İktisadi krizler
kapitalizm açısından yeni bir şey değildir. Nitekim ABD ve Avrupa geçen yüzyıl
içerisinde defaten durgunluk ve krizler geçirdi. Geçmişin tüm kriz ve
kargaşasının aksine hisse senedi ve emtia piyasaları 2008 yılında dibe
vurduğunda, kapitalizm ciddi biçimde hasta olarak görülüyordu. Bu mali kriz
kapitalizmin durumuyla, mevcut finansal ve ekonomik sistemin omurgasıyla ilgili
ciddi endişeye yol açtı. Tarihin şaşırtıcılık sınırlarını zorlayacak biçimde
19. yy. sonlarında kapitalizm sağlıklı ve görkemli biçimde belirdiğinde Osmanlı
Devleti dünyanın “hasta adamı” olarak görülüyordu. Bugün bu başarı hikayesinin
üzerinden sadece bir yüzyıl geçmesinin ardından, kapitalizm dünyanın hasta
adamı hâline gelirken İslâm ise şimdi sağlıklı adam olarak tüm görkemiyle tarih
sahnesine yeniden dönüyor.
Financial Times
Gazetesi “Kapitalizmin Geleceği” başlıklı makaleler serisi yayınlamıştı. Bu
makalelerde siyasiler, iktisatçılar ve felsefeciler 2009 yılında dünyayı sarsan
ekonomik durgunluğu tarihin dönüşüm noktası olarak gördüklerini ifade ettiler
ve bu boğucu krizden çıkış olabilecek kapitalist sistemde değişiklik ve
formüller önermeye çalıştılar. Financial Times’ın en popüler yorumcularından
Martin Harry Wolf şunları yazdı:
“Bu krizin, iktisat
sözcüğüne, insanların onu duymaktan nefret edecekleri ölçüde zarar verdiğini ve
dünyaya acı bir miras bırakacağını düşünüyorum.” Polonya Eski
Başbakan Yardımcısı ve aynı zamanda ekonomi profesörü Leszek Balcerowicz ise yaşanan
mali krizin kapitalist sistemin temelinde var olan zayıflığa işaret ettiğini
düşünmektedir. “Para piyasalarının çöküşü, şimdilerde kapitalizmin en
tehlikeli düşmanının içerden olduğuna işaret ediyor.” demektedir. İşte bu
gedikler, kapitalizmin özünde var olan genlerinde kalıtsal olarak taşımakta
olduğu ve onu nihai bir çöküşe götürecek olan gediklerdir.
Küresel mali kriz, 247 trilyon dolara
ulaşan küresel borç stoku neticesinde bugüne kadar görülmemiş boyutlara
ulaşmıştır. Bu rakam dünya üretim kapasitesinin üç katıdır. İşte bu bir patlama
sinyalidir. Mali krizler kapitalizm krizini ve bir iktisat sistemi olarak
kapitalizmin geleceğini konu edinen sayısız araştırmayı tetikledi. İşte bu
yönelimler daha önceki krizlere göre bu son kriz arasındaki farklılığı açık bir
şekilde ortaya koymaktadır. Zira daha önce yaşanan krizler, boyutlarının tahlil
edilerek, yol açtığı zararlar tespit edilerek nihayetinde birlikte yaşanabilir
bir problematik olarak görülüyordu. Ancak bu defa kriz bütünüyle kapitalist
iktisat sisteminin geleceğine dair bir problematik olarak görülmektedir. Bu
nedenle iktisatçı, siyasetçi ve düşünürlerin bu krizi daha büyük; ahlak,
değerler ve ideolojik ölçekli bir kriz olarak görmeleri ve kapitalizmin iflas
ettiğini ilan ederek taziyelerini bildirmeleri hiç de şaşılacak bir durum değildir.
Nitekim ABD’nin dünyanın liderliğini sürdürmek için zorunlu olan ahlaki
pusulasını kaybettiğine dikkat çeken Brzezinski şöyle demişti: “Artık
Amerikan’ın ahlaki pozisyonu çirkinleşmiştir.” Jimmy Carter “Tehlike
Altındaki Değerlerimiz: Amerika'nın Ahlaki Krizi” adlı kitabında ABD’de
derinleşen ahlaki krizi şu sözleriyle özetler: “Bizim temel ahlaki
değerlerimizde, kamusal söylemlerimizde ve siyaset felsefemizde yer almakta
olan dönüşümler kapsamlı ve derindir.”
Inner Projection
Dergisi “Mali Çöküş Mali Değil Ahlaki Bir Krizdir” başlıklı bir makale
yayınladı. Bu makalede şunlar söyleniyor: “Tartışmasız biçimde iktisadi
açıdan çok zor zamanlar geçirdik. Ancak biz sadece manevi açıdan büyük bir
çöküş yaşamadık. Aksine bu çöküş daha derindir.”
Kapitalizmin
Çöküşünün Gerçek Sebepleri
Kapitalist
ülkelerde görülen mali krizlerin sebebi bu sistemin yanlış kuram ve bozuk
teoriler üzerine kurulu olmasıdır. Böyle bir sistemin sonunda onu yıkılışa
götürünceye kadar peş peşe krizler üretmesi kaçınılmazdır. Adam Smith ve David
Ricardo tarafından geliştirilen temel teori ve kuramlarından bağımsız
düşünülemeyecek olan bu esaslı yanlışlar ve gedikler “göreli kıtlık”,
“ürünlerin değeri” ve “fiyat mekanizması” teorileridir.
Göreli Kıtlık
Kapitalizm mal ve
hizmetlerin insan ihtiyaçlarına oranla sınırlı olduğuna, insanın ihtiyaçlarının
ise sınırlı olmadığı ve sürekli olarak artış gösterdiğine inanır. Üretilen mal
ve hizmetlerin hacmi ne kadar büyük olursa olsun bunların, ihtiyaçların tümünü
karşılaması mümkün değildir. Diğer bir ifadeyle ürünler her zaman ihtiyaçlara
göre daha az kalacaktır. Bu da fakirliği kaçınılmaz hâle getirmektedir.
Kapitalist sistemin
bu probleme ilişkin çözümü, mal ve hizmetlerde meydana gelen göreli kıtlık
açığını üretim kapasitelerini en üst seviyeye çıkartarak milli gelirin
artırılmasıdır. Bu, ürünlerin göreli kıtlığı teorisinin doğal sonucudur.
Bu teori pratik
vakıa ve insan tabiatıyla çelişen hatalı bir teoridir. Karşılanması gereken
ihtiyaçlar, sınır tanımayan lüks ihtiyaçlar değil (beslenme, barınma, sağlık ve
giyinme) temel ihtiyaçlardır. Problemin sebebi de mal ve hizmetlerin kıtlığı
veya az bulunurluğu değil dağıtımının kötü yönetilmesidir. Dolayısıyla iktisadi
problemin; her bir ferdin temel ihtiyaçlarını karşılamayı mümkün kılacak bir
yöntemle mal ve hizmetlerin dağıtımına odaklanması gerekir. Rasul SallAllhu
Aleyhi ve Sellem sahih bir rivayette şöyle buyurmuştur:
مَنْ أَصبَحَ مِنْكُمْ آمِناً فِي
سِربِهِ، مُعافًى في جَسَدِهِ، عِندَهُ قوتُ يَومِهِ، فَكَأَنَّما حيزَت لَهُ
الدُّنيا
“Sizden kim güven
içinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olarak güne başlarsa
sanki dünya nimetlerinin tümü ona verilmiş gibi olur.”[1]
İdrak edilmesi
gereken gerçek şudur ki herhangi bir ülkede mevcut ürünler o toplumda tüm
fertlerin ihtiyaçlarını doyurmaya kâfidir. Kaliforniya Gıda ve Kalkınma
Politikaları Enstitüsü Direktörü ve “Dünya Açlığı: On İki Efsane” adlı eserin yazarları arasında olan
Peter Rosset, kıtlık mitini keşfediyor ve dünya gıda kaynaklarının kıt değil
aksine bol olduğunu ve hatta fazla gıda üretimi olan ülkelerde bile milyonların
açlık çektiğini ortaya koyuyor.[2]
Sonuç olarak Rosset, dünyadaki açlığın gıda üretimini artırarak
çözülebileceğini iddia etmenin temelsiz bir efsane olduğu sonucuna varıyor.
Ürünlerin Değeri
Kapitalizmin
değerin göreli olduğuna dair tanımı da kapitalist iktisat siyasetinin öze dair
hatalarından birisidir. Bu düşünce ekonominin reel olandan veya olması
gerekenden kat kat daha fazla büyütülebileceği düşüncesine yani sanal (reel
olmayan) bir ekonominin icat edilmesine neden olmuştur.
Fiyat Mekanizması
Fiyat (bir ürünün
parasal değişim değeri) kapitalistlerin “fiyat mekanizması” dediği bir
yolla üretim, tüketim, ürün ve hizmetlerin dağıtımı sürecinde önemli bir rol
oynar. Fiyat mekanizması ürünler ve bunların tüketimi arasındaki dengeyi
sağlayan bir araçtır. Kapitalistler insanı üretme yönünde herhangi bir çaba ve
eğilime iten motivasyonun muhakkak maddi bir karşılık olduğunu düşünürler.
Fiyat mekanizması
serveti tabii şekilde dağıtma yerine kapitalizmin benimsendiği ve uygulandığı
bütün ülkelerde servetin dağılımında dengesizlikler meydana getirmiştir. Mal ve
hizmetleri üretenler bu mekanizmayı, diledikleri ürünlerin fiyatlarını
sınırlandırıp dilediklerinin fiyatlarını artırarak tüketiciler üzerinde kurmuş
oldukları hegemonyalarını daha da genişlettikleri bir mekanizma olarak
kullanmaktadırlar. Bu ise petrol, otomotiv ve ağır sanayi alanını kontrolüne
almış şirketler gibi servetin toplum içinde bir azınlığın elinde birikmesine
neden olmaktadır. Örneğin ABD vatandaşlarının %5’i milli gelir toplamının %50’sini
elinde bulundurmaktadır. %20’lik bir dilim servetin %80’ini kontrol etmektedir.
Kapitalizmin Özel
Mülkiyet Teorisi
Kapitalizm, özel
sektör tarafından sahip olunan tüm mülkiyetler dahil olmak üzere bireysel
hakların tanınmasına dayalı bir sistemdir. Bireysel mülk edinme özgürlüğü
kilise ile devletin ayrılması ilkesinden ve bunun gereği olan insanın temel
özgürlüklerinin geliştirilmesine dayanmaktadır. “Kaynak” kitabının
yazarı Ayn Rand[3]
özel mülkiyet ve kilise ile devletin ayrılması arasındaki bu ilişkiyi şöyle
anlatır: “Kapitalizm derken, tam, saf, kontrolsüz, düzenlemeye tâbi olmayan
Laissez-faire kapitalizmini; devlet ve ekonominin kilise ile devletin
ayrılmasıyla aynı nedenlere bağlı olarak ve aynı şekilde ayrılmış olan
kapitalizmi kastediyorum.”[4]
Özel mülkiyetle ilgili sorunlar birçok düşünürün de dikkat çektiği üzere
bizatihi özel mülk edinmekten kaynaklanmıyor. Aksine özel mülkiyeti mülk
edinmenin tek yolu olarak kabul etmekten, devlet ve kamu mülkiyetini itibara
almamaktan kaynaklanıyor.
Sanal Ekonomi
Sanal ekonomi mal
ve hizmetlerin göreli kıtlığı, faiz, borsa sistemi başta olmak üzere birçok
etkenden kaynaklanmaktadır. Dünyada sanal ekonomi reel ekonomiden 50 kat daha
fazla bir hacme ulaşmıştır. Bu ise gelecekte büyük bir tehlikenin sinyalidir.
İslâmi İktisat
Perspektifinden Sorun ve Çözüm
Toplumdaki her bir
ferdin temel ihtiyaçlarını karşılamayı garantileme, lüks ihtiyaçlarını
karşılamanın ise imkânlarını temin etme esasına dayanır. Rasul SallAllahu Aleyhi
ve Sellem güven içinde, bedeni sağlıklı ve günlük yiyeceği de yanında olan
kimseyi dünya nimetlerinin tümü kendisine verilmiş kimse olarak tarif etmiştir.
Kur'an-ı Kerim sürekli olarak fakir, miskin, yetim, esir ve azat edilmek için
mala ihtiyaç duyan köleden bahsetmektedir. İslâm iktisat sisteminin karşı
karşıya kaldığı sorunlar bunlardı. İslâm bunları külli olarak çözüme
kavuşturmuş; fakirlik sorununu çözerken toplumu da zenginleştirmiştir.
Kapitalist sistem ise toplumu zenginleştirmiş ise de fertleri fakirleşmekten
koruma garantisi sunamamıştır. Kapitalist toplumlarda toplumda servet sahipleri
veya servetler arttıkça halk fakirleşmiş, fakirlik de o oranda artmıştır.
Mülkiyetler
Arasında Ayrım Yapmak
İslâm mülkiyeti üç farklı kategoride
değerlendirmiştir: Ferdî, kamu ve devlet mülkiyeti. Ferdî mülkiyet, ferdin
kişisel ihtiyaçlarını karşılayabilmesini sağlar. Şayet fert kişisel
ihtiyaçlarını karşılamaktan aciz kalırsa kamu ve devlet kaynakları bu acziyeti
gidermek için devreye girer. Kamu mülkiyeti eğitim, sağlık cihad vb. insanların
müşterek oldukları ihtiyaçları karşılamak için kullanılır. Devlet mülkiyeti ise
devlet çalışanları, görevlileri ve bürokratlarının giderleri için kullanılır.
Devletin, ihtiyaçlarını karşılamak için fertlere vergi yükleme hakkı yoktur.
Fertler de kamuya ait olan mülkleri kişisel mülk edinemezler. Devlet de kendi
mülkiyeti altına alacak şekilde insanların mülklerini kamulaştıramaz.
İslâm’ın “Değer”
Anlayışı
İslâm ürünlere bir
kıymet vermiştir. Ancak bu göreli değil hakiki bir değerdir. Hangi hâl ve
şartlarda olursa olsun kıymetin değişmesi caiz değildir. İslâm’ın bu kıymet
anlayışı sanal ve farazi bir iktisadın gelişimine asla müsaade etmez. İslâm’da
gerçekte sahip olmadıkları mallar ve sermaye ile senetler üzerinden şirketlere
ticaret yapma hakkını veren hisse sistemi de yoktur. Ayrıca İslâm parayla
değeri verilemeyecek ruhi ve manevi kıymet anlayışını da getirmiştir. Sadakanın
bir kıymeti vardır. Zekâtın bir kıymeti vardır. Haccın ve cihadın bir kıymeti
vardır, vb.
Mal ve Ürünlerin
Bulunurluğu
Keza İslâm
yeryüzünde malların kıt değil aksine bol olduğunu ileri sürmektedir. Allah Subhanehû
ve Teâlâ şöyle buyurmaktadır:
وَهُوَ الَّذِي سَخَّرَ الْبَحْرَ
لِتَأْكُلُواْ مِنْهُ لَحْماً طَرِيّاً وَتَسْتَخْرِجُواْ مِنْهُ حِلْيَةً تَلْبَسُونَهَا
وَتَرَى الْفُلْكَ مَوَاخِرَ فِيهِ وَلِتَبْتَغُواْ مِن فَضْلِهِ وَلَعَلَّكُمْ
تَشْكُرُونَ" ويقول تعالى وَإِن تَعُدُّواْ نِعْمَةَ اللَّهِ لاَ تُحْصُوهَا
إِنَّ اللَّهَ لَغَفُورٌ رَّحِيمٌ
“O, taze et yemeniz
ve takınacağınız süs eşyası çıkarmanız için denizi sizin hizmetinize verendir.
Gemilerin orada suyu yara yara gittiğini görürsün. (Bütün bunlar) O’nun
lütfundan nasip aramanız ve şükretmeniz içindir.”[5]
Kenz Yasağı
Malın kenzi,
serveti toplamak, mal ve hizmetlerin üretim döngüsüne dahil etmeden onu bir
yerde saklamaktır. İslâm ise İslâm Devleti’nde tedavülde bulunan başlıca para
niteliğini taşıyan altın ve gümüşün ve servetin biriktirilmesini kesin bir
şekilde haram kılmıştır. Üretim tekerleğinin dönmesini sağlamak için altın ve
gümüşün biriktirmenin haram olması İslâm iktisadının temel ilkesidir. Herhangi
bir kimsenin yanında büyük bir servet birikimi olduğu zaman onu bankalardaki
emanet kasalarına veya şirket hisselerine veya herhangi bir hesapta saklar. Bu
parayı; gayrimenkul satın alma, ticari işlemler yapma veya ciddiye alınacak
maddi değere sahip herhangi bir projede kullanmaması hâlinde bu biriktirme
işlemi genel ekonomi için büyük çaplı zarara neden olur. Çünkü üretimin ve
üretim döngüsünün doğal hacmiyle devam etmesi mümkün olmaz. Bu sebeple İslâm
kenzi haram kılarak bu sorunu kökten çözmüştür. 2008 yılından bu yana
kapitalist dünyanın karşı karşıya kalmış olduğu ekonomik krizlerin
sebeplerinden bir tanesi de servetin biriktirilmesidir.
Altın ve Gümüşe Dayalı
Para Sistemi
İktisadi hayatın
istikrar kazanması için İslâm’da para sistemi sağlam temeller üzerine
kurulmuştur. Onu iktisadi koşulların dalgalandırmasına bırakmamıştır. Aksine
parasal işlemler altın ve gümüşle olmak zorundadır. Altın sisteminin
kullanılmıyor olması sebebiyle bütün dünya, kâğıt paranın yaşadığı
dalgalanmaların acı sonuçlarından mustarip olmuştur. Bunun en son örneği çok
acı bir şekilde Türkiye’de görülmüştür.
Altını esas alan
para sistemiyle altını esas almayan para sistemi arasında piyasalar, insanların
birikimi ve alım güçleri, borç alışverişleri, sermayenin ve ticaretin
geliştirilmesi, ekonomik hayatın sağlıklı bir yapıya kavuşturulması ve iktisadi
kalkınmanın sağlanması ve nihayet günümüz para sisteminin gölgesinde ekonomik
hayatı vuran kasırgalar gibi birçok mesele üzerindeki etkileri açısından büyük
farklılık var. Bu farklılık dünyada geçerli olması gereken para sisteminin
altın para sistemi olmasını zorunlu hâle getiriyor. Altın ve gümüşe dayalı para
sistemi; tek başına bütün dünyanın özellikle de dolar gibi kâğıt parayı
ekonomik ve mali sömürge araçlarından birisi hâline getirerek ekonomik hayatı
sürekli değişken ve bir türlü istikrar bulamayan bir hâle getiren
kapitalistlerin sömürgeci yöntemlerinden son derece usanmış günümüz dünyasının İslâm’ın
iktisat siyasetine ve mali sistemine güvenini kazanmaya kefil olabilecek bir
sistemdir.
Çözüm İçin Öneri
İslâm’ın
sistemlerinden herhangi birisini diğerlerinden bağımsız uygulanamayacağını
idrak etmemiz gerekiyor. İktisat sistemi, yönetim ve ictimai sistem ile
birlikte ve İslâm’ın değerler sistemi ile yoğrulmuş bir toplumda fertlerin
takvası ve yöneticinin adaleti ile bir bütünlük içerisinde sonuçlarını
verebilir. Bütün bunlar nübüvvet metodu üzere Râşidî Hilâfet sisteminde
disipline edilmiş ve planlanmıştır.
إِنَّ اللَّهَ يَأْمُرُ بِالْعَدْلِ
وَالْإِحْسَانِ وَإِيتَاءِ ذِي الْقُرْبَىٰ وَيَنْهَىٰ عَنِ الْفَحْشَاءِ
وَالْمُنكَرِ وَالْبَغْيِ ۚ يَعِظُكُمْ لَعَلَّكُمْ تَذَكَّرُونَ
“Muhakkak ki Allah
adaleti, ihsanı, akrabaya karşı cömert olmayı emreder; hayâsızlığı, kötülüğü ve
zorbalığı yasaklar. İşte Allah, aklınızı başınıza alasınız diye size böyle öğüt
veriyor.”[6]
الرَّحْمَنُ عَلَّمَ
الْقُرْآنَ خَلَقَ الْإِنْسَانَ عَلَّمَهُ الْبَيَانَ الشَّمْسُ وَالْقَمَرُ
بِحُسْبَانٍ وَالنَّجْمُ وَالشَّجَرُ يَسْجُدَانِ وَالسَّمَاءَ رَفَعَهَا وَوَضَعَ
الْمِيزَانَ أَلَّا تَطْغَوْا فِي الْمِيزَانِ وَأَقِيمُوا الْوَزْنَ بِالْقِسْطِ
وَلَا تُخْسِرُوا الْمِيزَانَ
“O
Kur’an’ı Rahman öğretti. İnsanı O yarattı. Ona anlama ve anlatmayı öğretti.
Güneş ve ay bir hesaba bağlı (olarak hareket ederler). Yıldızlar da
ağaçlar da secde ederler. Göğü O yükseltti, denge ve ölçüyü O koydu ki dengeden
sapmayasınız. Ölçüyü düzgün tutasınız ve eksik tartmayasınız.”[7]
[1] Sünen-i
Tirmizî, Kitabu’z-Zühd, H. No: 2346. Tefsiru İbni Kesîr, Maide Sûresi 20 ayet.
[2] Lappe, Frances Moore, Joseph Collins, and Peter Rosset;
“World hunger: Twelve Myths,” New York: Grove Press. Second Edition 1998.
[3] Ayn Rand, (1905-1982) Amerikali Rus filosof. Bireycilik
hakkında birçok kitabı vardır. “Kapitalizm: İdeal Mechul, 1967. “Capitalism: The Unknown Ideal”, 1967.
[4] Ayn Rand, Bencilliğin Erdemi, 1964.
[5] Nahl, 14.
[6] Nahl, 90.
[7] Rahmân,
1-9.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış