İKTİSADİ VE MALİ KRİZLER

Prof. Dr. Muhammed Malkawi

İktisadi krizler kapitalizm açısından yeni bir şey değildir. Nitekim ABD ve Avrupa geçen yüzyıl içerisinde defaten durgunluk ve krizler geçirdi. Geçmişin tüm kriz ve kargaşasının aksine hisse senedi ve emtia piyasaları 2008 yılında dibe vurduğunda, kapitalizm ciddi biçimde hasta olarak görülüyordu. Bu mali kriz kapitalizmin durumuyla, mevcut finansal ve ekonomik sistemin omurgasıyla ilgili ciddi endişeye yol açtı. Tarihin şaşırtıcılık sınırlarını zorlayacak biçimde 19. yy. sonlarında kapitalizm sağlıklı ve görkemli biçimde belirdiğinde Osmanlı Devleti dünyanın “hasta adamı” olarak görülüyordu. Bugün bu başarı hikayesinin üzerinden sadece bir yüzyıl geçmesinin ardından, kapitalizm dünyanın hasta adamı hâline gelirken İslâm ise şimdi sağlıklı adam olarak tüm görkemiyle tarih sahnesine yeniden dönüyor.

Financial Times Gazetesi “Kapitalizmin Geleceği” başlıklı makaleler serisi yayınlamıştı. Bu makalelerde siyasiler, iktisatçılar ve felsefeciler 2009 yılında dünyayı sarsan ekonomik durgunluğu tarihin dönüşüm noktası olarak gördüklerini ifade ettiler ve bu boğucu krizden çıkış olabilecek kapitalist sistemde değişiklik ve formüller önermeye çalıştılar. Financial Times’ın en popüler yorumcularından Martin Harry Wolf şunları yazdı:

“Bu krizin, iktisat sözcüğüne, insanların onu duymaktan nefret edecekleri ölçüde zarar verdiğini ve dünyaya acı bir miras bırakacağını düşünüyorum.” Polonya Eski Başbakan Yardımcısı ve aynı zamanda ekonomi profesörü Leszek Balcerowicz ise yaşanan mali krizin kapitalist sistemin temelinde var olan zayıflığa işaret ettiğini düşünmektedir. “Para piyasalarının çöküşü, şimdilerde kapitalizmin en tehlikeli düşmanının içerden olduğuna işaret ediyor.” demektedir. İşte bu gedikler, kapitalizmin özünde var olan genlerinde kalıtsal olarak taşımakta olduğu ve onu nihai bir çöküşe götürecek olan gediklerdir.

 Küresel mali kriz, 247 trilyon dolara ulaşan küresel borç stoku neticesinde bugüne kadar görülmemiş boyutlara ulaşmıştır. Bu rakam dünya üretim kapasitesinin üç katıdır. İşte bu bir patlama sinyalidir. Mali krizler kapitalizm krizini ve bir iktisat sistemi olarak kapitalizmin geleceğini konu edinen sayısız araştırmayı tetikledi. İşte bu yönelimler daha önceki krizlere göre bu son kriz arasındaki farklılığı açık bir şekilde ortaya koymaktadır. Zira daha önce yaşanan krizler, boyutlarının tahlil edilerek, yol açtığı zararlar tespit edilerek nihayetinde birlikte yaşanabilir bir problematik olarak görülüyordu. Ancak bu defa kriz bütünüyle kapitalist iktisat sisteminin geleceğine dair bir problematik olarak görülmektedir. Bu nedenle iktisatçı, siyasetçi ve düşünürlerin bu krizi daha büyük; ahlak, değerler ve ideolojik ölçekli bir kriz olarak görmeleri ve kapitalizmin iflas ettiğini ilan ederek taziyelerini bildirmeleri hiç de şaşılacak bir durum değildir. Nitekim ABD’nin dünyanın liderliğini sürdürmek için zorunlu olan ahlaki pusulasını kaybettiğine dikkat çeken Brzezinski şöyle demişti: “Artık Amerikan’ın ahlaki pozisyonu çirkinleşmiştir.” Jimmy Carter “Tehlike Altındaki Değerlerimiz: Amerika'nın Ahlaki Krizi” adlı kitabında ABD’de derinleşen ahlaki krizi şu sözleriyle özetler: “Bizim temel ahlaki değerlerimizde, kamusal söylemlerimizde ve siyaset felsefemizde yer almakta olan dönüşümler kapsamlı ve derindir.”

Inner Projection Dergisi “Mali Çöküş Mali Değil Ahlaki Bir Krizdir” başlıklı bir makale yayınladı. Bu makalede şunlar söyleniyor: “Tartışmasız biçimde iktisadi açıdan çok zor zamanlar geçirdik. Ancak biz sadece manevi açıdan büyük bir çöküş yaşamadık. Aksine bu çöküş daha derindir.”

Kapitalizmin Çöküşünün Gerçek Sebepleri

Kapitalist ülkelerde görülen mali krizlerin sebebi bu sistemin yanlış kuram ve bozuk teoriler üzerine kurulu olmasıdır. Böyle bir sistemin sonunda onu yıkılışa götürünceye kadar peş peşe krizler üretmesi kaçınılmazdır. Adam Smith ve David Ricardo tarafından geliştirilen temel teori ve kuramlarından bağımsız düşünülemeyecek olan bu esaslı yanlışlar ve gedikler “göreli kıtlık”, “ürünlerin değeri” ve “fiyat mekanizması” teorileridir.

Göreli Kıtlık

Kapitalizm mal ve hizmetlerin insan ihtiyaçlarına oranla sınırlı olduğuna, insanın ihtiyaçlarının ise sınırlı olmadığı ve sürekli olarak artış gösterdiğine inanır. Üretilen mal ve hizmetlerin hacmi ne kadar büyük olursa olsun bunların, ihtiyaçların tümünü karşılaması mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle ürünler her zaman ihtiyaçlara göre daha az kalacaktır. Bu da fakirliği kaçınılmaz hâle getirmektedir.

Kapitalist sistemin bu probleme ilişkin çözümü, mal ve hizmetlerde meydana gelen göreli kıtlık açığını üretim kapasitelerini en üst seviyeye çıkartarak milli gelirin artırılmasıdır. Bu, ürünlerin göreli kıtlığı teorisinin doğal sonucudur.

Bu teori pratik vakıa ve insan tabiatıyla çelişen hatalı bir teoridir. Karşılanması gereken ihtiyaçlar, sınır tanımayan lüks ihtiyaçlar değil (beslenme, barınma, sağlık ve giyinme) temel ihtiyaçlardır. Problemin sebebi de mal ve hizmetlerin kıtlığı veya az bulunurluğu değil dağıtımının kötü yönetilmesidir. Dolayısıyla iktisadi problemin; her bir ferdin temel ihtiyaçlarını karşılamayı mümkün kılacak bir yöntemle mal ve hizmetlerin dağıtımına odaklanması gerekir. Rasul SallAllhu Aleyhi ve Sellem sahih bir rivayette şöyle buyurmuştur:

مَنْ أَصبَحَ مِنْكُمْ آمِناً فِي سِربِهِ، مُعافًى في جَسَدِهِ، عِندَهُ قوتُ يَومِهِ، فَكَأَنَّما حيزَت لَهُ الدُّنيا

“Sizden kim güven içinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olarak güne başlarsa sanki dünya nimetlerinin tümü ona verilmiş gibi olur.[1]

İdrak edilmesi gereken gerçek şudur ki herhangi bir ülkede mevcut ürünler o toplumda tüm fertlerin ihtiyaçlarını doyurmaya kâfidir. Kaliforniya Gıda ve Kalkınma Politikaları Enstitüsü Direktörü ve “Dünya Açlığı: On İki Efsane” adlı eserin yazarları arasında olan Peter Rosset, kıtlık mitini keşfediyor ve dünya gıda kaynaklarının kıt değil aksine bol olduğunu ve hatta fazla gıda üretimi olan ülkelerde bile milyonların açlık çektiğini ortaya koyuyor.[2] Sonuç olarak Rosset, dünyadaki açlığın gıda üretimini artırarak çözülebileceğini iddia etmenin temelsiz bir efsane olduğu sonucuna varıyor.

Ürünlerin Değeri

Kapitalizmin değerin göreli olduğuna dair tanımı da kapitalist iktisat siyasetinin öze dair hatalarından birisidir. Bu düşünce ekonominin reel olandan veya olması gerekenden kat kat daha fazla büyütülebileceği düşüncesine yani sanal (reel olmayan) bir ekonominin icat edilmesine neden olmuştur.

Fiyat Mekanizması

Fiyat (bir ürünün parasal değişim değeri) kapitalistlerin “fiyat mekanizması” dediği bir yolla üretim, tüketim, ürün ve hizmetlerin dağıtımı sürecinde önemli bir rol oynar. Fiyat mekanizması ürünler ve bunların tüketimi arasındaki dengeyi sağlayan bir araçtır. Kapitalistler insanı üretme yönünde herhangi bir çaba ve eğilime iten motivasyonun muhakkak maddi bir karşılık olduğunu düşünürler.

Fiyat mekanizması serveti tabii şekilde dağıtma yerine kapitalizmin benimsendiği ve uygulandığı bütün ülkelerde servetin dağılımında dengesizlikler meydana getirmiştir. Mal ve hizmetleri üretenler bu mekanizmayı, diledikleri ürünlerin fiyatlarını sınırlandırıp dilediklerinin fiyatlarını artırarak tüketiciler üzerinde kurmuş oldukları hegemonyalarını daha da genişlettikleri bir mekanizma olarak kullanmaktadırlar. Bu ise petrol, otomotiv ve ağır sanayi alanını kontrolüne almış şirketler gibi servetin toplum içinde bir azınlığın elinde birikmesine neden olmaktadır. Örneğin ABD vatandaşlarının %5’i milli gelir toplamının %50’sini elinde bulundurmaktadır. %20’lik bir dilim servetin %80’ini kontrol etmektedir.

Kapitalizmin Özel Mülkiyet Teorisi

Kapitalizm, özel sektör tarafından sahip olunan tüm mülkiyetler dahil olmak üzere bireysel hakların tanınmasına dayalı bir sistemdir. Bireysel mülk edinme özgürlüğü kilise ile devletin ayrılması ilkesinden ve bunun gereği olan insanın temel özgürlüklerinin geliştirilmesine dayanmaktadır. “Kaynak” kitabının yazarı Ayn Rand[3] özel mülkiyet ve kilise ile devletin ayrılması arasındaki bu ilişkiyi şöyle anlatır: “Kapitalizm derken, tam, saf, kontrolsüz, düzenlemeye tâbi olmayan Laissez-faire kapitalizmini; devlet ve ekonominin kilise ile devletin ayrılmasıyla aynı nedenlere bağlı olarak ve aynı şekilde ayrılmış olan kapitalizmi kastediyorum.”[4] Özel mülkiyetle ilgili sorunlar birçok düşünürün de dikkat çektiği üzere bizatihi özel mülk edinmekten kaynaklanmıyor. Aksine özel mülkiyeti mülk edinmenin tek yolu olarak kabul etmekten, devlet ve kamu mülkiyetini itibara almamaktan kaynaklanıyor.

Sanal Ekonomi

Sanal ekonomi mal ve hizmetlerin göreli kıtlığı, faiz, borsa sistemi başta olmak üzere birçok etkenden kaynaklanmaktadır. Dünyada sanal ekonomi reel ekonomiden 50 kat daha fazla bir hacme ulaşmıştır. Bu ise gelecekte büyük bir tehlikenin sinyalidir.

İslâmi İktisat Perspektifinden Sorun ve Çözüm

Toplumdaki her bir ferdin temel ihtiyaçlarını karşılamayı garantileme, lüks ihtiyaçlarını karşılamanın ise imkânlarını temin etme esasına dayanır. Rasul SallAllahu Aleyhi ve Sellem güven içinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olan kimseyi dünya nimetlerinin tümü kendisine verilmiş kimse olarak tarif etmiştir. Kur'an-ı Kerim sürekli olarak fakir, miskin, yetim, esir ve azat edilmek için mala ihtiyaç duyan köleden bahsetmektedir. İslâm iktisat sisteminin karşı karşıya kaldığı sorunlar bunlardı. İslâm bunları külli olarak çözüme kavuşturmuş; fakirlik sorununu çözerken toplumu da zenginleştirmiştir. Kapitalist sistem ise toplumu zenginleştirmiş ise de fertleri fakirleşmekten koruma garantisi sunamamıştır. Kapitalist toplumlarda toplumda servet sahipleri veya servetler arttıkça halk fakirleşmiş, fakirlik de o oranda artmıştır.

Mülkiyetler Arasında Ayrım Yapmak

 İslâm mülkiyeti üç farklı kategoride değerlendirmiştir: Ferdî, kamu ve devlet mülkiyeti. Ferdî mülkiyet, ferdin kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlar. Şayet fert kişisel ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz kalırsa kamu ve devlet kaynakları bu acziyeti gidermek için devreye girer. Kamu mülkiyeti eğitim, sağlık cihad vb. insanların müşterek oldukları ihtiyaçları karşılamak için kullanılır. Devlet mülkiyeti ise devlet çalışanları, görevlileri ve bürokratlarının giderleri için kullanılır. Devletin, ihtiyaçlarını karşılamak için fertlere vergi yükleme hakkı yoktur. Fertler de kamuya ait olan mülkleri kişisel mülk edinemezler. Devlet de kendi mülkiyeti altına alacak şekilde insanların mülklerini kamulaştıramaz.

İslâm’ın “Değer” Anlayışı

İslâm ürünlere bir kıymet vermiştir. Ancak bu göreli değil hakiki bir değerdir. Hangi hâl ve şartlarda olursa olsun kıymetin değişmesi caiz değildir. İslâm’ın bu kıymet anlayışı sanal ve farazi bir iktisadın gelişimine asla müsaade etmez. İslâm’da gerçekte sahip olmadıkları mallar ve sermaye ile senetler üzerinden şirketlere ticaret yapma hakkını veren hisse sistemi de yoktur. Ayrıca İslâm parayla değeri verilemeyecek ruhi ve manevi kıymet anlayışını da getirmiştir. Sadakanın bir kıymeti vardır. Zekâtın bir kıymeti vardır. Haccın ve cihadın bir kıymeti vardır, vb.

Mal ve Ürünlerin Bulunurluğu

Keza İslâm yeryüzünde malların kıt değil aksine bol olduğunu ileri sürmektedir. Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:

وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ تَشْكُرُونَ" ويقول تعالى وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللَّهِ لاَ تُحْصُوهَا إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ

“O, taze et yemeniz ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir. Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.”[5]

Kenz Yasağı

Malın kenzi, serveti toplamak, mal ve hizmetlerin üretim döngüsüne dahil etmeden onu bir yerde saklamaktır. İslâm ise İslâm Devleti’nde tedavülde bulunan başlıca para niteliğini taşıyan altın ve gümüşün ve servetin biriktirilmesini kesin bir şekilde haram kılmıştır. Üretim tekerleğinin dönmesini sağlamak için altın ve gümüşün biriktirmenin haram olması İslâm iktisadının temel ilkesidir. Herhangi bir kimsenin yanında büyük bir servet birikimi olduğu zaman onu bankalardaki emanet kasalarına veya şirket hisselerine veya herhangi bir hesapta saklar. Bu parayı; gayrimenkul satın alma, ticari işlemler yapma veya ciddiye alınacak maddi değere sahip herhangi bir projede kullanmaması hâlinde bu biriktirme işlemi genel ekonomi için büyük çaplı zarara neden olur. Çünkü üretimin ve üretim döngüsünün doğal hacmiyle devam etmesi mümkün olmaz. Bu sebeple İslâm kenzi haram kılarak bu sorunu kökten çözmüştür. 2008 yılından bu yana kapitalist dünyanın karşı karşıya kalmış olduğu ekonomik krizlerin sebeplerinden bir tanesi de servetin biriktirilmesidir.

Altın ve Gümüşe Dayalı Para Sistemi

İktisadi hayatın istikrar kazanması için İslâm’da para sistemi sağlam temeller üzerine kurulmuştur. Onu iktisadi koşulların dalgalandırmasına bırakmamıştır. Aksine parasal işlemler altın ve gümüşle olmak zorundadır. Altın sisteminin kullanılmıyor olması sebebiyle bütün dünya, kâğıt paranın yaşadığı dalgalanmaların acı sonuçlarından mustarip olmuştur. Bunun en son örneği çok acı bir şekilde Türkiye’de görülmüştür.

Altını esas alan para sistemiyle altını esas almayan para sistemi arasında piyasalar, insanların birikimi ve alım güçleri, borç alışverişleri, sermayenin ve ticaretin geliştirilmesi, ekonomik hayatın sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve iktisadi kalkınmanın sağlanması ve nihayet günümüz para sisteminin gölgesinde ekonomik hayatı vuran kasırgalar gibi birçok mesele üzerindeki etkileri açısından büyük farklılık var. Bu farklılık dünyada geçerli olması gereken para sisteminin altın para sistemi olmasını zorunlu hâle getiriyor. Altın ve gümüşe dayalı para sistemi; tek başına bütün dünyanın özellikle de dolar gibi kâğıt parayı ekonomik ve mali sömürge araçlarından birisi hâline getirerek ekonomik hayatı sürekli değişken ve bir türlü istikrar bulamayan bir hâle getiren kapitalistlerin sömürgeci yöntemlerinden son derece usanmış günümüz dünyasının İslâm’ın iktisat siyasetine ve mali sistemine güvenini kazanmaya kefil olabilecek bir sistemdir.

Çözüm İçin Öneri

İslâm’ın sistemlerinden herhangi birisini diğerlerinden bağımsız uygulanamayacağını idrak etmemiz gerekiyor. İktisat sistemi, yönetim ve ictimai sistem ile birlikte ve İslâm’ın değerler sistemi ile yoğrulmuş bir toplumda fertlerin takvası ve yöneticinin adaleti ile bir bütünlük içerisinde sonuçlarını verebilir. Bütün bunlar nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet sisteminde disipline edilmiş ve planlanmıştır.

إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ

“Muhakkak ki Allah adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt veriyor.[6]

الرَّحْمَنُ عَلَّمَ الْقُرْآنَ خَلَقَ الْإِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ بِحُسْبَانٍ وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ الْمِيزَانَ أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ

“O Kur’an’ı Rahman öğretti. İnsanı O yarattı. Ona anlama ve anlatmayı öğretti. Güneş ve ay bir hesaba bağlı (olarak hareket ederler). Yıldızlar da ağaçlar da secde ederler. Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden sapmayasınız. Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.”[7]



[1] Sünen-i Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, H. No: 2346. Tefsiru İbni Kesîr, Maide Sûresi 20 ayet.

[2] Lappe, Frances Moore, Joseph Collins, and Peter Rosset; “World hunger: Twelve Myths,” New York: Grove Press. Second Edition 1998.

[3] Ayn Rand, (1905-1982) Amerikali Rus filosof. Bireycilik hakkında birçok kitabı vardır. “Kapitalizm: İdeal Mechul, 1967.  “Capitalism: The Unknown Ideal”, 1967.

[4] Ayn Rand, Bencilliğin Erdemi, 1964.

[5] Nahl, 14.

[6] Nahl, 90.

[7] Rahmân, 1-9.


Yorumlar

    Henüz yorum yapılmamış

Yorum Yaz