Müslümanların farklı fikirler etrafında kümelendiğinde bağlı bulunduğu grubun fikirlerini doğru ve vazgeçilmez kabul etmesi kadar doğal bir şey yoktur. Ancak bu kabullenişin diğer gruplarla olan münasebeti negatif yönde etkilemesinden de kaçınmak şarttır. Zira ortaya konulan hedeflerin gerçekleştirilebilmesi için fikir birliği olmasa da gönül birliği, işbirliği kaçınılmazdır. Bu nedenle her şey de olduğu gibi bu meselede de dengenin kurulması gerekir ki beklentilerin seviyesi doğru bir şekilde ayarlanabilsin. Çünkü beklentiler karşılanamayacak kadar yüksek tutulursa hayal kırıklığına hatta duygusal bir kopuşa kapı araladığı bir hakikattir.
Maalesef fevri çıkışlarımız gönül birliğini zaman zaman zedelemekte olduğu da başka bir hakikattir. Bu fevri çıkışların sebebi bazen iletişim eksikliğinden kaynaklanırken bazen de beklentilerin ulaşılamayacak kadar yüksek tutulmasından kaynaklanır. Nitekim KöklüDeğişim’in Ocak sayısında Salih Akkılıç imzasıyla yayınlanan Huda-Par ile alakalı yazıya bazı kardeşlerimiz itirazlarını yükseltti. Bu yazının Sıtkı Zilan’ın açıklamaları esas alınarak hazırlandığını, Sıtkı Zilan’ın ise ne Mustazaf-Der ile ne de Hizbullah ile hiçbir alakasının olmadığını beyan ederek üzüntülerini dile getirdiler.
Öncelikle KöklüDeğişim’de yayınlanan her yazının, serdedilen her düşüncenin doğruluğunun altına imza atma gibi bir durumumuzun olmadığının bilinmesi gerekir. Bazen yazarlarımız bizlerin katılmadığı bir görüş öne sürebilmektedir. Hatta aynı sayıda birbirinin zıttı iki görüşün yer aldığı da olmuştur. Bizler “yazarlarımızın görüşleri bizi bağlamaz” demiyoruz ama KöklüDeğişim’de yayınlanan her yazının da bizim fikirlerimizi temsil ettiğini söyleyemeyiz. “Dergide yayınlanıyorsa demek ki doğru kabul etmişsiniz” yaklaşımını da doğru bulmuyoruz. Zira zikrettiğimiz gibi birbirinin zıttı iki görüşün yayınlandığı sayılarımız dahi mevcuttur. KöklüDeğişim olarak esasi fikirlerde farklılık oluşmasına müsaade etmeyiz ama teferruattan olan meselelerde de kimseyi tek bir düşünce etrafında birleştirmeye zorlamayız.
Dost-düşman bilir ki, KöklüDeğişim kurulduğu günden bu güne kadar meydan okumanın, hak sözün, sabrın ve istikrarın timsalidir. Bu haliyle yüz sayı; yaklaşık sekiz bin sayfa neşretmiştir. Bu sekiz bin sayfalık neşriyatta ya da düzenlediği konferans-panel-basın açıklamalarında doğrularından asla geri adım atmamış, kimse de ona geri adım attıramamıştır. Ancak bu yanlış yapmayacağımız ya da yaptığımız yanlıştan da geri dönmeyeceğimiz anlamına gelmez. Aksine hatalarımız içinde gerekirse gereken kişilerden özür dilemeyi de biliriz. Bu vesileyle bu güne kadar KöküDeğişim’in yayınlarından rencide olan kardeşlerimize deriz ki:
Sözlerimiz sizi incitebilir ama bilmelisiniz ki; sizlere methiyeler düzen, gülümsemesini eksik etmeyenlerin sizden kaçıp uzaklaştığı gün sizin yanınızda biz olacağız. Onlar menfaatleri değiştiğinde sizi bir bir terk ederken; size kucak açan, destek olan, gerektiğinde her şeyini paylaşan biz olacağız. Çünkü onların kardeşliği hesaplı; bizim kardeşliğimiz hesapsız!
Bu kısa izahattan sonra asıl konumuza geçiş yapmak istiyorum.
Hüda-Par’ın kuruluş vesilesiyle siyasi parti kurmanın şeri hükmü yeniden tartışmaya açıldı. Fikirlerden ziyade duyguların hâkim olduğu bu tartışmaya katılmama vesile olan Hüda-Par Genel Merkezi’nin açılış merasiminde karşılaştığım resim oldu. Davete icabet ederek katıldığımız bu merasimde farklı illerden gelen Müslüman kardeşlerdeki heyecan ve yeni bir açılımın verdiği dinamizm açık bir şekilde görülmekteydi. Müslümanların maslahatlarının esas aldıklarını parti programını hazırlarken Türkiye’den Endonezya’ya kadar farklı coğrafyalardaki parti programları incelenerek hazırlandığını ifade eden Genel Başkan Yardımcılarıyla kısa hasbıhalin ardından oradan ayrıldık.
Bizim siyasi parti kuruluşu hakkındaki sahip olduğumuz fikirler açıktır. Nitekim “Demokrasiye Eleştiri” adlı kitabımızda şöyle geçti:
Allah Subhanehû ve Teâlâ şöyle buyurmuştur:
وَلْتَكُن مِّنكُمْ أُمَّةٌ يَدْعُونَ إِلَى الْخَيْرِ وَيَأْمُرُونَ بِالْمَعْرُوفِ وَيَنْهَوْنَ عَنِ الْمُنكَرِ وَأُوْلَئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ
Aranızdan Hayra (İslâm’a) davet eden, marufu (helal olanı) emredip münkeri (haram olanı) sakındıran bir topluluk bulunsun. İşte onlar kurtuluşa erenlerdir. (Âli İmran 104)
Allah Subhanehû bu ayette Müslümanları Hayra yani İslâm’a davet edecek, marufu emredip münkerden sakındıracak bir kitlenin bulunmasını emretmektedir. Her ne kadar bu emir sadece talep cihetinde olsa da bu talebin kesin olduğuna dair karineler de mevcuttur. Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmuştur:
وَالَّذِي نَفْسِي بِيَدِهِ لَتَأْمُرُنَّ بِالْمَعْرُوفِ وَلَتَنْهَوُنَّ عَنِ الْمُنْكَرِ أَوْ لَيُوشِكَنَّ اللَّهُ أَنْ يَبْعَثَ عَلَيْكُمْ عِقَابًا مِنْ عِنْدِهِ ثُمَّ لَتَدْعُنَّهُ فَلا يَسْتَجِيبُ لَكُمْ
“Nefsim elinde Olan (Zat)’a yemin ederim ki, ya marufu emir ve münkerden nehy edersiniz yahut Allahu Teâlâ size azap gönderir. Sonra Allah’a yalvarırsınız, lâkin (duanıza) icabet edilmez.”
İşte bu ifade, o talebin kesin bir istek olduğuna ve ondaki emrin de farz olduğuna bir karine olmaktadır.
Bu kitleleşmiş cemaatin varlığının siyasî bir parti olması ise; o ayeti kerimenin bir taraftan Müslümanlardan aralarında bir cemaat kurmalarını talep etmesi, diğer taraftan da bu kitlenin işini İslâm’a davet etmek, marufu emretmek ve münkerden nehy etmek olarak belirlemesinden dolayıdır.
Marufu (iyiliği) emretmek ve münkerden (kötülükten) nehy etmek işi, yöneticilere de iyiliği emretmeyi ve kötülükten nehy etmeyi kapsamına alır. Hatta bu iyiliği emretmek ve kötülükten nehy etmek işlerinin en mühimidir. Zira o, yöneticileri muhasebe etmek ve onlara nasihat etmektir. Bu iş ise, siyasî bir iştir. Hatta bu siyasî işlerin en mühimidir ki o da, siyasî partilerin en bariz çalışmalarındandır.
Böylece bu ayeti kerime siyasî partilerin kurulmasının farz oluşuna delâlet etmektedir.
Ancak ayet, kitlelerin yalnızca İslâmî Partiler olmalarını tahdit etmiş, sınırlandırmıştır. Çünkü ayetin belirlediği mühim iş -İslâm’a davet etmek, İslâmî hükümlere uygun şekilde marufu emretmek ve münkerden nehy etmek- ancak İslâmî kitleler ve partilerle icra edilir.
İslâmî Parti; İslâm Akidesine dayanan, İslâmî fikirleri, hükümleri ve çözümleri benimseyen ve izlediği metodu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu olan partidir.
Bunun için; Müslümanlar arasında fikir ve metot olarak gayri-İslâmî esaslar üzerine kitlelerin inşa edilmesi caiz değildir.
Buraya kadar anlatılanlarda herhangi bir ihtilafın olduğunu düşünmüyorum. Asıl ihtilaf İslamî bir partinin demokratik platformda yer alıp almamasıyla alakalıdır. Bu konu hakkında bir hüküm verilerken şeri yolu takip etmemiz gerekir yoksa öfkemiz fikrimize tesir ederse hakikati bulmakta zorlanırız.
Demokratik sistemde kayıtlı bir parti olmanın anlamı onu kabul ya da ret etmekle ölçülemez. Yani demokratik sisteme kayıtlı bir parti demokratik sistemi benimsemiştir anlamını yüklemek vakıayı zorlayarak bir kalıba sokmaktır. Demokratik sistemi benimseyip benimsemediğinin ölçüsü partinin üzerine kurulduğu esaslar ve parti programında açığa çıkabilir. Misal; Hilafet Devleti kurma hedefinden ki bir siyasi parti mevcut kanunlara göre kurulamaz. Siyasi Partiler Kanunu buna müsaade etmemektedir. Ancak bu kanunlar değişerek “Şiddet içermeyen her türlü partileşme serbesttir” şeklinde bir kanun çıkmış olsa ve Demokrasinin küfür olduğunu, Müslümanların tek bir devlet Hilafet Devleti çatısı altından birleşmeleri gerektiğini, mevcut kapitalist sistemi kaldırarak her alanda İslam şeriatını tatbik edeceğini söyleyen bir parti kurulmuş olsa bunda hiçbir şeri engel bulunmamaktadır.
Demokrasinin küfür olması, onu benimsemek, onu tatbik etmek ayrı bir şeydir. Demokrasiyi benimsemeksizin demokratik sistemde yer almak başka bir şeydir. Kuşkusuz demokrasi küfürdür ve ona davet etmek haramdır. Allah’ın şeriatından başkasıyla hükmetmek, Allah’ın şeriatına aykırı kanunlar çıkarmak, oylamalara katılmak da haramdır. Ancak bunların haram olması bu sistem içinde yasal bir şekilde faaliyet göstermenin de haram olduğu anlamına gelmez. Dikkat edilirse haram olan, gayri İslamî bir parti kurmak ve ister iktidar ister muhalefet olsun demokratik yönetime katılmaktır.
Bunlar bizim esaslarımız ve kırmızıçizgilerimizdir.
Hüda-Par’a gelince; resmi internet sitesindeki parti programında Hüda-Par amacını şu şekilde ifade etmiştir:
“Bu hareket;
Adaletin hiçbir şeye feda edilemeyeceğine inanır.
Hiç kimsenin, toplumun beden, ruh ve akıl sağlığını bozacak fiillerde bulunmasını ve söz söylemesini hürriyet olarak tanımaz.
Vatandaşların; hürriyet, eğitim, sağlık, güvenlik ve insanca yaşama hakkını sağlamak için her türlü tedbirin devlet tarafından alınmasının zorunlu olduğuna inanır.
Hiçbir kişi veya kuruluşun, sahip olduğu mal, servet ve diğer imkânları başka bir kişi, kuruluş veya genel olarak toplumun zararına olacak şekilde kullanma hakkına sahip olduğunu kabul etmez.
Bu hareket; adaletin yeniden tesis edilmesini birinci hedefi olarak ilan eder.
Diğer hedeflerimiz;
Devleti ve siyaseti yeniden tanımlamak,
Toplumun temel değerlerini siyasete taşımak ve hâkim kılmak,
Toplumu sistemle değil, sistemi toplumun inanç değerleriyle uyumlu hale getirmek,
Bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde içi boşaltılmış olan ve aslında bizi biz yapan insanî ve İslamî değerleri yeniden ihya etmek ve yaşanılır kılmak,
Can, mal, ırz, akıl ve nesil emniyetini sağlamak,
İnsani temel hak ve hürriyetlerin gerçek anlamda tanınmasını sağlamak,
İnanç ve ibadet hürriyetinin önündeki engelleri kaldırmak,
Kürt sorununun çözümünü sağlamak,
Maneviyatsızlık ve ahlaki yozlaşmaya dur demek,
Hakça bölüşümü ve sosyal adaleti sağlamak,
Gelir dağılımındaki adaletsizliği ortadan kaldırmak ve refahı tabana yaymak,
Toplumsal huzur ve barışa katkı sunmak,
Yargının adil, bağımsız ve tarafsız olmasını sağlamak,
Dış ilişkilerin mihverine adaleti yerleştirmek,
Komşu ülkelerle iyi geçinmektir.”
Açık ifadelerden yoksun muğlak ifadelerle dolu bu metinden İslamî iktidar/İslamî yönetim hedefini çıkartmak ancak niyet okumakla gerçekleşebilir. Açıklanmayan niyetleri de sadece ve sadece Allah bilir!
Hülasa; Hüda-Par Parti Programında güzel ve farklı şeyler bulabilirsiniz. Bulduğunuz bu şeylerin İslam’a aykırı olmadığını da iddia edebilirsiniz. Ama tüm bunlar Hüda-Par’ı İslamî bir parti yapmaya yetmeyecektir. Zira daha önceden de bahsettiğimiz üzere İslâmî Parti; İslâm Akidesine dayanan, İslâmî fikirleri, hükümleri ve çözümleri benimseyen ve izlediği metodu Rasulullah SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in metodu olan partidir.
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış