بِسْمِ اللَّـهِ
الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ
Değerli misafirler. Allah’ın selamı
rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.
Hak Tebâreke ve Teâlâ şöyle
buyurmaktadı:.
وَنُرِيدُ أَن
نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً
وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ
وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ
“Biz ise istiyorduk ki
yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve
onları varisler kılalım. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların
eliyle Firavun'a, Hâmân'a ve ordularına, çekine geldikleri şeyleri gösterelim.”
[Kasas 5-6]
Değerli kardeşlerim. Mübarek
Mescid-i Aksa toprağından, Kudüs-ü şeriften, Allah’ın kendisini ve etrafını
mübarek kıldığı esir Filistin’den size geldim. Sizinle iki meseleyi konuşma
şerefine nail olmak için geldim. Bunlardan birisi merkezi niteliktedir. Diğeri
ise İslâm ümmetinin yaşamakta olduğu zor ve çetin ortamlara ait gelecek
hakkındadır.
Merkezi sorun, I. Dünya Savaşı’nda
Osmanlı İslâm Devleti’nin hezimete uğramasının hemen ardından bu yana bir
asırdır yaşanan Filistin sorundur. Zira İngiliz orduları 1917 yılında
Filistin’e girdiler, 30 yıl süreyle Filistin’i işgal ettiler ve bunun ardından
da Birleşmiş Milletler’in 1947 tarihli 181 nolu kararıyla Filistin’i Yahudilere
teslim ettiler. Bu teslimiyetin ardından geçen yirmi yıllık süre içinde ise
1967 yılında Altı Gün Savaşları denilen tiyatro ile Batı Şeria ve Gazze,
Filistin tarihinde tümüyle Yahudilere teslim edilmiş oldu.
Filistin otoritesi ise ne Batı
Şeria’da ne de Gazze’de bir karış toprağı dahi geri alamadı. Tam tersine;
havasına, suyuna ve denizine varıncaya kadar tümüyle Yahudi varlığının
egemenliği altında kalmasını sağladı. Yahudi’ye herhangi bir şekilde hesap
soran ve sorgulayan kimse olmadan, dilediği silahla dilediği zaman vurması ve
tozu dumana katması için Filistin yönetimi tarafından her iki bölge birden
teslim edildi.
Bunun merkezi nitelikte olması iki
kıblenin birincisi olmasından ve içinde Mescid-i Aksa’nın da yer aldığı mübarek
toprak olmasından kaynaklanmaktadır. Filistin, bir taraftan Şam ile geride
kalan Asya kıtasındaki İslâm dünyası arasında, diğer taraftan da Mısır ile
Afrika kıtasındaki İslâm dünyası arasında ayırıcı bir bölgedir. Ona merkezi
olma konumunu katan bir başka husus ise zehirli bir hançerle hançerlenmiş ve
İslâm dünyasında da bu hançerlenmiş halini sürdürüyor olmasından
kaynaklanmaktadır. Hilâfet’in kaldırılıp devletlerarası sahneden silinmesiyle
Filistin de kayboldu.
Filistin’in geleceğini ilgilendiren
başka bir sorun olması ise, resmi olarak tam da doksan küsur yıl önce bunun
gibi bir günde, 3 Mart 1924 yılında Hilâfet’in kaldırılmasıyla ortaya çıkan
Hilâfet sorunu olmasıdır.
Filistin’in gelecekle alakası
siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, eğitim ve geleceklerini ilgilendiren birçok
alandaki işleri bakımından tüm Müslümanların gelecekleri hakkında aleyhlerinde
karar alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Zira Müslümanlar; İslâmî yönetim
sistemlerini kaybettiler ve Allah’ın indirdikleri dışındaki kanunlarla hükmeder
oldular. Orduları önceden olduğu gibi Allah yolunda savaşan ordular olmadılar.
Ümmete gözünü dikenlerin, kötülük düşünenlerin Müslümanların ordularını hesaba
katmadığı ordular haline geldiler. Tam tersine; ordular, kâfir Batı’ya ve
ateist doğuya uşaklık yapan yöneticilerin elinde rehin kaldı. Sahip oldukları
devasa servetlere ve beşeri varlıklarına rağmen ekonomik olarak fakir kaldılar.
Aileleri parçalandı, ilişkileri tahrip oldu, aralarındaki bağlar koptu,
ayıpları ve kusurları ortaya döküldü ve kendilerinden önceki nesillerde
görülmeyen hastalıklar yayıldı. Eğitim bakımından bilimsel üretkenliği
kaybettiler ve bilimsel alanların tümünde Batı’nın üretimlerine muhtaç hale
geldiler. Daha önce görülmemiş bir şekilde Müslümanlar arasında cahillik ve
okuma-yazma bilmezlik yayıldı. Müslümanların birçoğu; dinlerini, kültürlerini
ve medeniyetlerini bilemez hale geldi. Hatta ve hatta az bir kısmı inançlarını
ve ibadetlerini dahi bilemez oldu. Böylelikle dünyalarını kaybetmelerinin
ardından ahiretlerini de kaybettiler. İşte en büyük hüsran da budur. Hilâfet
kurulmadan İslâm ümmetinin yeniden kesinlikle ayağa kalkamayacak olması, bu
meseleyi onların gelecekleri hakkında bir sorun haline getirmektedir.
Değerli Misafirler! Biz bugün
burada Hilâfet’in son başkentinde bir araya geldik. Bu öyle bir başkentti ki,
bunun değişimi ile İslâm tarihinin yüzü olumsuz bir şekilde tümüyle değişti.
Böylelikle gelecek nesillerin üzerine uyanmasından utandığımız o tarihe kapkara
bir sayfa yazıldı. Öyleyse bu toplantımızı olumlu inkılabi değişim ameliyemizin
güçlendirilmesi için hareket noktası haline getirelim. Böylelikle, Hilâfet
güneşi yeniden doğsun, kerim ümmetimize tertemiz bir sayfa açalım ve ümmetin
sayfaları zaferle, şan ve şerefle dolsun. İbni Hibbân’ın Sahîhinde Übeyy b.
Ka’b’dan (Allah ondan razı olsun) rivayet ettiği sahih hadiste yer
alan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in sözü gerçekleşsin:
“Bu ümmet; zaferle, yücelme
ve yeryüzünü ele geçirme ile müjdelenmiştir.”
Sahih’te yer alan bir başka rivayet
ise şöyledir: “Bu ümmet, yücelme, din ve yeryüzünü ele geçirme ile
müjdelenmiştir.”
Allah’ım! Bu topluluğumuza merhamet
ve mağfiret et. Buradan ayrılığımızı masum kıl. İçimizde günahkâr ve mahrum
kimse bırakma. Allah’ım! Yeryüzünde Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilâfet’i
gerçekleştirmemize imkân ver. Kâfirlere karşı bize yardım et. Dualarımızın sonu
âlemlerin Rabbi Allah’a hamd etmektir. Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı
üzerinize olsun.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış