“ILIMLI İSLAM” PROJESİNİN GELDİĞİ NOKTA

Serdar Yılmaz

İslam’a ve Müslümanlara karşı şiddetli bir savaşın en büyük mihmandarı olan Batı, yıllardan beri, bir yandan İslam’ın siyasi fikir ve hükümlerine amansızca saldırırken diğer yandan “ılımlı İslam” projesi ile Müslümanları, laik ve demokratik kapitalist sisteme entegre etme çalışmasını büyük bir destekle sürdürmektedir.

Aslında İslam-küfür mücadelesinin bir sonucu olarak İslam ile Batı arasında mücadele 14 asrı aşkın bir süredir devam etmekteydi. Bu süreçte İslam ve Müslümanlar, başta Batı olmak üzere tüm kâfirler için “yok edilmesi gereken” büyük bir tehditti. İslam’ın devleti olan Hilâfet’in yıkılması ve İslami toprakların parçalanması sonrasında bu tehdit, Batı nazarında kısmen azalmışsa da asla ortadan kalkmamıştır. Bir dönem komünizm tehlikesi ile her ne kadar İslam, Batı için öncelikli tehdit olmaktan çıktıysa da komünizm tehlikesinin tümüyle ortadan kalkması ve Müslümanlar arasında İslam’a yönelişin artmasıyla, Batı nazarındaki İslam tehlikesi daha fazla öne çıkmaya başladı. Diğer taraftan kapitalist ideolojinin ayakta kalabilmesi, bekasını sürdürebilmesi ve Batılı çıkarların korunabilmesi açısından icra edilecek yeni politikalara bahane olarak, İslam tehlikesi öncelikli tehditler sıralamasının başına geçirildi.

İşte bu bağlamda; İslam’ı kendine yeni düşman gören kapitalist Batı, tarih boyunca İslam’a karşı topyekûn başlattığı mücadelelerin akıbetini bildiğinden, bu sefer “ılımlı İslam” adı verilen bir proje ortaya attı. Bu kavramı ilk olarak ABD Başkanı George Bush tarafından “Amerikan Barış Enstitüsü”ne atanan Daniel Pipes kullanmış ve 1995 yılında “Radikal İslam tehdidine çözüm, ılımlı İslam’dır!” demiştir. “Ilımlı İslam” denilmesi, aslında bir din ve ideoloji olarak İslam’ı ortadan kaldırmaktan aciz kaldıklarının açık bir göstergesiydi. Çünkü İslam’ı yok edemeyeceklerinden hareketle, İslam’ın mefhumlarını ve hükümlerini saptırma, Müslümanları da parçalama ve bölme yoluna gittiler. Müslümanları; “radikal”, “ılımlı”, “muhafazakâr”, “demokrat” ve “seküler” olarak niteleyip tasnif ettiler. Böylelikle İslam’ı, siyasetten, nizamdan ve devletten mahrum olan bir din, Müslümanları da “namazında, niyazında, demokrat, hümanist ve laik” bir profil haline getirerek kendileri için tehdit olmaktan çıkarmaya çalıştılar.

“Ilımlı İslam” projesini, İslam topraklarında devletler, hükümetler, medya, üniversiteler, sivil toplum kuruluşları ve bu misyonla görevlendirilen cemaatler eliyle işlemeye ve Müslümanlar arasında kamuoyu yapmaya çalıştılar. Böylelikle konuya ilişkin raporlar, yayınlar, konferanslar ve buna benzer birçok faaliyetlerle, projenin propagandası yapıldı. Hatta Batı, projenin başarısı ve yayılması uğrunda, Türkiye gibi İslam dünyası için “model ülke” olarak tanıtılan yerlerde, “ılımlı İslamcı” akımları iktidara taşıdı. Böylelikle “özgürlük” ve “modernizm” adı altında toplumun, bilhassa da gençlerin, sahih İslam anlayışları bozulmaya çalışıldı.

“Ilımlı/Liberal/Modernist/Sivil Demokratik İslam” kavramı, Amerikan düşünce kuruluşları tarafından ortaya atıldı ve bu sinsi projenin 3 temel amacı vardı. Bunlar:

1- Amerikan ve Batı karşıtlığını azaltmak,

2- Batı için güvenlik zafiyetlerini önlemek,

3- Batılı çıkarların korunmasını sağlamak.

Bu kuruluşların teorisine göre; bilhassa halkı Müslüman ülkelerdeki “radikal ve siyasal” İslami hareketlerin yükselmesi halinde, istikrarsızlık oluşacağı ve bunun, Batı dünyası için olumsuz sonuçlar doğuracağı kabul edilir. Dolayısıyla “radikal ve siyasal” İslami hareketlerin etkisiz hale getirilmesi ve buna mukabil “ılımlı” İslami hareketlerin güçlendirilmesi gerekmektedir. Bundan amaç ise; tamamen yok edemeyeceklerini bildikleri için İslam’ı, kendi istedikleri kalıba sokmaktır.

“Ilımlı İslam” Projesi Devam Ediyor Mu Yoksa Son Buldu Mu?

Son yıllarda İslami beldelerde yaşanan birtakım gelişmeler, “ılımlı İslam projesi, uygulamadan kalktı mı?” sorusunu gündeme getirdi. Zira Arap Baharı ile birlikte, Tunus’tan başlayarak Libya, Mısır, Suriye, Yemen gibi topraklarda kanlı savaşların ve iç çatışmaların önünün açılması, Tunus’ta iktidara gelen ılımlı İslamcıların cazibesini yitirerek seçimleri kaybetmesi, Mısır’da iktidara gelen İslamcıların askerî darbeyle yönetimden uzaklaştırılması, Türkiye’de ise ılımlı İslam projesinin hamiliğini yapan Gülen Cemaatinin tasfiye edilerek itibarsızlaştırılması gibi durumlar… Diğer taraftan Batı dünyasında da, İslam ve yabancı düşmanlığı, İslamofobi, sertleştirilen göç yasaları gibi ılımlı İslam projesine aykırı politikaların uygulanmaya başlaması… Yine Suriye ve Irak’ta IŞİD’in ortaya çıkması, bu durumu daha da derinleştirerek ılımlı İslam projesinin uygulanabilirliği konusunda kuşkulara neden oldu.

Bütün bu gelişmeler karşısında, önemli bir soru gündeme geldi: “Acaba Batı, bilhassa Amerika, ‘ılımlı İslam’ projesinden vaz mı geçti?”

İşte bu sorunun cevabı; “Hayır, kesinlikle vazgeçmedi!” şeklindedir. Çünkü;

1- ABD kökenli olsa da projenin Avrupa ve Rusya tarafından desteklendiği de bilinmektedir ve projenin temelinde İslam düşmanlığı vardır.

[يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُواْ لاَ تَتَّخِذُواْ بِطَانَةً مِّن دُونِكُمْ لاَ يَأْلُونَكُمْ خَبَالاً وَدُّواْ مَا عَنِتُّمْ] “Ey iman edenler! Kendi dışınızdakileri (kâfirleri) dost edinmeyin! Çünkü onlar size fenalık etmekten asla geri durmazlar ve hep sıkıntıya düşmenizi isterler.”[1]

2- Batı, İslam ideolojisi karşısındaki acziyetinden dolayı bundan başka bir çözüme sahip değildir. İslam’ı yok etmekten aciz olduğuna göre, adı değişse de muhtevası değişmeyen bu tür projelerle, İslam’ı saptırma ve Müslümanları parçalama girişimlerine devam edecektir.

3- Batı dünyası, bir düşünce veya ideoloji ile mücadelenin, uzun vadede askerî yöntemlerle sürdürülemeyeceğini, dolayısıyla fikrî-siyasi bir mücadele içine girilmesi gerektiğini iyi bilmektedir. Amerika’nın Irak, Afganistan ve diğer pek çok bölgede uğradığı askerî ve siyasi başarısızlıklar, izledikleri politikanın İslam’ın gücünü ve yükselişini kırmaya yetmediğini kanıtlamıştır. Aksine, korkulu rüyaları haline gelen Hilâfet, Müslümanlar arasında daha fazla teveccüh kazanmaya başlamıştır. Bu da onları, bilhassa Hilâfet ya da -onların deyişiyle- “siyasal İslam” karşısında aciz duruma düşürmektedir.

4- Bilhassa IŞİD parametresinin denkleme dâhil olması, sergilediği olumsuz görünüm karşısında, bir yandan Müslümanları ılımlı İslam’a yöneltmeyi amaçlarken, öte yandan Batılı toplumlarda ılımlı İslam seçeneği “ehven-i şer” olarak görülmeye başlanmıştır.

5- Kapitalist kâfir Batı, İslam ideolojisinin karşısında duramayacağının farkında olduğundan, İslam’a karşı mücadelesinde kendi varlığıyla/ideolojisiyle durmaktan ziyade, Müslümanları dönüştürmek ve sisteme entegre etmek için çalışmaktadır.

Türkiye’de Ilımlı İslam’ın Yürütücüleri

Türkiye’de “ılımlı İslam” projesini yıllardır etkin bir şekilde sürdüren yapıların başında gelen Gülenci yapının tasfiyesinden sonra projenin öncülüğünü bizzat devlet yüklendi. Müslümanları laik ve demokratik kapitalist sisteme entegre etmek, Batılı değerleri Müslümanlara benimsetmek, İslami Devlet ve Râşidî Hilâfet hedefinden uzaklaştırmak, muamelat ve ukubat ahkamından yüz çevirerek bir kısım ibadetler ve ahlaki hükümlerle yetinmelerini sağlamak ve şer’i deliller üzerinde şüpheler oluşturmak gibi hedeflere ulaşmak için bu proje, bizzat devlet tarafından ve devletin desteklediği bazı gruplar üzerinden yürütülmektedir.

Aynı şekilde akademisyenler, bir kısım cemaatler ve STK’lar da ılımlı, sivil ve demokratik İslam projelerinin yürütücüleri arasındadır. Bu kesimlerin çeşitli şekillerde yürüttüğü devlet destekli ılımlı İslam çalışmaları maalesef sınırlı ölçüde başarılı olmuştur. Bunlar, birçok Müslümanı kendi sinsi ve şerli hedefleri doğrultusunda dönüştürmeyi başarmışlardır. Hatta gençlik üzerinde çok tehlikeli tesirlere ulaşmışlardır. 

Zira Batı ve destekçileri, hem Hilâfet’in heybetinin ne demek olduğunu hem de kurulmasının, dünyaya tahakküm ederek servetlerini yağmalayan, kaynaklarını sömüren ve mukadderatını eline geçiren başta Amerika olmak üzere yeryüzündeki tüm tağutların sonu anlamına geldiğini gayet iyi bilmektedir. Bunun üzerine ılımlı İslam projesi için destekledikleri siyasi kesimlerin mevcut nizamlar bünyesinde siyasi hayata katılımlarını sağlayarak, bu hareketlerin liderlerinin yönetime ulaşması ile İslâm’ın da yönetime ulaştığı, dolayısıyla İslami kitlelerin yeni hedefinin demokratik kazanımları korumak olduğu algısını oluşturmuşlardır. Böylece Müslüman kitleler dizginlenebilecektir.

İşte bu tehlikeli projeye karşı Müslümanların harekete geçmesi zaruridir. Bununla birlikte ihlaslı Müslümanların, düşmanlarından ve düşmanlarının aldatacağı kardeşlerinden gelecek bu tehlikelere karşı uyanık olmaları, hikmetli çözümler üretmeleri, dakik tavırlar sergilemeleri kaçınılmazdır. Aksi halde korkunç bir felaket ve musibet ile karşı karşıyayız demektir. Bununla başa çıkmak için üç yönlü bir strateji geliştirilmelidir:

1- Müslümanlar olarak İslâm’a, İslâm akidesine ve mefhumların sımsıkı sarılmayı, vakıadan çözümler üretmekten sakındırıp yalnızca şer’i hükümleri esas almayı teşvik etmeliyiz:

[فَاسْتَمْسِكْ بِالَّذِي أُوحِيَ إِلَيْكَ إِنَّكَ عَلَى صِرَاطٍ مُسْتَقِيمٍ] “Sen, sana vahyolununa sımsıkı sarıl. Şüphesiz sen, dosdoğru yoldasın.”[2]

2- Kâfirlerin bu projelerinde “müttefik” ve “işbirlikçi” şeklinde tanımladığı Müslüman kardeşlerimizi bu tür projelere ve bu projelerin içerdiği tuzaklara karşı uyarmalı, onları kâfirlerin kucağına atmaktan şiddetle sakınmalı, aksine kardeşlerimiz ile omuz omuza vererek İslâm’ın ve Müslümanların azgın düşmanlarına karşı saflarımızı birleştirmeliyiz.

3- İslâm’ı, tüm insanlığı hidayete ulaştıracak, onları karanlıklardan aydınlığa çıkaracak, hayatın sorunlarına köklü çözümler getirecek alternatif bir ideoloji olarak yükseltmeli, İslâm’ın mefhumlarını hikmet ve güzel öğüt ile Müslüman kitleler nezdinde pekiştirmeli, Müslümanların ihtilaflı konularının tafsilat olduğunu, bunların İslâm’ın esasları ile ilişkilendirilemeyeceğini vurgulamalı ve yalnızca İslâm’ı beyan etmekle yetinmeyip aksine Batılı hadârata, esas aldığı kapitalist ideolojiye, insanlığa ve bilhassa Müslümanlara karşı izledikleri vahşi sömürgeci politikalara karşı yoğun bir mücadele içerisinde olmalıyız.

Bu zehrin panzehiri olarak Hilâfet Devleti liderliğinde Müslümanların önceden olduğu gibi tek bir ümmet haline getirilmesi, İslam’dan kaynaklanmayan her tür Batı düşünce ve projesinin reddedilmesi ve İslam’ın yegâne sahih ideoloji olarak benimsetilmesi yönündeki çabalarımızı arttırmalı ve sınırlandırılmış bu hedefe doğru sağlam adımlarla yürümeliyiz.



[1] Âl-i İmran Suresi 118

[2] Zuhruf Suresi 43


Yorumlar

  1. Kadir Özkan

    Makaleyi baştan sona okudum. Her Müslümanın okumasını tavsiye ediyorum. Aynı zamanda serdar beye teşekkür ediyorum. Ancak bazı cümleler içinde İslâmı İslâmî ideoloji kelimesiyle ifâde etmesine katılmıyorum. İdeoloji, bâtıl beşer düşüncesidir.Islamda tebliğ, cihad, emri bil maruf kavramları vardır ideoloji kelimesi yerine bunlardan biri kullanılsa idi daha uygun olurdu diye düşünüyorum. Yinede merak ve istekle okudum, çok memnun kaldım, Allah razı olsun dileklerimi iletiyorum. Selam hidayete tabi olanlara olsun....

Yorum Yaz