Modern Cahiliye ile
Arap Cahiliyesi Benzerliği
Allah Azze ve
Celle’nin Muhammed SallAllahu Aleyhi ve Sellem’i elçi olarak
gönderdiği asırda özelde Araplar genelde ise insanlık hayırdan, adaletten uzak
karanlığın girdabında cahiliye bir hayat sürüyorlardı. Nam-ı diğer “Arap
cahiliyesi”ni yaşıyorlardı. İslâm’ın gelmesiyle birlikte Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem’in Veda Hutbesi’nde de ifade ettiği gibi cahiliye
âdetlerinden olan her şey ayaklar altına alınmış ve de fıtrata muvafakat
sağlayan yegâne hayat nizamı tesis edilmiştir. İslâm, fıtratı zedeleyen, insanı
insan olmaktan çıkartan cahiliyeye ait âdetlerini bir bir kaldırmış, yerine vaz
ettiği/koyduğu hükümlerle de cahiliyeden kaynaklı kirli, zulüm atmosferini
aydınlığa dönüştürmüştür.
İslâm’ın tatbik
sahasından uzak yaşadığımız günümüzde topraklarımızda şahit olduğumuz
ahlaksızlık, yoksulluk, istikrarsızlık, güvensizlik hepimizin inkâr edemeyeceği
acı gerçeklerdir. Türkiye’de meydana gelen hırsızlık vakalarının, gayrimeşru
ilişkilerin, çocuk istismarcılığının, uyuşturucu ve alkol kullanımının, ayrıca
gündeme getirmediğimiz daha nice ahlaksız ve gayrimeşru işlerin haddi hesabı
yoktur. Modern çağda yaşıyor olsak da cahiliye bakımından Arap cahiliyesinden
farklı bir durumda olmadığımızı, hatta fazlamızın olduğunu söylersek yanılmış
olmayız, diye düşünüyorum. Arap cahiliyesi, kızları toprağın altında ölüme terk
ediliyordu; modern cahiliye ise kadını bir meta gibi görerek toprağın üstünde
ölüme terk ediyor. Arap cahiliyesinin tefeciliği, modern cahiliyenin
bankacılığı olmuş adeta… Kısacası; İslâm gelmeden önceki hayatın adı “Arap cahiliyesi”
iken günümüzde İslâm’ın tatbik edilmediği hayatın adı da “modern cahiliye”dir.
AK Parti
İktidarının Anatomisi
2002 yılında
yapılan seçimlerde tek başına iktidar olan AK Parti’nin iktidar sicil kaydı hiç
de temiz değil. İktidara geldiği günden bu yana adeta bir münker fabrikası gibi
münker üretmiş, elinin ulaştığı her yere fesat yaymıştır. Bu söylediklerimizin
doğruluğunun tespiti için bilimsel makale ya da araştırmalara ihtiyaç söz
konusu değildir. Çevremizi gözlemlememiz ziyadesiyle yeterli olacaktır.
Parti liderince “din
eksenli parti olmadıkları” defalarca söylenmiş olmasına rağmen İslâm adına
bir şeyler yapacağı ümidiyle Müslüman halk tarafından desteklenen ve de yirmi
yıla yakındır iktidar olan AK Parti bize ne getirdi, İslâm adına neler var
etti?
Peki, sormak
isterim: çocuklarımızın eşcinsellerle aynı atmosferi solumaları ve onların hayâsızlıklarına
şahit olmaları AK Parti iktidarında olmadı mı?
Avrupa Birliği uyum
yasaları çerçevesinde zinayı suç olmaktan çıkartan AK Parti değil midir?
Daha düne kadar
dedelerimizin “parklarda bulunan üzerinde banka reklamı olan banklara, faiz
günahı bulaşır korkusuyla oturmaktan imtina eden” anlayışı zamanla “faiz dünya
gerçeğidir”e dönüştüren ve fütursuzca tüketilmesinin yolunu açan AK Parti
iktidarı değil midir?
Müslümanlarda AK
Parti iktidarı sürecine kadar her daim var olmuş İslâmi mücadele ruhunu yok
eden ve halkların daha bir dünyevileşmelerini sağlayan AK Parti değil midir?
“İsrail” ile ticaret hacmini Türkiye tarihinde
hiç olmadığı kadar yükselten ve başarılı kılan, yine birkaç dolar karşılığında
“Mavi Marmara” davasının satan AK Parti değil midir?
Müslümanların
katilleri ile Müslüman kanı üzerinden pazarlık yapan, onlarla dostluk kuran AK
Parti değil midir?
Bir taraftan
kumarın haram olduğunu hutbelerde okutan diğer taraftan da başörtülü kızların
eliyle ve devlet gözetiminde kumar oynatan AK Parti değil midir?
Sözde başörtü
meselesini çözen, bununla birlikte başörtüsünün tesettür ahkâmından ve
adabından yoksun bir şekilde toplumda karşılık bulmasını sağlayan da AK Parti
değil midir?
Her ne kadar
“İstanbul Sözleşmesi”nden çekilmiş olsa da 6284 Sayılı Kanun gereği Sözleşmenin
gerekliliklerinin eksiksiz bir şekilde uygulanması ile “Allah ve Rasulü’nün
koruma altına aldığı kale” olan aileleri darmadağın eden, yuvalara ateş salan
ve böylelikle toplumsal huzursuzluğa sebep olan AK Parti değil midir? Yine LGBT
derneklerine haklarını tastamam eden ve haklarını koruyan yine AK Parti değil
midir?
İktidarın rüzgârına
kapılan mücahitleri(!) ‘menfaat potasında’ eriterek birer müteahhide
dönüştüren de AK Parti değil midir?
TV’lerde
ahlaksızlık saçan gündüz kuşağı programları eliyle toplumu yozlaştıran AK Parti
değil midir?
“Hz. Ömer” edebiyatı
ile milyonlarca Müslümanın desteğini arkalarına alan ama bu gücü sadece ve
sadece o koltukta oturmak için kullanan AK Parti’dir. Bu gücü Allah’ı razı etme
yolunda kullanmayan, bilakis Avrupa Birliğini ve sömürgeci kâfirleri razı etmek
için kullanan yine AK Parti’dir. Her fırsatta adalet naraları atan ne var ki
yine ilk fırsatta adaleti İslâm’da değil Avrupa Birliği uyum yasalarında arayan
AK Parti’dir. “Adalet yerini bulsun, isterse kıyamet kopsun” diyerek üst
perdeden adalet şövalyeliği yapan da adaletsizlikle kıyameti koparan da AK
Parti’dir.
“İslâm” diyen, adaleti
dilinden eksik etmeyen, hak-hukuka davet eden ama diğer taraftan zulmün ve
ifsadın kaynağı demokrasiye, laikliğe çağıran yine AK Parti’dir.
Adaleti; adliye sarayların
duvarlarını süsleyen yazı olmaktan öteye taşıyamayan AK Parti’dir.
Demokratların ve
özellikle iktidarda olan AK Parti’nin adalet ve Ömer çağrıları şu Arap
atasözünde nasıl da karşılık bulmuş: [أسمع جعجعة و لا أري
طحنا]
“(Değirmende) bir gürültü işitiyorum ancak öğütülmüş un göremiyorum.”
Özetle AK Parti
iktidarı toplumu uçurumun kıyısına getirmiştir. Yaşadığımız gayrimeşru ve
gayriahlaki ne varsa neredeyse yirmi yıldır iktidarda olan AK Parti’nin
eseridir. Ve AK Parti, İslâmi siyasi parti değildir. Bilakis laik ve demokrat bir
partidir. Dolaysıyla bunca ifsadın asıl müsebbibi demokrasi ve laikliktir. Bu
ister AK Parti olsun isterse de diğer partiler…
Esasını demokrasi
ve laikliğin oluşturduğu partiler halka zulüm ve kaostan başka bir şey sunamazlar.
Demokrasinin
performans skalası; bu topraklara mutluluk, güven ve istikrar sunmada başarısız
olduğunu açıkça göstermektedir. Demokrasi ve laikliğin bu halka sunduğu hiç ama
hiç tatlı meyvesi olmamıştır. Acıdır hatta zehirlidir meyvesi; yoksulluk,
hastalık, savaş, açlık, güvensizlik vs. gibi… Tüm bunlar demokratik düzenin
marifetidir(!).
İsterseniz,
demokrasi esaslı AK Parti iktidarının adalet, güven ve istikrar başarısını(!)
bize, duraklarda, caddelerde ya da sokak başlarında aldığı aşırı doz
uyuşturucudan dolayı yerlerde perişan bir vaziyette yatarken görüntülenen
gençler anlatsın… Ya da aldığı yüksek alkolden dolayı hastaneye kaldırılan
gençler… Ya da sırf erkek arkadaşıyla birlikte olmasına engel olduğu için
babasını tecavüzcü olmakla suçlayacak kadar şahsiyet yoksunu gençler… Ya da
kadının beyanı esasından hareketle iftiralara maruz kalan zindandaki Yusuflar…
Ya da sırf “Rabbim Allah!” dediği için haksız yere cezaevine gönderilen
babalarını bekleyen masum çocuklar… Ya da ekonomik pahalılığın kurbanı olmuş
aileler…
Demokrasinin
gönüllerde, hayatlarda açtığı yaralar ve bıraktığı olumsuz izler saymakla
bitmez…
Demokrasinin
Genlerinde “Ömerler” Olmaz!
AK Parti’nin
iktidara gelmesinde de, iktidarda kalmasında da en etkili silahı kuşkusuz İslâm
olmuştur. “Besmele” ile yapılan açılışlar bile AK Parti’ye prestij
kazandırmıştır. Yeri geldi “Hz Ömer’in adaleti” sözleriyle
adaletsizliklerini kamufle ettiler, yeri geldi “Kenar-ı Dicle’de bir kurt
aşırsa koyunu, adl-i ilâhî gelir sorar Ömer’den onu” edebiyatıyla, İslâm
coğrafyasındaki halkların koruyuculuğuna(!) soyundular. Ömer RadiyAllahu Anh
gibi bir figürü çıkarları için kullanmakta beis görmediler; bilakis açtığı
yolları, sağladığı prestiji gördükçe “Ömerler” söylemine daha bir sarıldılar,
bunu her fırsatta dillendirdiler. Hatırlayınız bundan iki yıl önce AK Parti’nin
18. kuruluş yıldönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan şunları söylemişti: “Hedef
şu; bütün bu saydığım yerlerde bizim için kanaat önderleri kimlerse bunları
seçip çıkartmak ve kadromuzu bu kanaat önderleriyle güçlendirmektir. Bunu hep
beraber yapacağız. ‘Ben şurada yoktum, ben burada yoktum’ olmaktan öte, ‘Burası
filancaya layık’, daha da ileri gidiyorum, kardeşlerim bize ‘Ömerler’ lazım.
İşte biz bu Ömerleri bulduğumuz zaman şunu bilesiniz ki şu anda geldiğimiz
konumdan çok daha farklı bir konuma Allah’ın izniyle çıkacağız.”
İşte bu “Ömerler”
söylemi ve “Hz. Ömer” sömürüsü, çoğu zaman demokratik-laik partilerin Müslüman
Türkiye halkını tavlamada önemli bir argümanı olagelmiştir. Zira bugün AK Parti
gibi diğer partiler de bu söyleme sarılmışlar ve seçimler yaklaştıkça “Hz.
Ömer” söyleminden medet umar olmuşlardır. Bu kervana son olarak “Hazreti
Ömer’in adaletini, hep hatırımızda tutacağız. Ve söz olsun; İYİ Parti
iktidarında, Ömer’in yolundan, asla ayrılmayacağız!” açıklamasıyla İYİ
Parti Genel Başkanı Meral Akşener’de katılmıştır.
Nedense hep Hz. Ömerlere
talip oldular ama ne var ki daha bugüne bugün bir tane dahi Ömer var
edemediler! Hep Hz. Ömer’i anlattılar ama hiç Ömer gibi yaşamadılar!
Zira Hz. Ömer
devlet malı çarçur etmezdi ama onlar ettiler!
Hz. Ömerler yetim
malı yemez ama onlar yediler!
Hz. Ömer halkın
yemediğinden yemez ama onlar afiyetle yediler!
Hz. Ömer hiçbir
zaman adaletten şaşmaz ama onlar hiçbir zaman adil olmadılar!
Kısacası Hz. Ömer’i
anlattılar ama hiçbir zaman O’nun gibi yaşamadılar; yaşayamazlar da! Çünkü Hz. Ömer,
İslâm literatüründe adaletin sembolüdür ve demokrasinin genlerinde adalet
olmaz. Demokrasinin bağrından Ömerler var olmaz. Demokrasinin bağrından
Ömerlerin çıkacağını beklemek; “balığın kavağa çıkmasını beklemek”ten
farksızdır.
Çünkü demokrasinin
geninde adalet değil zulüm vardır. Demokrasiden adalet beklemek, demokrasinin
bağrından Ömerlerin çıkmasını arzu etmek, katilinden medet ummak gibidir. Seni
öldürmeyi amaçlayandan, sana hayat vermesini istemek gibidir. Bugün açtığı
yarlarla ve yaptığı tahrif ve tahribatlarla bilinen demokrasiden Ömer var
etmeyi ummak, şu Arap atasözünün hikâyesine ne kadar da benziyor:
“Kanlı, kinli
düşmanı Amr tarafından yaralanan adam, ölümün harareti ile düşmanından su
istemek zorunda kalır. Amr da su yerine son ölümcül darbeyi vurur ve adamın
işini bitirir. Adam ise canı çıkmak üzeri iken şu sözleri söyler:
[المستجير
بعمرو عند كربته *** كالمستجير من الرمضاء بالنار] ‘Sıkıntı arttığı anda Amr’dan yardım
isteyenin/Amr’a sığınanın/medet umanın hâli, aşırı sıcaktan ateşe sığınanın
hâline benzer.’”
Demokrasi ve
laiklik esaslı yönetim modellerinden adalet beklenmez. Hem laik olacaksınız
yani âdil olan Allah’ın hayata hükmetmesine izin vermeyeceksiniz sonra da “adalet”
diyeceksiniz! Çok garip ve tutarsız değil mi? Şayet adaleti “Âdil” olanda değil
de bilakis zulmün kaynağında arıyor ve bekliyorsanız, objektif bakma yetisini
yitirmiş, insaf fakiri olmuşsunuz demektir. Bu topraklarda demokrasinin
adaletsizlikleri ve uygulamaları “ayinesi iştir kişinin lâfa bakılmaz”
kabilinden değerlendirildiğinde hepimizce malumdur. Başka bir ifadeyle laik,
Kemalist zihniyetin yakın tarihe kadar ortaya koyduğu adalet(!) gelecekte
gerçekleştirmek istedikleri adaletin teminatıdır.
Adaletin ve
Ömerlerin Garantörü Ancak İslâm Nizamıdır!
Rasulullah SallAllahu
Aleyhi ve Sellem efendimizi öldürmeye giden Ömer’i hepimiz biliyoruz…
Bizler gece yarısı açlıktan ağlayan çocuğun çığlığını dindirmek için sırtında
un çuvalı taşıyan Ömer RadiyAllahu Anh’i de biliyoruz. İşte değişimin
adı; İslâm’dır. Rasulullah’ı öldürmeye giden Ömer’den açlıktan karnı guruldasa
dahi halkının yemediğinden yemeyen Ömer RadiyAllahu Anh’e dönüşümün ve
değişimin adı İslâm’dır. İşin özünü, Hz. Ömer’in cahiliyede yaptıklarını anlattığı
sırada bir gencin kendisine; “siz bunları yaparken aklınız yok muydu?”
sorusuna verdiği cevap ortaya koymaktadır:
[يا
بُنيّ : كان فينا عقل ولكن لم تكن فينا هداية] “Evlat, aklımız vardı olmasına da
henüz hidayet/İslâm yoktu.” Ömer’i râşid yapan, Ömer’i âdil yapan
İslâm’dan başkası değildir.
Ömer’i Hz. Ömer
yapanın İslâm’dan başkası olmadığını yine Ömer RadiyAllahu Anh’in
kendisinden dinleyelim:
[خرج
عمر بن الخطاب إلى الشام ومعنا أبو عبيدة بن الجراح فأتوا على مخاضة وعمر على ناقة
فنزل عنها وخلع خفيه فوضعهما على عاتقه وأخذ بزمام ناقته فخاض بها المخاضة فقال
أبو عبيدة يا أمير المؤمنين أأنت تفعل هذا تخلع خفيك وتضعهما على عاتقك وتأخذ
بزمام ناقتك وتخوض بها المخاضة ما يسرني أن أهل البلد استشرفوك فقال عمر أوه لو
يقل ذا غيرك أبا عبيدة جعلته نكالا لأمة محمد صلى الله عليه وسلم إنا كنا أذل قوم
فأعزنا الله بالإسلام فمهما نطلب العزة بغير ما أعزنا الله به أذلنا الله] “Ömer
bin Hattab yanında Ebu Ubeyde bin el-Cerrah RadiyAllahu Anh’ın da bulunduğu hâlde
Şam’a gitmek üzere yola çıktı. Yolda bir nehre geldiklerinde Ömer devesinden
indi ve ayakkabılarını çıkarıp boynuna astı. Sonra da devesinin dizgininden
tutarak suya girdi. Bunu gören Ebu Ubeyde, ‘Ey Müminlerin Emiri! Böyle
yapmayınız; Çünkü bu memleketin halkı sizi bu şekilde görmekten
hoşlanmayacaktır’ dedi. O zaman Ömer şunları söyledi: ‘Vay, senden bunu
ummazdım! Eğer bunu bir başkası söylemiş olsaydı onu ümmet-i Muhammed’e ibret
dersi kılardım. Bizler yeryüzünün en zelil kavmiydik de Allah bizi İslâm’la
izzetlendirdi. Bu nedenle biz her ne zaman izzeti O’nun bizi izzetlendirdiği
şeyden başka bir şeyde ararsak, Allah bizi zelil kılar.”[1]
Bizi Ömer, birer
âdil Müslüman yapacak olan tek şey İslâm’dır.
Dünya, ahlâkın,
edebin ve İslâmi şahsiyetlerin celladı olan demokrasiye değil, ahlâkın ve
adaletin zirvesini vaat eden, bağrından râşid Ömerler, çıkartan Hilâfet’e
muhtaçtır. İnsanlık Râşidî Hilâfet Devleti’nin uygulayacağı İslâm’a ve
İslâm’dan sadır olacak adalete muhtaçtır.
Adaletin, Ömerlerin
yegâne garantörü İslâm, tatbik edilecek olan İslâm’ın da yegâne garantörü Râşidî
Hilâfet’tir!
Yorumlar