Günümüz dünya
ekonomileri için en temel yapılardan ikisi banka ve borsa sistemidir. Öncelikli
olarak banka ve borsa sisteminin ortaya çıkışını ve işlevlerini ortaya koymak
suretiyle konumuza başlamak istiyorum.
BANKA
Tarihi süreç
içerisinde banka sisteminin ortaya çıkışı ile ilgili olarak her ne kadar çok
eski zamanlara kadar uzanan bir zaman diliminden bahsediliyorsa da banka
sisteminin belirgin bir şekilde ortaya çıkması 1700’lü yılların Avrupa’sında
olmuştur. “Modern anlamda ilk banka 1609’da Hollanda’da Amsterdam Bankası
adıyla kurulmuştur. 1637’de Venedik’te, Venedik Bankası kurulmuştur. 1640’ta
İngiltere’de kralın tüccarların Londra Kulesi’nde saklanan altın külçelerine el
koyması, tüccarların devlete olan güvenini sarsmış ve tüccarlar bundan böyle
altınlarını adlarına ‘Goldsmith’ denilen tüccarlara vermeye bunun karşılığında şahadetname
almaya başlamışlardır. Bir süre sonra Goldsmithler kasalarındaki altınların âtıl
durduğunu görerek bunlara dayalı olarak borç isteyenlere ‘Goldsmithnots’
denilen kendi senetlerini vermeye başlamışlardır. İşte bu senetlerin zamanla
piyasadaki alışverişlerde dolaşır olması ilk banknot sistemini oluşturmuştur.”[1]
Bu ifadelere göre
modern anlamda bankacılık sistemi ilk ortaya çıktığı dönemlerde bir taraftan
kasalarında bulunan altınlar karşılığında borç isteyenlere şahadetnameler
verirlerken aynı zamanda da piyasaya para temini sağlıyorlardı. “İlk dönem
modern bankalar merkez bankalarının emisyon yetkisi ile ortaya çıkmıştır. Bu
bankalar kendi tesis ettikleri güven karşılığından tasarruf sahiplerinin
neztlerinde bulunan varlıkları karşılığında itibari değeri olan belgeler
düzenlemişlerdir. Bu belgelere banknot ismi verilmiştir. Böylece bildiğimiz
banknot sistemi bankalar tarafından ilk defa topladıkları fonlar karşılığından
düzenlenerek uygulanmıştır.”[2]
Yani başlangıcı itibariyle piyasada kullanılmakta olan paralar merkez bankaları
aracılığıyla basılmayıp özel bankalar tarafından çıkartılıyordu.
“Bankalar günlük
yaşamımızın bir parçası hâline gelen ve ekonomi içinde önemli rol oynayan
aktörlerdir. ABD gibi gelişmiş bir ekonomide 25 bin civarında banka vardır.
Japonya ve Almanya’da 4000 civarı banka bulunmaktadır. Ülkemizde 45 banka
bulunmasına rağmen bankacılık ekonomimizin tümüne işlemiştir.”[3]
Banka, fon fazlası
olan ekonomik birimlerden fon açığı olan ekonomik birimlere fon transferine
aracılık eden ve amaçları kâr maksimizasyonu olan ticari işletmeler olarak
tarif edilmektedir. Günümüz modern bankacılığında ise bankalar özellikle fon
transferlerini kasalarında fiilî olarak var olan para miktarının birkaç katı
üzerinden gerçekleştirirler. Örneğin herhangi bir bankanın gün itibariyle
kasasında bir milyon lira parası varsa buna karşılık olarak, merkez bankaları tarafından
belirlenen oranlar çerçevesinde beş, altı, sekiz, on, on beş milyon gibi
rakamlara varan seviyelerde kredi kullandırma imkânlarına sahip olmaktadırlar.
Bir başka ifade ile banka kendilerinden borç para isteyen kimselere kredi
verirlerken bu parayı kasalarında bulunan net rakamlar üzerinden
gerçekleştirmezler. Tam tersine bankacılık sisteminde “kaydi para” veya “banka
parası” olarak bilinen sistem gereğince bankalar, sahip oldukları fiilî rakamın
katları oranında para kullandırabilirler. Örneğin 2008 yılında Amerika’da çöken
Lehman Brothers Bankası’nın 1/50 oranında kaydi para kullandığı tespit
edilmiştir. Yani kasasında örneğin bir milyon dolar var iken buna karşılık elli
milyon dolar kredi kullandırmıştır.
Günümüz modern
bankacılık sistemi yürütmekte olduğu faaliyetlerle bir taraftan kaydi para
şeklinde hayali bir para kullanma fonksiyonunu ifa ettiği gibi diğer taraftan
da banka kartları, fatura ödemeleri, her çeşidi ile banka kredileri gibi
araçlarla ekonomide var olan paranın büyük bir kısmını da ellerinde
bulunduruyorlar ve piyasada dolaşımda bulunan para farklı şekillerde tekrar
bankaların kasalarına intikal ediyor. Buna göre bankalar en belirgin
özellikleriyle:
a- Fon kullanma
ihtiyacı olan kimselere faizli olarak para temin ederler.
b- Tedavülde bulunan
paranın büyük bir kısmını ellerinde toplarlar.
BORSA
Belirli kural ve
yönetmelikler çerçevesinde ve belirli bir yerleşim yerinde menkul kıymetlerin
alım ve satımını yapmak amacıyla alıcı ve satıcı tarafların buluştuğu mekânlara
Menkul Kıymet Borsası adı verilmektedir.[4]
Borsa deyince ilk önce akla hisse senetlerinin alım satımlarının yapıldığı
piyasa akla geliyor olsa da altın, demir-çelik, bakır, petrol, canlı hayvan
borsası gibi mal alım satımlarının yapıldığı yerel ve küresel nitelikli
borsalar da bulunmaktadır. Ancak burada bizim ele almak istediğimiz konu borsa
kavramıyla hemen hemen herkesin aklına ilk gelen menkul kıymetler borsasıdır.
Gerçekte borsaların
kuruluş sebepleri de bankaların kaydi para oluşturma sebepleri gibidir. Bir
başka ifade ile borsa, fon ihtiyacı olan işletmelerin şirketlerine ait hisse senetlerinin
bir kısmını satmak suretiyle fon açıklarını kapatma esasına dayanır. “Menkul
kıymet borsalarının ekonomik açıdan birçok işlevi bulunmaktadır. En önemli
işlevlerinden birisi ekonominin kaynak dağılımı sorunu çözümüne yardımcı
olmasıdır. Ekonomideki tasarrufların en verimli yatırım alanlarına kaydırılması
suretiyle bütçe açığını borçlanma yolu ile kapatmak isteyen devletin, borçlanma
ihtiyacı olan veya sermayesine ortak olacak yeni kişi ve kurumlar arayan
şirketlerin, bunun karşısında bir şirkete ortak olmak isteyecek kişi ve
kurumların, devlete veya özel sektöre borç vererek nema elde etmek isteyenlerin
veya vadeli işlemler yaparak birtakım risklerden korunma amacı güden ya da
tamamen spekülatif amaçlı gelir elde etmek isteyen kişilerin karşılaşacakları
yer menkul kıymet borsalarıdır.”[5]
Yukarıda yer alan
açıklamada borsaların ekonomiye önemli katkıda bulundukları, şirketlerin fon
ihtiyaçlarının banka kredilerine ihtiyaç duymadan, kendi varlıklarının bir
kısmını satışa arz etmek suretiyle temin ettikleri böylelikle de borçlanma ve
buna bağlı risklerden kurtuldukları varsayılmaktadır.
Günümüz dünyası
borsalarına ve borsa işlemlerine baktığımızda ise bu işlemlerin oldukça
karmaşık bir sistem içerisinde yürütülmekte olduğu, borsada işlem gören
firmaların hisse senetlerine ait değerlerin gerçek değerlerini yansıtmadığı,
büyük balığın küçük balığı yediği bir oyun alanı hâline gelmiştir.
Teknolojik
imkânların, bilgisayar, internet ve iletişim imkânlarının akıl almaz boyutlara
ulaştığı günümüzde dahi borsalarda çöküşler yaşanıyorsa, hangi şirketin ne
zaman çökeceği bilinemiyorsa, ekonomi bıçak sırtında yürüyorsa borsa sistemi
yukarıda ifade edildiği gibi genel ekonomiye ve hisse senetlerinin alımını
yapan bir kısım alıcıların lehine olmaktan ziyade borsada büyük oynayan,
mekanizmayı kendi lehine kullanan birtakım kişi veya şirketlerin lehine ancak
fayda sağlamaktadır. Zaman zaman yaşanan borsa krizleri nedeniyle ülke
ekonomilerinde yaşanan sıkıntılar dikkate alındığında ise borsaların
zannedildiği gibi ekonomiye katkı sağlayan kurumlar olmaktan ziyade ekonomiye
zarar veren kurumlar olduğu görülmektedir.
Gerçekte hem banka
hem de borsa sistemi sermayenin belli çevrelerin ellerinde toplanmasına
aracılık eden mekanizmalardır. Dolayısıyla çalışma sistematiği itibariyle
bankacılık sektörü ile borsa birbirlerinin tamamlayıcılarıdır. Hem banka
sisteminde hem de menkul kıymetler borsasında tüm işlemler para üzerinde
yürütülmektedir. Her iki sistem de genel anlamda ekonominin bütününe ciddi
anlamda katkı sağlamak, ekonomiyi geliştirip canlandırmak yerine sınırlı
sayıdaki çevrelerin ve kişilerin kazançlarını kat kat artırmaktadır.
“Oxfam Direktörü
Winni Byanyima 26 milyarderin servetinin dünyanın fakir yarısından fazla
olduğunu söyledi. Oxfam'ın yaptığı araştırmaya göre 2018 yılında milyarderlerin
serveti yüzde 12 oranında ya da günde 2,5 milyar dolar artmış. Dünya nüfusunun
fakir yarısı ise günde 500 milyon dolar daha fakirleşmiş ve zaten sınırlı olan
maddi varlığı yüzde 11 oranında erimiş.”[6] “Zenginlerle
fakirler arasındaki gelir eşitsizliğinin artarak devam ettiğini belirten Oxfam,
2016 yılında dünyanın yüzde 1'lik nüfusuna denk gelen 70 milyon kişinin
dünyanın geri kalan %99'undan (yaklaşık 7 milyar insan) daha fazla servete
sahip olacağını açıkladı. Oxfam'ın
raporuna göre 62 süper zenginin toplam serveti, dünyanın nüfusunun en fakir
olan yarısından daha fazla olduğu belirtildi. Bir yıl önce, dünya nüfusunun en
fakir olan yarısının serveti, 80 süper zenginin servetine denk geliyordu.”[7]
Bu konu ile ilgili
olarak var olan bilgiler detaylı olarak ortaya konulduğu zaman, kişilerin sahip
oldukları bu servetlerin büyük bir kısmının bankacılık ve borsa sistemi
üzerinden elde edildiği görülür. Örneğin DW Türkçe’de yer alan yukarıdaki
alıntıdaki habere göre dünyaca ünlü e-ticaret sitesi Amazon’un kurucusu Jeff
Bezos, New York borsasının açılmasıyla birlikte servetini katlayarak ilk sıraya
yerleşiyor.
Günümüz dünya
ekonomilerini özellikle de Amerikan ekonomisini borsa açısından ele aldığımızda
en büyük spekülatif faaliyetlerin buralarda dönüp dolaştığını, borsa sistemi
üzerinden insanların servetlerinin çalınıp bir kısım şirketlerin zengin
olmaları için transfer edildiğine şahit olmaktayız.
“2008 yılında
zirveye ulaşan son kriz birçok şekilde isimlendirilmiş olup bunların en belirgin
olanı ‘ekonomik çöküştür’. Çöküş kavramı zararın çok kısa bir zaman içinde 15
trilyon dolardan fazla olduğunu gösterir. Nitekim Dow Jones günlük zararın 500
milyar dolar olduğunu ifade etmiştir. New York Menkul Kıymetler Borsası yönetim
kurulu eski başkanı John Phelan, faktörlerin bir araya gelmesi nedeniyle yakın
bir çöküş çağrısı yaparak şöyle dedi: ‘Uzun yükselişin ardından piyasanın
dönüşümü kaçınılmazdır. Artan faiz oranları, gelecekteki enflasyon ve çevrimiçi
ticaretin etkisi ile ilgili endişeleri artırdı.’ Bear Stearns Bankası değerinin
%90'ından fazlasını kaybetti ve 16,7 milyar dolardan 1,7 milyar dolara düştü.
Lehman Brothers değerinin %93'ünden fazlasını kaybetti ve iflasla sona erdi.
Washington Mutual Bank, J.P. Morgan tarafından satın alınmadan önce değerinin %60'ından
fazlasını kaybetti. İçinde diğer bankaların ve büyük şirketlerin ve otomobil
fabrikalarının da yer aldığı liste uzayıp gidiyor. Lehman Brothers Bankası
çöktüğünde İngiliz Guardian gazetesi şunu yazdı: ‘Kapitalist sistemde temel bir
çatlak ortaya çıktı.”[8]
Borsada işlem gören
şirketlerin hisse değerleri ile ilgili olarak dünyanın en büyük ekonomisi olan
Amerikan borsalarından da dünyanın diğer borsalarından da oldukça çok sayıda
örnek vermek mümkündür. Örneğin I. Dünya Savaşı esnasında -Fransa Savaşı
sırasında borsada müthiş bir hareketlenme olmuş ve borsaya oynayan halk
İngilizlerin savaşı kazanacağını düşünerek girişimlerini arttırmışlardır. Bunu
fırsat bilen Rothschild ailesi “İngilizlerin savaşı kazandığı” iddiasını
ortaya atarak İngiliz halkının her şeyini borsaya oynamasını sağlamıştır. Ancak
generaller ve ordudan geriye kalanlar İngiltere’ye döndüğünde gerçekler ortaya
çıkmış ve İngiltere’nin savaşta kaybettiği ortaya çıkmıştır.
Kısacası menkul
kıymetler borsası tabiri caizse pireyi deve yapma mekanizmasıdır. Borsada
faaliyet gösteren şirketlerin büyük bir çoğunluğu gerçek değerlerinin çok çok
üstünde fiyatlandırılırlar. Örneğin 10 milyon değere sahip bir şirket borsa
oyunlarıyla gerçek değerinin çok çok üstünde fiyatlara sahip olmaktadır.
Yukarıda da belirttiğim gibi borsa ve banka sanal para ve piyasa oluşturma
mekanizmalarıdır. Bunu yapmalarındaki gerçek amaç ise yerel ve küresel anlamda
sermayenin sınırlı sayıda kişilerin ellerinde toplanmasını sağlamaktır.
Dünyanın en zenginleri şeklinde bir kulüp oluşturmak, bu şekilde de dünyayı
daha fazla sömürmektir. Kendi zenginliklerini artırırlarken kendileri dışında
kalan milyarlarca insanın aç, sefil bir hâlde yaşamalarından zevk almaktadırlar.
Ancak banka ve
borsanın (BB/ya da iki B) bu serveti elde edebilmelerinin en önemli aracı
anonim şirketlerdir. Günümüz dünyasında yerel ve küresel anlamda Kur’an’ın
ifadesiyle “mütref”lerin türemesine neden olan en temel unsur, sermaye şirketi
olarak bilinen anonim şirketlerdir. Bu şirket türlerinin ortaya çıkartılmasına,
kurallarına bakıldığında tümüyle sermaye toplama ve toplanan sermayenin sınırlı
insanların ellerinde birikmesini sağlamayı amaçladığı görülmektedir. Bir başka
ifade ile anonim şirketlerin oluşumunu hazırlayanlar gerçekte sanal ekonomiler
oluşturmak, insanların ceplerindeki paraları çalıp çırpmayı amaç edinmişlerdir.
Borsa ve
bankacılıktan kaynaklı sorunlar sayılamayacak kadar çoktur. Ancak bunları ana
başlıklar hâlinde sıralayacak olursak şunları söyleyebiliriz.
a- Banka sistemi faiz
esası üzerine kurulu olup ekonomik sistemde maliyet artışlarına neden olur.
Ekonominin gerçek anlamda büyümesini engeller.
b- Banka sistemi
paradan para kazanma esası üzerine kurulu olduğu için üretimi olumsuz etkiler.
c- Banka parası veya
kaydi para yoluyla hayali bir kaynak oluşturur.
d- Paranın dolaşım
hızını düşürür, buna bağlı olarak da ekonomik sistemde nakit alım satımlar
azalır. Bunun yerini çek, senet, kredi kartları gibi araçlar alır.
e- Borsa sistemi ise
sanal bir ekonomi oluşturur. Ülke ekonomisinin gerçek gücünün üstünde bir
görüntü ile sunulmasına neden olur.
f- Ülke içinde
insanların birikimlerinin belli kişi ya da kesimlerin ceplerine dolayısıyla da
ülke servetinin kaybolup gitmesine neden olur.
g- Borsa sistemi
küresel ekonomiye açık bir sistem olduğu için sömürgeci güçler ve onların
aracıları istedikleri zaman ülke ekonomisi üzerinde etki meydana getirirler,
halka ağır faturalar ödetirler. İnsanların yıllar boyu biriktirdiklerini bir
gece içinde küle çevirirler.
Banka ve borsa
sisteminden kaynaklı sorunların çözümünde ise İslâm'ın getirmiş olduğu çözümler
başlıklar hâlinde şunlardır:
a- İslâm, hayatın her
alanında faizi haram kılmıştır. İslâm ekonomi sisteminde faiz kesinlikle yer
alamaz. Buna bağlı olarak da varlık sebebi faizli işlemler olan banka sistemine
İslâm ekonomisinde ihtiyaç yoktur. Çünkü İslâm ekonomisinde yatırımların
finansmanı için mudarebe ve inan şirketleri gibi şirketleşmeler vardır. Bu
şirketlerde emek sermaye ortaklığı esastır. Bunun gerçekleşmesinin en önemli
unsuru ise İslâm'ın paranın âtıl olarak, ihtiyaç dışı bir şekilde yastık
altında tutulmasını haram kılmış olmasıdır. Buna göre parası olan kimse bunu ya
kendisi doğrudan yatırıma dönüştürme veya bir başkasıyla ortak olma veya karz-ı
hasen şeklinde borç verme, sadaka verme, hibe etme, kendisinin ve ailesinin
ihtiyaçları için harcama, yakınlarıyla hediyeleşme gibi yollarla harcamak
zorumdadır.
b- İslâm paranın
belli kişi/kişilerin ellerinde birikmesini haram kılmıştır. Bunun için İslâm'ın
getirdiği diğer çözümler ile hem paranın dolaşım hızı artar hem de paranın
belli kesimlerin ellerinde birikmesi engellenmiş olur.
c- İslâm anonim
şirketleri haram kılmıştır. Çünkü anonim şirketler sermaye şirketleri olup bu
şirketlerde emek yer almaz. İslâm ahkâmına göre ise beden ortaklığı
şirketleşmenin esasi unsurudur. İslâmi ekonomi sisteminde anonim şirketlerin
kurulmasına izin verilmeyecek olması, aynı zamanda borsa işlemlerinin de varlık
bulmasına engel olur. Çünkü menkul kıymetler borsası tümüyle anonim şirketler
üzerinden faaliyet gösterir. Sermaye şirketi niteliğinde olmayan bir şirketin
borsada işlem görme imkânı yoktur. Anonim şirketin haram olmasıyla borsa
aracılığıyla oluşturulan sanal ekonomi de engellenmiş olur.
d- İslâm servetin
dağıtımını sağlayacak farklı hükümler getirmiştir. Her ne kadar bu hükümlerin
tümü doğrudan ekonomi ile alakalı olmasa da sonuçları itibariyle ekonomik
sistemde etkileri söz konusudur. Bunun için İslâm
- Miras yoluyla
malın dengeli bir şekilde dağıtılmasını sağlayacak hükümler getirmiştir.
- Zenginlerin
mallarından alınıp fakirlere verilecek olan bir hak olarak zekâtı farz
kılmıştır.
- İslâm sadaka
vermeyi ve yardımlaşmayı teşvik etmiştir.
e- Banka sisteminin
para ihtiyacı olan kimselere faizli borç vermesine karşılık İslâm bu sorunun
çözümünde ümmetin bireyleri arasında borç alışverişini teşvik etmiştir. Öyle ki
Müslüman kardeşine borç veren kimsenin vermiş olduğu bu borç, Allah’a verilen
güzel bir borca benzetilmiştir. Allah Subhanehû ve Teâlâ, karzı hasen yapan ve
başkalarına yardımda bulunan kimseye ise kat kat iyilik vereceğini vaat etmiş
ve şöyle buyurmuştur:
مَّن ذَا الَّذِي يُقْرِضُ اللَّـهَ قَرْضًا حَسَنًا
فَيُضَاعِفَهُ لَهُ وَلَهُ أَجْرٌ كَرِيمٌ
“Kim Allah'a
güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve
ayrıca onun çok değerli bir mükâfatı da vardır”[9]
f- Özellikle tarım
sektöründe faaliyet gösteren çiftçilere devlet karşılıksız olarak hibelerde
bulunur. Arazisi olmayan kimselere arazi, dikimde kullanacağı aleti olmayana
alet, tohumu bulunmayana tohum vs. temin eder. Böylelikle arazilerin sürekli
olarak ekili hâlde bulunması temin edildiği gibi işçilere çalışma imkânları
sağlanmış ve üretim artışı gerçekleştirilmiş olur. Ancak devlet bunların
hiçbirisini borç olarak veya faizli kredi vermek suretiyle gerçekleştirmez.
g- Yine İslâm ekonomi
sisteminde borçlu olan kimselerin borçlarını kapatabilmeleri için zekât
fonundan ödeme yapılır. Bu durumda olan kimseler borçlarını ödeyebilmek için
faizli olarak borçlandırılıp borçlarına borç katılmaz.
[1]
Filiz Yetiz, Bankacılığın Doğuşu ve Türk Bankacılık Sistemi, Niğde Üniversitesi
İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Dergisi, Nisan 2016; 9(2)
[2]
Yrd. Doç. Dr. Dinç YUSUF, Banka Pazarlaması ve Yeni Nesil Bankacılık, Beta,
Şubat 2017, İstanbul. S. 8
[3]
Dr. Dinç, YUSUF, Gölge Bankacılıktan Regüler Bankacılığa Geçiş, Beta,
İstanbul-2015 S. 25
[4]
Çapanoğlu, M. B.: Türkiye’de ve Dış Ülkelerde Sermaye Piyasaları, Özelleştirme
Uygulamaları ve Menkul Kıymetler Borsaları, İstanbul 1993
[5]
Peçin YALÇIN, Uzm. Yrd., Borsa istanbul’un seans dışı çalışma esasına göre
çalışmasının uygulanabilirliği ve yurtdışı örnekleri yeterlik etüdü, SPK,
ANKARA-2017
[6]
Deutsche Welle Türkçe, 21/01/2019 https://www.dw.com/tr/oxfam-sosyal-e%C5%9Fitsizlik-art%C4%B1yor/a-47163444
[7]
https://www.ntv.com.tr/dunya/62-super-zengin-dunyanin-geri-kalan-yarisindan-daha-fazla-servete-sahip,ED0YBTn0vk21tcmxtZc8eQ
[8]
Prof. Dr. Muhammed Melkavi, Kapitalizmin Çöküşü ve İslam’ın Yükselişi.
[9] Hadîd Sûresi: 11
Yorumlar
Henüz yorum yapılmamış