FİLİSTİN'DEN ŞEYH İSSAM AMİRAH

Şeyh İssam Amirah

بِسْمِ اللَّـهِ الرَّحْمَـٰنِ الرَّحِيمِ

Değerli misafirler. Allah’ın selamı rahmeti ve bereketi üzerinize olsun.

Hak Tebâreke ve Teâlâ şöyle buyurmaktadı:.

وَنُرِيدُ أَن نَّمُنَّ عَلَى الَّذِينَ اسْتُضْعِفُوا فِي الْأَرْضِ وَنَجْعَلَهُمْ أَئِمَّةً وَنَجْعَلَهُمُ الْوَارِثِينَ وَنُمَكِّنَ لَهُمْ فِي الْأَرْضِ وَنُرِي فِرْعَوْنَ وَهَامَانَ وَجُنُودَهُمَا مِنْهُم مَّا كَانُوا يَحْذَرُونَ

Biz ise istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım. Yeryüzünde onları kudret sahibi kılalım ve onların eliyle Firavun'a, Hâmân'a ve ordularına, çekine geldikleri şeyleri gösterelim.” [Kasas 5-6]

Değerli kardeşlerim. Mübarek Mescid-i Aksa toprağından, Kudüs-ü şeriften, Allah’ın kendisini ve etrafını mübarek kıldığı esir Filistin’den size geldim. Sizinle iki meseleyi konuşma şerefine nail olmak için geldim. Bunlardan birisi merkezi niteliktedir. Diğeri ise İslâm ümmetinin yaşamakta olduğu zor ve çetin ortamlara ait gelecek hakkındadır.

Merkezi sorun, I. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İslâm Devleti’nin hezimete uğramasının hemen ardından bu yana bir asırdır yaşanan Filistin sorundur. Zira İngiliz orduları 1917 yılında Filistin’e girdiler, 30 yıl süreyle Filistin’i işgal ettiler ve bunun ardından da Birleşmiş Milletler’in 1947 tarihli 181 nolu kararıyla Filistin’i Yahudilere teslim ettiler. Bu teslimiyetin ardından geçen yirmi yıllık süre içinde ise 1967 yılında Altı Gün Savaşları denilen tiyatro ile Batı Şeria ve Gazze, Filistin tarihinde tümüyle Yahudilere teslim edilmiş oldu.

Filistin otoritesi ise ne Batı Şeria’da ne de Gazze’de bir karış toprağı dahi geri alamadı. Tam tersine; havasına, suyuna ve denizine varıncaya kadar tümüyle Yahudi varlığının egemenliği altında kalmasını sağladı. Yahudi’ye herhangi bir şekilde hesap soran ve sorgulayan kimse olmadan, dilediği silahla dilediği zaman vurması ve tozu dumana katması için Filistin yönetimi tarafından her iki bölge birden teslim edildi.

Bunun merkezi nitelikte olması iki kıblenin birincisi olmasından ve içinde Mescid-i Aksa’nın da yer aldığı mübarek toprak olmasından kaynaklanmaktadır. Filistin, bir taraftan Şam ile geride kalan Asya kıtasındaki İslâm dünyası arasında, diğer taraftan da Mısır ile Afrika kıtasındaki İslâm dünyası arasında ayırıcı bir bölgedir. Ona merkezi olma konumunu katan bir başka husus ise zehirli bir hançerle hançerlenmiş ve İslâm dünyasında da bu hançerlenmiş halini sürdürüyor olmasından kaynaklanmaktadır. Hilâfet’in kaldırılıp devletlerarası sahneden silinmesiyle Filistin de kayboldu.

Filistin’in geleceğini ilgilendiren başka bir sorun olması ise, resmi olarak tam da doksan küsur yıl önce bunun gibi bir günde, 3 Mart 1924 yılında Hilâfet’in kaldırılmasıyla ortaya çıkan Hilâfet sorunu olmasıdır.

Filistin’in gelecekle alakası siyasi, askeri, ekonomik, sosyal, eğitim ve geleceklerini ilgilendiren birçok alandaki işleri bakımından tüm Müslümanların gelecekleri hakkında aleyhlerinde karar alınmış olmasından kaynaklanmaktadır. Zira Müslümanlar; İslâmî yönetim sistemlerini kaybettiler ve Allah’ın indirdikleri dışındaki kanunlarla hükmeder oldular. Orduları önceden olduğu gibi Allah yolunda savaşan ordular olmadılar. Ümmete gözünü dikenlerin, kötülük düşünenlerin Müslümanların ordularını hesaba katmadığı ordular haline geldiler. Tam tersine; ordular, kâfir Batı’ya ve ateist doğuya uşaklık yapan yöneticilerin elinde rehin kaldı. Sahip oldukları devasa servetlere ve beşeri varlıklarına rağmen ekonomik olarak fakir kaldılar. Aileleri parçalandı, ilişkileri tahrip oldu, aralarındaki bağlar koptu, ayıpları ve kusurları ortaya döküldü ve kendilerinden önceki nesillerde görülmeyen hastalıklar yayıldı. Eğitim bakımından bilimsel üretkenliği kaybettiler ve bilimsel alanların tümünde Batı’nın üretimlerine muhtaç hale geldiler. Daha önce görülmemiş bir şekilde Müslümanlar arasında cahillik ve okuma-yazma bilmezlik yayıldı. Müslümanların birçoğu; dinlerini, kültürlerini ve medeniyetlerini bilemez hale geldi. Hatta ve hatta az bir kısmı inançlarını ve ibadetlerini dahi bilemez oldu. Böylelikle dünyalarını kaybetmelerinin ardından ahiretlerini de kaybettiler. İşte en büyük hüsran da budur. Hilâfet kurulmadan İslâm ümmetinin yeniden kesinlikle ayağa kalkamayacak olması, bu meseleyi onların gelecekleri hakkında bir sorun haline getirmektedir.

Değerli Misafirler! Biz bugün burada Hilâfet’in son başkentinde bir araya geldik. Bu öyle bir başkentti ki, bunun değişimi ile İslâm tarihinin yüzü olumsuz bir şekilde tümüyle değişti. Böylelikle gelecek nesillerin üzerine uyanmasından utandığımız o tarihe kapkara bir sayfa yazıldı. Öyleyse bu toplantımızı olumlu inkılabi değişim ameliyemizin güçlendirilmesi için hareket noktası haline getirelim. Böylelikle, Hilâfet güneşi yeniden doğsun, kerim ümmetimize tertemiz bir sayfa açalım ve ümmetin sayfaları zaferle, şan ve şerefle dolsun. İbni Hibbân’ın Sahîhinde Übeyy b. Ka’b’dan (Allah ondan razı olsun) rivayet ettiği sahih hadiste yer alan Rasulullah (Sallallahu aleyhi vesellem)’in sözü gerçekleşsin:

Bu ümmet; zaferle, yücelme ve yeryüzünü ele geçirme ile müjdelenmiştir.”

Sahih’te yer alan bir başka rivayet ise şöyledir: “Bu ümmet, yücelme, din ve yeryüzünü ele geçirme ile müjdelenmiştir.”

Allah’ım! Bu topluluğumuza merhamet ve mağfiret et. Buradan ayrılığımızı masum kıl. İçimizde günahkâr ve mahrum kimse bırakma. Allah’ım! Yeryüzünde Nübüvvet metodu üzere ikinci Hilâfet’i gerçekleştirmemize imkân ver. Kâfirlere karşı bize yardım et. Dualarımızın sonu âlemlerin Rabbi Allah’a hamd etmektir. Allah’ın rahmeti, bereketi ve selamı üzerinize olsun.

 


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz