İki tür savaş vardır:
Sıcak ve soğuk savaş. Soğuk savaş yöntemlerinden biri de psikolojik harptir.
Belki de psikolojik sahada yürütülen savaş sıcak savaşa gerek duyurmayacak
şekilde daha kesin sonuçlar ve kazanımlar sunabilir.
“6 Gün” savaşlarının “İsrail”in
“asla yenilmez(!)” bir güç olduğunu Müslüman halkların zihinlerine kazımak için
kurgulanmış savaşlar olduğunu bilmeyenimiz yok. Bütün dünyada Yahudi varlığının
yenilmez güç olduğu hafızalara kazındı. Daha tehlikelisi; İslam beldelerinde
askerî okullarda, harp akademilerinde askerlerimizin bilinçaltına işlendi. Bu
psikolojik harp taktikleriyle İslam beldelerindeki ordulara çaresizlik öğretildi.
Benzer bir durum
kültürel sahada da yaşanıyor. “Normalleşme” politikalarına paralel olarak bir
kültür soykırımı yapılıyor. Kudüs’ün “üç semavi dinin kutsalı” olduğu şeklinde
bir safsata, zaman zaman hortlatılıyor. Bu, Yahudi varlığının Aksa toprakları
üzerinde “en az Müslümanlar kadar hakkı olduğu” algısını oluşturmayı amaçlayan,
son derece habis bir plan!
Amerika, Kudüs’ün
sadece Müslümanlara ait olmadığı algısını vererek Filistin meselesinin kendi
inisiyatifinde çözülmesinin zeminini oluşturuyor. Müslümanları, meselenin köklü
çözümünden; Müslüman beldelerdeki yönetimler ve onların idaresi altındaki
devasa ordulardan sarfınazar ettiriyor. Neticede hiçbir şekilde işgali
sonlandırıp Filistin topraklarının bütününü Müslümanlara iade etmeyi düşünmeyen
“uluslararası toplum” denen kara delik içinde Kudüs davasını buharlaştırıyor. Keza
Müslümanların bakışlarını yönetimlerden uzaklaştırarak işbirlikçilerini toplum
baskıdan korumuş oluyor.
İşte psikolojik savaş
böyle işliyor. Biz, bu yazımızda çok yönlü yürütülen bu psikolojik savaşın çok
kullanılan bir argümanına cevap vermek istiyoruz; “Kudüs’ün üç semavi dinin
kutsalı olduğu” safsatasına.
Kur’an-ı Kerim, İsra Suresi’nin
ilk ayetinin inişiyle birlikte bu meseleyi, İslam akidesi ile ilişkilendirmiş
yani Kudüs’ün kutsallığı konusunda hükmünü ortaya koymuştur:
[سُبْحَانَ
الَّذِي أَسْرَى بِعَبْدِهِ لَيْلاً مِّنَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِ إلَى
الْمَسْجِدِ الأَقْصَى الَّذِي بَارَكْنَا حَوْلَهُ لِنُرِيَهُ مِنْ آياتنا
إِنَّهُ هُوَ السَّمِيعُ البَصِيرُ] “Kulu Muhammed'i bir gece Mescid-i Haram'dan (Kâbe'den)
yola çıkararak, kendisine bazı mucizelerimizi gösterelim diye, çevresini kutsal
kıldığımız Mescid-i Aksa'ya (Kudüs'e) ulaştıran Allah, her türlü noksanlıktan
uzaktır. O, her şeyi işiten ve her şeyi görendir.”[1]
Bu ayet, Mescid-i
Nebevi’nin inşasından önce inmiştir. Böylece Rabbimiz, Mescid-i Nebi’den önce
kutsallığını beyan ederek Mescid-i Aksa’nın kutsiyetine daha bir ayrıcalık vermiştir.
Keza ayette, Mescid-i Aksa’nın etrafının mübarek kılındığı ifade edilerek
Müslümanlar açısından Kudüs’ün kutsallığı vurgulu bir şekilde beyan edilmiştir.
Ayrıca ayette ifade edildiği üzere; Mescid-i Aksa, Miraç hadisesinin üssü,
Allah Rasulü SallAllahu Aleyhi ve Sellem’in göğe yükselişinin kalkış
noktası olmuştur. Bu açıdan da Müslümanların kutsalıdır. Mescid-i Aksa’nın
kutsallığının bir diğer sebebi de kıble Kâbe olarak değiştirilinceye kadar
yaklaşık bir sene on ay Müslümanların kıblesi olmasıdır.
Allah Subhanehu ve
Teâlâ, İslam dini ile birlikte daha önce gönderdiği dinleri nesh etmiştir.
Diğer dinlerin hükmü geçersiz kılınmıştır. Öncelikle Müslümanlar açısından
mesele, burada kesinlikle bitmiştir. Hıristiyan ve Yahudiler de İslam dininin
hükümlerine tabi olmakla mükelleftirler.
Kur'an-ı Kerim,
tahrif edilmiş tüm kitapları hükümsüz kılmıştır. Bundan sonra tüm kutsalları;
zaman ve mekanları, Allah'tan gelen ve korunmuş Kur'an-ı Kerim belirleyecek, onun
işaret ettiği mekan ve zaman yegane kutsal olacaktır.
Düşününüz;
Müslümanlar, [فَوَلِّ
وَجْهَكَ شَطْرَ الْمَسْجِدِ الْحَرَامِۜ] “Artık yönünüzü Mescid-i Haram'a çevirin.”[2]
ayeti ile ilk kıbleyi belirleyen Nebilerinin fiilî sünneti/vahiy ile
belirlenmiş hükmün nesh edildiğine inanacak ama Kur'an’dan önce gönderilmiş ve tahrif
edilmiş kitapların hükmüne itibar edecek! Burada artık argümanlar çürümektedir.
Burada mesele, diğer
din mensuplarının dinî ritüelleri ve ayinlerini yapıp-yapmamaları meselesi
değildir. İslam'ın hakimiyeti altında dini kilise veya havralarında dini
inançlarının gereğini yapabilirler. Nesih hükmü, onların “inanç ve
ibadetlerinin gereğini yerine getirmelerine müsaade edilmez” manasına gelmez.
Bu sadece, bu dinlerin metinlerinde Kudüs’ün kutsallığına atıflar olduğundan
hareketle buranın statüsünün “uluslararasılaştırılması” şeklindeki habis fikrin,
bizim açımızdan temelsiz olduğu manasına gelir.
O zaman şöyle
diyelim: Müslümanların, Kur'an’dan sonra ikinci kaynakları olan Sünnette,
Konstantin ve Roma ile ilgili haberler var. Hıristiyan dünyası fethedilmeden
önce Konstantin için; “Ya buraya sizin kutsal metinlerinizde de atıf
yapılıyor, buyurun buraları da uluslararasılaştıralım, buraları da sizinle
birlikte yönetelim.” dediler mi? Veya Allah Subhanehu ve Teâlâ’nın takdir
ettiği saatte fethedileceği günü bekleyen Roma için benzer bir şey söylüyorlar
mı? Hayır! Peki, neden Kudüs için bunu söylüyorlar? İşte burada habis plan ifşa
oluyor.
İslam geldikten sonra
artık bizim açımızdan tüm zamanlara ve mekanlara kutsallığını, değerini artık
İslam vermiştir. Örneğin; Ramazan ayındayız diyelim… Bu ayı kutsal veya
kıymetli yapan şey nedir? Kur'an’ın bu ayda inmiş olmasıdır. Halbuki Hıristiyan
ve Yahudiler açısından kutsal kabul edilen başka zaman ve mekanlar olabilir.
Bunların bizim için kutsallığı yoktur.
Rasul SallAllahu
Aleyhi ve Sellem şöyle buyurmaktadır:
[لقَدْ
جِئْتُكُمْ بِهَا بَيْضَاءَ نَقِيَّةً لَا تَسْأَلُوهُمْ عَنْ شَيْءٍ فَيُخْبِرُوكُمْ
بِحَقٍّ فَتُكَذِّبُوا بِهِ أَوْ بِبَاطِلٍ فَتُصَدِّقُوا بِهِ وَالَّذِي نَفْسِي
بِيَدِهِ لَوْ أَنَّ مُوسَى صَلَّى اللَّهُ عَلَيْهِ وَسَلَّمَ كَانَ
حَيًّا مَا وَسِعَهُ إِلَّا أَنْ يَتَّبِعَنِي] “Size onu (Kur’an-ı Kerim’i)
tertemiz olarak getirdim. Onlara (Ehl-i Kitab’a) herhangi bir şeye dair soru sormayın.
Size hak olan bir şeyi haber verirler de siz onu yalanlarsınız ya da bir batılı
haber verirler tasdik edersiniz. Nefsim (canım) elinde olana yemin ederim ki,
şayet Musa, hayatta olsaydı, bana tabi olmaktan başka seçeneği olmazdı.”[3]
Bu hadis-i şerif, bu
dinlerin peygamberlerinin bile -bugün hayatta olsalar- Peygamberimize tabi
olmaktan başka seçeneklerinin olmadığını ortaya koyuyor. Dolayısıyla artık bir
kutsal vardır, o da; Kur’an-ı Kerim’dir ve onun işaret ettiği diğer
kutsallardır.
Bu izahatların şer'î
usul açısından yeterli olduğunu düşünüyorum. Bir başka açıdan şu sorunun da
üzerinde düşünülmesi gerekir: Kutsal kitaplarını tahrif etmiş milletlerin
kutsalı olabilir mi?
Önce Yahudi ve Hıristiyanların
kendi kutsallarına hürmetleri yok. “Mesih Allah'ın oğludur”, “Üzeyir Allah'ın
oğludur” gibi bir bühtan ile Rabbimizi öfkelendirmiş, nebilerini katletmiş,
yeryüzünde daima fitne ve bozgunculuk çıkartmış ve Allah’ın lanetine
uğramışlar. Bütün kutsalları çiğnemişler.
Onların derdi
kutsallar mı, yoksa işgali normalleştirmek mi? Kutsal kitaplarını hayattan tasfiye
etmiş laik sömürgeci devletlerin “kutsal” diye bir meselesi olabilir mi? Yahudi
varlığı Gazze’de giriştiği bu vahşice soykırımı, Hıristiyan dünyanın lider
ülkeleri ABD ve AB’nin desteği ile gerçekleştirmiyor mu? Gerçekten bu
barbarların bir kutsalı olabilir mi?
Dolayısıyla “üç semavi
dinin kutsalı” argümanını Müslüman mahallesinde dolaşıma sokan devletlerin,
politikacıların ve kültür misyonerlerinin dinle, kutsalla bir alakaları yoktur.
Müslümanların yaşam hakkının kutsallığıyla ilgilenmeyenlerin Kudüs’ün
kutsallığıyla ilgili yoktur.
[وَمَنْ
اَظْلَمُ مِمَّنْ مَنَعَ مَسَاجِدَ اللّٰهِ اَنْ يُذْكَرَ ف۪يهَا اسْمُهُ وَسَعٰى
ف۪ي خَرَابِهَاۜ اُو۬لٰٓئِكَ مَا كَانَ لَهُمْ اَنْ يَدْخُلُوهَٓا اِلَّا
خَٓائِف۪ينَۜ لَهُمْ فِي الدُّنْيَا خِزْيٌ وَلَهُمْ فِي الْاٰخِرَةِ عَذَابٌ
عَظ۪يمٌ]
“Allah’ın mescitlerinde O’nun adının anılmasına engel olan ve onların harap
olması için çalışandan daha zalim kim olabilir? Aslında bunların oralara ancak
korka korka girmeleri gerekir. Böyleleri için dünyada rezillik var, ahirette de
onlar için büyük azap vardır.”[4]
Kudüs, İslam'ın
hakimiyetinden çıktığı günden beri harimi çiğnenmiş, halkının izzet ve şerefi
ayaklar altına alınmıştır. Mescid-i Aksa’dan hatta Kâbe’den daha kutsal olan Müslüman
kanı akıtılmıştır. Bunlardan daha zalim kim olabilir? Kudüs bizim için
vazgeçilmezdir. Tarih de şahittir ki, Kudüs, Müslümanların hakimiyeti
altındayken huzur ve güven içinde olmuştur. Bu sebeple yeniden huzur ve güven
ancak İslam'ın hakimiyeti altına girmesiyle mümkün olacaktır.
Filistin, Ömer RadiyAllahu
Anh döneminde İslam’ın hakimiyeti altına girmiştir. İlk defa İslam toprağı
olduğundan buna, “fetih” denmiştir. Ancak 1099-1187 arasında Haçlıların esareti
altında kaldıktan sonra Selahaddin Eyyübi eliyle tekrar İslam ümmetine iade edilmesine
“fetih” denmez. “Kudüs esaretten kurtarıldı!” denir. Neden “fethedildi” denmez.
Çünkü bir toprak bir defa fethedilir. Yani bir defa İslam ümmetinin oldu mu
artık onun olmaktan çıkmaz. Bu sebeple İslam'ın olan toprak için “fethedildi”
denmez. Bu, İslam hukuku açısından iki hususu ifade eder:
1. Doğusu ve batısıyla
Kudüs, İslam'ındır. Hatta Telaviv de İslam'ın toprağıdır.
2. Türkiye veya Arap
rejimlerinin Yahudi varlığını tanımasının veya onunla normalleşmesinin İslam hukuku
açısından hiçbir meşruiyeti yoktur. İslam ümmetinin nezdinde de asla kabul
edilmeyecektir. Kudüs ve Telaviv dahil bütün bu topraklar “kurtarılıp” İslam
ümmetine iade edilinceye kadar “işgal edilmiş Müslüman toprakları” olarak
Müslüman muhayyilesinde yerini koruyacaktır. Dolayısıyla “orduların” seferber
edilip Yahudi varlığının oradan sökülüp atılmasından başka fıkhi, siyasi çözümü
yoktur.
Son olarak; "Kudüs
üç semavi dinin kutsalıdır" safsatası, Müslüman mahallesinde bilinçli
olarak dolaşıma sokulan habis bir plandır. Tahrif edilmiş evrakla babanızdan
miras kalan araziye, üçkağıtçıların ortak olma gayretkeşliğidir. Bu
ümmet, tahrif edilmiş kitaplarla atalarından miras kalan toprağa ortak olunmasına
asla izin vermeyecektir. İlk defa râşit bir halifenin yönetiminde fethedilen
Kudüs, ikinci defa yine râşit bir halife yönetiminde kurtarılacaktır:
[فَاِذَا جَٓاءَ
وَعْدُ الْاٰخِرَةِ لِيَسُٓؤُا وُجُوهَكُمْ وَلِيَدْخُلُوا الْمَسْجِدَ كَمَا
دَخَلُوهُ اَوَّلَ مَرَّةٍ وَلِيُتَبِّرُوا مَا عَلَوْا تَتْبيرًا] “İkinci
defa azgınlık yaptığınızda (üzerinize, yine kullarımızdan bir grubu göndeririz
de) yüzlerinizde üzüntü ve keder oluştururlar, ilk defa girdikleri gibi yine
Mescid'e girerler ve ele geçirdikleri her şeyi yok ederler.”[5]
[1]
İsra Suresi 1
[2]
Bakara Suresi 144
[3]
Ahmed b. Hanbel, Müsned, 15156
[4]
Bakara Suresi 114
[5]
İsra Suresi 7
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış