf devletçiklere bölmüş, başımıza kendi çıkarlarını
bekçi gibi koruyan ve İslâm’ın yeniden hayat bulmasını engellemekle görevli
ajanlarını dikmiştir. Hatta Müslümanların inancıyla tamamen zıt olan beşer
mahsulü kanunlar, sistemler ve hükümleri dayatmışlardır. Böylelikle Allah’ın
helal kıldıklarını haram, haram kıldıklarını helal yapmışlardır. Her türlü
pislik ve günaha izin verirlerken, Allah’ın hükümlerinin uygulanmasına ve
farzlarının yerine getirilmesine engel olmuşlardır.
Evet, bugün karşı karşıya olduğumuz
ölüm-kalım meselesi şudur: Hayatın tüm işlerinde tüm şekilleriyle sömürgeci
hegemonyadan kurtulmak için ciddiyet ve ivedilikle çalışmak kaçınılmazdır. Bu
ise ancak Hilâfet Devleti’nin kurulmasıyla mümkündür. Hilâfet’in iki temel
vazifesi vardır: İlki Allah’ın tüm hükümlerini tatbik etmek ve ikincisi, cihad
yoluyla İslâm risaletini tüm dünyaya yaymaktır. Böylece ümmet, Allah’ın izniyle
yeniden Allah’a iman eden, iyiliği emreden ve kötülükten men eden, insanlar
için çıkarılmış en hayırlı ümmet konumuna geri dönecektir.
Bu konuda Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in bir
hadisini zikretmekle yetineceğim:
“Yeryüzünden Allah’ın bir haddinin
ikame edilmesi, yeryüzü halkı için 40 gün yağmur yağmasından daha hayırlıdır.” Allah’ın hadlerinin ikame
edilmesi, İslâm şeriatının tüm hükümlerinin uygulanması demektir. Bu hidayete
götüren Rabbani bir şeriattır. İnsanın diğer insanlar için koyduğu beşeri
sistemler ise bunun aksinedir. Çünkü onlar insanın aciz ve kısıtlı hevasına,
menfaatine ve zihniyetine göre sürekli değişmeye mahkûmdur. O yüzden dün haram
olan onlara göre yarın helal, dün yasak olan bugün serbest olabilir. Finans
sahipleri bu tür sistemlerde çıkarlarına hizmet edecek kanunlar çıkarabilir vs.
Oysa Rabbani şeriat bundan münezzehtir.
Allah Subhanehû ve Teâlâ Müslümanların insanlar üzerine şahit olmalarını
emretmiştir. Bu ise onlara İslâm risaletini davet ve cihad yoluyla tebliğ
etmeleri demektir. Bu çağrı ulaştıktan sonra dileyen Allah’ın dinine girer,
dileyen küfrü üzerinde ısrar eder. Hesabı da Kıyamet Günü Allah’a aittir.
وَكَذَلِكَ جَعَلْنَاكُمْ أُمَّةً وَسَطًا لِّتَكُونُواْ شُهَدَاء عَلَى
النَّاسِ وَيَكُونَ الرَّسُولُ عَلَيْكُمْ شَهِيدًا
“İşte böylece siz insanlara
şahit olasınız, Rasul de size şahit olsun diye sizi vasat bir ümmet kıldık.”
Bakara Suresi 143
Burada bir sahabi, Rabi b. Âmir’in
bir sözünü aktarmak isterim. Fars ordularının komutanı Rüstem, “Size ne oldu
böyle?” diye sorması üzerine şöyle cevap veriyordu: “Bizler, Allah’ın
insanları kula kulluktan, kulların rabbi olan Allah’a kulluğa, dünyanın
darlığından dünya ve ahretin saadetine, diğer dinlerin zulmünden İslâm’ın
adaletine çıkarmak için gönderdiği bir milletiz.”
Önümüzde Rabbimizin dinine yardım
ederek, Nebimiz SallAllahu Aleyhi ve
Sellem’in Roma’nın fethine dair müjdesine nail olmak üzere Rabbimizi razı
edecek şekilde hareket etmekten başka yol yok! Tıpkı Sultan Fatih Mehmet Han ve
beraberindeki kahraman mücahitlerin Konstantiniyye’nin, İstanbul’un fethine
nail olarak Allah’ın ikramına nail olmaları gibi.
Haydi, Rabbinizi razı edecek yola
koşunuz, Allah’a davet edenin davetine icabet ediniz ve Hilâfet Devleti’ni
kurmak için çalışanlarla birlikte çalışınız.
يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ اسْتَجِيبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ
إِذَا دَعَاكُم لِمَا يُحْيِيكُمْ وَاعْلَمُواْ أَنَّ اللّهَ يَحُولُ بَيْنَ
الْمَرْءِ وَقَلْبِهِ وَأَنَّهُ إِلَيْهِ تُحْشَرُونَ
“Ey iman edenler! Allah ve
Rasulü sizi, size hayat verecek şeye davet ettiği zaman hemen icabet edin.
Bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer ve siz muhakkak O’nun huzurunda
toplanacaksınız.” Enfal Suresi 24
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış